BIST 9.453
DOLAR 32,59
EURO 34,81
ALTIN 2.499,33

Fatma Şahin: "Özgürlük ve Güvenlik dengesi şart"

Fatma Şahin'le Kobane protestolarından barış sürecine, Suriyeli göçmenler sorunundan diğer yerel yönetimlere model olacak Tüp Bebek projesine kadar birçok konuyu konuştuk.

Fatma Şahin'le Kobane protestolarından barış sürecine, Suriyeli göçmenler sorunundan diğer yerel yönetimlere model olacak Tüp Bebek projesine kadar birçok konuyu konuştuk. Öncesinde de keyifle melengiç kahvemizi yudumladık.

Şunu söylemeliyim ki, Fatma Şahin çok doğal ve samimi bir insan. Oldukça yoğun bir temposu var. Makama geldiğinde masasında bulduğu Suriye Sorunu, Barış süreci gibi netameli konulara rağmen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığındaki başarılı çalışmalarını ve tecrübelerini büyük bir gayretle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne aktarmaya çalışıyor.

Şimdi buyrun, sizleri bu önemli söyleşiyle baş başa bırakalım.

 

 

Kobane protestolarının ardından Barış sürecinin devam etmesi gerekliliğinin önemi bir kez daha hissedildi.  Siz, yaşananların ardından Barış sürecinin ne şekilde evrileceğini düşünüyorsunuz? Ve bundan sonra nasıl bir yol izlenecektir?

Aslında süreç çok sağlıklı bir şekilde işliyor ve özellikle her geçen gün, her geçen yıl daha da iyiye gidiyor. Kobane protestolarıyle ilgili yaşanan süreçte, özgürlük ve güvenlik dengesinin birbirinin alternatifi olmadığının bilinmesi gerekiyor. Zaten 12 yıldır temel hak ve özgürlükler konusunda hem güvenliği sağlayıp hem de özgürlük alanlarını geliştirebileceğimizi gördüğümüz bir zaman dilimini yaşadık. Dolayısıyla bugün kamu düzenini ve ulusal güvenliğimizi sağlamak en temel görevimizdir. Kobane eylemlerini bahane ederek 36 masum insanın hayatını kaybetmesine neden olunan bir dönemde yasal bakımdan güvenlik kuvvetlerimizin daha güçlenmesi, bunu yaparken de özgürlük alanlarının daraltılmayacağı bir düzenlemenin ortaya konması çok önemli… Bu nedenle çözüm sürecini tamamlamanın bir güvenlik zafiyeti ortaya çıkaracağı şeklinde algılanmaması gerekiyor. Tabi çözüm sürecine karşı çıkanlar, “Ülke polis devleti mi oluyor?” gibi tepkiler verebilirler. Ama bahsettiğim çerçeveden bakarsak, aklıselim bir şekilde neresi zayıfsa orayı kuvvetlendirecek çalışmalar yapmak hepimizin en temel görevi. Bu nedenle buradan çıkan durumu çok iyi analiz etmeli ve eksiklikleri telafi etmeliyiz.

Kobane olaylarında öfkeli, şiddeti araçlaştırabilen ve çok kolay mobilize olabilen genç bir kitle gördük. Dahası farklı görüşlere sahip olduğu için vahşice öldürülen gençler oldu. Siz bunun nedenlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Son yaşadığımız olayda, protestonun içinde ve dışında olan gruplar vardı. Ben, liseye giden 17 yaşındaki Süleyman’ın ailesini ziyarete gittiğimde annesi “Sayın Bakanım bir hafta sonra siz yoksunuz, akrabalarım da olmayacak. Süleyman’ımı, oğlumu  kim geri getirecek!” dedi. Halasına giderken genç bir çocuğun canına kıyan bir terör örgütüyle karşı karşıyayız. 10 aylık Ecrin bebek annesini, onu uyutmaya çalışırken sokaktan gelen bir kurşunla kaybetti. Bir insan tanımadığı bir insanın hayatına nasıl kıyabilir? Bu nedenle bizim buradaki en büyük görevimiz, bütün vatandaşlarımızı korumak ve onların yanında olmaktır. Olaylarda özellikle ergenlik çağındaki çocukların kullanıldığını görüyoruz. Ve bu masum görüntünün arkasında, silahlı bir örgütün açtığı ateşle insanların öldüğü bir fotoğraf görüyoruz. Sosyolojik sebeplerle bu çocukları kendi emellerine alet edip provoke eden bir grup var. Peki, bu çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz? Birincisi; aileler çocuklarına sahip çıkmalı. Ki girişimlerimizle bunu sağladık ve ortalık kısa sürede yatıştı. İkincisi ise, sosyolojik nedenlerle onları emellerine alet etmek isteyen yapıların önlerine ket koyacak önlemler almalıyız. Bu yüzden mümkün olduğu kadar göçlerle buraya gelen insanlara hem belediye hem de sosyal devlet olarak, burada olmalarından dolayı duyduğumuz memnuniyeti ve verdiğimiz kıymeti göstermek adına ciddi bir çaba içerisindeyiz. Ben bunun da en az güvenlik kadar koruyu-önleyici bir tedbir olduğunu düşünüyorum. Çünkü yaşamlarına dokunduğunuz ve onları önemsediğiniz zaman; kendilerini buraya ait hissedip içinde bulunduğu sistemin dışına çıkıyorlar. Böylece terör örgütlerine malzeme olmaktan kurtuluyorlar. Örneğin okul öncesi kreş desteği, üniversiteye hazırlanan çocuklarımız için sağladığımız etüt merkezleri gibi lise hayatları boyunca onları birçok farklı açıdan destekleyecek ve hayata hazırlayacak çalışmalar yapıyoruz. Keza kadınlarımız için evlerine kadar götürdüğümüz memografik taramalar ya da  meslek kurslarıyla  onlara 67 farklı branşta ihtiyaç duydukları bilgi ve beceriyi kazandıracak programlar sunma gibi çalışmaları başarıyla uyguluyoruz . Yaşam kalitelerine dokunarak, onu güçlendirecek çalışmalar içerisindeyiz. Bu nedenle sosyal restorasyonu, çözüm sürecinin en önemli ayağı olarak görüyorum.

Gaziantep’teki protestolara İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerden bakınca burada bir korku ortamı varmış gibi bir izlenimin doğduğunu görüyoruz. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu tabi ciddi bir toplum mühendisliği... Yıllarca insanlar kandan ve göz yaşından beslenmişler, bir korku siyaseti üzerinden algı operasyonu yapmışlar. Burayla alakalı ben dedim ki; “En büyük teminat biziz. Yedi gün 24 saat güven içerisinde yaşıyoruz.” Taşımalı birkaç provokatörün yaptığını iki milyonluk Gaziantep nüfusuna mal etmenin yanlış olacağını, buranın kalkınma ve huzur kenti olduğunu ve bu huzurun da devam edeceğini net bir şekilde ifade ettim. Üzüldüğümüz nokta, medya bir fotoğraf üzerinden bütün şehri ve bölgeyi böyleymiş gibi gösteriyor. Sorumluluk sahibi herkesin bu konuda çok hassas olması lazım.  Maalesef ülkedeki habercilik anlayışı negatif haber üzerine kurulu... Siz binlerce ev yapıyorsunuz haber olmuyor ama yıkılan bir ev ulusal gündemde yer alıyor. Büyük fotoğrafın çok iyi görünmesi gerekiyor ki, bu kadar emek ve hizmet amacına ulaşsın. Çünkü Gaziantep 2023 vizyonuna en yakın olan şehirdir. Bugün 170 ülkeye ihracat yapabilen, 6 milyar dolar  ihracat kapasitesi olan başka bir şehir yok. Bölgenin ve ülkenin yükünü alarak en az teşvikle, en yüksek ekonomik kalkınmayı sağlayan kenttir. Bu şehir ülkenin sigortasıdır. Onun için herkesten aynı hassasiyeti bekliyoruz.

Biliyorsunuz Suriye sorunuyla birlikte göç dalgası da gündeme geldi. Diğer şehirlerin aksine, Gaziantep’teki Suriyeli göçmenlerin ciddi bir bölümünün sosyal hayata entegre olduğunu görüyoruz. Esnaflık yapan, apartmanlarda konaklayarak komşuluk ilişkileri geliştiren bir kitle söz konusu. Sizin bu entegrasyon süreciyle ilgili bir planınız var mı?

Şimdi üç yüz bine yakın farklı yaş, eğitim ve kültür gruplarından oluşan Suriyeli mülteci var. Kendine yeten ve alanlarında başarılı olan mühendis, usta, doktor, akademisyen gibi gruplar sistemin içine hemen giriyor ve bir katma değer üretiyor. Kendi ayakları üzerinde duramayan grupları da kamplara taşıyor yada ilgili kamplarda yetersiz fiziki koşullar söz konusu ise komşu şehirlerdeki daha uygun kamplara geçmelerini sağlıyoruz. Bu konuda öncelikle vatandaşlarımızı rahatsız edecek grupların taşınmasını sağladık. Ama vatandaşımızın memnun kaldığı kesimlerle de entegrasyon süreciyle ilgili bir çok proje geliştirdik.  Bunu yaparken de hem onların hem de bizim kanaat önderlerimizle senkronize çalıştık ve çalışmaktayız. Bu ülkede yaşarken nelere dikkat edilmesi gerektiği noktasında eğitimler veriyoruz. Örneğin şuan 60 bin öğrencinin örgün öğretimde olması gerekiyor. Biz şimdilik 20 bininin eğitim hayatına devam etmesini sağladık. Buradaki en büyük mücadelemiz ise cehalet… Çünkü ülkelerine dönseler bile, kötü niyetli insanların malzemesi olmalarını istemiyoruz.

Peki, mevcut mültecilerin ne kadarı ülkelerine geri dönecek ya da ne kadarı buraya entegre bir şekilde yaşamaya devam edecek. Böyle bir çalışmanız var mı?

Onu şuan bilmemiz mümkün değil. Esad rejiminin geleceği ve Suriye topraklarının oradaki halk tarafından yönetilmesi gibi güçlü bir anlayışın hayata geçmesi lazım. Uluslararası toplum nezdinde bir yandan da bunun mücadelesini veriyoruz. Eğer oradaki anavatanlarında huzurun ve barışın sağlandığını görürlerse, büyük çoğunluğunun döneceği kanısındayız. Ama bu süreç uzarsa, dönmeme ihtimalleri yükselerek devam edecektir.

 

 

Medyada Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta yerli halkla Suriyeli göçmenlerin karşı karşıya geldiği olaylar yer aldı. Sizin her iki taraf açısından uyum sürecine yönelik halkla ilişkiler çalışmalarınız var mı?

Odalar ve üniversiteler üzerinden yapıyoruz. Daha da kuvvetli yapmaya devam edeceğiz. Çünkü her ne kadar akrabamız komşumuz da olsa, ayrı bir medeniyet ve yaşam kültürü söz konusu. Bir anda beraber yaşama kültürü oluşmuyor. Bu yüzden ortak yaşam alanlarını güçlendirecek projeler üretmemiz gerekiyor. Ama biz hep şunu söyledik; bir ev sahibi ve kiracısı arasında yaşanan sorunda taraflardan biri Suriyeliyse sanki büyük bir Suriyeli sorunu varmış gibi yansıtılıyor. Aynı durum bir Maraşlı ve Antepli arasında da yaşanabilir. Dolayısıyla  iki tarafında birlikte yaşama kültürünü nasıl güçlendirip koordine edeceğimize tutarlı analizlerle yaklaşmalıyız.

Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin Tüp bebek konusunda bir atılımı var. Ve diğer belediyelere de örnek olacak bir çalışma yapılıyor şuan. Bu konuda bizi bilgilendirebilir misiniz?

İlk kez bir büyükşehir belediyesi, sağlık bakanlığıyla protokol yaptı. Çünkü kampanya sırasında, çocuğu olmayan kadınlarımıza kamunun destek vermediğini ve bu nedenle birçok zorluk  yaşandığını gördüm. Başka bir şehirde gidip tedavi olmanın nasıl sıkıntılar yarattığını biliyorum. Biz çok rahat bir şekilde Adana’ya gidip bunu yaptırabilirsiniz diyebilirdik. Onun yerine, Sağlık bakanlığına “Biz size yardımcı olalım ve gelin hızlı bir şekilde bu projeyi gerçekleştirelim” dedik. Ciddi bir kira desteği verdik, sistemin oluşmasını sağladık. Bunun üzerine de her şey çok hızlı şekilde ilerledi ve imzalar atıldı. Bu önemli bir model oldu. Artık kamunun ve yerelin güç birliği yapması gereken bir zamandayız. Bunu uyuşturucuyla mücadelede de gördük. Mesela rehabilitasyon merkezlerimizdeki yazılım ve takip sistemi, bir yerel yönetimin yaptığı en başarılı yazılım. Bunu hem Yeşilay’la hem de sağlık bakanlığıyla paylaştık. Bu konularda oldukça açığız. Sorunlara ilgili bakanlıkların görevi olarak değil, aksine nasıl destek olabiliriz diye bakıyoruz.

 

http://www.facebook.com/selcukbymz

http://www.twitter.com/selcukbaymaz