BIST 9.120
DOLAR 32,37
EURO 35,00
ALTIN 2.326,20

Doğuramayan Erkek Doğrulamayacaktır!

Öncelikle başkaları ile yürüttüğü ilişkilerden yola çıkarak insan “Benlik” kavramını keşfeder.

Bir hocamın “Saliha Kadın” başlıklı sohbetini dinledikten sonra hem erkek-kadın ilişkileri hem de insani iletişim ilişkileri açısından tefekkür sonrası hassasiyet perspektifinden kelamı kaleme dökeyim istedim.

İnsan olma “Bilme” ile gerçekleşir, bunun da en üst perdesi “Kendini bilmektir”.

Kendinin ne olduğunu, kim olduğunu sorgularken insan, bunu ne rastlantılar da ne de sadece kalbi duyumların merkezinde arar.

Öncelikle başkaları ile yürüttüğü ilişkilerden yola çıkarak insan “Benlik” kavramını keşfeder.

Başka olanı tanımakla, anlamakla kendini fark eder. Bu noktada fıtrat konuşur.

Âdem ilk insan ve ilk erkekti.

Âdem, yaratılmışların varlık sorularını cevaplandırırken, kendi kimliğine dair sorularını vuracağı bir mihenk taşı gerekliydi ki orada kendini görebilsin.

Hayatı tek başına göğüsleme cüretini! insanoğlu Âdem (a.s.m) ile tecrübe etti.

Diğer varlıkların dışında kendi varlığının anlam bulacağı bir aynaya ihtiyacı vardı ve bu ayna da Havva oldu.

Âdem’in Âdem olabilmesi için Havva gerekliydi. Özlemle, telaşla, arzuyla karış karış, satır satır Havva’sını aradı.

Çünkü Âdem, Âdem olmak istiyordu.

Âdem dişisini aradı çünkü varlığını duyurması gerekiyordu. Dişisinin varlığından Âdem, âleme Âdem’i duyuracaktı.

Dişi, erkeğe maya ve öz olabilmek için varlığını hissettirir mütemadiyen.

Erkek ise, atası Âdem’in ilk insan olmasındaki acemiliği gibi kendi varlığını duyuramaz, doğuramaz; dişisinde kendisini bulamaz ise varoluşunu başaramaz, düşüşe geçer, yok olur gider.

Uhrevi ve dünyevi iletişimlerde huzurlu ve başarılı olmanın formülü; erkeğin dişisini doğru zeminde, doğru kalıba sokabilmesindedir.

Onu uhrevi zeminde, kendisinin tamamlayıcısı olarak yönlendirmesi gerekir ki; zaaflarını, eksikliklerini, yanlışlarını fark edebilsin, düzeltebilsin.

Kastım; erkeğin uhrevi duygularla desteklenip, dünyevi ilişkilerde yanlışa girmemesi adına, kendisine gene aynı merkezde müdahale edebilen dişisinin olmasıdır.

Erkek var olabilecek zaafları dişisi eliyle düzeltir. Cennetin şifresini, anahtarını bu dünyada iken elde edip, kurtuluşa erer, başarıya ulaşır.

Dişisi ile beraber bazen aşağıların aşağısına, bazen yücelerin yücesine yükselir!

İnsan ve kulluğun özü olan dinden, yabancı duygularla uzaklaşırsa, metabolizmasının pencerelerinden sızan mikroplar, erkeği topraktan uzaklaştırıp tohumların neşvünema olmasını engeller.

Erkek topraktan uzaklaştıkça ateşe yaklaşır.

Şüphe ve arızalardan arınmış, kimliğini tamamlamış, daha gelişmiş ve büyümüş olabilmek için kendi dişisinde yücelişe geçecektir.

Varlığın ve yokluğun rüzgârında fıtratı bozulmamış olan dişiden doğuracaktır kendisini.

Dişi, bir gölge değil aksine çiçek ve meyve ağacının en güzel rengidir. Cenneti ayakları altında koklatan en güzel makam sahibidir.

Erkek, sınavlardan ve ateşten, varoluşunu kabul ettirdiği ve kendini doğurduğu dişisi ile beraber geçecektir.

Erkek dişisi ile birlikte hayatın kader birleşkesidir.

İstenilen ve arzu edilen her şeyin sergi alanı olan Cennet, erkek için kendisini tamamlayan dişisindedir.

Ahiretin çınlama sesini duyamayan kalp, sadece dünya “diş”’ileri içerisinde yok olup gidecektir.

Cennetin ilk insan meyvesi, dişisi ile bir olmadıkça meyvesi olduğu toprağa geri dönemeyecektir.

Hayırda, dişisinden destek alan erkek belki de cennetin minyatürünü bu dünyada yaşayacak.

Gerçek âlemin kapıları açıldığı gün, dişisinde kendini doğuramayan erkek doğrulamayacaktır!

Siz bütün bunların hepsine modern bir bakış ile nazar edip “başarılı her erkeğin arkasında kadın eli vardır” da diyebilirsiniz.

Lakin ben “birbirlerinin velileri” olan iki insandan dişinin veliliğinin olması gereken kutsallığına değinmek istedim!