BIST 9.722
DOLAR 32,58
EURO 34,98
ALTIN 2.423,95
HABER /  GÜNCEL

DTP seçimde iddialı

DTP'li Sırrı Sakık oy oranlarını açıkladı

Abone ol

 

Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eş Başkan Yardımcısı Sırrı Sakık, "Silahı bırakın, görüşelim" çağrısı yapmadan önce Başbakan'ın kendileriyle görüşme talebinde bulunduğunu savundu. Sakık, "Ama resmi başvuruyu yaptık, ikinci gün Başbakan geri adım attı" dedi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), yüzde 10'luk seçim barajının indirilmesine ilişkin DEHAP'lıların yaptığı başvuruyu esastan görüşme kararı alması sizi ümitlendirdi mi?
Görebildiğimiz kadarıyla AÎHM'nin kararı olumlu çıkacak. Türkiye'nin de buna uyma zorunluluğu olduğuna göre elbette ümit verici bir gelişme.

Anayasa Komisyonu'nun AKP'li Başkanı Burhan Kuzu "Karar çıkarsa cezasını öderiz ama barajı düşürmeyiz" mealinde bir açıklama (Cumhuriyet gazetesi-Türey Köse) yaptı...
Türkiye'nin AÎHM'nin kararlarını uygulamak gibi bir taahhüdü var. O yüzden hile yapmakla, "Neyse parasını öderiz" demekle kurtulamazsınız. Ve siz AB sürecini yaşıyorsunuz. Üstelik bunu da AB için değil, kendi iç barışınız için yapmalısınız. Aslında tabii bu yüzde 10'luk barajın nedeni yine Kürtler ve yine bizleriz. Yani dünyanın hiçbir yerinde böyle bir baraj yok.

Yeter ki Kürt olmasın

"Kürtler seçilmesin?"
E tabii, amaç o. Kürtlere demokratik alanları hep tıkıyorlar. Çok ilginçtir, yüzde l dolayında alan partiler bile Türkiye'de barajın kalmasını istiyorlar. Nedir maksat, "Yeter ki Kürtler olmasın, biz de olmayalım."

"Sırrı Sakık, alınganlık yapıyorsun. Bizim maksadımız istikrarı sağlamak, Türkiye'yi koalisyon hükümetlerinden korumak..." diyen olursa?
Yanıtım şu olur: İstikrarın ille de tek parti iktidarıyla sağlanacağına inanılıyorsa bu yüzde 5'lik barajla da olabilir. AB üyesi 8 ülkede baraj yüzde 5 ya da 4 oranında olmasına rağmen tek parti iktidarı var. Kaldı ki AB'nin kalan 17 ülkesi de koalisyonla yönetiliyor ama istikrar sorunları yok. Türkiye'de ise bugün tek parti var ama bugün toplumun büyük bir kesimi rahatsız. AKP, tek parti iktidarlarının her zaman sorun çözmediğinin, istikrar sağlamadığının yegâne kanıtı.

Yani Türkiye'de sayısal iktidar, her zaman siyasi iktidar anlamına da gelmiyor...
Kesinlikle. Ve biz Türkiye'nin bu hassasiyetini gayet iyi biliyoruz: Türkiye'de kim iktidar olursa olsun... İsterseniz tek başınıza iktidar olun... Eğer belli konularda uzlaşı sağlanmazsa bu ülkede sorunlar çözülemez. Türkiye'yi sayısal çoğunluklar değil ancak uzlaşılar yönetebilir. Oysa biz istikrar adına tabularımıza dokunamıyoruz. Yüzde 10'luk baraj da bir tabudur. Bunu da istikrar adına yaptıklarına asla inanmıyorum. Aslında bu Kürtlere hayatın her alanını tıkama barajı.

Yüzde 12 oy alırız

Ama MHP de barajın altında; ANAP da, DYP de, DSP de...
Çünkü bu bumerang gibi bir sistem. Gelip sizi de vurabiliyor. O yüzden kimse buna "istikrar için" demesin. Amaç bizim siyaset yapmamızı engellemek.

Peki sizce niye?
Çünkü ne yazık ki bizi yönetenlerin beyinlerinde sürekli Kürtlerle ilgili kuşkular ve endişeler vardır. O önyargıları kıramadıkları için hep böyle bir öcü bakışı hakimdir.

Aslında barajın indirilmesini Cumhurbaşkanı Sezer de, TÜSİAD da istiyor. Ama onlar en fazla yüzde 7'ye inmesinden yana. Sizin oy ortalamanız ise yüzde 6-6.5 arasında. Ne dersiniz?
Eli vicdanında olan herkes bu barajın antidemokratik olduğunu söylüyor. Ama şunu söyleyeyim: Eğer baraj yüzde 5'e indirilirse biz yüzde 12 oy alırız; yüzde 7'ye, 7.5'e indirilirse de biz yüzde 10'larm üzerine çıkarız.

Burhan Kuzu "Tamam yüzde 5'e indirelim ama başkanlık sistemi şartıyla" diyor...
Bu da bir uzlaşı önerisi ama olabilir mi tartışmamız lazım. Çünkü ben AKP'nin de bu konuda çok samimi olduğunu düşünmüyorum. Fakat keşke cumhurbaşkanını halk seçse; keşke bunu değiştirseler.

AKP'nin daha kuvvetle üzerinde durduğu bir başka çözüm önerisi ise ülke milletvekilliği sistemi.
Bu sistem 1995'te Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edildi. Çünkü bu da sorun çözmüyor, bunlar göstermelik: 3 milyon oy almış bir parti barajın altında kalacak, iki-üç milletvekili ülke milletvekili seçilecek. Bunun neresi adil?

Ahmet Türk, Başbakan'dan canlı yayında randevu istemişti (2 Nisan); Başbakan ise grup toplantısında "Silahı bıraksınlar öyle" (4 Nisan) dedi. Üzerinden zaman geçince belki daha iyi anlama fırsatınız olmuştur; sizce Başbakan orada ne demek istedi?
Sizin de dediğiniz gibi üzerinden zaman geçtiği için artık açıklayabiliriz: Aslında Başbakan'ın bizden talebi olmuştu. Özel Kalem Müdürü'yle bizi arattı, "Sizin resmi görüşme talebiniz yok, lütfen görüşme talebinizle ilgili bir başvuruda bulunun, sizinle görüşelim" dedi.

Çiçek devreye girdi

Bir dakika; Başbakan "Silahı bırakın", "Önce PKK teröristtir deyin" demezden önce sizinle görüşmeyi kendisi de istedi mi; yani bu koşullar olmadan?
Evet, hiç bunları söylememişti bile. Ama biz başvuruyu yaptık; daha ikinci gününde Başbakan geri adım attı.

O arada ne oldu sizce?
Bize göre Cemil Çiçek devreye girdi. Çünkü AKP kendi içinde tek başına iktidar değil, kendi içinde koalisyon. O yüzden Başbakan bugün söylediğinden, yarın çok rahatlıkla geri adım atabiliyor. Parti içindeki milliyetçi akımlar Başbakan'ın yapmak istediklerine mani oluyor. Başbakan da kendisini rahatlatmak için her seferinde suçu Kürtlerin üzerine atıyor.

Kongreden sonra görüşme talebinizi resmi olarak tekrarlar mısınız?
Bizim bu konuda hiçbir kompleksimiz yok. Partinin gerekli organlarından böyle bir karar çıkarsa, elbette tekrarlarız.

Orhan Doğan üyemiz değil

Orhan Doğan kritik dönemlerde kritik açıklamalar yapıyor. En son kongre öncesinde "PKK Meclis'e girsin" dedi. Ne diyorsunuz?
Tek diyebileceğim şey, Orhan Doğan bizim üyemiz değil. Bu kendi görüşü ama onun görüşleri partiyi bağlamaz. Niye böyle dediğini de doğrusu anlamakta zorluk çekiyoruz.

İkinci söylediği de DTP'lilerin bağımsız aday olmaları gerektiği. Böyle bir projeniz var mı? Çünkü gerçekten de bağımsız aday olsanız, baraj sorununu aşar, Meclis'e girersiniz...
Hiçbir parti, "Seçimlere bağımsız adaylarla katılırım" diye örgütlenmez. Gönlümüzden gecen ittifakla solun Meclis'e güçlü bir şekilde girmesi. Bu sıcakta kongre yapmamızın nedeni de bu. Parti olarak erken seçime hazırlanmak.

Ama siz 3 Kasım'da Muş'tan bağımsız aday olmuştunuz?
Haksızlığa uğradığım için olmuştum, o dönemin koşulları onu emrediyordu.

Niye kazanamadınız?
Birkaç bin oyumuzu yaktılar ve ben de bin oy farkla kaybettim. Ayrıca ben seçime girdiğimde partim de girmişti, partimle yarışmıştım.

Parti karar alsa kaç bağımsız milletvekili çıkarırsınız?
30-40 vekil çıkar. 1995'te böyle bir fırsatımız vardı. Ama bu hakkımızı sol ittifak yapmak adına feda ettik. Biz hâlâ aynı inançtayız. Solda geniş bir ittifak şart.

CHP ve DSP'yi mi kastediyorsunuz?
Hepsi. DSP ve SHP'nin arayışı var. İtalya'daki Zeytin Dalı Projesi'ni biz de hayata geçirebiliriz.

Rahşan Ecevit bu amaçla bir liderler turu yapacak ama size gelmeyebilir?
O onların sorunu. Ama bizim tavrımız çok net. Her türlü sol ittifaka hazırız. Hatta eğer temel sorunlarımızı çözecek bir ittifak oluşursa dışarıdan da destek verebiliriz.

Zapatero'yu bizimkilerin örnek alması lazım

Geçen pazar İspanya tarihi bir referanduma tanıklık etti ve Katalonya'ya daha fazla özerklik verildi. Sizce Zapatero belki de ülkesini bölünmeye götürecek böyle bir adıma nasıl cesaret etti? Sosyalist olduğu için mi, ki aslında Troçki İspanya'nın bölünmesine karşı çıkar; yoksa İspanya'nın AB üyesi olması mı etkili; sizce ne?
Zapatero'nunki bir özgüvendir; bu halkına, ülkesine güvenden kaynaklı bir şeydir. Zaten ben ispanya'nın bir dağılma yaşayacağına da inanmıyorum. Tam tersine bence birlikleri pekişecek. Aslında biz de onları örnek alabiliriz, sorunlarımızı bu yönde çözebiliriz. Eğer bu yönde adım atarsak eminim ki hiçbir sorunumuz olmaz. Yeter ki yan yana gelip konuşabilelim. Zaten bölünme riskinin olmadığını o zaman da hepimiz net olarak görürüz.

Fakat şimdiden Andalucia ve Bask bölgeleri de daha fazla özerklik istemeye başladı. Yorumcular bunun tam bağımsızlığa kadar gideceğini, İspanya'nın Balkanlaşacağmı söylüyor?
Ama dikkat edin, orada halka danışıyorlar. Şu anda halkın bağımsızlık talebi yok. Sadece demokratik haklarının daha çok güvence altına alınmasını istiyorlar. Zaten ulusal hükümetle bir konsensüs sağlayabildikleri için irlanda'da da, ispanya'da da şiddet bitti. Bu demokrasi anlayışının bizim için de panzehir olduğunu düşünüyorum. Üniter yapımızdan korkmanın anlamı yok. Çünkü şu anda PKK bile "Üniter yapıyla bir sorunumuz yok" diyor. Asıl sorun demokratik haklar.

Zapatero Ocak 2006'da ilk kez Katalonya için daha fazla özerklik lafını ağzına aldığında Kara Kuvvetleri Komutanı Aguado "Darbe yaparız" imasında bulunmuş, Zapatero da hemen Aguado'yu görevden almıştı?
Demokrasi kültürünün geliştiği yerde askerler çok fazla ön plana çıkamıyor. Bence Aguado'nun uğradığı bir şey bütün askerlere örnek olmalı.

"Çoklu Türkiye Demokrasisi"... Bu lafa ne diyorsunuz?
Çoklu da olabilir, ortak bir isim de bulunabilir. Hepimiz Türkiyeli de olabiliriz. Yeter ki birbirimizin kimliklerini kabul edelim. Oysa Türkiye'de kimin silahının namlusu daha uzunsa onun doğrusu, daha doğru kabul ediliyor.

Üçüncü yol olurduk: Bugün Meclis'te olsaydık özellikle AB sürecine büyük katkımız olurdu. Ne cami avlusunda ne de kışlada siyaset yapacağımız için Türkiye'nin üçüncü yolu olurduk.

TMY 6'ncı madde: Kimin koyduğunu bilmiyoruz ama büyük ihtimalle askerin ve MiT'in içinde bu tip cesur güçler var. Ama kim koydurduysa açıklamalıydı... Demek ki güçleri yetmedi. Çünkü zaman zaman iç hesaplaşmalar oluyor. Susurluk, Şemdinli gibi...

İki asker feda edildi: Kürt coğrafyasında 20 bine yakın cinayetin faili belirlenmediği için hiçbir karar içimize sinmez. Ama çıkarılmadığı sürece de o iki bireyin feda edilmesi anlamlı değil.

Van savcısı: Son iddianameden 'Büyükanıt' ismini çıkarın, gerisi aynen onun hazırladığı iddianamedir. Bu da Savcı'nın ne kadar haklı olduğunun bir kanıtıdır. Eminim ki Van Savcısı İtalya'da olsaydı kahraman olurdu.

Zana out Tuğluk in: Katılmıyorum. Leyla Hanım'la sorun yok. Bence Leyla ve Aysel Hanım arasında da sürtüşme yok. Siyasete farklı yüzler katmak lazım.

Kaynak: www.vatanim.com.tr