BIST 9.715
DOLAR 32,50
EURO 34,91
ALTIN 2.438,01

Gerilimin kıymet-i harbiyesi

N'olacak bu gerilim? Nereye gidecek?

Bir kesim bekliyor ki, iktidar bu gerilimden korksun ve pıssın.

Bu, aslında denenmiş bir savaş oyununun tekrarından ibaret.

Denenmiş oyun: 59'uncu hükümet döneminde yaşandı: Hükümet bir YÖK tasarısı hazırladı, iş belli bir kesim tarafından kamplaşma gerçekleştirmek için türban ve katsayı meselesine kilitlendi, kamplar oluştu, normalde YÖK'e karşı olanlar bile türban ve katsayı (yani İHL) geriliminde karşı tarafta rol alma ihtiyacı hissedince, hükümet işten vazgeçmek zorunda kaldı.

Şimdi baş rolde yine YÖK olmak üzere o kesim, anayasa değişikliğini başörtüsüne indirgemek suretiyle bir cephe oluşturmaya ve süreci durdurmaya çalışıyor.

Gerilim o gerilimdir. Yoksa hükümetin bir gerilim istemesi söz konusu değildir. Hükümetin işi, başörtüsüne odaklaması da stratejik açıdan söz konusu olamaz. Ama bir anayasa değişikliği olacak ve burada, özgürlüklerin en acımasızca yokedildiği başörtüsü alanında bir iyileşme gerçekleşmeyecek, bu anayasal tutarlılık açısından da olmazdı, Ak Parti de, böyle bir konuyu çözümlemeyen bir anayasa değişikliğini kendi tabanına götüremezdi. “Hem anayasayı değiştirdiniz hem de bu açık hukuk ihlalini ortadan kaldıramadınız” tarzında bir kanaat, Ak Parti için idam ilmeği anlamına gelmez mi?

Bir de şu: Hayatın tüm alanlarında özgürleşme gerçekleşiyor, ama başörtüsüne yasak sürüyor. Bu, Türkiye için iyi bir not mudur? Bu, başörtüsü yasağı niteliğinde ortaya çıkan dünyanın en katı tavrı olmaz mı?

Bir anayasa değişikliği olacaksa orada, başörtüsüne özgürlük de olacaktı. Bu Türkiye'nin ihtiyacı idi.

Ama ona karşı olanlar vardı. ve bu alanı savaş alanı olarak görmekteydiler. Anasaya'da yapılacak ve muhtemelen bazı odakların iktidar alanını daraltacak başka değişiklikleri de sabote edebilmek için, mümkün olan en büyük ortak cephe imkanına sarılmaları gerekiyordu. Bu da kadim tartışma alanı olan başörtüsü ya da türban idi.

Başörtüsü ya da türban karşıtlığının halk zemini sınırlıdır; bu gayet açık. Evet, karşıtlar vardır ama, halkın önemli çoğunluğu başörtüsüne, hayatın tüm alanlarında özgürlükten yanadır. Bunu bütün kamuoyu araştırmaları ortaya koymuştur. Ama ötedeki karşıtlar da, düşük bir yüzde iade etseler bile, gerektiğinde azgınlaşabilecek, kendilerince “belalı” olabilecek bir yüzdedir. Bunu hissettirirler de. satır aralarında tehditler gırla gider. Bu tehdit üslubu zaman zaman netice de alır. Önceki YÖK tartışmasında olduğu gibi...

Şimdi ne olacak? Gerilimin bedelini kim ödeyecek? Hükümet gerileyecek mi, başörtülüler bir kere daha hüsrana uğrayacak mı?

Burada azıcık soluklanıp düşünmek gerekiyor:

Bir kere anayasa değişikliğinin bir gereklilik olduğunda şu an tornistan edenler bir yana çok geniş bir mutabakat bulunuyor.

Başörtüsü dışındaki değişiklik öngörüleri, CHP, TÜSİAD, Barolar Birliği taslakları dahil bir çok taslakta yer alıyor.

Anayasa değişirken, başörtüsüne özgürlük verilmesi hususu ise, belli ki bugünkü Meclis yapısında büyük destek bulacak olan bir hadisedir. CHP dışındaki tüm partililer (DSP ?) bu yasağın kalkmasından yana tavır koyacaklardır.

Öyleyse yeni anayasa konusu Meclis ortamında tartışılacak ve bir sonuca bağlanabilecektir.

Ardından yapılacak referandumda da, Meclis'e yansıyan iradeye baktığımızda kabul için bir engel bulunmuyor.

O zaman gerilim ne olacak?

Diyelim şimdi YÖK'ün, yarın CHP'nin başını çekeceği gerilim ne olacak?

Bu gerilimin kıymet-i harbiyesi nedir?

Bence hiçbir şeydir.

YÖK dinlenir, itirazlarında makuliyet payı varsa dikkate alınır, CHP parlamentoda muhalefetini yapar, gerekirse mitingler de yaptırır, ondan sonra demokratik süreç işler, Meclis iradesi ardından halk oylaması işi neticelendirir.

Gerilim planlayıcılarının beklediği şu:

Biz gerilim oluşturalım, asker de gerilim ortadan kaldırmak için devreye girsin. Ya da, siyasi iktidar “Asker devreye girer” korkusuyla bu işten vazgeçsin.

Bu, çok kötü bir oyundur ve öncelikle Ak Parti iktidarının böyle bir oyuna boyun eğmesi söz konusu olamaz. Sonra da, askerin böyle bir macerada rol alması asker adına intihardan farksızdır ve hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetlerine böyle bir bedeli ödetemez.

Bence doğru olan şudur:

Siyasi iktidar, uzlaşma için bütün yolları denemelidir. Anayasa yapımını sadece kendi partisi inisiyatifinde sürdürmemeli, kısa sürede Meclis'e mal etmeli ve tüm bu gerilimi yönetme işini TBMM yapmalıdır. Ondan sonrası demokratik bir dirençtir. Milletin oyunun hakkını savunmaktır.

Anayasa yapımı hadisesi, demokratik bir sınav haline gelmiştir. Başörtüsü falan bahanedir. Bu sınavın sınıfta kalanları daha şimdiden bellidir. Biz, işin nihayetinde sınıfı geçenleri görüp alkışlayacağız. Dileriz ülkemiz sınıfı geçer.