BIST 9.071
DOLAR 32,38
EURO 34,98
ALTIN 2.326,16

Erdoğan ve oğlu derdest edilmeden bitmeyecek!

Bu günlerin sinyalini 5 ay önce vermişti Abdurrahman Dilipak... Özetle şöyle diyordu Vakit Gazetesi'ndeki köşesinde:

Bu günlerin sinyalini  5 ay önce vermişti Abdurrahman Dilipak... Özetle şöyle diyordu Vakit Gazetesi'ndeki köşesinde:

"Cem Uzan'ın basılan çiftliğinde ele geçirilen seks ve yolsuzluk kasetlerinin birer kopyası alındı ve birilerine (Cemaat) teslim edildi. Önümüzdeki dönemde AK Parti içindeki bazı isimlerin kasetleri ortaya dökülecek. 30-40 kadar AK Partili'li bu kasetler üzerinden tehdit edilip istifa ettirilecek. Bu arada AK Parti'yle iş yapan bazı önemli işadamlarının da kasetleri ve belgeleri yayınlanacak. Yolsuzluk üzerinden iktidar köşeye sıkıştırılacak ve devrilmesi sağlanacak!"

Söylenenlerin tamamı bir bir çıkıyor mu?

Çıkıyor!

Peki Başbakan Erdoğan bundan 1 buçuk ay önce tüm ekranlarda canlı yayınlanan konuşmasında ne dedi?

"Önümüzdeki 4 ay boyunca plan, proje, vizyon değil; sadece fitne üretecekler. İçeriden ya da dışarıdan ellerine ne geçirirlerse fırlatacak, Türkiye düşmanlarıyla birlikte üzerimize saldıracaklar!"

Birebir yaşıyor muyuz? 

Yaşıyoruz!

Öyle bir fitne ki, AK Parti'den zerre kadar hazzetmeyenlerin, AK Parti döneminde hapse düşenler bile isyan ediyor.

Daha bir süre önce hapisten çıkan Nedim Şener, "Operasyona baktığımızda Başbakan tam 12'de duruyor. Etrafına ateş açılıyor.  Amaç O'nu almak. Yasin El Kadı üzerinden, Bilal Erdoğan üzerinden Başbakan'a uzanmaya çalışıyorlar. Yolsuzluk araç, amaç hükümet" diye haykırıyor.

Yine bir süre önce hapisten çıkan Ahmet Şık, başbakanı indirmek isteyenlerin yolsuzlukları amaç olarak kullandığını söylüyor.

Başbakan'ın en çok dava açtığı, adeta Erdoğan'dan nefret eden Taraf'ın eski Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan isyan ediyor.  O Ahmet Altan ki, öfkesini hakaretler ederek dizginleyebiliyordu köşe yazılarında. Düne kadar muhalif olan gazeteciler ve seçmenler bile, "Kapı kapı dolaşıp Erdoğan'a oy isteyecek duruma geldim. Bitirin bu çirkin oyunu" diye haykırıyor.

"Çapanoğlu aramaya gerek yok. Savcılar yolsuzlukların üzerine gidiyor" diyenlerin ilk önce halka şu sorunun cevabını vermesi gerekiyor.

Bakanların çocukları gözaltındayken soruşturmanın savcısı Zekeriya Öz'ün 4 Bakan hakkında fezleke hazırladığı, babasının da bu suça bulaştığına dair ciddi deliller olduğu açıklandı değil mi?

Erdoğan Bayraktar bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa etti. Artık bir dokunulmazlık zırhı yok. Sıradan birer vatandaş gibi ifadesi alınabilir.

İstifasının üçüncü gününe girmesine rağmen niye kimse ifade vermeye çağırmıyor? Savcı Zekeriya Öz, yetim malı yemekle suçlanan adamı niye görmezden geliyor? Yoksa Erdoğan Bayraktar AK Parti'den istifa ettiği andan itibaren adalet huzurunda aklanmış mı oldu?

Savcı Öz demişken...

Hakkında birbirinden korkunç iddialar var. 

Örneğin, sorguya aldığı bazı isimlere, "Suçu Erdoğan'a atın. Sizi salıverelim" diye baskı kurduğu bazı önemli gazeteciler tarafından televizyon ekranlarında dillendiriliyor.

Egemen Bağış'ın özel kalem müdürü günlerdir twitter'dan ve bazı haber sitelerinden kendisine sesleniyor.

"Sorgusu süren bazı zanlıların ifadesini yarım yamalak alarak saat 16.55'te apar topar birlikte çalıştığın hakimin karşısına çıkardın mı? 17.00'da görevi devralacak nöbetçi hakime güvenmediğin için mi bu oyunu oynadın?" diye soruyor.

"Egemen Bağış'ın Reza Zarrab'ın babasına rüşvet karşılığı vize aldığını iddia ettin. Oysa adamın hayatı boyunca vize almadığı ortaya çıktı. Kamuoyuna bu konudaki belgelerini açıklayacak mısın?" sorusuna cevap arıyor.

Savcı, istese hemen ifadeye çağırabileceği bu iddia sahipleri hakkında "Bunlar bana iftira atıyor" diyerek neden yasal haklarını kullanmıyor?

Halkbank'ın "Devletin mahremi" niteliğindeki data bilgileri ortalıkta yok. Bu bilgilerin yurt dışından birilerine verildiği iddiaları havada uçuşuyor, savcı beyde tık yok!

Devletin kasasından 8 günde 40 milyar dolar uçuyor, borsa çöküyor, dolar şahlanıyor, küçük hissedarlar kaz gibi yolunuyor, yolsuzluğun dik alası yapılıyor ama onun umurunda değil.

***

Gelelim iki gündür yargıda kopan kıyamete...

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, Terörle Mücadele Kanunu kılıfına sokulmuş operasyon yapmak istiyor. Önce emniyette bir ekip kurmak istiyor. Belirlediği bir ekibi yemekhanede topluyor durumu anlatıyor. Ancak sıkıntılı bir süreç başlıyor. Başsavcı ve üst düzey emniyet müdürlerinin haberi olmadığı için görevlendirilmek istenen bazı polisler görevin yerine getirilmesini isterken, bazıları itiraz ediyor.

Bazı polisler, bu operasyonun derin bir operasyon olduğuna vurgu yaparak isyan bayrağı açıyor. İddialara göre iş öyle bir duruma geliyor ki, yemekhanede silahlar çekiliyor. MHP kökenli bazı polisler, "Biz bu oyunun içinde olmayız" diyerek rest çekiyor.

Çaresiz kalan savcı, baştan yapması gerekeni yapmak zorunda kalıyor, Başsavcı Çolakkadı'ya gidiyor ve dosyayı uzatıyor. Çolakkadı dosyayı inceliyor ve savcının bu soruşturmayı 2 yıl önce başlattığını görüyor. 

Savcının, bu dosyayı kanun gereği UYAP sistemine girmesi gerekiyor. UYAP'ta yapılan araştırmada isimlerin farklı olduğu belirleniyor. Çolakkadı 5 ayrı savcıyla birlikte yaptığı araştırmada, dosyadaki suçlamaların hiç birinin Terörle Mücadele Kanunu'na uygun olmadığını farkediyor.

Buna rağmen savcı Muammer Aktaş'a, "Bu dosya üzerinde iyi çalışmamışsın. Apar topar hazırlandığı belli. Bu şekliyle hukuka ve kanunlara aykırı hareket etmiş olursun. Git üzerinde çalış ve yarın bana tekrar getir. Gözden geçirelim ve ona göre operasyona yön verelim" diyor.

Savcı Muammer Aktaş Çalokkadı'nın yanından daha ayrılmamışken inanılmaz birşey oluyor.

Samanyoluhaber, Bugün TV, Kanaltürk, Ulusal Kanal, Zaman gibi yayın organları deprem etkisi yaratacak bir haber geçiyor.

 O haber aynen şöyle: "Devlet Demir Yolları Genel Müdürü Süleyman Karaman gözaltına alındı!"

Bazı eli uzun gazeteciler de twitter üzerinden o dehşet verici ayrıntıyı paylaşıyor: "Operasyon Bilal Erdoğan'a uzandı. Yakalama kararı çıkarıldı."

Yani savcı bey operasyonun yapılacağından o kadar emin ki, Çolakkadı'ya çıkmadan gözaltına alınacak kişinin ismini kendine yakın gördüğü medyaya servis ediyor.

Çolakkadı izin vermeyince ve gözaltına alındığı iddia edilen Süleyman Karaman orta yere çıkıp, "Ben gözaltına alınmadım" diye açıklama yapınca, adını saydığım yayın organları bir anda açığa düşüyor ve "Henüz doğrulanmadı" diyerek haberi büyük bir utanç içinde geri çekmek zorunda kalıyor.

Bu gelişme üzerine Savcı Çolakkadı dosyayı sızdırdığı ve usulsüzlükler yaptığı gerekçesiyle soruşturmayı Muammer Aktaş'tan alıyor ve Terörle Mücadele Kanunu soruşturmalarına bakan yeni bir ekibe teslim ediyor.

Muammer Aktaş çıkıp, "Yolsuzluğun üzeri örtülüyor. Dosyayı benden aldılar" diye yaygara koparınca, Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanıyor ve Başsavcı Çolakkadı ekran karşısına geçip, "Amaç temizlik diyorlar, diyenler ülkeyi kaosa sürüklüyor. Bunun yöntemi bu değil, bunların niyeti başka" diyerek yargı cuntasının varlığını itiraf ediyor. 

"90 kişiyi sabaha karşı yataklarından alıp, daha sonra 'Pardon! Sizin suçunuz yokmuş' diyerek 70 kişiyi serbest bırakıyorsunuz. 19 maçta şike var diyerek insanları zindanlara atıyorsunuz, sonra 'Yanılmışız. 4 maçta şike varmış' diyorsunuz. Terör örgütü olmakla suçladığınız zanlıların yüzde 99'u serbest kalıyor. Bu iş böyle gitmez. Bu hukuk cinayetine son verin" diye haykırıyor başsavcı, ama anlamak istemeyen anlamıyor.

HSYK tuhaf bir yöntemle devreye giriyor bu kez. 22 üyeden oluşan HSYK'nın 13 mensubu bir araya geliyor ve oy çokluğuyla bir korsan bildiri yayınlıyor. 22 üyeden 13'ünün yayınlanan korsan bildiriden haberi yok. Bildiriyi yayınlayan efendiler, "15 Ocak tarihine kadar tatile çıkıyoruz" diye açıklama yapıyor ve arkalarını dönüp gidiyor!

***

Cevabı en çok merak edilen soru, bu dosyada kimlerin adının geçtiği...

Bu sorunun cevabını iyi idrak etmeniz için Gezi olaylarının ilk günlerine gitmemiz gerekiyor. Gezi Platormu adına devletin zirvesiyle görüşenler, eylemlerin bitmesi için hangi şartları sunmuştu hatırlıyor musunuz?

1- Kanal İstanbul Projesi'nin durdurulması

2- Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün yapımının durdurulması

3-  Yeni Havaalanı projesinin durdurulması

 4- HES'lerin durdurulması.

İşte bu dosyada adı geçenlerin neredeyse tamamı bu projeleri yüklenen isimler. Ayrıca bir baraj ve bir santralin yapımını üstlenen firma yöneticileri. Bunların yanına ise Erdoğan'ın oğlunun da yönetim kurulunda bulunduğu TÜRGEV'in adı ekleniyor. 

Bilmeyenler için anlatayım. TÜRGEV bir vakıf. Devletle işi olmayan, ihalelere girmeyen ve bankalarla da çalışmayan bir vakıf. Yaptıkları şey, Türkiye'nin çeşitli yerlerine kız yurtları, erkek yurtları ve çaresiz kadınlar için sığınma evleri yapmak. Bu işleri yapabilmek için zaman zaman belediye başkanlarından arazi konusunda yardım isteniyor.

Oysa Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği dahil olmak üzere tüm vakıf ve dernekler bu yardımları yıllardır rica yöntemiyle istiyor. Dershaneler bile zaman zaman bu tür yardımlar istiyor anlayacağınız.

Bilal Erdoğan işte bundan dolayı "Çete kurmak, rüşvet almak ve yolsuzluk yapmakla" suçlanıyor. 

Biz bunları tartışırken, Today's Zaman'ın Mahir Zeynalov isimli yazarı ise twitter'dan yazdığı ingilizce mesajda, "Savcı Elkaide militanlarını yakalamak istedi hükümet önledi" diyerek ABD'li ve İsrailli sahiplerine selam çakıyor. 

Eski savcı olan yeni cemaatçi Gültekin Avcı ise "Polis operasyon yapmıyorsa Jandarma göreve" diyerek en büyük şeytanlığa imza atıyor.

Erdoğan'ın oğlu derdest edilsin de nasıl edilirse edilsin mücadelesi veriliyor anlayacağınız.  Kabul etseler de etmeseler de tüm bu operasyonların odağı olarak tek merkez görülüyor.

Fethullah Gülen Cemaati!

Bu ülke ne çok şeyler gördü, ne korkunç senaryolar yaşadı. Siyasette niceleri geldi, niceleri gitti.

Ve ne savcılar, ne hakimler gördü bu halk. Menderes'i yok yere suçlayan savcılar, astıran hakimler gördü bu ülkenin insanı. 

Erdoğan'ı nasıl bir son beklediği sadece Allah'a ayan! Biz şimdiden kestiremiyoruz bu sonu.

Ama gördüğümüz bir son var!

İş önceden prova edilen faciayla sonuçlanırsa ve yayın organları yayınlarına bu şekilde devam ederse, cemaatin üzerindeki "darbeci lekesi" sonsuza dek kalacak!

Bedduaya amin demedik diye adımız "hırsızları savunan" olarak kalsa da bu gerçek asla değişmeyecek!