BIST 9.645
DOLAR 32,60
EURO 34,80
ALTIN 2.410,13

Fikrimin Hendekleri…

Barikatlar kuruldu, hendekler açıldı, araç trafiği kapatıldı, dışarıdan akış durdu, silah sesleri susmadı... Bir ilde hayat savaş halini aldı. Kim nedir, kim kimdendir karmaşası içinde olanlar oldu…

Bu memleket sayısız garabet olaya şahit oldu. Bunlardan en yakın örneği Diyarbakır’da yaşanan olaylardan verebiliriz.

Barikatlar kuruldu, hendekler açıldı, araç trafiği kapatıldı, dışarıdan akış durdu, silah sesleri susmadı... Bir ilde hayat savaş halini aldı. Kim nedir, kim kimdendir karmaşası içinde olanlar oldu…

Sonunda bir şehrimiz teyakkuz haline girdi. Ölende öldürende bu toprağın bir parçasıydı. Kazılan hendeklerin iki yakasındakiler birbirleri ile savaşırken dünya yine keyifle bu manzarayı seyretti.

Olayların yaşandığı mekânlarda değiliz. Basından öğrendiğimiz ne ise ona göre bakıyoruz olaylara… Basında yazılmayanları ise satır aralarından okuma gayretimiz var elbette…

Şimdi; bu hendeklere bakıldığında bundan daha dehşetli kazılmış hendekler olduğunu görüyoruz bu toplumda. İnsanların kafalarına kazılan ve bir türlü üzerinden aşıp atlayamadıkları hendekler hem de… Her hamlede ayaklarımızın birbirine dolandığı yere çakılıp kaldığımız hendekler…

Yıllardır siyasilerin toplum zihnine kazdıkları hendekler aşılamazken, yeni bir siyasi hareket az da olsa insanımızın kafasındaki hendekleri aşmasına yardımcı oldu. Millet kendi iradesi ile bir şeyler yapmaya başladı. Bu, malum ve olası güçlerin birleşmesine neden oldu.

Sonuç ortada…

Gezi olaylarıyla hendek kazmaları daha da derin vurulmaya başladı. Arkasından 17 Aralık, Suriye’den göç gelmesi… Rusya ile yaşanan kargaşa… 3. Havalimanı… Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin açılışında yaşananlar… vb… Bu liste böyle uzar gider.

Küresel güçlerin hendek kazma şeklini de hendeklerin hep elle kazılmadığını da öğrendik bu süreçte…

Bu hendeklerin en büyüğünü de kendi sokağımızda “yolu tamir ediyorum” diyen bizim mahallemizin adamına yaptırdılar. İşin en üzücü yanıysa bu adamlar gerçekten samimiydi ve doğru bir iş yaptıklarına inanmışlardı.

Yıllar yılı uyuduk. Adam bizdendi ya, yol da bizimdi yaptığı hizmet de bizim içindi…

Uzaktan seyrettiğimiz bu sözde yol yapım işlerinin birer hendek olduğuna hükmetmedik. Yolu yapanların kendisi de buna hükmetmedi. Mahalleye hizmetti. Konu komşuya hizmetti. Bunu böyle bildik.

Köşe başlarına yerleştirilen ağabeylerimizin yerleştikleri koltukların bizim yararımıza kullanacağını düşündüğümüz için bayram ettik. Aramızda konuştuk “… Kardeşimiz başsavcı olmuş, oh şükür vatana-millete-adaletle hizmet edecek biri doğru yere terfi etti” dedik.

Sonuçta köşe başına komşumuzun oğlu, birlikte büyüdüğümüz mahalle arkadaşımız gelmişti. Bundan ala iş olur muydu? Oradaki “bizden”di… Köşe başındaki de bizden olduğunu düşünüyordu…

İşte bu bizlik yanılgısı tam da istenilen algı şekliydi. Zihnimize kazılan ilk hendek de buydu zaten.

Bizden olandan bize zarar gelmez mantığında olduğumuz için kimseden de şüphe etmedik. Hatta bizim yararımıza hendek kazan ağabeylerimiz bile şüphe etmediler yaptıkları işten…

Ta ki o hendeğe hep beraber düşüp kafamızı çarpana kadar…

Sandılar ki kafamızı çarptığımızda hareketsiz kalacağız. İçimizden gibi görünenler de, küresel güçlerinde aslında iyi bildiği ve ecdadımızın mirası “Osmanlı” tabiri bile tedirgin olmalarına kâfi geliyor.

Her bir yanımızı hendek ile kuşatsalar da, sadece doğuda değil karış karış bütün camilerimizi yıkıp yaksalar da, inanç değerlerimizi ayaklar altına almaya çalışsalar da onların gözünde ve zihinlerinde biz Osmanlıyız. Yani İslam’ın bütün dünyaya hükmettiği gücün torunlarıyız.

Onlar için tabi ki en tehlikeli ve etrafına hendek kazılması gereken düşman biziz!

Onlar için tabi ki en tehlikeli ve etrafına hendek kazılması gereken düşman biziz!

Kimliğinde Türkiye vatandaşı ibaresini taşıyan ama karşımızda duran düşmanı zihninde devleştirip kendi ülkesine karşı bu dev’in papağanı olan zavallılar.

Batının üst akılları ile beraber aslında siz kendi çemberinize hendek kazıyorsunuz.