BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Gazetecilerin kullandıkları “dil ve söylemler” önemli mi

Cumhurbaşkanı, Başbakan, AK Parti, Yalçın Akdoğan, Gazeteciler, Dil,Üslup, Bilgi kirliliği, Hoşgörü

Son zamanlarda bazı yazarların -AK Parti taraftarıyım/destekliyorum diyerek- kafalarındaki oluşumları, hırsları ve olmasını istediklerini Sn.Başbakan üzerinden yapmaya çalıştıkları, sürekli muhalefeti aşağıladıkları, hedef gösterdikleri, hakaret ettikleri v.b. üzerine yoğun bir görüş var…

Sn. Başbakan’ın “dik duracağız, dikleşmeyeceğiz” prensibinden hareket ederek, Sn. Başbakan’ı adeta; “kullanmaya, gaza getirmeye, istediklerini yaptırmaya, yönlendirmeye v.b.” yönelik yazıları ve söylemlerinin AK Parti Hükümetine ve Sn. Başbakan’a zarar verdiği” sağ görüşlü olan bir çok kişi tarafından  –AK partililer dahil- sıkça dile getiriliyor.

Ayrıca, bu gazeteciler, ilk haberi verme, bulma peşinde koşuyorlar ve bazen yanlış yazılara da imza atıyorlar…

“…..Vicdan ve maneviyat söylemini ağızlarından düşürmeyen bazı yazarlar açıkça safa yatarak orta yerdeki vicdansızlığı görmezden geliyorlar.  “Takiyye, her yol mübahtır, savaş hiledir” gibi sakat anlayışlarla üretilen canavarın nasıl devlet içinde hastalıklı bir yapı oluşturduğu gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Oysa biliyoruz ki inançsızlık devam eder ama zulüm devam etmez. Vicdanını devre dışı bırakan insanların giriştiği zulüm ve tertipler bir noktadan sonra Arş-ı A’la’yı titretir ve ters tepmeye başlar. Çünkü hiçbir yalan ve haksızlık ilelebet sürmez.”

Unutulmamalı ki, ülkenin gerilmeye değil, barış ve huzur içinde yönetilmeye, sorunlarının çözülmeye ihtiyacı var, suç varsa yapanın yanına kar kalmaması için bağımsız mahkemeler var…

Ancak, özellikle Sn. Başbakan’ın “oğlum gibi severim” demesi, gezilerde uçağa alması, “bazı yazarları” engellenemez hale getiriyor. İnsanın egosunda var, “arkam sağlam” diyen kişileri tutmak, her kurumda çok zor ve tehlikeli…

Ayrıca, AK Parti’ye destek veren %50 nin içinde yüzer-gezer oylar var, onlar da okuyup, yazıyorlar, yorum yapıyorlar, kahvelerde tartışıyorlar, bunu da göz ardı etmemek lazım…

Bu nedenle seçim döneminde, AK Parti’nin ve hükümetin selameti açısından, bazı yazarların ekranlara ara vermesinde veya yazılarını gözden geçirmesinde yarar görülüyor…

Araştırmamıza göre  en çok rahatsızlık verenler kimler acaba?:

Rasim Ozan Kütahyalı: Her şeyi çok biliyor, yaşı icabı görmediği/yaşamadığı olaylarda bile kesin yargılarda bulunuyor, kişileri hedef gösteriyor, bağırıyor, arkadaşlarına söz hakkı vermiyor, çoğu kişi onun çıktığı  programları izlemediğini söylüyor.

Şamil Tayyar: MV olması bile hızını kesmedi, kibirli bir görüntü veriyor, kullandığı hakaret dolu sözler konumuna yakışmıyor, kavgacı bir dil kullanıyor, karşı tarafı küçümsüyor, birilerinin tutuklanması için çok çaba sarf ediyor, çıktığı programlarda izlenme sorunu yaratıyor.

Cem  Küçük: Son zamanlarda yaptığı çıkışlarla adeta hedef gösteriyor, hükümeti destekleyeceğim derken, tarafsız olanları kaçırıyor.

Nagehan Alçı: Her şeyi biliyor, bildiğini zannettiğinin kabul edilmesini istiyor, inatçı, geri adım atmıyor, tartışmaya bayılıyor, arkadaşlarına saygı göstermiyor.

Mehmet Metiner: Adeta bir mitralyoz gibi. Gözleri çakmak çakmak çıkıyor ekrana, MV olunca daha da coştu, karşı tarafa hiç saygısı yok, yazıları da kurşun gibi, kullandığı dil kucaklayıcı değil, kavgaya hazır vaziyette,  çıktığı programlarda izlenme sorunu yaratıyor.

Nazlı Ilıcak; Her zamanın değişmez yazarı/konuğu. Kuvvetlere göre görüş veriyor, bazen toparlayıcı da olabiliyor, ancak kişiler her dönem onu izlemekten yorulmuş durumda, inandırıcı olamıyor.

Esra Elönü; İçinde olduğu görüşü savunurken bile anlaşılamıyor, diksiyonu felaket, makyaj şekli görüşleriyle uyuşmuyor, dinlerken rahatsızlık veriyor, izlenme sorunu yaratıyor.

Sevilay Yükselir: Bir bayanın bu kadar kavgacı olması iyi değil. İyi haber yakalamaya çalışıyor, öne çıkmaya çalışıyor, zaman zaman başarıyor, ama yüksek sesle konuşarak diğerlerini bastırmaya çalışıyor. İzlenme sorunu yaratıyor.

Engin Ardıç: Neyse ki ekrana çok çıkmıyor, kullandığı dil çoğunlukla argo. Aşağılamada tam gaz devam ediyor.

Yiğit Bulut: Çok abartılı bir öngörüsü var, sürekli çevresi ile çatışıyor, her şeyi önce o görüyor sanki, hep akıl veriyor, hep haklı, Sn. Başbakan hedef küçülttü, ama o hala “daha büyük” olacağımızdan dem vuruyor, hayalci ve meslekdaşları ile uyumsuz olarak görülüyor.İzlenme sorunu yaratıyor.

Halime Kökçe: Son zamanlarda ekrana çıkmaya başladı, başarılı bir hatip değil, hükümeti öğerken bile kullandığı dille yoruyor, anlaşılamıyor, farklı bir söylem getirmiyor.

Ahmet Kekeç: Sürekli polemiğe giriyor, diğer yazarlara lakap takıyor veya benzetme yapıyor, içerik olarak iyi yazılar yazmasına rağmen argo kelimeler  kullanarak, yazdıklarına/söylediklerine gölge düşürüyor.

Mümtaz’er Türköne: Yıllardır AK Partiyi desteklemişti, hatta 2010 da aday adayı da olmuştu. Derinlikli yazıları vardı. Ancak, dershanelerden sonra hükümete karşı keskin yazıları ile dikkati çekiyor, çok sık demokrasi vurgusu yapıyor, sakin, konuşmacılara saygılı, ama, bu savrulma dinleyiciyi şaşırtıyor/etkiliyor.

Sağduyulu/aklıselim/özel siyasi yazıları ile en çok izlenenler/ takip edilenler/öne çıkanlar ise: Hasan Bülent Kahraman, Mehmet Barlas, Taha Akyol, Hüseyin Gülerce, Hasan Pulur, Fehmi Koru, Ahmet Taşgetiren, Orhan Miroğlu, Abdulkadir Selvi, Hilal Kaplan, Ali Bayramoğlu, Hilmi Yavuz, A.Turan Alkan, Mahmut Övür, Mehmet Tezkan, Meral Tamer, Melih Aşık, Ertuğrul Özkök, Şükrü Kızılot, Ali Atıf Bir, Gülay Göktürk, Adem Yavuz Arslan, Gültekin Avcı, Tarık Toros, Fatih Altaylı, Umur Talu, Muharrem Sarıkaya, Nihal Bengisu Karaca, Mehmet Y.Yılmaz, Mehmet Baransu, Ruşen Çakır, Arslan Bulut, Ahmet Takan, İbrahim Karagül, Ekrem Dumanlı, Yılmaz Özdil, Melih Altınok, Cengiz Çandar, İhsan Dağı, Emre Uslu, Şahin Alpay, Cüneyt Özdemir, Ömer Şahin, Meral Tamer

Biz alanımız gereği çok geziyor ve değişik kişilerle görüşüyoruz.

Yazarlık yapmam ve ülkemizde  her kişinin siyasetçi olması! nedeniyle konu ister istemez güncele geliyor.

Yukarda yazdıklarım bir çok kişinin ortak paydası/görüşü/harmanlamasıdır. “Doğru olmak başka şeydir, doğruyu doğru kelimelerle, doğru zamanda yazmak/söylemek” başka şeydir.

İnsanlarımız gerginlik, kavga, kaos istemiyor…

Özellikle “sanat insanları”, ülkenin ekonomisinin bozulması ile ilk darbe yiyen alanın “sanat” olduğunda birleşiyor ve kaos istemiyor.

Hoşgörünün yayılmasını, kul hakkının yenmemesini, dedikodunun/gıybetin “ölü eti yemek gibi” çok kötü olduğunu %98’i Müslüman olan ülkemizde herkes biliyor, ahiret hayatı için çalışıyor, güncel sıkıntılarına çözüm arıyor, buna uygun söylemler istiyor.

Ellerinde suç belgesi olanların konuşmaları yerine savcılıklara gitmelerini, afaki konuşulmamasını istiyor.

Her şey düzgün giderken, son dönemdeki bilgi kirliliğinden  rahatsızlık had safhada ve kafalar karışık!.

Genel görüş: Gazetecilerin güncel hayatta meslekdaşları ile; yaşadıklarını/kırgınlıklarını/çatışmalarını köşelerine taşımaları ve intikam almak için üstleri kullanmaları  bu ateşe benzin taşımaları doğru görülmüyor…

"…….Ancak, her çözümde ilk aşama, doğru tespit ve gerçekçi teşhistir. Gerek dâhili, gerekse harici meselelerde çözümün anahtarı, ortak akıl, sağduyulu yaklaşım, diyalog ve muhatabı anlamayı sağlayacak empatidir. Ülkemizin güneyindeki bu gerçekler karşısında diplomasimizi ve güvenlik politikalarımızı, çevremizdeki merkezlerin tehdit algılamalarını da dikkate alarak yeniden bir kalibre etmemiz gerektiğini kanaatindeyim. Neticede, bölgede 'kazan-kazan' senaryosunun gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiği hususuna da muhakkak ki çok kafa yoruyoruz. Bunun yöntemi, sabır, soğukkanlılık, ısrar ve yeri geldiğinde hedefe ulaşabilmek için tabii ki, bazen sessiz gizli diplomasidir. Ama diplomasi ile birçok güçlüğün aşılacağına inanıyorum ve köklü bir diplomasi geleneği, bu kadar büyük bir diplomat potansiyeli olan Türkiye’nin bu işte çok önemli rolleri üstlendiğini ve üstleneceğini ileride görmekten de ayrıca güven duyuyorum. Dikkate almamız gereken bir diğer önemli dinamikse, küresel ekonomide kırılganlığın sürdüğüdür. Toparlanma emareleri görülse de hala küresel ekonomide ciddi gelişmeler söz konusu değildir. Burada önemli olan dışarıdan gelen dalgalara ilave içeride yeni bir dalga, bizden kaynaklanan bir ekonomik problemin ortaya çıkmamasıdır. Buna hepimizin çok büyük özen göstermesi gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda, son yaşadığımız gelişmelerden, iş dünyasının adeta demoralize edilmesinden de doğrusu büyük bir üzüntü duyuyorum…." (Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül’ün 6. Büyükelçiler Konferansı onuruna verdiği yemekte yaptığı konuşmadan/Ankara/14.01.2014)

Bu ülke hepimizin…

Unutmayalım, “saygıyı sevgi izler” ve “sevgi disiplini getirir”

Bizden hatırlatması…