BIST 9.722
DOLAR 32,56
EURO 34,99
ALTIN 2.420,94

Erdoğan'ı makamında tehdit eden 3 kişi kimdi?

Milli Eğitim Bakanlığı'nın dershanelerle ilgili taslak metni hazırladığı günler. Başbakan Erdoğan, yoğun gündeminin arasında kendisini ziyarete gelen 3 ismi ağırlıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın dershanelerle ilgili taslak metni hazırladığı günler. Başbakan Erdoğan, yoğun gündeminin arasında kendisini ziyarete gelen 3 ismi ağırlıyor.

Konuklarının bu konuda kendisini ikna etmeye yönelik eleştirilerini büyük bir nezaketle dinliyor Erdoğan... Milli Eğitim Bakanlığı'nın mağduriyet doğurmamaya yönelik çalışmalar yaptığını, dershane yöneticileriyle bir araya gelip, yol haritası konusunda fikir alışverişinde bulunacağını anlatıyor.

Bu konuşmadan sonra sohbetin seyri bir anda değişiyor!

AK Parti içindeki bazı isimlerin yolsuzluğa bulaştığı ilk kez o gün, o toplantıda Erdoğan'ın kulağına çalınıyor. Konuklardan biri pandoranın kutusunu açıyor, "Efendim partinizde bazı isimlerin yolsuzluk ve rüşvet olaylarına bulaştığı konusunda belgeler var" diyor.

Erdoğan bu konuda MİT'in de kendisine uyarılar içeren bir rapor sunduğunu, gerekli adımların atıldığını belirtiyor, "Elinizdeki ciddi belgeleri benimle paylaşırsanız, derhal gereğini yaparım" diyor.

"Bahsi edilen kişiler sizin çok, çok yakınınızda ve bu size çok zarar verir" cevabı üzerine bir kez daha tavrını ortaya kokuyor: "Kim olursa olsun, gereğini yaparım. Siz yeter ki elinizdeki belgeleri paylaşın."

Gelen cevap aynen şöyle: "Efendim bu isimler çok yakınınızdaki isimler ve birilerinin bu konuyu hasıraltı edeceği yönünde endişelerimiz var. Biz bu isimleri medya üzerinden deşifre ettikten sonra atacağınız adımlar size de fayda sağlar!"

"Ya dershaneler konusunda geri adım atılsın, ya da yolsuzluk dosyaları açılacak" tehdidi Başbakan'ı çileden çıkarıyor. Tehdit ve şantaja asla boyun eğmeyeceğinin altını çizen Erdoğan, 3 ismi "Elinizden geleni ardınıza koymayın" diyerek makamından kovuyor!

Sonrasında yaşananları hepimiz gün be gün izliyoruz.

Bakın size bir detay anlatayım.

O gün Erdoğan'a "Bahsi edilen kişiler sizin çok, çok yakınınızda ve bu size çok zarar verir" diyenlerin bahsettiği o yakın kişi, Bilal Erdoğan'dan başkası değil. Operasyonların Bilal Erdoğan'a uzaması için Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir gözaltına alındı.

Demir, "Marmaray'ın tam üzerinde yer alan ve raylı sisteme zarar verecek bir arsa üzerinde otel yapıldığına izin vermek. Bunun karşılığında rüşvet almakla" suçlanıyordu değil mi?

Emniyetteki sorgusunda Mustafa Demir'e, "Bu konuda Bilal Erdoğan'dan baskı gördüm" denmesi istendi. Hatta tezcanlı davranan birkaç internet gazetesi, "Fatih Belediye Başkanı itiraf etti. Operasyon Bilal Erdoğan'a uzandı" diyerek önceden haber bile yaptı.

Sonra ne oldu?

Otel yapıldı denilen arazinin boş olduğu, rüşvet diye alınan paraların Belediye Kanunu gereği, belediye kasasına konulmak üzere alınan paralar olduğu makbuzlarıyla belgelendi. Rüşvet denilen paranın da İftar çadırında verilen yemeğin parası olduğu ortaya çıktı.

Mesela şu haber de bazı yayın organlarında hiç yer almadı.

Daha birkaç gün önce Rezza Zarrab'ı Halil İbrahim Koca isimli bir avukat ziyaret etti, "Ek ifade ver. Seni savcıya götüreceğim. Ek ifade vermeden önce masada adli kollukla imzalanmış tahliye kağıdını göreceksin. Ek ifadende 'Bu işi hükümetin bilgisi ve talimatı doğrultusunda yaptım' de ifaden bitince evine gideceksin" dedi.

Siz bu haberin tekzip edildiğini duydunuz mu?

Emniyetle, yargıyla alakası olmayan 3 kişi size gelecek, "Yolsuzluk dosyalarını medya aracılığıyla deşifre edeceğiz" diyerek sizi tehdit edecek. Başbakan kalkıp, "Yahu arkadaş! Verin bana isimlerini, gereğini yapmazsam o zaman ne yapacaksınız yapın" diyecek. Bu tehdidin ardından savcılar 6 ay önce kapattığı dosyayı yeniden açarak harekete geçecek. Medya olayı tarihin en büyük yolsuzluğu diyerek manşetlere çekecek!

Erdoğan'ın operasyonlar başladığı günden bu yana, "Bu operasyonların altında başka nedenler, başka hesaplar var. Hedef benim" demesinin altında işte bu nedenler yatıyor. Emniyet ve yargıya yapılan operasyonların nedeni de, Soruşturmanın koordinatörü olan Savcı Zekeriya Öz'e duyulan güvensizliğin nedeni de bu...

Şimdi Savcı Zekeriya Öz çıkmış, Başbakan Erdoğan'ı yüksek yargı kökenli 2 kişiyi kendisine göndererek, tehdit mesajı iletmekle suçluyor.

Hale bakın!

Suçüstü yapmakta kimsenin eline su dökemediği savcı, kendisini tehdit edenler olduğunu söylüyor ama bu olayda suçüstü yapamıyor. Yapmadığı gibi tehdit eden kişilerin isimlerini de vermiyor. İddiaları dinlerken insanın içinden, "Keşke savcıya gitseydin!" diyesi geliyor.

Aynı savcı, "Ağaoğlu'nun parasıyla tatil yaptı" iddialarını da da çok ustaca bir manevrayla bertaraf etmeye çalışıyor, "Tatilin parasını ben ödedim. Belgelerini göstereceğim" diyor.

Belgeler nerede?

Yok!

Açın bugünkü sabah gazetesini okuyun.

Savcının, 17 Aralık operasyonundan sonra, yani 7 Ocak tarihinde iki müteahhit arkadaşını hem de 2 kez Ali Ağaoğlu'na gönderdiğini ve "O tatille ilgili Zekeriya Öz adına fatura kesin" diyerek 1 saat 11 dakika süren bir baskı yaptırdığını kamera kayıtlarıyla birlikte göreceksiniz.

Görüşmeler nerede yapılmış dersiniz? Savcı Öz'ü tatile gönderen Akdeniz İnşaat'ın Ataşehir'deki merkez ofisinde. Bu görüşmede Ali Ağaoğlu'nun, "Hem seyahatin parasını ben ödeyeceğim, hem de şimdi size fatura mı vereceğim" diyerek geri çevirdiğini okuyacaksınız. Yine aynı gazetede tatilin faturasının kimin kredi kartıyla ödendiğini de öğrenmiş olacaksınız.

Elinizi koyacağınız bir vicdanınız varsa, tüm bu belgeler ışığında operasyonunun altında başka nedenler olup olmadığını sorgulamanız gerekiyor.

Kendisi hakkındaki bir belgeyi yasal olmayan yollarla elde etmeye çalıştığı iddia edilen bir savcının, soruşturmayla gözaltına aldırdığı kişiler hakkında sonradan belge tenzim etmediğini savunabilir misiniz?

Her yazıda şu ayrıntıya özellikle dikkat çekiyorum ve çekeceğim. Kim ki rüşvet ve yolsuzluk yoluyla servetine servet katmışsa Allah'ın laneti üzerine olsun. Bu konunun takipçisi olmayan, bu konuda taraf gözetmeksizin hesap sormayanlardan da Allah hesap sorsun!

Bugün yolsuzluk yapmakla suçlananlar içeride mi, içeride...

Yeni operasyonlar yapılıyor mu, yapılıyor...

Kanal İstanbul, 3. Havaalanı, 3. Köprü, Körfez İzmir yolu ve nükleer santral projelerini yürüten tüm firmaların yöneticilerinin mal varlıklarına bloke kondu mu, kondu.

Kesmiyor efendileri!

İlla bu operasyonları Zekeriya Öz ve Muammer Aktaş'ın yürütmesi gerekiyor. Çünkü onlardan başka temiz savcı yok. Hepsi tu-kaka! İlla Başbakan'ın oğlunu hesaba çekecekler, Başbakan'ın koluna kelepçe takmaya çalışacaklar.

Dertleri bu!

Operasyonu savunanları izledikçe, onların yerine ben yerin dibine geçiyorum! Hepsi anlaşmış gibi hep bir ağızdan, "Başbakan istifa etmeli" diye bağırıyor.

Kimler mi?

Mesela Kemal Kılıçdaroğlu...

SSK'da yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı yine mahkeme kararıyla kesinleşmiş olmasına ve ama Rahşan affıyla paçayı kurtarmış olmasına rağmen.. Partisi CHP'de yolsuzluk yapıldığı mahkeme kararıyla belgelenmesine rağmen Kemal Kılıçdaroğlu istifayı hiç düşündü mü?

Mesela Devlet Bahçeli...

Madem ki partililer yolsuzluğa usulsüzlüğe karıştığında genel başkanlar istifa edecek. O zaman koynuna aldığı körpe kızlara, partisinin bütçesinden elde ettikleri paralarla Range Rover alan, harcayan 7 partilinin görüntüleri medyaya yansıdığında Bahçeli niye istifa etmeyi düşünmedi?

Ya Nazlı Ilıcak'a ne demeli?

Savcı Zekeriya Öz'le Twitter üzerinden nasıl cicili bicili konuşuyorlar, nasıl birbirlerine methiyeler düzüyorlar anlatamam! O Zekeriya beyle, Zekeriya Bey onunla gurur duyduğunu söyleyip duruyor.

Nazlı hanım aldığı gazla depara kalkıyor, oğlunun adının yolsuzluğa bulaşması nedeniyle Erdoğan'ın yargıya baskı yaptığını söylüyor, istifa etmesi gerektiğinden dem vuruyor.

Biri de çıkıp demiyor ki, "Hanım, hanım! Senin oğlan onbinlerce insana kupon karşılığı televizyon vereceğini söyleyip vermedi. Yurtdışına kaçarak tutuklanmaktan kurtuldu. Dava yıllarca sürdü. Sen o dönem mesleğini bıraktın mı ki bugün bize dürüstlük taslıyorsun?"

Demek ki neymiş?

Temizlik operasyonu yapabilmeniz ve o temizlik operasyonunu savunabilmeniz için en önce sizin temiz olmanız gerekiyormuş değil mi?