BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,71
ALTIN 2.409,12

FETÖ'yle mücadelede at izi it izine nasıl karıştı?

Köşe yazarları sık sık FETÖ ile mücadele adı altında haksız ihraçların ve tutuklanmaların yaşandığından dert yanıyor.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından amansız bir şekilde FETÖ'yle mücadele ediliyor.

Devletin kılcal damarlarına kadar girmiş bu yapının temizliğinde daha şimdiden 100 bine yakın tasfiye gerçekleştirildi.

Devlet 17-25 Aralık sonrası kapıldığı rehaveti belki de böyle telafi etmek istiyor bilemiyoruz.

Fakat daha ikinci ayında herkesten bir feryad yükselmeye başladı.

Yoo, feryad edenler FETÖ'cüler falan değil. Aksine 17-25 Aralık'tan sonra onunla mücadele edenler.

Çok büyük mağduriyetler yaşanıyor. Üstüne üstlük bizzat AK Parti tabanından, FETÖ ile uzaktan yakından alakası olmamış ya da bir maklube yemişliği bile bulunmayan insanlara kadar dokunuyor bu işin pervasızlığı.

Sadece benim duyduğum, bildiğim örnekleri, mailime gelen mektupları falan bir kenara bırakıyorum.

Star gazetesinden Ahmet Taşgetiren mesela...

Uzun zamandır devlet kurumlarındaki tafsiyelerde FETÖ'cü olmayanların da listeye alındığını ve yaşanan mağduriyetleri yazıyor.

FETÖ temizliği yapılırken haksız tutuklamalar ve ihraçlarla bu işin doğuracağı sonuçlar konusunda yılmadan uyarılarda bulunuyor.

Hilal Kaplan mesela...
 

FETÖ ile mücadele adı altında nasıl iftiralar atıldığını bizzat kendi yaşantısından bir örnekle anlatıyor.

Kayınpederi ve kayınvalidesine atılan FETÖ'cü iftirasının ne kadar dayanıksız olduğunu anlatırken, aslında bu sürecin bizi nasıl bir noktaya doğru çektiğini de gözler önüne seriyor.

Hüseyin Gülerce mesela...
 

FETÖ ile mücadelede adalet terazisinin doğru işleyip işlemeyeceğinden duyduğu endişeden bahsediyor. Daha önce FETÖ'cü olsa da 25 Aralık sonrası FETÖ ile ilişiğini kesmiş olanlar için tutuksuz yargılanma talep ediyor.

Mücahit Küçükyılmaz mesela...
 

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Mücahit Küçükyılmaz bile FETÖ ile mücadelenin nasıl sulandırıldığını Twitter'dan haykırma ihtiyacı hissediyor.

"15 yıldır tanıdığım, "o gece" tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç'ın evi FETÖ'den aranıyorsa, bu operasyon "bize" dönmüş demektir! Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz". İşte Mücahit Küçükyılmaz'ın bu tweeti binlerce RT ve beğeni alıyor. 

Ve bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan özellikle medyada gazetecilerin birilerini sürekli alakalı alakasız FETÖ'cü ilan ederek itibarsızlaştırmaya çalışmasından rahatsızlık duymuş olacak ki "At izi, it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var" diyor. 

Hergün gazete köşelerinden yükselen feryadları okuyoruz. Üstelik sadece iktidara yakın medya organlarında değil.

Herkes kendi nazarından solcusuna, ülkücüsüne, Atatürkçü'süne FETÖ adı altında operasyon çekildiğinden dert yanıyor. Elbette bunlar bir şekilde medya aracılığıyla sesini duyurabilenler. Bir de sesini duyuramayanlar var. Onlar ne yapacak?

Geldiğimiz noktada manzara budur.

Peki nasıl oldu da bu süreç bu kadar hızlı sulandırıldı?

Bence bu soru da en az FETÖ ile mücadele kadar hayati önem arzediyor.

Bunun üzerine kafa yormak zorundayız yoksa çok daha fazla yorulacağız.

Evet, ne oldu da daha ikinci ayını doldurmadan bu süreç bu hale geldi? Kimler, neden buna müsade etti, ediyor? Bu sadece üç beş muhterisin krizden fırsat çıkarma derdi mi yoksa topyekün bir planla karşı karşıya mıyız? 

Cevap bekleyen bu sorular bir köşede dururken biz diğer bir tarafa bakalım. 

Siz buna isterseniz FETÖ'nün yeni bir oyunu deyin, isterseniz puslu havada fırsatçıların kişisel hesaplarını görmesi deyin, isterseniz işin içinde çok başka işler var deyin.

Ne derseniz deyin...

Ortada çok ama çok net bir gerçek var.

FETÖ ile mücadele palas pandıras, özensiz ve beraberinde büyük mağduriyetler oluşturarak yapılıyor.

Bir kurumdan ne kadar çok "FETÖ'cü" atılırsa en makbul kurum odur mantığı işliyor ki; bana sorarsanız bu gurur duyulacak değil aksine utanılacak bir durum. Demek ki sen kurum olarak daha iki ay öncesine kadar attığın kadar FETÖ'cü'yü beslemişsin!

Velhasılı kelam bu mücadele biçiminde yanlış giden çok şeyler var.

Haa aranızdan "kurunun yanında yaşlar da yanabilir" diyenler çıkacaktır. 

Fakat süreç böyle giderse durumun; yaşların arasına sıkıştırılmış kurulardan ibaret olmaya başladığını göreceğiz.

Kaldı ki devlet devletse eğer kurunun yanında bir tek yaşın yanmasına dahi müsade etmeye hakkı yoktur. Her bir bireyin, her bir vatandaşın hakkı da hukuku da devlete emanetse o bir tek yaşı bulup ayırmak mecburiyetindedir. 

Bu iş daha başında bir iftira, kişisel hesap görme, belki de toplu hesap görme mekanizmasına dönüştüyse eğer kusura bakmayın ama kaçınılmaz bir şekilde sistem aynı hızla çökecektir.

Bunun için şayet bir B planı hazır değilse de hepimize şimdiden geçmiş olsun.