BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,80
ALTIN 2.508,76
HABER /  GÜNCEL

Diyarbakır cezaevi tartışılıyor

Vedat Ahsen Coşar Diyarbakır'da düzenlenen ‘Türkiye, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor’ sempozyumunda konuştu.

Abone ol

Diyarbakır'da düzenlenen ‘Türkiye, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor’ sempozyumunda konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, “Diyarbakır askeri cezaevinde yaşananlar, insan olarak bizim utancımızdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin utancıdır. Keşke bu topraklarda tarih başka türlü yazılsaydı. Biz bugün böylesine utanmasaydık” dedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı BDP'li Osman Baydemir ise 1915 olaylarıyla yüzleşilmeden 12 Eylül ile yüzleşilemeyeğini söyledi.

78’liler Girişimi’nin oluşturduğu, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu tarafından iki gün sürecek olan, ‘Türkiye, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor’ sempozyumu başladı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda düzenlenen sempozyuma, çok sayıda, yazar, gazeteci, siyasetçi, akademisyenin yanısıra, Diyarbakır Cezaevi mağdurları ile yakınları katıldı.

‘AMACIMIZ İNTİKAM ALMAK DEĞİL’

12 Eylül döneminde cezaevinde yaşamını yitirenler için yapılan saygı duruşunun ardından başlayan sempozyumun açılış konuşmasını yapan 78’liler Girişimi sözcüsü Celalettin Can, sempozyumun temel amacının Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşanan vahşeti, işkenceyi ve baskıyı deşifre etmek olduğunu söyledi.

Amaçlanının kin ve intikam almak olmadığını belirten Can, “Amacımız o dönemin yaralarını adalet duygusuyla sarmaktır. Şimdi biliyoruz ki Diyarbakır Cezaevi, ölümü kurtuluş olarak görmenin başka bir adıymış” dedi.

BAYDEMİR: İNSANLARI AT VE EŞEK POZİSYONUNA GETİRDİLER

Sempozyumda konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, 12 Eylül askeri darbesinde henüz çocuk olduğunu ve askerlerin köylerine yaptığı baskını anlatarak şöyle dedi:

“Çocukluğumdan hareketle ‘O dönem zindanda ne yaşandı?’ sorusunun emin olun belleğimde şu an hayalini kurabiliyorum, senaryosunu oluşturabiliyorum. Jandarmalar köyü sardı, bütün köy ahalisi köy meydanında topladı. Kadınlar ve çocuklar seyirlik kısmına geçirildi. Erkekler ve özellikle orta yaşlı ve yaşlılar köy meydanına getirildiler. Yaşlılar eğdirildiler, at ve eşek pozisyonuna getirildiler. Orta yaştakiler yaşlıların sırtına bindirildiler. Kadınların, çocukların huzurunda meydanda dolaştırıldılar. Kadınların elleri bağdaşlıydı, tülbentleriyle ağızlarını kapatmışlardı. Biz anlamıyorduk. Onlar ağlıyorlardı. Biz ise ağlamakla gülmek arasında gidip geliyorduk. Niye ağladıklarını da bilmiyorduk. Yaşlıların niye orta yaşlıları sırtında taşıdıklarını da bilmiyorduk. Ama en sonunda biz de ağladık. Biz ağladığımızda herkes hayvan dışkısının içerisindeydi. O zaman bunun kötü bir şey olduğunu anlamıştık. Köy meydanında bunlar yaşanıyorsa acaba zindanlarda ne yaşanıyordu?”

‘1915 İLE YÜZLEŞMEMİZ LAZIM’

Baydemir, önce gerçeklerle hesaplaşılması gerektiğini ifade ederek, hesaplaşmadan kasıtlarının, kin ve intikam duygusu olmadığını kaydetti. Dönemin vicdanını ya da vicdansızlığını, toplumun vicdanında mahkum etmek gerektiğini belirten Baydemir, Diyarbakır Cezaevi’nin mutlaka müze yapılması gerektiğini dile getirdi.

Dönemin vicdanını ve vicdansızlığının mahkum edilmediği sürece ‘o vicdan’ın yeniden nüksedebileceğini savunan Baydemir, “O risk canlı olarak her zaman karşımızda durabilir. O vicdan 1996 yılında Diyarbakır cezaevinde yeniden nüksetti. 10’u aşkın vatandaşımız Diyarbakır cezaevinde katledildi. Aralık 1999’da cezaevlerinde yine o vicdan nüks etti. Eger biz Şeyh Sait dönemiyle, Seyit Rıza dönemiyle, Koçgiri dönemiyle yüzleşmeden, 12 Eylül ile yüzleşemeden, onurlu bir geleceğin yol haritasını sağlıklı bir şekilde cizebilme imkanına sahip olabileceğimiz konusunda şüphelerim ve kaygılarım var. Biz 1915 ile yüzleşmeden, 12 Eylül ile yüzleşemeyiz. Vallahi yüzleşemeyiz, billahi yüzleşemeyiz. Önce 1915 ile yüzleşmemiz lazım. Gerçekten soft, sade, kardeşce yaşabileceğimiz bir geleceğimizi kurgulayabilmek için bütün geçmişimizin negativizmi ile yüzleşmemiz gerekiyor” diye konuştu.

KEŞKE BU TOPRAKLARDA TARİH BAŞKA TÜRLÜ YAZILSAYDI

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar ise, “Devletin hayali ve gerçek düşmana karşı teyakkuza geçtiği, temel ve hak ve hürriyetleri kısıtladığı, hukukun sağladığı güvenceleri yok saydığı, bütün bunları yapabilmek için sivil, askeri veya başkaca güçleri kullandığı, hatta yargı organlarıyla ittifak yaptığı zamanlardır, zor zamanlar” dedi.

Kimi zor zamanlarda yaşananların insanı, insanlığı, devleti, devletin kurumlarını utandırdığını dile getiren TBB Başkanı Coşar şöyle konuştu:

“Demem şu ki, Diyarbakır askeri cezaevinde yaşananlar insan olarak bizim utancımızdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin utancıdır. Keşke bu topraklarda tarih başka türlü yazılsaydı. Biz bu gün böylesine utanmasaydık. Ama yaşananlar yaşanmış, tarihteki yerini almış olmakta, bu artık mümkün değildir. Yaşananları yaşanmamış saymak, yadsımak, yaşananların üzerine örtmek ise, hiç ama hiç mümkün değildir. O halde bu utançtan biraz da olsa kurtulmak, temizlenmek ve arınmak için önce Diyarbakır Cezaevinde yaşananlara yüzleşmek gerekir. Zira gerçekler belki insanın canını açıtır. Ama yalanlardan her zaman daha iyidir ve daha çok işe yarar. Özür dilemek de gerekir. Sadece sözcüklerle değil, eylemlerle de özür dilemek gerekir. Her halde özür dilemenin bir yolu da, Diyarbakır askeri cezaevini müze yapmaktır. Ben inanıyorum ki orayı müze yapmak, nefreti kini intikamı yaşatmaya, gelecek kuşaklara bu negatif duyguları aktarmaya değil, Marks’ın dediği gibi ‘insanın yaptığı en büyük duygusal devrim’ olarak tanımladığı utanma duygusunu yaşatmaya, vicdanları dimdik ayakta tutmaya ve tetikte tutmaya hizmet edecektir. Bunları yapabilelim ki, tüm dünya ‘bir zamanlar bir halk vardı, Türk ve Kürt bir halk. Ve onlar uygarlığın damarlarına yeni bir anlam ve haysiyet aşıladılar’ desin.”Diyarbakır Cezaevi’nde, tutulanlar ile yakınları da, sempozyuma katılarak 12 Eylül döneminde yaşadıklarını anlattı.

CEZAEVİNİN ÖNÜNE KARANFİL BIRAKTILAR

Sempozyuma katılanlar verilen öğlen arasında, Diyarbakır Cezaevi’nin önüne giderek, yaşamını yitirenler için cezaevinin önüne karanfiller bıraktı. 78’liler Girişimi’nden Nimet Tanrıkulu Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları unutmadıklarını göstermek için burada olduklarını belirterek, “Diyarbakır Cezaevi bir tarihtir. Buranın yıkılmasına izin vermeyeceğiz. Elbirliği ile verdiğimiz mücadele ile bu cezaevinin bir insan hakları ve utanç müzesi haline getireceğiz” dedi.
Prof Dr. Gencay Gürsoy ise, “Eğer siyasi aktörlerin yüreğinde biraz vicdan var ise ve Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları biliyorlarsa Kürt sorununu çözmeleri gerektiğini anlamış olurlar. Bizim görevimiz burada yaşanan vahşeti siyasi aktörlerin gözüne sokmaya devam etmektir” diye konuştu.

LEYLA ZANA: BU CEZAEVİ BİZE ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ

Eşi Mehdi Zana’nın da hapis yattığı Diyarbakır Cezaevi ile ilgili konuşan Leyla Zana da “Bu cezaevinde yaşananların bizden aldığı çok şey olduğu gibi bize çok şey de öğretmiştir. Buradan öğrendiklerimizle bir halk olarak kendimizi yeniden inşa ettik. O zamanlar bu halkın bir derneği bile yoktu. Ama burada direnen fidanların açtığı yolda halkımız büyük kazanımlara ulaşmıştır” diye konuştu.