BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,94
ALTIN 2.438,90

Dört kadın ve dört ayrı hayat!

Gün geceye dönünce apartmandaki ışıklar başlamıştı tek tek yanmaya… Sokaktan bakınca sadece ışıkları yanan dairelerdi, ama her dairede ayrı bir hayattı yaşanan.

Dört kadın ve dört ayrı hayat!

Takvimlerinde bir gün işaretliydi hepsinin de: “8 Mart”.

Tarihin yanında da küçük bir not: “Dünya Kadınlar Günü”!

 

 

İşverenin tacizkar bakışlarını üzerinde ilk hissettiğinde önce yok saydı, yanılmış olmalıydı. Ama sonrasında bakışlar yerini süslü paketlere yerleştirilmiş tekliflere bıraktı  Hemen istifa etmeliyim diye düşündü önce.

Sonra hayır dedi, aramalıyım hakkımı..

Ama nasıl olacaktı?

Kadındı, çalıştığı sektörde herkes birbirini tanırdı. Böyle bir davayla anılmanın üzerine yapıştıracaklarını düşündü...Vazgeçti.

Haklarını sarıp çekmecesine sakladı. Nasılsa diğer kadınlarınkiler de oradaydı…

 

***

Susuyordu, hep susuyordu. Çünkü idare etmeliydi çevresindekileri. Eşini, çocuklarını, kayınvalidesini, gelinini…

Aslında ne çok söz birikmişti içinde. Hatta gizli bir dil bile yaratmıştı kendi kendine.

Kimse yokken mırıldanırdı. Zaten konuşsa da duyarlar mıydı?

Yaşamının iplerini elinden kaçıralı çok olmuştu.

Farkında mıydı? Hayır, bunu düşünmüyordu bile!

Bir gün, hiçbir sabah kaçırmadan izlediği kadın programlarından birine stüdyo konuğu olmaya karar verdi. Evet, kendi hayatının oyuncularına müdahale edemiyordu. Ama birileri kameraların karşısında yoruma açık bir şeyler yaşıyordu. Ve o da pekala sesini yükseltebilirdi burada.

Öyle de oldu. Kendi yaşamının suskunlukları stüdyoda çığlıklara dönüştü. Artık önemliydi de. Kameraların karşısında yorulmaksızın başkalarını hayatlarına müdahale edebiliyordu.

 

Üstelik artık herkes onu dinliyordu!

 

***

Birkaç darbe almış bedenini bir kez daha sürükleyerek bıraktı yatağına. Ağlıyordu, canı acıyordu. Ama bu acı bedeninin çok daha derinlerindeydi.

Ama olsun, kalbinin yarısı çeyiz sandığındaydı, nasılsa umutla sarılıydı, ona bir şey olmazdı… Hem o demez miydi annesi her ağladığında . “Sen annesin,  güçlü olmalısın!” diye.

O kadındı, anneydi. Evi çekip çevirendi. Dayanırdı…

 

***     

Evet, artık biliyordu!

Hayatlarında başka bir kadın vardı.Başta hissettiklerinin dışa vurumu son derece şiddetli oldu.

Yanındakini suçladı, “öteki”ne hakaretler yağdırdı…

Hazmedemiyordu…Gitmeliydi!

Sonra öfkesi usulca kıyafet değiştirdi, içsel sorgulamalarını giyindi.

Belki de hata ondaydı. Bir yerde kesin bir yanlış yapmıştı…

Son günlerde çok çalışıyordu. Kendine de eskisi gibi bakmıyordu sanki. O da çok pişmandı zaten. Bir hata olamaz mıydı?

Kim bilir bir şans daha vermeliydi belki de…

Bunca yılın üzerine yeni bir düzen kurmak öyle zordu ki… Hem gitse nasıl direnecekti ki yaşama karşı tek başına?

Zaten ülkenin ‘en güzel kadını’ bile defalarca aldatılmasına rağmen gülüp geçmemiş miydi yaşadıklarına? O bile bunları yaşadığına göre benzer durumun kendisinin başına gelmesi o kadar da korkutucu değildi belki.

Affetti!

 

***

Dört kadın, dört ayrı hayatı yaşıyordu bir apartmanda.