BIST 9.525
DOLAR 32,61
EURO 34,81
ALTIN 2.494,04
HABER /  GÜNCEL

Ege Üniversitesi'nde gerilimin arkasında ne var?

BBC Türkçe'den Rengin Arslan, bir öğrencinin hayatını kaybettiği çatışmanın yaşandığı Ege Üniversitesi'nde gerilimin taraflarıyla konuştu, çatışmanın arka planını araştırdı.

Abone ol

Geçen hafta bir öğrencinin hayatını kaybetmesinin ardından derslere ara verilen Ege Üniversitesi'nde öğrenim yeniden başladı.

Cuma günü ülkücü gruptan Fırat Çakıroğlu'nun ölümü üzerine üniversite rektörlüğün kararıyla üç gün tatil edilmişti.

Peki ardından Türkiye'nin onlarca ilinde anma eylemlerinin yapıldığı, bazı illerde HDP bürolarına saldırıya yol açan olaylar nasıl gelişti? Bundan sonra ne olacak?

Olayların nasıl başladığı konusunda söylemek zor.

İzmir'de iki gün boyunca konuştuğum, olayın tarafı olanlar, yani ülkücüler ile Kürt ve sosyalist öğrenciler "önce karşı tarafın saldırdığını" söylüyor. Fakat iki tarafın da vurguladığı şu: "Bu olayların öncesi var."

Cuma günü Edebiyat Fakültesi önünde yaşanan kavganın tanıklarından Kürt bir öğrenci, daha önce sözlü sataşmaların ve gerginliklerin olduğunu, kampus içinde bu yılın başında yapılan ve "Bayrak eylemi" olarak anılan eylemde daha görünür olduğunu söylüyor.

Ülkücüler okulun içinde "Apo'nun resimlerinden, PKK paçavralarından" rahatsız, kendilerini, yurtsever devrimci öğrenciler olarak adlandırılan çoğunluğu Kürt siyasetine yakın öğrenciler ise "faşistlerin saldırgan tutumundan."

Kavganın meydana geldiği kafede daha önce de gergin anların yaşandığı belirtiliyor.

Dosyada gizlilik kararı ne anlama geliyor?

Yurtsever devrimci öğrenciler, ülkücülerin Cuma günü okula ellerinde satır, bıçak gibi kesici aletlerle geldiğini, ülkücüler ise Fırat Çakıroğlu'nu eğitim fakültesindeki formasyon dersine giderken korumak için onunla okula gidildiğini söylüyor. Kendilerinin saldırmadığını belirtiyorlar.

İki taraf birbirini suçlarken, özellikle o gün okulda yaşananlara açıklık getirecek kamera kayıtları ise savcılığın soruşturma dosyasına gizlilik kararı getirmesi nedeniyle kamuoyuyla paylaşılamıyor. Fırat Çakıroğlu'nun hayatını kaybettiği, fakülte bahçesinde yer alan kafenin kamerasının ise kırıldığı söyleniyor.

Polisin "en küçük eylemde okula gelmesine rağmen" o gün, olaylar neredeyse sona ererken içeri girmesi, ambulansın geç gelmesi iki taraftan öğrencilerin anlatımlarının ortak yanı. Ancak biri diğerinin, öbürü de ötekinin bundan faydalandığını düşünüyor.

Bornova Ülkü Ocakları taziye evi

Peki olayları taraflar nasıl değerlendiriyor?

Ege Üniversitesi'nin bulunduğu Bornova'daki Ülkü Ocakları Fırat Çakıroğlu'nun ölümünden beri bir taziye evine dönüşmüş.

Oradakilerle görüşmeye gittiğimde içerisi henüz sakindi. Bir süre sonra, İzmir'in Bayraklı ilçesinin CHP kadın kolları ziyarete geldi hayli kalabalık bir ekiple. Yaklaşık 15 kadın taziyelerini iletti oradaki yöneticilere.

"Fırat Çakıroğlu bizim de evladımızdı" cümlesi ise en çok sarf edilen cümle oluyor belki de. Ortak bir öfke, ortak bir üzüntü vardı söylediklerinde.

Orada konuştuğum, Fırat Çakıroğlu ile aynı okuldan bir öğrenci ise, sosyal medyada paylaşılan, onun deyimiyle "Apocu" öğrencilerin Edebiyat fakültesi önünde sürekli açık olan stantlarının fotoğrafları gösteriyordu onlar henüz gelmeden.

Sonra aynı zamanda fakültenin sorumlusu olan Fırat Çakıroğlu'nun onun için bir abi olduğunu söylüyordu. Belki arada eğitimlerin yapıldığı bu odadaki tahtaya ilişiyordu arada bakışları. Tahtada el yazısıyla "Dilde, fikirde, işte birlik! Hak için yaşa, davan için öl" yazıyordu. Arada bize çay getiren, muhtemelen lise öğrencisi çocukların yakasında ise Çakıroğlu'nun fotoğrafı var.

'Arkadaşlarımızın can güvenliği yok, tehditler var dedik'

Ülkü ocaklarının yerel yetkililerinden Bilgehan Ağbaba, öğrencilerin tehditler nedeniyle okula kalabalık gruplar halinde gittiklerini söylüyor.

Ertesi gün görüşebildiğim Ülkü Ocakları İzmir Başkanı Bilgehan Ağbaba ise olayların gelişini, 3-4 yıl öncesine dayandırıyor. Geçen yıl rektörlüğün önünde basın açıklaması yapıldığı, "Arkadaşlarımızın can sağlığı yok, tehditler var dedik" diyor.

Ülkücülerin okula kaç kişi gittiklerini sorduğumda ise "40-50 veya 50-60 civarı gidiyorlar" diye yanıtlıyor.

Karşı grubun ise 100 civarında olduğunu söylüyor. Ülkücülerin ellerinde kesici aletlerle okula girdikleri yönündeki iddiaları sorduğumda, "Dosya gizli olduğu için görüntüler görünmüyor. Biz de bilgiye sahip olamıyoruz. Sorduk arkadaşlara ama olayın heyecanıyla kimse hatırlamıyor. Olayın oluş ve bitiş noktası arası 5-6 dakika veya 10 dakikalık bir şey. Fırat arkadaşımızın veya arkadaşlarının, kesinlikle böyle bir şey yapmayacağı, taş atsalar, tahrik etseler bile bir şey yapmayacakları sözleştiklerini söylüyorlar" diyor.

Yanıtını netleştirmek için tekrar sorduğumda ise, "Bilemiyoruz ama o noktada ciddi söylentiler var" diye yanıtlıyor.

'Adalete güveniyoruz'

En büyük eleştirisi ise rektörlüğe yönelik. Rektörlüğün, bu olayların gelişimine müdahale etmediğini söylüyor ve bunu şöyle açıklıyor: "Abdullah Öcalan'ın resminin açılıp, önünde oturulması başlı başına bir tahrik. Rektörün bunlardan haberi var ama hiçbir şey yapmaması olayları körükleyen nokta. Okulda Nevroz etkinliği adı altında Apo'nun posterleri açılıp, bir bebek katilinin fotoğrafı altında sloganlar atılıp, ateşler yakılıp, peşmerge kıyafetleri, terörist kıyafetleriyle okulun içinde rahat rahat poz verebiliyor bu insanlar."

Dosyadaki gizlilik kararını nasıl değerlendirdiğini soruyorum, Ağbaba, "Adalete güveniyoruz biz. Güvenmek zorundayız. Onlar gibi terör estiremeyiz" yanıtını veriyor.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Çakıroğlu'nun ölümüyle ilgili açıklamasını ise "samimiyetsiz ve riyakarca" olarak değerlendiriyor.

Demirtaş hafta sonu yaptığı açıklamada, "Bir kişi MHP'lidir diye kıymetsiz diyemezsiniz. Bir gençtir, annesi babası vardır. Ateş düştüğü yeri yakar ama sonuçta Türkiye'nin tamamı bu tür olaylardan kaygı duyar" demişti.

Olanların dolaylı olarak nedeninin ise çözüm süreci olduğunu düşünüyor: "Ne yazık ki bu çözüm süreci safsatası yüzünden bütün bunların bu noktaya geldiğini düşünüyoruz. Alttaki rektör piyon olabilir ama bu noktaya taşıyan bir hükümet söz konusu. Bebek katiliyle görüşen hükümet, bunlara tavizleri veren hükümet."

HDP ne diyor?

Kürt öğrenciler tedirgin olduklarını, bu nedenle konuşmak istemediklerini söylüyor.

Bunun üzerine ben de HDP yetkilileriyle görüşüyorum. HDP il binasında görüştüğüm, İzmir il eş başkanı Cavit Uğur ise olayların arkasında "devlet veya polisin" olduğunu düşünüyor ve şöyle açıklıyor görüşlerini: "Özel olarak bir Ege Üniversitesi olayı var. Orada çok az, küçük bir ülkücü grup var aslında. Tabii ki, hem can güvenliği hem öğrenim özgürlüğü açısından siyasi görüşü ne olursa olsun, orada okuyan herkesin bu hakka sahip olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda tavrımız net ancak orası sürekli bir kaşınıyor ve şiddet ortamı yaratılıyor. Benim ve arkadaşlarımın aslında bu yapıya karşı ülkücü hareketin ve diğer gerici unsurların devlet veya doğrudan polis tarafından yönlendirildiği doğrultusunda" diyor.

Peki Fırat Çakıroğlu'nun hayatını kaybetmesiyle ilgili ne düşünüyor, ne hissediyor? Uğur, "Ben babasını aramak için çok uğraştım. Dün telefonuna ulaştım. Başsağlığı dilemek istedim. Tereddüt ettim. Sonra duydum, açıklama yapmış babası ve Kürtler, Türklere saldırmış demiş. Bu elimi soğuttu. Aramadım. Duygumu sorarsanız, yaşam hakkı kutsaldır. Kim olursa olsun. Çatışmanın kimseye faydası yok" diyor.

'Gizlilik kararı dosyanın karartılması demek'

HDP'nin İzmir'deki üst düzey yetkililerinden Cavit Uğur, dosyadaki gizlilik kararına tepkili.

HDP'nin veya okuldaki Kürt siyasetine yakın öğrencilerin bu olayda bir sorumluğunun olduğunu düşünüp düşünmediğini sorduğumda ise, "En ufak ne hukuki, ne toplumsal bir sorumluluğumuz yok, dışarıdan bir grup, arkadaşlarımı linç etmek için gelmiş ve olay cereyan etmiştir. Aslında eğer özel bir kışkırtma olmazsa, olay kendi mecrasında bir sükûnete kavuşur. Bir normalleşmeye doğru gitmek gerekiyor" diyor ve Fırat Çakıroğlu'nun ölümünün arbede sırasında gerçekleştiğini söylüyor.

Dosyadaki gizlilik kararına ve kantindeki kameranın kırıldığı yönündeki haberlere karşı ise tepkili. Bunun "polisin zafiyetini saklamak" amaçlı olduğunu düşünüyor. Uğur, "Gerçeğin açığa çıkartılması gereken yerde bu kararın verilmesi en hafifinden polisin zafiyetini saklamak demek. Durumun masum olmadığı son derece açık. Buradan da bir tertip olduğu kanaatindeyiz. Her yerde kamera var. Eğer polisin bir zafiyeti yoksa bunu açığa çıkarabilirler. Bir insan hayatını kaybetti ve kamuoyu bu olayın nasıl cereyan ettiğini anlamalıdır. Bu gizlilik, dosyanın karartılması kararı" diyor.

Bundan sonra ne olacak?

Cavit Uğur, ortak sorumluluk duygusuyla hareket edilmesi gerektiğini vurgularken, bu hafta yapmayı planladıkları etkinlikleri iptal ettiklerini söylüyor.

Ağbaba'ya ise bundan sonra ne olacağını, Türkiye'de düzenlenen yürüyüşler ve aynı zamanda HDP'nin bazı binalarına yönelik saldırılar bağlamında soruyorum. Ağbaba,
"Böyle şeylerin olmasını istemiyoruz. Liderimiz bu konuda söz sahibi hakkı. Kendisini söylediği sağduyulu düşüncelerin dışına çıkmamız gibi bir durum söz konusu değil. Onun söylediği her şey bizim için emir niteliğindedir" diyor.

Bahçeli, Çakıroğlu'nun ölümünden sonra yaptığı bir konuşmada, "Milliyetçi hareketi sokağa çekmek için plan varsa bunu düşünenlerin hesabı tutmayacaktır" demişti.

Grupların birbirlerine yönelik suçlamalarında en çok tekrarlanan "sosyal medyada hedef gösterme" ise bundan sonraki günleri anlamaya yardım edebilir belki. Zira iki taraf da korkmadığını söylüyor ama öğrenciler güvenliklerinden endişeli. Fotoğraflarının, isimlerinin karşı taraf aracılığıyla yayılmasından sosyal medyada yayımlanmasından tedirgin. Okulda öğrenim verilen aranın ardından yeniden başladı, ancak