BIST 9.559
DOLAR 32,47
EURO 34,56
ALTIN 2.473,74
HABER /  GÜNCEL

Gazete siteleri soft pornoya döndü!

Günümüz medyasından umudunu kaybetmiş bir gazetecinin; bir televizyoncunun çarpıcı itirafları...

Abone ol

Zeynep KURTBAY/ İNTERNETHABER

Serdar Akinan… Yıllarca arazide haber peşinde koştu; sonra kendini ‘televizyon mühendisliğinde’  buldu. CNN Türk; Haber Türk; Sky Türk… Türkiye’dekiler yetmedi; gitti Pakistan’da da bir özel televizyon kurdu. Ekranda Nihat Genç’le tansiyonu yükselen en hararetli en keyifli tartışma programlarının yüzüydü. Şimdilerde hiç de alışık olmadığımız bir Serdar Akinan tarzıyla karşımızda. Gündemin havasını almayı vaadeden programının adı ‘Sibop’. 18 yıllık arkadaşı Cüneyt Özdemir bu kez kamera arkasında.

Serdar Akinan’la neredeyse 2 saate kadar süren söyleşimizde Ufuk Güldemir’in adını andık. Beş kuruşu olmadan nasıl televizyon sahibi olduğunu; Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi editörü olduğunu söyledi; ‘’Habertürk kimseye yar olmadı’’ dedi. Bir haber televizyoncusu olarak CNN Türk’e çok kötü bir karne verdi. İnternethaber’in kurucusu Hadi Özışık’ın hikayesini ise bir başarı öyküsü olarak yakından izlediğini dile getirdi. Akinan’ın günümüz medyası ile yeni medyaya ilişkin saptamaları ise okunmaya değer…

ONU HİÇ BÖYLE GÖRMEDİNİZ- 1990 öncesi... Serdar Akinan'a göre medyanın henüz başkalaşım geçirmediği yıllar... İlk aşk; ilk heyecan... Daktilo sesi, telefon ve telsiz... Ayrılmaz üçlü.

Yıllarca Türkiye gündeminin en ağır konularını masaya yatırırken hayatın tadı tuzu gibi alanlarda program yapma fikri nasıl gelişti?

Açıkçası biraz da kanalla ilgili. Turkmax siyasi duruşu olan bir kanal değil; tematik bir kanal. Cüneyt’le (Özdemir) bir yandan projeler geliştiriyorduk; dışarıdan ne yapsak ne etsek diye. Gündem o kadar da gergin; Türkiye o kadar gerilmiş vaziyette ki… Bizim kamera arkasında konuştuğumuz Türkiye; gündemi yorumlamamız bu kadar sert olmuyor. Arka planda çok daha fazla okuyoruz aslında olayları.  Bazen daha eğlenerek; gülerek. Mevcut bize sunulan belli kalıplarla değil de eğlenerek okuyoruz. Bir parça Cüneyt’in üslubuyla twitter’a yansıyor bu aslında. Bunun karşılığı da var. Gündemi konuşmuyor değiliz ama sadece bunlara mahkum olmayalım amaç.

Peki konu içeriği nasıl olacak?

O kadar çok konuşulacak şey var ki. Türkiye’nin tek gündemi anayasa değişikliği değil. İnsanların bir parça gülümsemeye bir parça hayatta başka şeyler de konuşuluyor demeye ihtiyacı da var diye düşünüyorum. Bir haber kanalının yukarıdan aşağı sıraladığı ve adeta diğerlerini de mahkum kıldığı bir akış var.Herkes aynı izleği takip ediyor. Oysa sokak çok başka şey konuşuyor. Sokağın görmediği başka şeyler de var. Bir sosyal sorumluluk projesi bir mimarımızın uluslar arası başarısı… Bunlar kaynayıp gidiyor. Kültür sanat programlarına mahkum oluyor ve başka bir dille sunuluyor.  Oysa o ressamın sanatçının da farklı duruşları var. Daha önceki bir programda konuk ağırladığımda İbrahim Tatlıses ağlamaya başlamış ve ‘’Hiç kimse bu soruları bana sormadı’’ demişti. Sadece kadınları dövmeyle gündeme gelen bir sanatçı düşünün. Habercisin, başka bir soru sorma biçimin var alışmışsın siyasi figürleri zorlamaya; sorgulamaya başka türlü deşmeye başlıyorsun. Ve başka bir portre çıkıyor ortaya.

Hedef kitleniz kimler?

Doğal olarak Türk Max’ın oturmuş kitlesi. A plus; kadın ağırlığı olan; tüketim alışkanlıkları çok ayrışmış bir kitle. Onun dışında bir şey yapmak da çok manalı gelmiyor.

CÜNEYT MUAZZAM BİR ENERJİ KATIYOR PROGRAMA

Programın arkasında kimler var?

Cüneyt (Özdemir) 18 yıllık arkadaşım. 32. Gün Ankara’dan beri. Kimi zaman o kamera önünde oldu ben arkada rejide oldum. 5 N 1 K’nın ekibi çok oturmuş bir ekip. Ayrı bir ekip oluşturdu Cüneyt. Son derece kreatif bir ekip. Bir fikir ortaya çıktığında herkesle tartışıyoruz. Bu anlamda ben çok profesyonel buluyorum Cüneyt’in ekibini. O zaten muazzam bir enerji katıyor; 5 N 1 K bir yana… Mesela masaya telefon koyma fikri. Reji normalde kulaktadır ya… Cüneyt beni o telefondan arıyor; konuşuyoruz programda. Mesela Sebastian diye bir gazeteci arkadaşımız var canlı yayında ona bağlanalım dedi yine Cüneyt. Sebastian geçen programda Papua Yeni Gine’de teyzesinin sünnetine gitti. Şakayla karışık başladı ama kadın sünneti fotoğraflarını görünce herkes dondu kaldı.

Peki hiç ‘‘Siyaseti bıraktı da bak sanat programı yapıyor şimdi’’ gibi tepkiler gelmedi mi hiç?

Tam tersine ‘‘Biz de senin bir imajın vardı ve seni gördüğümüz anda takıldık durduk. İzlemeye başladık ve o imaj bize bunları da sununca bu konulara çok da ihtiyacımız varmış, keyif aldık’’ dediler.

[PAGE]

Gündemin havasını alacak program diyorsunuz ya sloganlarınızda. Gündem medyanın mahkum olduğu gündem mi? Yoksa medyanın yarattığı bir gündem mi, ne düşünüyorsunuz?

Bence her ikisi de. Bir gündem var. Bu gündemin bir parça gündem koyucular tarafından son derece akıllıca yönetildiğini düşünüyorum. Hatta geçen gün okudum bir kanal yöneticisi ‘’Haberlerden işsizliği konuşmaya sıra mı geliyor’’ diyor.  Bu mahkumiyet gibi geliyor bana.

SAHİCİ GÜNDEME KAYSAK BİR TARTIŞMA KOPUVERİYOR

Evet Yavuz Oğhan demişti; bizim söyleşimizde…

Doğru doğru… Mesela çok önemliydi o. Bu biraz mahkumiyet gibi geldi bana. Bir haberci artık çekilin hayır kardeşim bu gündeme ben karar veriyorum diyebilmeli. Ve o gündeme mahkum olmamalı. Ama özellikle Başbakan ustaca; gerçekten ustaca -bunu şapka çıkartarak söylüyorum-  o kadar iyi yönetiyorlar ki ne zaman bizim gündemiz sahici gündemlere doğru kaymaya başlasa çok yapay tartışmalar; örneğin başörtüsü üzerinden yapılıveriyor ve dikkatlerimiz dağılıyor. İşte Kürt meselesini düşün… Haftalarca aylarca konuştuk hiçbir şey yok ortada. Ve Türkiye muazzam bir enerji kaybetti. Bence burada basının büyük sorumluluğu var. Ne onlar yaratıyor ne onlar yönetiyor. Karşılıklı etkileşim içinde.

Peki ne yapmalı bir haber kanalı yöneticisi öyleyse? Bir yayın yönetmeni? Nasıl karşı koymalı dayatılan gündemlere?

Ben artık umudumu kaybettim. Ben bir TV’nin bir gazetenin mevcut medya sermayesi yapısıyla kurulu ve verili düzene çıkıp da ‘hayır ben böyle yapıyorum’ deme lüksü olmadığını düşünüyorum. Ben artık unumu eledim eleğimi astım. Bu bu anlamda bir karardı benim için.

Buraya doğru yönelmenizin arkasındaki neden de bu muydu? Bu çaresizlik mi?

Şöyle ki köşemi yazmaya devam ediyorum; Allah var. Orada kendimce dokunacağım yere özgürce dokunuyorum. Ama bir kanalın pozisyonunu belirlemek; orada özgür iradenle tavır almak… Zor.

DIŞARI TAŞ ATTIĞIN BİNA CAM VE SAHİBİ SEN DEĞİLSİN!

Ki bunu yaptınız zamanında; pişmanlıklarınız var mı?

Evet yaptım. Müsterihim. Ama bir yandan da dışarı taş attığın bina camdan bir piramit. Ve o piramitin sahibi sen değilsin. Ve bu lüksü sen bir yere kadar kullanıyorsun. Yapıyla ilgili umutsuzum evet. Ama yeni medyadan çok çok umutluyum. Dinamik kitle bana çok umut veriyor. Biz gazetecilerin uzun vadede geleceği kesinlikle internette saklı diye düşünüyorum. Gazeteler televizyonlar umut vermiyor. O yapılar öyle kalacak. Baktığınız zaman haber kanallarına son dakika yarışından başka hiçbir şey olmayan derinlemesine haber araştırması olmayan; kaliteli habercilerin öne sürülmediği; sadece ve sadece üst kademelerdeki yöneticilerin ekrana çıktığı bir platform olarak görüyorum.

CNN TÜRK’ÜN EN BAŞARILI PROGRAMI HABER TOPLANTISI

Gazeteci arkadaşlarınızla sohbetlerinizde en çok neler konuşursunuz peki?

Bir üretim bandı var diyelim ve ona her an ajanstan bir haber düşüyor. Evet bu insanların hepsinin bir politik duruşu var; meselesi olduğu için zaten başka türlü bir yemek ortaya çıkartıyor. Ama esas itibarıyla o insanlar hayattan çok daha fazla konuşuyorlar. Filmden; kitaptan; ilişkilerden… Bu kadar habere angaje değiller. Sky’daki arkadaşlarımı hatırlıyorum; toplantılarımızda çok eğlenirdik. Geçen gün Erdoğan Aktaş’la karşılaştım o da aynı şeyi söyledi; sabah toplantılarında kahkahalar atıyoruz dedi. Rahmetli Ufuk’la (Güldemir) da öyle aklımda kalan şeyler; hep zekice ortaya atılan espriler ve çınlayan kahkahalardır. Bir mediokrite var; bir vasata bizi mahkum kılıyor diye düşünüyorum. O vasatın dışında bir zeka var aslında. Aslında zengin bir zeka bu. Mesela bir örnek vereyim; CNN Türk’te en sevdiğim program haber toplantısı. Niye? Çünkü normalde kamera kayıtta, prompter’dan bir şey okumak zorundasın. Haber toplantısı bitip programlar başladığı anda dünyanın en sıkıcı kanalı haline geliyor CNN Türk. Oradaki sıcaklığı ekrana sadece orada taşıyabiliyor.

Televizyon kanalında yöneticilik yapmış biri olarak genel bakışınız nasıl haber televizyonculuğuna?

Geçen Selahattin Duman ‘’Darbeyi tercih ederim, Meclis 3 kişi ile yönetiliyor. Darbe olsa 7 kişi olacak daha demokratik’’ dedi. Burada kara mizah var. Erdoğan, Baykal ve Bahçeli’nin seçtiği isimler. Buradan medyaya gelelim. Medya gruplarının Ankara ile ilişkisi var. Şimdi yandaş medya diye kızıyorlar. Niye hükümete yakın. Cem Uzan mesela tasfiye edildi. Uzan zamanında da başka dengeler yoktu ki! Bunun çıkışının tek bir yolu  olduğunu düşünüyorum. Ben Ankara ile işi olmayan yüzlerce gazetecinin oluşturacağı yapıların yeni medya dediğimiz yerde çok etkili olacağını düşünüyorum. Yığınların haber alma özgürlüğünün buraya kaymasıyla özgür bir medya oluşacak. Bu demokrasi açısından da hayati bir şinorkel etkisi yapacak.

1 Mayıs, Taksim... Mehmet Akif Dalcı'nın öldürüldüğü yıl. Murat Demirel ve Nezih; bankta oturan ve kolu görünen ise Kürşat Yılmaz.

HADİ’NİN HİKAYESİ BAŞARI HİKAYESİ

Bunun mecrası da internet olacak, öyle değil mi?

İnternet olacak; IPTV olacak. Çok daha ucuz. Lisans bedelleri; reklam kısıtlaması yok şu anda… Bu alanın yelermesi için yeteri kadar bileşen var. Bunu okuyanlar pozisyon almaya başladı işte. Bunu okuyan ve başaranların en somut örneği işte Hadi’dir (Özışık). Hadi’ninki bir başarı öyküsüdür; bunu gördü ve çok büyük bir mücadele verdi ve onlarca marka yarattı. Çok ciddi bir Pazar payı var. Bunu görmek lazım. Bu domine edilecek bir yer de değil. Bu medya çok büyük bir alan.  Muazzam bir güç olacak. Muazzam bir potansiyel var bu alanda. Bizim meslekte bu kadar çok iletişim fakültesi var; çok zeki pırıl pırıl çocuklar var. Bu çocukların önünü açacak; Anadolu’nun yerel medyanın önünü  açacak bir medya geliyor.

GAZETELERİN WEB SİTELERİ SOFT PORNOYA DÖNDÜ

[PAGE]

İnternethaber ile gazeteciler.com’un genel olarak yayın çizgisini ve reflekslerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok dinamik buluyorum. Refleksle ilgili sıkıntıları yok; gayet kuvvetli. Tartışmasız bir şekilde önceden çıkmanın verdiği avantajla insanların bookmark’larında en üst sırada duruyor ve büyük bir hata yapmayarak yerini koruyor.  Ben macintosh kullanıyorum; ben televizyon açmıyorum artık sabahları. Haberleri televizyon haberlerinden almıyorum. Ciddi canımı sıkıyor. Televizyon dediğimiz şey lineer. Oysa internet dikey olarak akıyor. Zamanda dikey olarak sıçrayabiliyorum. Büyük marka gazetelerin replikaları internette var. Onlar da artık savruldukları yer itibarıyla galerilerden trafik alacağım diye neredeyse soft porno sitelere döndüler. Ama buna mukabil alexa’ya baktığında ilk 3’lerde bloglar çıkmaya başladı.

SABAH MUHABBETİ- Cizre... Kadıoğlu Oteli yanında bir sabah muhabbeti. Fuat Kozluklu'yu tanıyabildiniz mi?

Köşelerini tutmuş yazarların emekliliği tartışılmıştı; öyleyse size göre bu çok da gerekli değil diyebilir miyiz? Gelen kitle kendi alanını yaratacaktır diyorsunuz.

Elbette değil kaldı ki kalsınlar. Oktay Ekşi yazmaya devam etsin; Hasan Pulur etsin. Gazeteoku.com yapıyor bunu; kaldı ki gazeteler de yapıyor. İnternet trafiklerinden yazarların performansları görülüyor artık. O yayın yönetmeninin takdiridir.

‘EVLADIM SEN ŞU HABERE GİT, 10 YIL BEKLE’ DEVRİ BİTTİ

Yeni medyada örnek verilebilecek başka isimler var mı?

Soner mesela. Soner Yalçın oda TV’de 1.5 kişiyle kendine bir alan yarattı. Beğenin beğenmeyin. Çok doğru bir şekilde ayrıştırdı markayı. Bir örnek vereyim. Leman, Penguen gibi dergilerde yıllardır yazan çizen insanlar var.Kaan Sezyum; Erdil Yaşaroğlu; Mehmet Çağçağ yazdıklarıyla çizdikleriyle Türkiye’nin gündemine bambaşka bir açı katıyorlar. Özkök bunu fark etti; Latif Demirci mesela Hürriyet’te onlarca köşe yazarının yapamadığını tek bir karikatürle yapabiliyor. Bir alt kültür gibi. Onları mesela yakında bu mecralarda göreceğiz. ‘’Evladım sen şu habere git dirseğini çürüt de 10 yıl sonra bakarız’’ devri bitti.

1 YIL FİŞİ ÇEKTİM KENDİMİ YENİLEDİM

Bir dönem yöneticiliğini yaptığınız Sky Türk için ne diyorsunuz? Ayrılma nedeniniz neydi? Patronaj kaynaklı bir neden olmadı mı?

Yıllarca yöneticilik yaptım, kanallar kurdum. Bana çok ciddi bir şey öğretti bu iş. Asla ve asla yatak odasını asla anlatmayacaksınız. Yakışmaz. Ama şunu söyleyebilirim patrondan da yöneticilerden de şunu yapma bunu yayınlama gibi bir şey olmadı. Benim sadece süreçleri okuyarak kendim için aldığım bir karar oldu. İnsan 1 yıl fişi çekmeli; kendini beslemek adına.

Öyle oldu mu?

Çatalca’da o evi yaptım. İnanılmaz derecede kendimi yenişledim. Geriye baktığım vakit o tempo son derece öldürücü son derece yorucu bir tempo. 100-150 kişi ile uğraşıyorsun her gün. 1 milyon tane denge var. Bir süre sonra diyorsun ki artık yeter. Grupla bağımı kesmedim; hala Akşam’da yazıyorum. Aynı grubun Türkmax’ında program yapıyorum.

Parasal bir takım sorunlar da var grupta. Bir şey sorabilir miyim; orada çalışanlar maaş almazken yazarlara ödeniyor mu?

Ben de 3 aydır almıyorum neredeyse. Herkes aynı pay-roll’dadır.  Maalesef hoş bir şey değil. O dinamiği de bilmiyorum. Bana kalsa ben başka yerden kısıp öderdim.

Dijitürk ihalesi yaşpılırken orada çalışan arkadaşlarımızdan duyduk; ‘‘ağladık’’ diyenler oldu. 

Çalışanlar haklı olarak diyor ki bize ne. Ama o dosyayla bu dosyanın bir ilgisi yok. Halka açık bir şirketten medya grubuna nasıl para aktaracak. Asıl usulsüzlük burada olur. Oradaki yönetim eğer başarısızsa veya reklam birimi başarısızsa buradan ahkam kesmekle olmaz.

 

 

 

 

32. Gün ekibi Serdar  Akinan ve Banu Avar Kuzey Irak'ta... Peşmerge ile.

Peki gelelim sizin hikayenize… Nerede nasıl başladı? Kökeniniz Dağıstan mı gerçekten?

Hayır. Baba tarafım Kırım’dan gelmiş. Annem Düzceli. Annemin babası da Üsküplü. Çocukluğum İstanbul’da geçti. Saint Benoit’da okudum.

Peki medya serüveni nasıl başladı?

Eniştem Milliyet’te çalışıyordu. En eski emektardı. İlkokul çağında bile ben o binaya giderdim.Lise 2’de Milliyette çalışmaya baldım. Milliyet o zaman promosyon başlatmıştı. Aydın Bey de yeni almıştı gazeteyi. Ben 30 puan karşılığı ansiklopedi dağıtıyordum. Bir gün yazıişleri katına çıktım. Ben o kata bir girdim; çok etkilendim. Vasfiye Özkoçaklar, Ali Bostancılar; Umur Talu, Coşkun Aral; Savaş Ay. Masaların üstünde fotoğraf makinaları; daktilo sesleri. Kesif bir sigara dumanı… Çakılı bir karedir bende. Ben burada çalışacağım dedim. Bir Zenith makine aldılar bana; polis muhabirinin yanında gidiyorum geliyorum. 1 ay süresince eve hiç gitmedim.

Gerçekten mi gazetede mi yatıyordunuz?

Evet fotoğrafhanede yatıyordum. Biri söylemiş ‘’Ya bu çocuk ölmek üzere’’ diye. Blok halde hafıza kaybı başladı bende; uykusuzluktan. O sene sınıfta kaldım. Lise 2’yi Milliyet’te full time çalışarak geçirdim. Sonra İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı’na girdim; iki yıl okudum. Oradan Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’ne geçtim.

UFUK GÜLDEMİR’E ÇOK KIRILDIM

[PAGE]

Üniversite de terk yani…

Evet. Sonra Cumhuriyet’e… 92’de de Star kuruluyordu. Orhan Duru haber müdürüydü. Ufuk Güldemir yardımcısıydı. Ama dinamizmi inanılmazdı. Gülgün Feymanlı yıllar. Amerika’dan prodüktörler getirmişti Cem Uzan. Ufuk Güldemir genel yayın müdür yardımcısıydı.  O kadar enerjisi vardı ki kabloları değiştiriyor; çok zekice başlıklar atıyordu. O gazeteden gelmişti. Ben de arazideydim; ödüller almıştım. Onun zorlamasıyla araziden koptum. Bir gün Amerikalılar bir sunum yapacaktı Cem Uzan’a. Her şeyi ben hazırladım. Ama Ufuk Güldemir bana haber vermeden yukarı çıktı;  ‘’Biz bunu hazırladık efendim’’ diye anlatacak Uzan’a. Ben çok kırıldım. Sonra Can Dündar’ı aradım. O da ‘’Biz de seni arayacaktık, 32. Gün’e gelir misin’’ dedi. Çok çok sıkı bir ekipti o zaman 32. Gün ekibi. Deniz Arman Star’ın başına geçince ben de o sırada Amerika’ya gidip onların temsilcisi oldum; Ufuk yoktu o sırada. Ufuk tekrar başa geçtiğinde bana ’dönüyorsun’ dedi. Paramı kesti ve dönmek zorunda kaldım. Ama çalışmadım onunla. Number One’a gittim ve Ali Karacan’la çalıştım. Sonra Birand aradı; ‘’Aydın Bey NTV’ye rakip bir haber kanalı kuruyor gelir misin?’’ dedi. Hürriyet’in 9. Katında toplantılar yapılıyor. İnsanlar aylarca maaşlar alıyor. O sırada Arzuhan Yalçındağ Turner’la görüşüyor. Ve CNN Türk fikri doğuyor. Fakat görüşmeler o kadar uzadı ki büyük sıkıntılar oldu.

Yıl 1996; Çeçenistan. Grozni yakınlarında Şamil Basayev'in takımından 'Yalnız Kurtlarla' birlikte...

Neden sancılı bir süreç oldu CNN Türk süreci?

İnsanlar aylarca iş yapmadan maaş aldı. Çok da sıkı isimler vardı. Hürriyet binasında bu krize neden oldu. Aydın Bey demişti ki bir gün; ‘’Mehmet Ali bak buradan kan sızıyor.’’ Prosedürler çoktu; o yüzden süreç de uzadı. Kanal ortaya çıktı ama bir türlü adam olamadı.

CNN TÜRK BİR BAŞARISIZLIK ÖYKÜSÜDÜR BENCE

Neden adam olamadı diyorsunuz?

Son derece sağlıksız bir yapısı var. Biz 400 kişi planladık. Amerikalılar 125 kişiye indirdi. Amerikalılar şart koşmuştu. İnsanlar haftada 2 gün izin yapacak ve 125 kişi çalışacak... Mükemmel bir sistem var. Ama burada onun adamı bunun adamı kadro şişti. Tek bir sekreter olacaktı. Amerika’ya gidiyorsunuz tek bir sekreter var; yayın yönetmeni yürüyerek metroyla evine gidip geliyor. 40 milyon dolar para harcıyor kanal ve reytingleri yerlerde sürünüyor. Bu böyle öngörülmedi. Ve yıllarca kara geçemeyen bir yapı var. Bir başarısızlık öyküsüdür bu anlamda. İlk baştaki yapısal sorunları neyse bu çocuğun Amrikalılar gittikten sonraki temel hastalıklar aynen devam ediyor. Habercileri sokaktan kopuk bence; haber toplantısı en iyi programı kanalın. Sadece son dakikaya odaklı. Bir haberi alıp da bunun özü nedir diye araştırmayan. Fakat Ankara ekibini çok başarılı buluyorum. İçerideki ekip yanılmıyorsam editörüyle muhabiriyle çok sıkı bir ekiptir aslında. Ben Sky’dayken mesela minimize ettiğimiz giderlerle CNN benim 4 katımı harcıyor ve benim gün içindeki izlenme oranıma ulaşamıyordu.

Diğer haber kanalları nasıl peki?

NTV’yi gayet başarılı buluyorum. Habertürk de çok dinamik. Ama Ufuk’un zamanındaki Habertürk yok. O gazla gidiyor diye düşünüyorum. Ruşen Çakır, Nuray Mert ve Mehmet Yılmaz’ın yaptığı tartışma programı tartışmasız Türkiye’nin en iyi tartışma programı oldu bir anda. Niye? Çünkü insanlar sahici tartışma görüyor çünkü orada.

CEBİNDE OTOPARK PARASI YOKKEN KANAL SATIN ALMIŞ

Peki gelelim sizin Habertürk hikayenize… Siz kanalın kurucularındansınız aslında.

NTV’deydim. Çok mutluydum. Çok kurumsal bir yerdir NTV; bir gazetecinin yapımcının huzur içinde çalışacağı yerdir. Bir gün Ufuk (Güldemir) aradı. ‘’Ben bir haber kanalı alıyorum’’ dedi. Ben de Cem Aydınla toplantıdayım o sırada. Ferit Şahenk’e sunum hazırlıyorum. Dedi ki ‘’O yaptığın sunumu sil; atla Taksim’e gel, sana kanal aldım.’’ Habertürk’ün hikayesini bir bilseniz… Mahmut Ceylan’dan televizyonun frekansını almış. Arabayı otelin otoparkına bırakıyorlar. Kanalı alıyorlar. Aşağı iniyorlar; Otopark parası var mı yok. Kanalın bütün malzemeleri de mobilyacılar sitesinde bir depoda. 

Peki ne yaptınız sonra; sildiniz mi Ferit Şahenk’a hazırladığınız sunumu?

Tabii ki silmedim. Dedi ki Ufuk, ‘’Bak ne halde kanalı aldığımı görüyorsun’’. Kurucu ekibin içindekilerin tamamı işten atılmış adamlar. Ufuk da Sabah’tan atılmıştı o dönem. ‘’Bak bu iş çok büyüyecek; gel desteğini ver’’ dedi. Cem inanamadı bana, ‘’Nasıl böyle salaklık yaparsın’’ demişti bana. Bir maceraydı ama gazeteciler bir şey kuruyordu.  Bana dedi ki ‘’Adam bul ama 3 ay maaş yok’’.  18 günde 40 kişi buldum. Maaşlarda anlaştık ama dedim ki 3 ay sonra alacaksın. Arap sabunuyla ve itfaiye hortumuyla yerleri yıkardım. Program alacak para yok; ajansa üye değiliz. Ufuk patronlarla konuşmuştu ‘’Ben ayağa kalkana kadar bana destek olun, sizin görüntülerinizi kullanacağım’’ demişti. Aylarca haber kanallarının görüntülerini kullandık. Yönetmenler bize gıcık oldukları için haber görüntülerinin arasında arada bir spikeri seçerlerdi; bizim görüntülerde NTV’nin CNN Türk’ün spikeri çıkardı.

NE YAZIK Kİ HABERTÜRK KİMSEYE YAR OLMADI

Ufuk’un son dönemlerinde oturmuş muydu kanal?

Son dönemde nispeten oturmuştu. Ama hani bir laf vardır ya Habertük kimseye yar olmadı. 3 ay sonra reklamlar gelmeye başladıysa da çok büyük sıkıntı çekildi.

UFUK TÜRKİYE’NİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ EDİTÖRÜ

O ekipten kalan var mı şimdi kanalda?

Hayır kalan olmadı. Hakan Aygün’le kavga ettim;istifa ettim. Yüzde 10 hakkım vardı benim; Ufuk’a dedim ‘’Hakkımı ver’’. O da ‘vermem’ dedi. O hakkımdan da oldum. Sonra da Sky Türk’e gittim. Böyle bir hastalık durumu olmasaydı Habertürk şu ankinden çok daha büyük ve etkili olurdu. O kadar kötülüklerini gördüm ama yiğidi öldür hakkını yeme. Türkiye’nİn gelmiş geçmiş en iyi editörüydü Ufuk. Şu anda iddia ediyorum çok ciddi dalaşıyordu. O kadar müsait bir zemin var ki onu iyi okurdu ve çakardı.

Şimdi kanalda Yiğit Bulut ‘a yönelik eleştiriler var; hükümete karşı tavır değiştirdiği yönünde yorumlar yapılıyor. Siz katılıyor musunuz?

Çok basit. Bin tane işi var. 2 müfettiş gelir; defterlerine bakmaya başlar. Şu anda Don Kişotluğa mahal yok. Şövalyeliğe kim cesaret eder ki? Doğan’ın geldiği durumu görüyoruz. Ufuk’un avantajı o; bir bağı yoktu. Vuracakları bir yer olmadığı; medya dışında bir yer kapma gibi bir derdi olmadığı için o asılırdı.

TELEVİZYONLARDA FLAŞ BİR İSİM GÖREMİYORUM

Peki başka sayabileceğiniz gazeteci kimler var; medyada sizin gözünüzde öne çıkan?

Sitcom gazeteciliği diyorlar ya. O kavrama çok iyi oturan bir adamdır; pragmatiktir; burnu iyi koku alır; bir takım dayanıklılık testlerinden geçmiştir. Gazeteciliğine saygı duyduğum en büyük isimdir Umur Talu. Televizyonlara baktığımda çok flaş bir isim görmüyorum.

MİLLİYET’TE HER YAYIN YÖNETMENİNE EV ALINIYOR

Ajan gazetecilere varıncaya kadar çok büyük ve seviye sınırını aşan sözler uçuşuyor son günlerde medyada. Eski defterler açılıyor. Hesaplaşma mı itiraf mı? Nasıl okuyorsunuz olup biteni?

Washington DC’de bir bagel’cı vardı. Uzun kuyruk oluyor her sabah. Son derece saygın bir anchor’ı o kuyrukta görürsünüz her sabah. Arabasını kendi kullanıyor. Burada 90’lı yıllardan sonra... Medyayı ben özellikle Özal’ın bozduğunu düşünüyorum. Bir parça bunda Doğan’ın ve Bilgin’in de etkisi oldu. Ben mesleğe ilk başladığım yıllarda çay simit vardı. Genel yayın yönetmenleri, yazarlar Babıali yokuşunu yürüyerek tırmanırdı. Abdi İpekçi arabasını kendi kullanıyordu. Düşünün zamanın Ertuğrul Özkök’üydü. Milliyet’te her gelen yayın yönetmenine evler alınır; aman efendim rahat etsinler diye.

İTİRAF EDİYORUM YAYIN YÖNETMENİ OLACAK VASFIM YOKTU

[PAGE]

Sizin hiç böyle sahip olduğunuz ev araba vs oldu mu?

Hayır olmadı. Çukurova’da şu vardı; yöneticiler maaş dışında bonus alıyor. Bonus aldım; ama bu çok büyük rakamlar değildi asla. Normalde yıllarca editörlük yapması gereken isimler yeni pozisyonlara geldiler. Benden daha genç isimler var genel yayın yönetmeni. Ben genel yayın yönetmeni olduğumda itiraf ediyorum yayın yönetmeni olacak vasıflarım yoktu. Evet kimse yok; biraz kafan çalışıyor; kıvraklığın da var; hadi genel yayın yönetmeni. Cart diye olacak bir şey değil ki.

ELİME YÜZÜME BULAŞTIRDIĞIM BİR YAZI OLDU

Yine çok tartışılan yazılarınızdan biriydi. Hepimiz su samuruyuz. Pişmanlık duydunuz mu?

Sonrasında en çok pişman olduğum yazılarımdan biriydi. Çok yakın arkadaşlarımı üzdüm. Anlayan anladı aslında ne demek istediğimi.

Peki yanlış bir üslup muydu?

Çok bağlayıcı bir cümleydi. Bir prodüktör arkadaşım aradı ‘’Ya hepimi zan altında bıraktın’’ dedi. Meseleye şöyle yaklaşmak istedim. Birr Can hakikaten kendini sunduğu kadar masum değil; öyle bir imaj yarattı. Can’a yapma Allah aşkına demek istedim.

Ama o çok da anlaşılmıyordu ne yazık ki. Tam tersine Can’ı aklamak istiyordunuz gibi anlaşıldı.

Evet ne yazık ki öyle. Elime yüzüme bulaştırdığım bir yazı oldu. Onu aklamak gibi bir derdim yoktu.

KİMSE PİR-Ü PAK DEĞİL KİRLİ TARAFLARIMIZ DA VAR

Peki Can Dündar nasıl tepki verdi?

Hiç. Görüşmedik. Aramızı bozacak bir yazı da değildi. Can’ı çok da severim bu arada.  Onun yarattığı algı pir-ü pak. Ya pir-ü pak değil ki; kimse değil; çok kirli taraflarımız da var hepimizin.

Bir itiraf mıydı; medyanın günah çıkarması için bir fırsat mıydı peki?

Bunu da yadsımamak lazım. Yıllar içinde duyduklarımız da neler neler… Zaten biliyoruz; kimin kimle ne yaptığını. Önümüzde olup bitiyor bir sürü şey. Vay efendim nasıl olur da demiyorum bu arada. İkiyüzlülüğe karşı çıkıyorum sadece. Herkesin ahlakçı kesilmesi benim canımı sıktı. Tabii ki çok düzgün yaşayan kadınlar, aileler var veya cinsel tercihi farklı olanlar… Sanki bu sektörde lezbiyen yok; karısını aldatan yok.

Peki öyle bir haber gelseydi sizin önünüze ne yapardınız?

Benim temel kriterim şu; kamuya mal olmuş kişi haber değeri olan bir şey yapıyorsa kullanırım. Ama bu kadar büyütmezdim. Can Dündar bekar olsa kullanmazdım.

Siz büyütmeseniz de başkası büyütürdü…

Teoman’ın bir kızla olması minik bir haber oluyorsa bu da onun gibi. Fatih çok zekice davrandı Habertürk’ün ilk günleriydi.

Peki sizin partnerinizin tepkisi nasıl oldu?

Olmaz mı! Dedim ya elime yüzüme bulaştırdım.

KARŞILAŞSAM AYDIN DOĞAN’DAN ÖZÜR DİLERİM

Başka pişmanlık duyduğunuz yazılarınız oldu mu?

Aydın Doğan’la ilgili vardı bir yazım. Temizliğin pisliği medyadan diye. Düşündüm sonra orada kastettiğim gerçekten Doğan değildi. Oysa hepsinin Ankara ile işi var. Bu tabir kullanılacaksa eğer hepsi hak ediyor. Zamanında ekmek yediğim bir insan; çok üzüldüm bu lafı hak etmiyordu. Karşılaşsam eğer gider özür dilerim. Hakikaten onu kastetmemiştim. Ortaya çıkan fotoğraf onu kastettiğim yönündeydi. Yine Doğan’ın Savcıları diye bir yazı yazmıştım. Savcı; ‘’Eve gittim karım sen Aydın Doğan’dan mı maaş alıyorsun dedi’’ diye çıkıştı. Ben adama saygı duyuyorum. Aslında vergi sistemini kastetmiştim. Böyle ufak tefek hatalarım oluyor.

Medyanın başka kirli çamaşırları neler olabilir? Günah çıkarılması gereken başka konular var mı?

Neresinden tutayım. (gülüyor)