BIST 9.722
DOLAR 32,56
EURO 35,01
ALTIN 2.429,22

Geldikleri gibi gidecekler mi?

şte bütün bunlar her Müslüman millete nasip olamayacak nitelikte olan Atatürk devrimlerinin başarısıydı.

Türk Milleti için karanlık bir dönemi bitiren Milli Mücadele, çağdaş ufuklara yelken açılan yeni bir dönemin de başlangıcıydı.

Bir imparatorluğun küllerinden doğan Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti sayesindedir ki; kula kulluk yerine eşit haklara sahip vatandaş olma bilinci filizlenmiş, büyük bedeller ödenerek elde tutulabilen vatan toprakları İslamiyet’in en samimi duygularla yaşanabildiği tek toprak parçası olarak bir yıldız gibi ışımaya başlamıştı.

Çoğu İslamiyet ile ilgisi olmayan geleneksel İslami ritüeller, yerini okuyup anlayarak içselleştirmeye bırakmış, böylece din üzerinden beslenen istismar sektörü yavaş yavaş çökmeye başlamıştı.

İşte bütün bunlar her Müslüman millete nasip olamayacak nitelikte olan Atatürk devrimlerinin başarısıydı.

Harf devrimi ile başlatılan eğitim seferberliği cehaletin, laiklik ile sağlanan toplumsal barış ile de bağnazlığın kökü kurutuluyordu!

Son günlerde harf devrimi hakkında yürütülen karalama kampanyasının “ bir gecede cahil bırakıldık” söylemi yukarıda sözü geçen istismar sektörünü yeniden canlandırma hevesinde olanların iddiasıdır ki gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Kaldı ki; bırakınız Osmanlı’yı cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda dahi okuma yazma bilenlerin nüfusa oranı yüzde 2 seviyelerindeydi!

Şu bir gerçektir ki; Eğitim seviyesi yüksek olan toplumları din ile uyutmak, Allah ile kandırmak mümkün değildir.

Yoksulluğunu kullanarak istismar da edemezsiniz.

İşte istismar sektörünün rahatsızlığı bu sebepleydi.

Türk Milletinin, istismar sektörünün üfürük dinine çevirdiği İslamiyet’in özüyle tanışması Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla aynı tarihlere denk gelir.

Dedikodu yöntemiyle bilinçli olarak yayılan cumhuriyet karşıtı çirkin propagandalar, iftira ve tahrikler Menderes dönemine kadar taban tutturamasa da Menderes’in din üzerinden siyaset yaparak başarıya ulaşması aslında bugünkü kokuşmuşluğun da temelini atmış oldu.

Bağımsızlık savaşını zaferle sonuçlandırarak cumhuriyetle taçlandıran Türk Milleti için ekonomik ve siyasal anlamda emperyalizmin güdümüne girilmesi de yine Menderes dönemine rastlamaktadır.

Menderes’in din üzerinden siyaset anlayışı istismarcılar için yeni umut kaynağı olmuş ve planı ABD tarafından hazırlanan 12 Eylül 1980 askeri darbe ile de kesintiye uğrayan bağnazlık faaliyetlerine kaldıkları yerden devam etme olanağı bulmuşlardı.

Şimdilerde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisini darbeci olarak yaftalayanlar aslında 1980 darbesinin ürünü olarak ülkeyi bugünkü mezbele ortamına çevirenlerdi.

Böylece geçmişte güvenilir, emin olarak bildiğimiz dindarlara paralel bir dindar kesim daha türetilmiş oldu!

Yurdun dört bir yanından adeta mantar gibi tarikatlar ve cemaatler fışkırdı.

İlk zehirlerini topluma enjekte ettiklerinde önce insanların selamlaşmaları değişti.

Dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun insanların üzerinde çekince koymadan uzlaşabildiği tek değer olan vatan kavramına mesafeli duranların sayısında da gözle görülür artış yaşandı.

Dindarlaştıkça (!) insani değerler zayıflıyor, İslamiyet’in özünden hızla uzaklaşılıyordu!

Yeni türeyen dindar görünümlü kesim daha çok ticari faaliyette bulunanlar arasından, sonrasında ise özellikle eğitimsiz ve yoksul kesim etki altına alınarak halk tabanında yaygınlaşıyordu.

Bir önceki "Cumhuriyetin temel ilkeleriyle kavga etmek!" başlıklı yazımda cumhuriyet kazanımlarından hoşnut olmayan “rahatsız olanlar ve farkında olamayanlar” olarak tanımladığım kesim böylece birbirini tamamlayan ikili olarak toplumu kirletmeye hız verdiler.

İstismara artık her alanda ve her yerde rastlamak mümkün hale gelmişti.

İçinde dini motifler bulunan ticari işletme isimlerinden tutun gıda sektöründe İslami usullere göre kesilen hayvan reklamlarına kadar istismarın her nevi hayatımıza girmiş oldu.

Nihayet geldiğimiz noktadan bakıldığında ülkenin görünen genel durumu şudur;

Devlet, vatandaşı üzerinde gerek ekonomik gerekse polisiye baskılarla tahakküm kurmuş, tüm kamusal varlıklar yöneticiler ve yandaş iş adamlarının çıkarları doğrultusunda kullanılmaktadır.

Halk, devletin direkt ya da dolaylı baskısı altında fukaralaşarak yardımlarla hayatını idame edecek hale düşürülmüştür.

Asayiş, ülke genelinde hiç kimsenin hiçbir yerde güvende olmadığı kadar bozulmuş, suç oranlarında akıllara durgunluk verecek boyutta artış gözlemlenmektedir.

Siyaset, yönetim gücünü elinde bulunduranların keyfi yönetim anlayışı sebebiyle rüşvet, yolsuzluk, yağma ve talan icraatlarının örgütlendiği bir mecra haline gelmiş, gayri milli politikalarla ülke ciddi risk ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Hukukun üstünlüğü yerle yeksan edilmiş üstünlerin hukukuna dönüştürülerek iktidarın sopası haline getirilmiştir.

İyi ama bu duruma nasıl ve niçin geldik?

Bu duruma; göz göre göre, adım adım ve sessiz kaldığımız için geldik. Şayet cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalmakla yetinmeyip zamanında itiraz etme cesareti gösterebilseydik bu gün ülke yağmalanmamış, ordumuz tasfiye edilmemiş, insanlarımız borç batağına sürüklenmemiş olacaktı.

Etnik kökeni, dini, mezhebi nedeniyle insanlar birbirine böylesine hasım hale gelmemiş olacaktı.

Vatan kavramı insanların ortak paydası olmaya devam edecek ve bölgemizde milyona varan sayıda Müslüman katledilmemiş olacaktı.

İthal kavram olan Siyasal İslam’ın ülkemize ve dolayısıyla bölgemizdeki Müslüman ülkelere verdiği zararın muhasebesini varın vicdanlarınızda siz değerlendirin!