BIST 9.797
DOLAR 32,51
EURO 34,95
ALTIN 2.433,59

Diyarbakır Ulu Camiinde bir bayram namazı

Herkes tezkereye odaklanmış durumda. Tezkerenin yankıları oluyor ve anlaşılıyor ki, sadece tezkerenin çıkmış olması bile, bazı olumlu gelişmelere imkan sağlayacak.

Ama meselenin tamamının askeri nitelikte olmadığını da herkes biliyor.

Onun için bizzat asker “Teröristle mücadele başka, terörizmle mücadele başka” diyor.

Teröre yol açan zemin ortadan kaldırılmazsa, bir başka zeminde bir başka terörist hareketin daha oluşacağına kesin gözüyle bakılıyor. “19'uncu Kürt isyanı” sayımları bunun için...

Teröre yol açan zeminin ortadan kaldırılması işi ise, sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik tedbirler alınmasına bağlı.

Ben ısrarla bu işin “Gönül bağını diri tutmak” işi olduğunu ifade ediyorum. Kalben kopanı zorla tutamazsınız, kalben kopmayanı da zorla söküp alamazsınız! Öyleyse Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının kalben – asla zorla değil- kopmaması için gereken her şeyi yapmalı.

Bugün böyle bir yazıyı gene yazma ihtiyacı duyuyorum, çünkü, Vakit gazetesinde emekli binbaşı Arif Çelenk'in sözleri bana bunu bir kere daha hatırlattı.

Önce şuna işaret edeyim:

DTP'ye sık sık “PKK ile arana mesafe koy, PKK'nın terörist bir örgüt olduğunu ilan et”, diye çağrılar yapılıyor. DTP ise bunu söylememekte ısrar ediyor. Gerçekten, DTP ile PKK arasında bir şekilde ilişki olması, DTP açısından önemli sorun. Yani demokratik zeminde mücadele edecek bir siyasi kadronun, silahlı bir örgütle dirsek teması içinde olması kabul edilebilir değil. Çünkü bir legal yapının terör örgütüne sempati duyması, halkın gönül dünyasını karıştıran bir olgu ve bu olgu değişmeden, halkın gönül dünyasını durultmak kolay olmaz. Oysa DTP, bu çağrılara olumlu cevap vermemekte direniyor.

Gelelim işin Ankara tarafına...

Ben, kaç zamandır bir teklifte bulunuyorum. Bir ara dedim ki: Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, Diyarbakır Ulu Camii'nde birlikte bir Bayram namazı kılsalar, sonra cami avlusunda halkla bayramlaşsalar, sonra bir mezraya gidip halkın yaşadığı vasatta onlarla sohbet etseler...

Ben, böyle bir manzaranın, bölgedeki gönül imarında çok etkili olacağına inanıyorum.

Benim bu teklifim, kabul görmedi. Zaten göreceği konusunda da kuşkum vardı. Onun için bu teklifi ilk yaptığım yazının başlığı “Deli dolu bir yazı” şeklindeydi. Sizce, bu teklif neden kabul görmez? Hiçbir işe yaramayacağı için mi, yoksa birilerimizin böyle bir davranış konusunda “rezervler”imiz bulunduğu için mi?

Hepimiz, içimizden “Asker bunu kabul etmez” gibi bakıyoruz değil mi? Vaktiyle Cumhurbaşkanı olan Sezer de bunu kabul etmezdi. Böyle bir tavır “laiklikle sorunlu” bulunurdu.

Oysa terörle mücadele için, teröristi halktan tecrid etmek gerekliyse, bunun için de halkı kazanmak şart ise, o zaman halkı kazanmanın yollarını bulacaksınız.

Ekonomik şartlarını düzeltir, halkı kazanırsınız.

Çocuğuna iş bulur, halkı kazanırsınız.

Sağlık imkanları sağlar halkı kazanırsınız.

Eğitimi geliştirir halkı kazanırsınız.

Ama hepsinden önemlisi “Sizinle biz etle tırnak gibiyiz, tarih bizi kardeş yaptı, duygu ve inanç dünyalarımız iç içe” inancını verebilmektir. Bu, gönül bağıdır. Bu gönül bağını diri tutabilirseniz, halkın her türlü fitne karşısında derincini korursunuz. İşte, askerlerle sivillerin yan yana durduğu bir Bayram namazı böyle bir semboldür.

Gelelim, 1995-96 yıllarında Diyarbakır'da görev yapan emekli binbaşı Arif Çelenk'in sözlerine, o özetle diyor ki:

Halkla bütünleşmek adına Cuma günleri resmi elbiselerle namaza gittik, halk bizi bağrına bastı. Silvan'daki Ulu Cami'ye Cuma namazına ilk gittiğimde haki elbiselerle bizi görünce halk öyle etkilendi ki... Sevinçleri gözlerinden okunuyordu. Her Cuma muhabbetimiz biraz daha arttı, kardeş olmuştuk. Bölge halkı PKK7lı değil, Müslümandır.”

Bu sözler karşısında kim ne der?

Atıyor mu Arif Çelenk?

Bana göre atmıyor, bir gerçeği ifade ediyor.

Çünkü, bölgedeki uyarılan etnik sinir uçlarını tedavi etmenin yolları çok azalmıştır. “Dağa çıkmayı önleyemedik” diyor Kara Kuvvetleri komutanı... Neden? Etnik duyarlılığın, toplum katmanlarına sızması yüzünden...

Tedavi nasıl olacak?

Asla askeri operasyonlarla olmayacak. Askeri operasyonlar, sadece tedavi için gerekli sükunet zeminini hazırlayacak. Ondan sonra yaraları sarma seferberliği başlayacak.

Asker, bölgenin çocuklarına üniversiteye hazırlık kursu veriyor.

Bir takım sivil yardım kuruluşları bölge insanına yardım taşıyor.

Bir takım sivil eğitim kurumları, bölge çocuklarının önünü açmak için çaba sarf ediyor.

Ve hükümet, yol yapıyor, su getiriyor, sağlık hizmeti veriyor, bölgeye yatırım yönlendiriyor. vs...

Bunlar iyi ve gerekli şeyler.

Bir de manevi yardım. Cami ruhaniyetinde buluşma... Bölgeye hep silahı ile görünen askerin barış ikliminde bölge halkı ile omuz omuza durması...

Bu, hiç mi çare değil? Bunun gönül imarında hiç mi olumlu etkisi olmaz? Bu, tamamen mi anlamsızdır? Bölge halkı ile ortak inanç zeminimiz hiç mi olumlu değer taşımıyor? ve nihayet bu, bir çocuğumuzun dahi şehit olmasına mani olacak bir etki yapmaz mı?

Bunların hepsine olumsuz cevap vermek için gerçeklerin çok uzağında bulunmak, ya da “inanç birliği” konusunda katı bir olumsuzluk içinde olmak gerekiyor.

Önümüzde Kurban bayramı var.

Tezkereyi tartışıyoruz. Sınır ötesi harekat gündemde.

Ben yine teklif ediyorum.

Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay başkanı Org. Büyükanıt, Diyarbakır Ulu Camiinin ön safında yan yana dursunlar. Bir de bu fotoğraf yansısın dünyaya ve bölge insanının yüreğine...

Ondan sonra bakalım PKK ne yapar?

Lütfen kimse “Asker böyle bir teklifi kabul etmez” demesin