BIST 9.717
DOLAR 32,49
EURO 34,95
ALTIN 2.434,95
HABER /  GÜNCEL

Gazeteci-siyasetçi arasındaki tehlikeli ilişki

İşte bir haber televizyonunun başındaki isimden Türk medyasının bir başka ayıbı... ''Türkiye'de ne yazık ki partili gazeteci çok.''

Abone ol

Zeynep KURTBAY/ İNTERNETHABER

Yavuz Oğhan Ankara kökenli bir gazeteci… Gazetecilik aklında bile yokken karısı sayesinde tanımış bu mesleği. Turizm işini de beceremeyince girmiş gazeteciliğe; giriş o giriş. Yıllarca haber müdürlüğü; temsilcilik derken şimdi en etkin haber kanallarından CNN Türk’te haberin başındaki isim. Siyaseti iyi okuyan bir gazeteci olarak sorduk; ‘’Önümüzdeki 5 yılda siyasi aktörler nasıl değişir’’ dedik; ‘’AKP tek başına iktidar olmazsa çarşı çok karışır’’ dedi. Koalisyon hükümetinde seçilecek ‘ortağa’ dikkati çekti aslında. Artık siz ne anlarsanız! Siyasetçi ile gazeteci arasındaki ilişkileri sorduk; medyamızın bir ayıbına; tehlikeli ve garip ilişkilerine işaret etti. Söz rakiplere gelince ‘’Habertürk’’ dedi. Biz gazetecilerin kaçırmadan izlediği en keyifli programlardan biri olan haber toplantısını da konuştuk elbette; canlı yayında kurulan haber masasının ‘enlerini’ sıraladı. İşte hepsi ve daha fazlası bu röportajda… Okuyun…

Merak ediyorum bu yoğun ve hızlı değişen gündemde Türkiye’nin etkin haber kanallarından birinde haberin başındaki isim olmak size ne hissettiriyor?

Kaçma hissi uyandırıyor. Daha geçen gün bir arkadaşıma ‘’Böyle bir gündemde haber kanalında yönetici olmak için deli olmak lazım’’ dedim. Ve çok uzun yapmamak lazım. Yoksa daha da deli olma ihtimali var. Herhalde bu işi 3-4 yıl daha yaparım; bir daha da yapmam.

Yavuz Oğhan, 95 seçimlerinde henüz mesleğinin ikinci yılında atv muhabiriyken; Ecevit ile birlikte.

Kaç yıldır yöneticilik yapıyorsunuz?

Yöneticilik olarak Ankara’da temsilcilikler var. Bir dönem yine çok yoğun tartışmalı bir dönemde önümde bir kola bardağı bir de limon kolonyası var… Kolonya ile serinleyip ferahlıyorum. Kola bardağını aldım elime limon kolonyası gibi döktüğümü biliyorum. Gerçekten çok yoğun ve stresli dönemler yaşadık; Ankara’da da bu işi yapmak zordu; İstanbul’da da zor.

Peki ‘’Başka bir iş yapsaydım ya da başka bir ülkede haberci olsaydım’’ dediğiniz oldu mu?

Yok olmadı aslında. Gerçekten sevdiğim için bu işi yapıyorum. Bu hareket olmadığı zamanlar çok nadir de olsa sakin günler oluyor; a bi dakka ne oluyor bugün haber yok diye kaşınmaya başlıyoruz. Başka bir iş yapsam sıkılırdım herhalde.

KARIM SAYESİNDE GAZETECİLİKLE TANIŞTIM, ALAKAM YOKTU

Ama yapmışsınız; televizyonculuktan önce turizm işiyle ilgilenmişsiniz değil mi?

Hayatımda hiç yoktu gazetecilik fikri. Gazi Basın Yayın’da Halkla İlişkiler okuyordum. Amacım halkla ilişkiler yapmaktı. Babamla ben turizm acentesi sahibiydik. 6-7 sene yürüttük o işi. Beceremedik. Karım sayesinde gazetecilikle, gazetecilerin dünyasıyla tanıştım. Benim hiç alakam yoktu. Sonra gazetecilik yapayım dedim. Ve bir arkadaşım sayesinde atv’de iş buldum ve sonra da kadro aldım.

Yavuz Oğhan Hürriyet Gazetesi muhabiri eşi Şehriban Oğhan ile Köşk resepsiyonunda...

Ali Kırca dönemi miydi?

Yok yıl 1993. Ali Kırca benden sonra geldi. Herkesi attılar ben kaldım gececi olarak orada. O dönem atv Haber Merkezi de bayağı sıkıydı. Çiğdem Anad; Gürkan Zengin, Tayfun Talipoğlu, Şirin Payzın, Nilgün Azar; Murat Çelik… Ben Brt’den atv’ye haber müdürü olarak döndüm 7-8 ay sonra. Sonra Star; sonra CNN Türk. 5 yıl sonra Ankara Temsilciliği yaptım ve sonra da İstanbul’a geldim. 

Politika muhabirliği yaptınız. Siyasi bilinciniz nasıl gelişti o dönem?

Siyasi kaygısı olmayan siyasetten uzak insanların elinde büyüdüm ben. Özal severlerdi. Babam bankada işçiydi; annem de ev hanımıydı. Geçinmekti dertleri; siyasetle ilgileri yoktu.

YOKSULLUK İŞSİZLİK HABERİ YAPMAYA FIRSAT KALMIYOR

Sizce şu an kamuoyuna yansıyan gündem gerçek gündem mi?

Valla ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bir şey varsa haber olur zaten. Gerçek gündem mi dersen; ilgilenmemiz gereken gerçek gündeme vakit ayıramadığımızı söyleyebilirim. İlgilenmediğimiz gündemin de en az diğeri kadar gerçek ve önemli olduğunu söyleyebilirim. İşsizlik; ekonomi; yoksulluk bunları da görmemiz gerek ama ne yazık ki vakit bulamıyoruz. Bu da siyasetin; siyasetçinin bize dayattığı gündem. Siyasetçi bilerek o gündemi yaratıyor. Ben o gündemle değil şu gündemle ilgileneceğim diyemiyorsun. Toplum o tansiyona alıştırılınca sen onun dışında kalamıyorsun. Yapmak istiyorum ama olmuyor. Deprem günü TOKİ Başkanı ‘’Şuraya sağlam bina yapacağım’’ diyor mesela e peki niye yapmadın kardeşim… Şimdi onun üzerine gidiyoruz. Siyasetin dayattığı gündemin dışına da çıkmaya çalışıyoruz. Ama ne kadar yapabiliyoruz.

Türk İş'yen ilk canlı yayın... Kameranın önünde Yavuz Oğhan var..

Deprem deyince balık hafızalı bir toplum olduğumuzu biliyoruz. Türkiye’nin gel geç gündemi de çabuk unutuluyor ne yazık ki. Bu balık hafızalılık gazeteciler arasında da var mı? Yaygın mı?

Var tabii olmaz mı...

KARŞIMIZA ÇIKTIĞINDA VİCDAN AZABI DUYUYORUZ

Peki bunun vicdan muhasebesini nasıl yapıyorsunuz; onu soracağım aslında.

Çok rahatsız edici bir şey. Fikri takip denilen şey aslında gazeteciliğin özü. Ama öyle bir gündemle yaşıyoruz ki ve ekonomik olarak öyle şartlarda yaşıyoruz ki fikri takip yapacak altyapıyı sağlayamıyoruz burada. Maalesef günlük gündemle yaşıyoruz. Tabii balık hafıza var. Eskiden olmuş olayları hatırlayıp bugün o eleştirileri tekrar gündeme getirmek; verilen sözleri takip etmek lazım ama olmuyor. Karşımıza çıktığında da vicdan azabı duyuyoruz. Mesela TOKİ Başkanı bugün o sözleri söyledi. Biz takip edeceğiz inşallah. Edebilecek miyiz? O gün geldiğinde neyin kavgasını yapıyor olacağız göreceğiz.

[PAGE]

Canlı yayında haber toplantısını yapmak sizin fikriniz. Aslında o toplantılarda her şey vardır; belaltı vardır; geyik muhabbeti vardır; küfürlü konuşma vardır… Bunun kontrolünü nasıl sağlıyorsunuz?

İlk başta bir tedirginlik vardı tabii. Toplantıya başlamadan önce ayrı konuşmalar yapardık. Ama artık yapmıyoruz. Arkadaşlar da acaba ağzımızdan ne kaçar; pot çıkar mıyız diye tereddüt ediyordu. Bunları aşmakta Birand’ın çok büyük etkisi oldu. Ama hepsinin ekran tecrübesi vardı. Sonra o konuşmaları da kaldırdık. Birand ‘’Herkes samimi olsun, yapmacık olmasın’’ dedi.

Siz yeni yayın döneminde de zaten ‘’olduğunuz gibi görünme’’ anlayışıyla çıktınız zaten ekrana…

Evet. Birand toplantıya katılıp samimiyetini de gösterince insanlar rahatladılar tabii. O da çok samimi bir insan biliyorsun; hatta bu samimiyeti nedeniyle eleştirildiği de oluyor. Onun çok katkısı oldu haber toplantısının oturması anlamında.

 

 

 

 

Yavuz Oğhan; iyi bir televizyon izleyicisi olduğunu söylüyor; dizi de izlermiş. Hatta bu yüzden eşiyle pek anlaşamadığını da... Ezel değil ama Deliyürek zamanı Kenan İmirzalıoğlu ile..

HABER MASASININ EN KONTROLLÜSÜ RIDVAN AKAR

O haber masasının en kontrollüsü kim peki?

Rıdvan (Akar). O İstanbul istihbaratına da baktığı için hem haberleri rakiplerine çok fazla belli etmemek istiyor hem de gündem vermeye çalışıyor. Hem kendi programından renk vermeden bahsederek işi bitirmeye çalışıyor.

Peki en yaratıcı en parlak fikirler kimden çıkıyor?

Genel diye bakalım. Yalım Bey’in (Eralp) kitabın orta yerinden girişler oluyor çok. En renkli isim diyebiliriz.

En deneyimli isim?

Ferhat Bey kesinlikle Birand’dan sonra… Çok deneyimli; gündeme ilişkin telkinleri ve önerileri oluyor. Biz haber toplantısını orada bitiriyoruz ve sonra ikili ilişkilerle günü götürüyoruz.

Peki karakutusu desem?

Yine Rıdvan tabii.

Kendi içinizde rekabet var mı?

Tabii var. O rekabet kaliteyi getiriyor. Ayşenur Arslan da edecek. Cüneyt’le Rıdvan edecek mesela. En iyisini yapma içgüdüsü vardır habercide. En iyi açıyı bulma en iyi konuğu çıkarma…

Başarı değerlendirmeniz var mı kanalın içinde?

Tabii rakamlarla yapıyoruz o işi. Aynı şekilde benim de yöneticilerim beni değerlendiriyor.

Bir televizyoncu ile bir gazetecinin evliliği nasıl yürüyor?

Be onun işine karışmıyorum o benim işime karışmıyor. Çok fazla da haber konuşmuyoruz zaten.

Evde zaman geçiyor mu ki bu arada onu sormak lazım.

Ben 20.30 21.00 gibi evde oluyorum. 1 saat çocuklarla vakit geçiriyoruz. Biri 16 yaşında; biri 7 yaşında.

Başka kanallarda göz diktiğiniz haberciler var mı?

Var tabii. İsim veremem. Elimde imkan olursa onlarla beraber çalışmak isterim.

RAKİBİMİZ ŞU AN HABERTÜRK GÖRÜNÜYOR

Kendinize en sıkı rakip gördüğünüz haber kanalı hangisi?

Rakiplere bakmadan ‘’biz ne yapıyoruz’’u değerlendiriyoruz aslında. . Ama ölçümlemelere bakacak olursak şu an Habertürk diyebiliriz; Habertürk ntv’nin de üzerinde görünüyor. Biz rakibimiz şöyle yapıyor diye yapmamaya özen göstermiyoruz. Kendimize özgü olmak istiyoruz. Verdiğimiz haberlerde son dakikalarda biz eğer inanıyorsak veriyoruz; rakiplerimiz yaptı diye yapmıyoruz. Daha önce bu kanalda bu tip hataların olduğunu biliyordum. Geldiğimiz zaman bütünüyle kendine güvenli haberi haber olarak değerlendiren bir kanal olsun diye uğraş verdim.

95 seçimlerinde Bülent Ecevit Sabah ve atv'yi ziyaretinde... Zafer Mutlu, Ali Kırca, Ayşenur Arslan, Tayfun Devecioğlu ve atv'nin o dönemki sıkı kadrosundan isimler bir arada...

Peki haber televizyonculuğunda kriterler ne olmalı?

En önemlisi doğru haberi vermek. Doyurucu haberi vermek. Biz ekrana yansıttığımız son dakikanın altını doldurmak istiyoruz. Bazı haberler bir cümle ile kendini anlatabilir ama bazıları da anlatılmaya muhtaçtır. Biz sorgulamaya ve manipülasyondan uzak haber vermeye çalışıyoruz. Soru sorduğun zaman bir taraftan görünmek gibi bir risk ortaya çıkıyor son dönemde. Şu anda biz o riski göze alarak soru sormaya devam etmek istiyoruz.

ANAFARTALAR; DEPREM NASIL BİR VİCDAN AZABI

Ya şiddet kan içeren ham görüntülerin süzgeçten geçirilmeden ekrana yansıtılmasına ne diyorsunuz? Ardı arkası gelmeyen flaş haber anonsları; durmadan dönüp duran görüntüler? Bunları sizin de kanalınız dahil pek çok haber kanalı yapıyor.

Benim hatırladığım en kötü anım Ankara’da Anafartalar Çarşısı’ndaki patlamadır. Burada gerçekten çok üzüldüm olayla ilgili. Gazeteciyiz heyecanımızı var. O an o heyecanla verdik. O olay olduğu zaman yükselen tansiyonda bazen gözden kaçabiliyor. O ham görüntüleri vermemeye çalışıyoruz. Görevimiz hızlı bir şekilde haber vermek. O anın akışına kendimizi kaptırabiliyoruz. Haberde kendinizi kontrol edebiliyorsunuz da görüntüde olmuyor o. Mesela deprem nasıl bir vicdan azabı. Siz çekim yapıyorsunuz; ışık var ya da jeneratör var. O insanların insan kurtarmak için ışığa jeneratöre ihtiyacı var. Siz o ışıkla haber yapıyorsunuz. İnsanla meslek arasında kalıyorsunuz.

Bu vicdan hesabının hayatınıza yansıması nasıl oluyor? Siz de bir babasınız aynı zamanda çocuklarınıza izlettiriyor musunuz haberleri?

Bazı aileler izlettirmiyor ama ben öyle bir önlem almıyorum. Kızım büyük; izlesin istiyorum.

Peki kapıdan çıkınca haber unutuluyor mu?

Buradan çıkınca bitmiyor. Ankara haber müdürlüğü benim için çok önemli bir tecrübe oldu. Şöyle bir hesaplaşmam oldu bu tecrübeyle. Olayın; haberin bitmediği belli, anladım. Bu yüzden öğrendim artık; sorunları bırakıyorum ve evime öyle gidiyorum.

ANKARA’DA HABER KAYNAĞIYLA İLİŞKİ DAHA SIKI

[PAGE]

Ankara kökenli bir haberci olarak İstanbul’da gazetecilik yapmak nasıl?

Ankara’dan gelenlerin sadece Ankara haberlerini bildiği yönünde eleştiriler var. Şu bir gerçek ki Ankara’ya bağlı haber yapılamıyor Türkiye’de.  Ben Ankara’dayken habere daha yakın olduğumu hissederdim. Haber kaynaklarıyla ilişkiler de daha sıktı, iyiydi. İlişkilerimi kaybetmemem gerektiğini kendime telkin ederek geldim. Ama kopuyor tabii görüşmedikçe; konuşup anlatmadıkça.

Başbakan’la ilişkileriniz nasıl?

3-5 kez seyahatlerine katılmışlığım var. 2 kez de röportaj yaptım o kadar.

Parti muhabirliği yapmış mıydınız?

Partiyle birebir ilgilendiğim olmadı. Parlamento muhabiriyken bütün partilere baktığım oldu.

TÜRKİYE’DE NE YAZIK Kİ PARTİLİ GAZETECİ ÇOK

Gazeteci siyasetçi ilişkisi süreç içinde nasıl gelişti?

 Parti muhabirleri partili muhabir haline gelebiliyor çok rahatlıkla Türkiye’de. Bir CHP muhabiri CHP’li; AKP muhabiri AKP’li olursa o muhabirleri sürekli takibe almak gerekiyor. Türkiye’de şu anda partili gazeteci çoktur. Bu doğru bir şey değil.  Sorgulamıyorsunuz çünkü o zaman. Açın bakın işte gazetelere kaçı sorguluyor kaçı sorgulamıyor. Ben gazeteci kimliğimle ilişki kurmalıyım haber kaynağımla. İlişki kurduğum zaman o da bilmeli; onunla görüştüğüm her şeyi yazacağımı.

Off the record olmamalı mı yani?

O ayrı bir tartışma.  Yani benle hayatını paylaşmamalı adam. Haber paylaşabilir. Cumhurbaşkanıyla sohbet ederim mesela; off the record der; o da bana vizyon sağlar; sonra yapacağım haberler için öngörü sağlar. Ama cumhurbaşkanı ile ilgili bir haberi gördüğümde yapamazsam ya da yaptığımda ‘’Yavuz ne yaptın ya; niye yazdın ya’’ diyecekse orada sıkınıtı vardır. O ilişkiyi o kadar yakın hale getirmemek lazım. Ben bunun dışına çıkan ilişkilerin çok olduğunu görüyorum.

Tehdit ya da eleştiri aldığınız oluyor mu?

Oluyor tabii. Bir dönem bize ambargo da uygulandı biliyorsunuz Doğan grubuyla Başbakan’ın kavgasından sonra. AKP’li bakanlar bizim ekranımıza çıkmaktan imtina ettiler. Ben bunu kendilerine de söyledim. CNN Türk aslında hiçbir şey yapmadı. ‘’Biz gazetecilik yaptığımız için mi yapıyorsunuz bunu’’ dedim; ‘’Doğru haklısınız’’ dediler üstelik.

Siz de o sıralar Deniz feneri dosyasını sıkı takiple eleştiri konusu oldunuz. O dönemde yayında sürekli Deniz Feneri haberleri dönüyordu.

Biz sormaktan vazgeçmedik; haber oldukça da verdik. Rahat hissetmiyoruz yani kendimizi. Sadece gazetecilik yapıyoruz dedik; bunun dışında bir örnek dahi gösteremezsiniz dedik. Gösteremediler.

BAŞBAKAN’IN MEDYADAN İLGİNÇ BEKLENTİSİ

[PAGE]

Başbakan nasıl bir medya istiyor peki; siz nasıl okuyorsunuz medyaya çıkışlarını?

Tersten bakalım mı? Şöyle bir medya olsa hiç sormayan; sürekli alkışlayan bir hükümete ne kadar yarar bu? Şöyle bir açıklaması var Başbakan’ın. Hastanede bir hasta rehin kalmış ve bir gazete de bunu haber yapmış. Çıktı dedi ki bir konuşmasında siz bunu bana söyleyin ve ben eğer onu çözmezsem siz bunu haber yapın. Burada yanlış yapıyor. Benin görevim onu başbakana haber vermek değil yazmaktır.

AKP TEK BAŞINA İKTİDAR OLMAZSA ÇARŞI ÇOK KARIŞIR

Ankara kökenli bir gazeteci olarak önümüzdeki 5 yılı nasıl okuyorsunuz? Siyasetin aktörleri değişir mi? Nasıl değişir?

Ben CHP’nin çözüm önermesi gerektiğini düşünüyorum. Her şeyi eleştirebilirsiniz ama aslolan çözüm önermektir. 5 yılda bir seçim olacak zaten. Seçim sonuçlarında ben AKP’nin birinci parti olacağını görüyorum. Tek başına iktidar olur mu bilemiyorum. Ama tek başına iktidar olmazsa çarşı çok karışır. Kim kiminle nasıl koalisyon yapar orası belli olmaz. Orada siyasetin ince hesapları devreye girer ne çıkacağı da belli olmaz. Cumhurbaşkanlığı konusunda kararlı olduğunu düşünüyorum Başbakan’ın. Yola çıktığı işlerde nasıl yol alacağı da iktidarın kaderini belirler. Henüz her şey bitmiş değil. Çok yara aldı; çok sıkıntıya girdiler. Kontrol de edemediler. Özelllikle Habur konusunda ben kulaklarıma inanamadım; Başbakan’ın ‘O güzel görüntüler diye söz etmesini. Sonra telafi etmeye çalıştılar ama çok yara aldı.

Medya bu yeni tablodan nasıl bir pay alır?

Ben işini yapanların sorun yaşamayacağını düşünüyorum. Bir partiye bağlı işini yapanların çok zararlı çıkacağını düşünüyorum. Bir taraftansanız ve bir husumetle iş yapıyorsanız gazetecilik yapmak yerine husumet duyduğunuz kısım güçlü olursa o da size karşılığını verir. Bu da çok kötü bir duruma götürür Türkiye’yi…

KONUŞMAK İSTERSEM ÇEKİRGE’Yİ SUSTURUYORUM

Fatih Çekirge nasıl bir partner? Sizi sık sık susturduğu konuşuluyor…

Çok renkli bir partner. Çok eski tanıyorum kendisini. Eskiden Ankara’da çok etkili bir gazeteciydi; tarzı olan bir gazeteciydi. Ben çok şikayetçi de değilim; söylemek istediğim bir şey varsa susturabiliyorum (Gülüyor).

Sizin rakipleriniz Emre Kongar ve Mehmet Barlas için ne düşünüyorsunuz?

Çok uzadığını düşünüyorum.Tabii kendileri bilir. Ben izlemiyorum artık eskiden izlerdim.

BİRAND, RÖPORTAJININ SORUSUNU BANA SORARDI

Birand’la çalışmak nasıl peki?

Hem zor hem keyifli. Ben 5-6 sene önce tanıdım onu; Manşet’i yaparken. Ondan öncesinde benim için çok idol bir adamdı. İlk tanıştığımızda ‘’Deniz Baykal’la röportaj yapacağım Yavuz ne sorayım’’ filan diye gelince anladım ki yukarından bakması yok; gazeteci. Candan bir adam. Gerçekten o soruları da alıyordu; soruyordu. Buraya tekrar döndüğünde benimle İstanbul’da çalışmak istedi. İnsiyatif veren bir yönetici. Olmadığında da hesap soruyor. Benim de istediğim bu.

Fırça yediğiniz oldu mu? Gerçi toplantıda da fırça salladığı oluyor...

Atladığımız haber oldu mu hemen telefonu açıyor; ‘Oğlum neden böyle..’ falan…

 

 

RIDVAN GİBİSİ AZ BULUNUYORMUŞ ÖYLE DEDİLER

32. Gün ekolünden de gelmediniz siz… Sıkıntı yaşadığınız oluyor mu?

Evet ama fazla sıkıntı yaşamadım. Rıdvan’ın bana çok büyük katkısı oldu. Ben Ankara’dan gelmişim; İstanbul gibi bir yerde üst yönetici olmuşum. Rıdvan’la her şeyi istişare ediyoruz.

Sağ kol gibi mi?

Sağ kol sol kol değil yan yana duruyoruz Rıdvan’la, iyi de duruyoruz.  Az bulunuyormuş çünkü böyleleri; bana öyle dediler Ankara’dan gelirken. Rıdvan’la çalışmak; o dayanışmayı sağlamak bana çok ciddi güç verdi.