BIST 9.684
DOLAR 32,59
EURO 34,87
ALTIN 2.500,44

Erdoğan Niye Bu Kadar Koşturuyor?

Erdoğan’ın geçtiğimiz iki haftada insanüstü bir performansla Hindistan, Rusya, Kuveyt ve ABD ziyaretleri yapmasını anlamayanlar var.

Alev Alatlı Kabus adlı kitabında Afazi diye bir hastalıktan bahseder. Psikiyatri, Nöroloji ve hatta Psikoloji’nin ortak inceleme alanına giren bu rahatsızlık, en yalın tanımı ile ifade etme ve anlama yeteneklerini etkileyerek her türlü ifade etme kabiliyetini bozan patolojik bir durum. Beyine zarar veren travma, tümör ya da felç gibi durumlarla ortaya çıkan bu rahatsızlığının Alatlı okuması hayli önemli. Çünkü Alatlı’ya göre bu rahatsızlık konuşma kaybı, sözcükleri ve kavramları anlama bozukluğu ya da sözcükleri kullanma yetisinin kaybı şeklinde ortaya çıkabiliyor. Yani kendini asgari medeni ölçülere riayet ederek ifade edemeyenlerden tutun da kavramları yanlış kodlayanlara kadar bu rahatsızlığı gözlemleyebilirsiniz ünlü yazara göre. Kendisine sonuna kadar katılıyorum.

Alev Alatlı’ya göre ülkemizdeki insanların %20’sinde bu rahatsızlığın semptomlarını görebilirsiniz. Trafikte gereksiz ve aşırı şekilde hız yapan magandadan meclisteki arbedede bulduğu ilk bacağı ısıran mahluka kadar ‘’zengin’’ bir yelpazede afazik sendromlar karşımıza sürekli çıkmakta. Bana göre Alatlı’nın kavramları yanlış oturtma sendromuna yaptığı vurgu çok önemli. Çünkü bu duruma ülkemizde sıkça rastlıyoruz. Mesela darbe ile demokrasiye balans ayarı verdiğini düşünenler darbe ve demokrasi kavramlarını yanlış algılamış kişiler. Darbeye ve darbeciye destek verenler de aynı hastalığa düçar.

Güncel Siyasette Afazi

Günümüz afazi örnekleri ile devam edelim. Mesela Erdoğan’ın geçtiğimiz iki haftada insanüstü bir performansla Hindistan, Rusya, Kuveyt ve ABD ziyaretleri yapmasını anlamayanlar var. Bir kısım kötü niyetli zevatın bu performansı tahfif etme amacı aşikar. Ancak bir kesim var ki, bu ziyaretlerin herhangi bir sonuç doğurmayacağına inanıyor. Hele ki mesele ABD ziyareti olunca kafaları iyice bulanıyor bu arkadaşların. Şu minvalde şeyler duyuyor ve okuyoruz: ‘’Sanki ABD Erdoğan’ın ziyareti ile dış politikasını değiştirecek.. ABD kim, Türkiye kim. O adamlarla aşık atılır mı!?’’

Evvela bu tür konuşmaları yapanların çoğunda farklı bir rahatsızlık daha var bence. O da aşağılık kompleksi. Bizim ülkemizde aşağılık kompleksinin en yaygın olduğu kesim de halk-vatandaş ayrımı yapan malum taife. Anadolu Halkı’nı bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam gibi aşağılamalarla nitelendiren, demokrasiye bağlılık nutukları ardından istikrar senin neyine Vesayet diye çemkiren o malum taife. Kimine göre Jakoben, kimine göre Kemalist, kimine göre Beyaz Türk diye adlandırılan taife. İşte bu elitist taife Türkiye’de en çok aşağılık kompleksi duyan taifedir. Kendi halkını, değerlerini ya da kazanımlarını aşağılar bu tipler. Bizden hiçbir şey olmaz diye başlarlar söze. Erdoğan da boşa gitmiştir ABD’ye. Zaten ABD bildiğini okuyacaktır.

Biraz Tarih, Biraz Bilgi..

Ancak biraz tarih okusalardı, Hobsbawm’ın Fransız İhtilali’ne ilişkin tespitleri ile ‘’aydınlanırlardı.’’ Ünlü tarihçi Kilise ve Aristokrasi istibdadının haklarını bilen ve bunları talep eden fakir halk tarafından nasıl yıkıldığını anlatır. Arap Baharı ismi takılarak sulandırılmaya çalışılan Asıl Dünya’nın Doğumu hareketi de aynı şekilde hak talep eden mazlum ve mağdur halklar tarafından başlatılmıştır. Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi, haklarınızı bilmeniz ve bunları talep etmeniz çok değerlidir.

Latin Amerika ülkeleri hegemon güçlerce ikide bir kendilerine uluslararası hukuk dayatması yapılmasından rahatsız oldular. Uluslararası hukukun suiistimal edildiğini düşünüp kendi doktrinlerini geliştirmeye başladılar 20. Yüzyılla beraber. Estrada Doktrini, Tobar Doktrini ya da Hayes Doktrini bunlardan birkaçı. Demek ki ‘’uluslararası hukuk da yok zaten, BM de bir işe yaramıyor’’ söylemleri yerine argüman üretmek gerekiyor. Tıpkı Erdoğan’ın yaptığı gibi. Tabii ki o malum taife bununla da dalga geçiyor. ‘’Sen Dünya beşten büyüktür dedin, onlar da anladı kesin’’ diyerek sırıtmaya başlıyorlar. Bilmiyorlar ki rakibiniz ne kadar güçlü olursa olsun her şeyden önce mücadele etmeye karar vermeniz lazım. Bilgi, silah, para ya da doğal kaynak gibi faktörler tabii ki önemli. Bununla birlikte haklarını bilmek, ısrarcı olmak ve talepte bulunmak da bir o kadar mühim.

Filistin örneğinde de bunu gördük. Hamas ve El-Fetih birbiri ile uğraşırken İsrail’in işi rahattı. Ne zaman ki iyi kötü bir birliktelik sağladırlar, diplomatik başarılar arka arkaya geldi. Ekim 2011’de UNESCO’ya üye olarak kabul edildi Filistin. Bir sene sonra da BM’ye gözlemci devlet olarak girdi.

Roma Hukuku’ndan gelen önemli bir söz var: Hukuk bilmemek zarar getirir. Şöyle de diyebiliriz. Haklarını bilmek kadar haklarını savunmak ve talep etmek de önemlidir.