BIST 9.054
DOLAR 32,32
EURO 35,13
ALTIN 2.298,59
HABER /  POLİTİKA

Erdoğan yeni para birimimizi açıkladı!

Türkiye'nin yurt dışındaki en büyük misyon binası olan yeni Berlin Büyükelçiliği törenle hizmete açıldı.

Abone ol

İNTERNETHABER - Almanya'nın başkenti Berlin'deki Türkiye Büyükelçiliği Başbakan Erdoğan'ın da katıldığı görkemli bir törenle açıldı. Erdoğan, törende yaptığı konuşmada Türkiye'nin AB hedefinden vazgeçmediğini söyledi.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Eurozone’a katılmak yerine “TL zone” fikrini düşündüğünü açıkladı.

Erdoğan Nicolas Berggruen Enstitüsü'nde yaptığı 'kriz' konuşmasında yine AB liderlerine seslendi: "Yük olmaya değil, yük almaya geldik."

ERDOĞAN'A PROTESTO ŞOKU... DETAYLAR İÇİN TIKLAYIN

Türkiye'nin yurt dışındaki en büyük misyon binası olan yeni Berlin Büyükelçiliği törenle hizmete açıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, büyükelçilik binası önündeki göndere Türk bayrağı çekti. Açılış töreni, bayrağın göndere çekilmesinin ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Başbakan Erdoğan, daha sonra büyükelçilik binasının açılış kurdelesini kesti.

Törende yaptığı konuşmada AB üyelik sürecine değinen Erdoğan, "AB'nin amacına ve başarısına inandığımız için üyelik hedefinden vazgeçmedik" dedi.

erdoganhaberici.jpg 


EUROZONE DEĞİL TL ZONE

Erdoğan, “Ben biliyorum ki AB üyesi ülkeler içerisinde ‘ben Avro’ya karşıyım ben Eurzone’da yer almam’ diyen ülkeler var. Başta İngiltere. Ve şu anda halinden de memnun. Hatta bize de tavsiyede bulunuyorlar ‘sakın Eurozone’a girmeyin, siz de TL zone yaparsınız’ diyorlar. Zaten ben de öyle düşünüyorum diyorum. Bunlar önemli. Artık para konusunda da AB kendini check edecek. Eurozone’da yer alalım mı almayalım mı diyecek. İngiltere yerini almadı, şu anda da halinden memnun. Örnekse buyrun, böyle bir durum var.” dedi.

Erdoğan, konuşmasında özetle şunları kaydetti:

"Bu açılışla bir asır önceki büyükelçiliğimizin bulunduğu yere geri dönmüş bulunuyoruz. Büyükelçilik binamız tarihi persfektif içerisinde yer ve mimarisi itibariyle Türk kültürünü ve devlet geleneğini layıkıyla temsil eden bir yapı olduğunu düşünüyoruz.

Yine bu binayı yerinin geçmişi itibariyle Almanya ile yakın dostluk ilişkilerimizin sembolü olarak görüyorum. Türkiye ve Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler çok daha eskilere dayanmaktadır. 2013'te 250 yılı geride bırakmış olacağız.

Berlin Avrupa'da Roma ve İstanbul'a kıyasla daha genç bir şehirdir. Buna rağmen Berlin, 18. asırdan itibaren hızla gelişerek Avrupa'nın merkezi haline geldi. Almanya Avrupa Birliği projesinin başlangıç noktası olması itibariyle de ayrı bir öneme sahiptir.

Halen yaşanmakta olan ekonomik kriz bu projenin daha fazla önem kazanacağını gösteriyor. Bu çerçevede AB'nin Türkiye ile ilişkilerini stratejik bir bakış açısıyla ele alması gerektiğine inanıyoruz. Birliğin genişleme sürecinin devam ettirilmesi suretiyle barış huzur ve refahın daha geniş bir coğrafyaya yayılmasını temenni ediyorum.

Türkiye AB'nin amacına ve başarısına inandığı için üyelik hedefinden vazgeçmedi. Müzakere sürecinde siyasi saiklerden kaynaklı tıkanıklığın fayda getirmediğini ve üyeliğimizin her iki tarafın da faydasına olduğunun görülmesi gerektiğine inanıyoruz."

ARSA OSMANLI'DAN MİMARİ SELÇUKLULAR'DAN

Büyükelçilik binası Berlin'de Osmanlı'dan kalan arsaya Selçuklu mimarisi tarzında yapıldı. Yurt dışında, en fazla Türk vatandaşının yaşadığı ülke olan Almanya'daki büyükelçilik binası, böylelikle Runge Caddesi'ndeki kiralık binadan, Tiergaten Caddesi'ndeki kendi arsası üzerine yapılan yeni binaya taşındı.

Yaklaşık 4 bin metrekare alana inşa edilen yeni büyükelçilik binasının arsasında, 1918 yılında Osmanlı döneminin büyükelçiliği bulunuyordu.

1945 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin büyükelçiliği olarak hizmet veren bina, İkinci Dünya Savaşı'nda hasar gördü. 1949'da Almanya'nın ikiye ayrılmasının ardından yeni başkent Bonn'a taşınan Türk Büyükelçiliği, Berlin Duvarı'nın yıkıldığı 1999 yılına kadar burada hizmet verdi.

Berlin duvarının yıkılması ve iki Almanya'nın birleşmesinin ardından Berlin'in başkent olmasıyla Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği de yeni başkente taşındı.

143 PROJE ARASINDAN SEÇİLDİ

Türkiye Cumhuriyeti, 2000 yılında Alman makamlarından Osmanlı'dan kalan arsanın yanından ek arsa satın alarak, alanını yaklaşık 10 bin metrekareye çıkardı. Yeni büyükelçilik binası için yapılan yarışmaya katılan 143 proje arasından, ''Doğu ile Batı'yı birleştiren Türkiye'' temalı proje seçildi.

Türkiye'nin ''Doğu ile Batı arasındaki konumunu'' temsilen 2 ayrı blok şeklinde inşa edilen binaları, bir köprü ile birleştiren projede, Bonn'daki eski büyükelçilik binasındaki bazı unsurlar da kullanıldı. Bonn'daki büyükelçilik binasını süsleyen Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun vitray çalışmalarının yer aldığı eserlere, yeni büyükelçilik binasında da yer verildi.

Selçuklu mimarisinin özgün motiflerini yansıtan binanın ana giriş kapısı Bonn'daki giriş kapısındaki metallerden faydalanılarak imal edildi.

24 AYDA TAMAMLANDI

Yapımına 2010 yılında başlanan ve 24 ayda tamamlanan yeni büyükelçilik binasının toplam kullanım alanı 10 bin metrekareyi buluyor. Binada, gurbetçilerin sosyal aktiviteleri için konferans salonu da yer alıyor. 800 kişilik çok amaçlı balo ve konferans salonunun kapasitesi, 2 bin kişiye kadar çıkarılabiliyor.

YÜK OLMAYA DEĞİL, YÜK ALMAYA GELDİK!

HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN DİĞER SAYFAYA GEÇİNİZ...

[PAGE]

Erdoğan, büyükelçilikteki açılış töreninin ardından Nicolas Berggruen Enstitüsü'nün ''Avrupa Krizin Ötesinde'' temalı toplantısının kapanış konuşmasını yaptı. Erdoğan'ın gündeminde yine AB ile ilişkiler vardı:

''Biz, 'Avrupa Birliği'ne yük olmaya değil Avrupa Birliği'nden yük almaya geliyoruz' dedik, ama bizi anlamadılar, anlamak istemediler, halen de anlamıyorlar."

Avrupa'daki ekonomik krizin, AB üyesi ülkeler kadar, Avrupa ile her alanda sağlam ilişkileri olan ve tam üyelik müzakerelerini kararlıkla sürdüren Türkiye'yi de doğrudan ilgilendirdiğini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:

''Krize ve krizin yol açtığı belirsizliklere bağlı olarak üye ülkelerle ticaretimizde düşüşler yaşandığı doğrudur. Ancak tüm zorluklara rağmen AB, Türkiye'nin en büyük dış ticaret ortağı olma özelliğini hala koruyor. Son yıllarda dış ticaret ortaklarımızı çeşitlendirerek sadece Avrupa kıtasında sabit kalmadık, orada bağlı kalmadık. Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu gibi bölgelere yönelik açılım sağlamış olsak da hala ticaretimizin yüzde 37'si AB ülkeleriyle gerçekleşiyor. Fakat biz dış ticaretimizin o açığını da yine söylediğim diğer ülkelerle gideriyoruz. Aynı şekilde Türkiye'ye doğrudan yatırımların yüzde 70'inden fazlası da yine halen AB ülkeleri tarafından yapılıyor. Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin yarısından fazlası AB ülkelerinden geliyor. Şu anda bizim turist sayımız 31,5 milyon. Bunun yarıdan fazlası AB üyesi ülkelerden geliyor, birinci sırada Almanya. Bundan dolayı tabii Almanya'ya müteşekkiriz. Görüldüğü gibi Türkiye, Avrupa Birliği ekonomisinin, Avrupa Birliği de Türkiye ekonomisinin tamamlayıcı ve vazgeçilmez unsurları olma konumlarını sürdürüyor.''

MEMNUN OLURUZ

AB'deki krizin derinleşmesinin Türkiye'yi de ekonomik açıdan etkileme potansiyeline sahip olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ''Krizin bir an evvel aşılması, Avrupalı dostlarımızı olduğu kadar bizi de memnun edecektir'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Esasen Türkiye olarak biz AB'nin kriz nedeniyle karşı karşıya kaldığı zorlukları, işini kaybedenlerin üzüntülerini, yıkılan hayalleri, yaşanan sıkıntıları çok iyi anlıyoruz. 10 yıl önce bizim IMF'ye olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Biz stand-by anlaşmalarını bıraktık. Şu anda bizim Avrupa Birliği'ne olan borcumuz 1,3 milyar dolardır. IMF'nin şu anda talebi üzere yaptığımız görüşmelerle şu anda teknik bazı sıkıntıları da giderdiğimiz takdirde 5 milyar avro gibi bizim IMF'ye borç verme durumumuz söz konusu. Böyle bir pozisyondayız. Bu tabii mali disiplinden taviz vermeden geldiğimiz noktadır. Rehavete kapılmadığımız için, güven ve istikrarın egemen olduğu bir ülke olduğumuz için buraya geldik.

DÜŞ KIRIKLIĞI YAŞANDI

Bizim Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Ama şu anda Merkez Bankamızın döviz rezervi 115 milyar dolara ulaşmıştır. Eğer böyle bir imkana, böyle bir güce sahip olmasak o zaman zaten bu kadar rahat hareket edemeyiz. 2001'de benzer bir sancılı süreci Türkiye yaşamıştır. O dönemde Türkiye'de de çok sayıda banka iflas etti. Zorluklarla oluşturulan tasarruflar yok oldu, fabrikalar kapandı, düş kırıklıkları yaşandı. Sonuçta ekonomimiz ciddi oranda küçüldü, refah düzeyimiz azaldı.''

2001 DERS OLDU

2001 krizinin Türkiye için aslında bir ders olduğunu dile getiren Erdoğan, ''2002'nin sonunda biz iktidara geldik. Oradan alınan dersle Türkiye'yi bugüne hazırladık. Krizden kurtulmak ve benzer krizlerle tekrar karşılaşmamak için köklü, yapısal reformlar yaptık. Disiplinli ekonomik politikalar izledik. Bu reformlar ve politikalar yalnızca Türkiye ekonomisini daha güçlü hale getirmekle kalmadı, halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi sürecini de başlatmış oldu'' değerlendirmesinde bulundu.

NEDENİ REFORMLAR!

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin geçen yıl gösterdiği yüzde 8,5 oranındaki büyüme sayesinde dünyada en hızlı gelişen ekonomiler arasında üst sıralarda yer aldığını anlatan Erdoğan, AB ekonomisinin 2011'de yüzde 1,5 oranında büyümesine karşılık son 3 çeyrekte ya sıfır ya da eksi büyüme değerlerine sahip olduğunu söyledi.

Erdoğan, benzer şekilde AB genelinde kamu açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2011'de yüzde 4,5 olarak gerçekleştiğini, Türkiye'de bu oranın yüzde 1,7 düzeyinde olduğunu kaydetti.

AB ülkelerinin toplam kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının, geçen yıl yüzde 85,5, Türkiye'de ise yüzde 30'lar düzeyinde olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

''Türkiye'deki işsizlik de yüzde 8,9'luk oranla 2012 Ağustos ayı itibariyle yüzde 10,5'lara ulaşan Avrupa Birliği ortalamasının altında bulunuyor. Avrupa Birliği'ndeki kriz ortamının yol açtığı sıkıntılara rağmen cari açığımızı yüzde 10'lardan yüzde 7,5'lara çektik. Esasen tüm bu ekonomik veriler, Avrupa Birliği makamlarınca geliştirilen Maastricht kriterlerinin Türkiye tarafından birçok üye ülkeye kıyasla titizlikle uygulandığını gösteriyor. Türkiye'nin bu başarısının ve ekonomik krizlerden artık doğrudan etkilenmiyor olmasının nedeni, 2002'den sonra hayata geçirdiğimiz yapısal reformlardır. Burada kararlıyız, asla taviz vermiyoruz.''

Erdoğan, yapılan reformlarla Türkiye'nin krizlere karşı direncini yükselttiğini belirterek, aynı şekilde sosyal güvenlik, sağlık ve kamu maliyesi denetimine ilişkin reformları da aynı şekilde vaktinde tamamladıklarını bildirdi.

''Türkiye'nin borç stokunun her geçen gün daha da azalmasının önemini de bu çerçevede özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca bütçe verilerimizin Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla daha makul ve kontrollü bir noktada bulunması, krizlerin bizi doğrudan etkilemediğini gösteren bir özellik'' diye konuşan Erdoğan, Türkiye'deki reform sürecinin kolay olmadığını, sıkıntılı, sancılı günler geçirildiğini ifade etti.

GÜVEN ÖNEMLİ

Erdoğan, uygulanan tasarruf tedbirleri nedeniyle Türk halkının kısa vadede ciddi zorluklar yaşadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ancak biz hükümet olarak Türkiye'nin geleceğini düşünerek reformların disiplin içinde uygulanması politikasından hiçbir zaman taviz vermedik. Fakat burada bir şey çok önemli: Halkın yöneticisine güvenmesi çok önemli. Eğer siz halkınızı aldatırsanız, halkınıza bu güveni vermezseniz yaptığınız her reform ters teper. Biz bu güveni yaşattık. Onun içindir, yaptığımız tüm seçimlerde oylarımız devamlı artış kaydetti. Yüzde 34'ten başladı, 47, en son 50'ye geldi dayandı. Temenni ederim ki önümüzdeki seçimlerde milletimizin ilgi ve alakasına çok daha layık oluruz ve bu oy oranımız da daha da artar.''

Ekonomi politikalarıyla halkın mağduriyetini giderecek sosyal politikaları bir arada hayata geçirdiklerini söyleyen Erdoğan, ekonomik göstergelerin tüm olumlu sinyallerine rağmen Türkiye olarak asla rehavete kapılmadıklarını vurguladı.

Reformları kararlı bir şekilde sürdürdüklerine işaret eden Erdoğan, ''Krizle muhatap olduktan sonra reaksiyon göstermektense bizim için tehlikeli olabilecek gelişmeleri takip edip krizi engelleyici proaktif adımlar atmayı tercih ediyoruz'' ifadesini kullandı.

Geçen 10 yılda önemli atılımlar gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, önümüzdeki 10-11 yılda Türkiye'yi daha ileri noktalara taşımak için yeni hedefler belirlediklerini kaydetti.

2023 HEDEFLERİ

''Şimdi, kendimize koyduğumuz hedef 2023'tür. 2023'te Türkiye'yi nerede göreceğiz. Şimdi onun planlamasını yaptık. Onun adımlarını atıyoruz'' diyen Erdoğan, şunları söyledi:

''2023 yılına kadar Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil etmeyi planladık. Son 10 yılda 3 kat arttırdığımız kişi başına düşen milli gelirimizi mevcut 10 bin 400 dolardan 25 bin dolar seviyelerine çıkartarak halkımızı daha da müreffeh hale getirmek istiyoruz. OECD Türkiye'nin 2012-2017 yılları arasında ortalama yüzde 5,2'lik bir oranla örgüte üye tüm ülkeler arasında en yüksek büyüme hızına ulaşacağını öngörüyor. Bunu biz söylemiyoruz, OECD söylüyor. Avrupa Birliği süreci çerçevesinde demokrasi, temel hak ve özgürlükler, yargı, eğitim ve bilim gibi alanlarda gösterdiğimiz ilerlemelerde Türkiye'yi uluslararası yatırımcılar ve iş arayanlar açısından giderek daha cazip hale getiriyor. Avrupa Birliği ülkelerine yaşayan yüz bini aşkın Türk gencinin daha uygun iş bulabilmeleri bizim için gerçekten çok çok önemli ama artık gençlerimiz Avrupa'da eğitim öğretimi gördükten sonra kendi ülkelerine dönmenin de heyecanını yaşıyorlar.''

Erdoğan, AB'nin içinde bulunduğu krizin geçmişteki sıkıntılara kıyasla daha derin ve daha uzun süreli olacağının anlaşıldığını belirterek, buna rağmen birliğin geçmişte olduğu gibi bu krizden de güçlenerek çıkacağına inandığını ve içten temenni ettiğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, ''Biz hep şunu söyledik: 'Biz, Avrupa Birliği'ne yük olmaya değil, Avrupa Birliği'nden yük almaya geliyoruz' dedik, ama bizi anlamadılar, anlamak istemediler, hala da anlamıyorlar. Ama biz yine de kararlıyız ve dersimizi çalışıyoruz. Biz yine yük olmayacağız, yine biz yük alacağız ve kararlılıkla da bu süreci devam ettireceğiz. Hatta bu krizin daha önce ihmal edilmiş bazı adımların cesaretle atılabilmesi için de önemli bir fırsat haline dönüştürülebilmesi mümkün'' görüşünü ifade etti.

50 YILDIR BEKLETİLEN BAŞKA ÜLKE YOK

HABERİN DEVAMI İÇİN DİĞER SAYFAYA GEÇİNİZ...

[PAGE]

Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecine ilişkin bir soru üzerine ise Başbakan Erdoğan, AB'yi sert dille eleştirdi:

''Avrupa Birliği süreci bizim için kısa başlamış bir süreç değil. Resmi olarak 1963 yılında başlıyor. 50 yıldır AB'nin kapısında bekletilen ikinci bir ülke yok. Şu anda 27 ülkenin kantara yatırılıp teraziye çıkarıldığında, gerek ekonomik açıdan gerek temel hak ve özgürlükler açısından şöyle bir değerlendirmesini yaptığımızda bunların yarıdan fazlasının Türkiye'nin çok çok gerisinde kaldığını görüyoruz. Bunların yarıdan fazlası AB'den yük almazlar, bunlar AB'ye yüktür."

Türkiye'nin, İslam ve demokrasinin bir arada yaşayabileceğini gösteren bir ülke olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

''Türkiye 75 milyon nüfusuyla şu anda ortaya koyduğu ekonomik performansıyla AB'ye çok ciddi katkılar sağlayabilecek bir ülkedir. Artık Türkiye zaten AB'nin içine girmiştir. Sadece Almanya'da 3 milyon nüfus var. En azından bir o kadar AB'nin diğer ülkelerinde de var. 6 milyonla zaten AB'ye girmişiz. Şu anda AB üyesi ülkeler içinde 250-300 bin nüfusu olan ülkeler var. Şimdi bu samimi bir yaklaşım olmadığını gösteriyor. Eğer güçlü bir Avrupa Birliği istiyorsak güçlü bir Türkiye'yi çoktan içeri almaları gerekirdi.

KIBRIS DİYE BİR ÜLKE YOK

Bakın AB müktesebatında içerisinde özellikle siyasi çekişmelerin olduğu ülkeler var, bölünmüş ülkeler var. Bölünmüş ülkeler AB'ye alınamaz. Mesela Avrupa Birliği'nde 'Kıbrıs' diye bir isim geçiyor. Dünyada 'Kıbrıs' diye bir ülke yok. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi var. Kuzey Kıbrıs var arada da yeşil hat var. Şimdi bu yeşil hattı AB üyesi ülkeler görmüyor. Ne diyor, 'Kıbrıs' diyor. Nasıl oluyor? Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs ile bir alakası var mı? Yok. Kuzey Kıbrıs tamamıyla ayrı, Güney Kıbrıs'ı ise AB veya birileri tanıyor. Şu anda AB'de dönem başkanlığını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yapıyor. Biz de şimdi onu tanımadığımız için müzakereler şu anda kesilmiş durumda. Yani bu dönem sonuna kadar müzakere olmayacak. Şimdi bu AB müktesebatına ters. Bayan Merkel şunu söylemişti: 'Biz Güney Kıbrıs'ı AB'ye almakla hata ettik.' Ama hatada ısrar var. O süreçte Türkiye'ye yapılan haksızlığı Şansölye Schröder hatırasında yazdı.'

ADALETSİZLİK!

Bu konuyu Hollanda'nın dönem başkanlığı sürecinde kararlılıkla ifade ettiklerini hatırlatan Erdoğan, ''Orada biz adeta çekilmeyle karşı karşıya kaldık. Niye? Çünkü bize haksızlık yapıldı, adaletsizlik yapıldı. Eğer bir ülke adalette taviz verirse adil olma sürecini kaybederse o ülke yürümez. Bütün oluşumlar da öyledir. Şu anda AB aslında bunun bedelini ödüyor. İşte buyurun Yunanistan'ın durumu. Yunanistan'da olanlar, bütün gerçekler ortada. Daha yeni çıkmış değil, Yunanistan'ın durumu yıllara dayanıyor. Ödeme politikaları, bütçeler ne durumdaydı bunu aslında AB çok iyi biliyor. Benim konuşmama gerek yok ama farklı yaklaşımlar sebebiyle buralarda yapılan yanlışları şu anda AB'nin diğer ülkeleri maalesef ödemekle veya üstlenmekle karşı karşıya kaldılar. IMF de bunun şu anda organizatörü.''

EN AZ 3 ÇOCUK

Bir katılımcının ''(Türkiye 70 milyonu aşkın nüfusuyla bazı iç sorunlarını da AB'ye getirecektir) yorumları yapılıyor. Buna ilişkin görüşünüz nedir?'' sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:

''Nüfusun, önemli bir fonksiyon olduğunu görmemiz lazım. Başarı aslında insandır. Eğer insan unsurunuz iyi yetişmişse genç, dinamik, bilgili insan portföyüne sahipseniz başarıyı yakalarsınız. İnsan varsa ekonomi var, insan varsa sermaye var. İnsan yoksa sermaye de yok. İnsan varsa üretim var, insan varsa tüketim var. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok. Öyleyse genç nüfusa, dinamik nüfusa sahip olmalıyız. Ben şu anda ülkemizde şunu söylüyorum, 'En az üç çocuk doğurun.' Çünkü üç çocuk doğurmadığımız takdirde 2037'de biz de Almanya'nın geldiği duruma geliriz. Ben Almanya'nın bugün geldiği duruma gelmek istemiyorum. Nüfusumuzun genç kalmasını istiyorum. Eğer genç, dinamik, eğitimli bir nüfus olursa o zaman başarılı oluruz.''

Erdoğan, başka bir katılımcının ''Aşılırsa 'AB bizim için biter' dediğiniz bir kırmızı çizginiz var mı?'' sorusu üzerine, şunları söyledi:

''Bu konuyla ilgili kararı vermesi gereken yer AB yönetimidir. Biz şu anda sabırla dersimizi çalışıyoruz, süreci devam ettiriyoruz. Hedefe devam ediyoruz. AB kararını verdiği anda... Çok oyalanmadan kararınızı verin. Ona göre de biz bu kararı uygulamaya koyarız, saygı da duyarız. Ama bu kararı vermesi gereken merci AB'dir.''

KENDİLERİ KAYBEDER

''2023'e kadar Türkiye'yi AB'ye alırlar mı?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''O kadar bizi oyalamazlar herhalde. O kadar bizi oyalamaya kalkarlarsa zaten AB'nin kendisi kaybeder. En azından Türkiye'yi kaybederler. Çünkü artık 2023 hedeflerine ilerleyen bir Türkiye var. Aynı zamanda 2071 hedeflerine de ilerleyen bir Türkiye var. Kim için ? Doğmayan çocuklar için, doğacaklar için. Bu hedefi koyduk. Yeni doğacak nesiller de kendilerini 2071'e hazırlasınlar. Bu tabii aslında büyük düşünmenin gereğidir. Temenni ediyorum yeni doğacak kuşaklar da 2071'e kendilerini çok daha farklı hazırlayacaktır. Biz 2023'te kendilerine çok daha farklı bir Türkiye'yi hazırlıyoruz.''

Erdoğan'ın konuşmasını Alman sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve Almanya'da yaşayan Türklerin yanı sıra eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu ile çok sayıda davetli dinledi.