BIST 8.718
DOLAR 32,33
EURO 35,20
ALTIN 2.247,61

Gazze’yi iç siyasete malzeme etmek

Gelin, Gazze’ye duyduğumuz hassasiyeti iç siyasete malzemeye dönüştürerek ucuzlatmayalım.

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü “devlet terörü” tüm hızıyla devam ediyor. 600’den fazla Filistinli İsrail bombalarıyla katledildi ki, bunların yüzde 80’inin sivil, 100 kadarının çocuk olduğunu uluslararası ajanslar bildiriyor.

Buna karşı İsrail’de sivil can kaybı sadece iki. 30 kadar da İsrail askeri ölmüş. Durum bu iken, Amerikan Başkanı olacak adam başta olmak üzere dünya ekabirleri “İsrail’in kendini savunma hakkı” var diyor, başka bir şey demiyorlar.

Yüz kat daha mağdur olan Filistin’in kendi savunma hakkı yok ama!..

İnsana “batsın bu dünya” denen adaletsizliklerden biridir hakikaten bu. Yahut Necip Fazıl’ın meşhur dizesini hatırlatır:

Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa!”

İnanıyorum ki, bir kaç on yıl içinde, dünya, Filistin’e yaptığı bu haksızlığı teslim edecektir. İsrail, Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin 90’larda yaşadığı gibi, uluslararası izolasyon sonucunda dize gelecek, bağımsız bir Filistin’i kabul edecektir.

Bu sonuca varmak için yapılması gereken en önemli işlerden biri ise, gerek mazlum Filistinlilerin gerekse onları destekleyenlerin bu haklı davaya haksızlık gölgesi düşüren tutumlardan kaçınmalarıdır.

Örneğin, İsrail’e olan haklı tepkimizi, tüm bir Yahudi dinine ve milletine düşman olmaya, yani anti-Semitizme çevirmek, böyle bir haksızlıktır. İlkesel düzeyde yanlış olduğu gibi, bir önceki yazımda anlattığım gibi, aslında İsrail militarizminin işine yaramakta, onu beslemektedir.

Yapmamız gereken ikinci önemli iş ise, bir millet olarak Filistin’e karşı duyduğumuz vicdani hassasiyeti, siyasi rakiplerimize vurmak ve kendi cephemize puan toplamak için kullanmamaktır.

Yani, Gazze’nin dramını Türkiye iç siyaseti için suistimal etmemektir.

Oysa, gördüğüm kadarıyla, bu suistimal bol bol yapılıyor şu ara.

Örneğin, açıkça söyleyeyim, Başbakan Erdoğan’ın “17-25 Aralık operasyonunu Filistin için susmayan hükümeti susturmak için yaptılar” sözü, açık bir Filistin istismarıdır.

Zaten Erdoğan ve çevresi, Gezi olaylarından beridir, bir zamanlar karşı çıktıkları “niyet okuma” hastalığını en üst düzeyde benimseyerek, kendilerine karşı çıkan herkesi ve her olguyu “şer odaklarına” hizmet etmekle suçlama yanlışını sürdürüyor. Bu yüzden de “Yeni Türkiye” umudumuzu söndürmüş, bilakis en eski ve en habis siyasetlerin aynen sürdüğüne ikna etmiş durumdalar bizi.

Aynı şekilde, bazı Erdoğan taraftarlarının, Gazze dramını siyasi muhaliflerine — bilhassa “Pensilvanya”ya — amiyane tabirle “çakmak” için kullandıkları da gözden kaçmıyor. Asıl dertleri Filistin mi, Pensilvanya mı, anlaşılmıyor.

Buna mukabil, muhalefet de boş durmuyor. Muhalefet sözcüleri de Erdoğan’ı görünüşte İsrail’e karşı olup aslında onunla işbirliği yapmakla suçluyorlar. Kanımca, bunlar da, abartılı ve haksız suçlamalardır. Bütün bir Batı basını Türkiye’yi fazla Filistin yanlısı ve fazla İsrail karşıtı olmakla suçlarken, aksi yöndeki iç yorumlar, zorlamadır.

Aynı şekilde, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a söylediği “Yahudi Cesaret Madalyası'nı hala boynunda taşıyacak mısın?” sözü, yersiz bir hamasettir.

Çünkü Erdoğan 2005’te aldığı o ödülü, “İsrail’e hizmet etmekten” değil, 2003’te sinagogları bombalanan Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarımıza sahip çıktığı, dostluk gösterdiği için almıştı.

İyi ki de almıştı. İyi ki de bugüne dek İsrail’e tepki ile Yahudi düşmanlığını birbirinden ayırmıştı Erdoğan. Bundan sonra da ayırması, kendisini destekleyen medyadaki anti-semit seslere karşı çıkması için teşvik edilmelidir. “Madalyasını çıkarması” için değil.

Diyeceğim odur ki, gelin, Gazze’ye duyduğumuz hassasiyeti iç siyasete malzemeye dönüştürerek ucuzlatmayalım.

İsrail’in devlet terörüne karşı çıktığımız gibi, bu meselede bir millet olarak hakikaten ne yapabiliriz, haklı hissiyatımızı nasıl etkili politikalara dönüştürebiliriz, bunu konuşalım.

Hamasete, hele de iç siyaset odaklı hamasete, boğulmayalım.