BIST 9.645
DOLAR 32,58
EURO 34,83
ALTIN 2.416,78

Gerçekten ne istiyorsunuz?

Zaman ona eşlik etmekte zorlandığımız bir hızla nasıl da koşuyor hiç duraksamaksızın. Yaşamlarımızı sürükleyen onlarca koşturmaca içinde herkesin dilinde benzer serzenişler;

“Zaman su gibi akıp geçiyor!”,

“Aylar haftalara döndü neredeyse!”,

“Hafta bir başlıyor, bir bitiyor”…

 

Sanki sadece hayatı izlemekle yetindiğimiz zamanlarda yavaşlıyor zaman; geçmek bilmeyiveriyor. Elimizden hiçbir şey gelmediği, çaresizliğin yakıp kavurduğu anlarda, merak dolu bekleyişlerde, derin acılar yüreğin kıvrımlarında dolaştığında ya da özlemle beklenen kavuşmalar yaklaştığında.

 

Ama sonuçta tüm göreceliğine rağmen yine geçiyor.

 

***

Aslında akrepler, yelkovanlar, bir bir değişen takvim yaprakları, zamanın değil geçen ömrümüzün aynası değil midir?

 

Hani tanıdık bir soru vardır:

Bugün bir haber alsanız ve dünya üzerinde soluk alacak sadece  bir aylık nefesiniz kaldığınızı öğrenseniz… Tam tamına 30 gün… Ne hissederdiniz?

 

Daha mı anlamlı gelirdi hayat?

Kimleri yerleştirirdiniz bu otuz günün içine?

Neleri tamamen yok sayardınız?

Geçip giden yıllara şöyle bir bakıp nelere “boşuna zaman kaybetmişim” derdiniz?

Ya özlemleriniz, söylenmemiş sözleriniz, korkularınız, ertelemeleriniz, gitmeleriniz, kalmalarınız, vazgeçişleriniz…

Çok mu olurdu “keşke”leriniz?

 

Hani işte tam o sırada, bir şansınız daha oluverse aniden ve uzatsanız elinizi bir ömrü daha tutabilmek üzere, hangi yüklerinizi oracıkta bırakmak isterdiniz? Neleri götürürdünüz yeni hayatlarınıza?

Ne değişirdi, neleri değiştirirdiniz?

Olması gerekenlerin peşinden mi koşardınız bu kez, gerçekten istediklerinizin mi

yoksa?

 

***

Birkaç yıl önceydi. Hani hayat insanın soluğunu keser ya bazen, kumandasını çekip alır elinizden, işte tam da öyle bir zamandı. Profesyonellik alanı kişisel gelişim olan, dünyanın dört bir köşesinde uzunca yıllar mesleki kimliğini destekleyici çalışmalarda bulunmuş bir dostum,

“Hayattan ne istediğini biliyor musun?” dedi.

Doğrusu biraz içerlemiştim soruya.

Öylesine kararlı ve netti ki yanıtım hatta biraz da alıngan ve savunmaya hazır;

“Elbette evet!”

Sonra birkaç dakika duraksadık ikimizde.

Gözlerimin içine baktı ve her zaman ki gülümseyişini dudaklarına yerleştirerek  yeniden sordu:

“Dürüst ol, gerçekten ne istiyorsun?”

 

Bilginin getirdiği sadeliği çok anlamlı bulup, zor olanın da bu olduğuna inanlardanım. Çok temel ve sıradan gibi gözüken soruların çözümleyici bir gücü, büyüsü vardır sanki.

Bu da işte böyle bir soruydu.

 

***

Gerçek şu ki çoğumuz gerçekten ne istediğimizi tanımlayabilmiş değiliz.

Evet zamanın içinde canhıraş yaşıyoruz hayatlarımızı ama yaşadıklarımızın ne kadarı yaşamayı gerçekten istediklerimiz?

 

Aslında sorunumuz kaynağı biraz da hayatlarımıza "benim" diyememekte...

Kıymetliliğini ve biricikliğini sahiplenememekte.

 

Oysa ancak bunu başarabildiğimizde onu kaybetmek, kimselere kaptırmak istemeyeceğiz.

Ve işte o zaman içine gerçekten istediklerimizi yerleştireceğiz.


Siz “gerçekten” ne istediğinizi biliyor musunuz?