Devletin başı barış istiyor
Barış ve huzurun gelmesi dileğiyle, ah şu fesatlar olmasaydı!
Benzetme ne kadar doğru bilemem ama benim bildiğim bir evde, bir
ailede, bir aşirette bazı fertler arasında husumet varsa o birimin
reisi adamsa rahat edemez ve o uyuşmazlığı ortadan kaldırmak için
elinden geleni yapar. Aynen öyle de bir ülkede bir sıkıntı varsa o
ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı rahat edemez. Hele hele orada
operasyon, savaş ve ölüm varsa.
2005 yılında bu sorunu çözme iradesini ortaya koyup barışa ulaşmak
için çalışma çaba sarf eden, hatta perde arkasında PKK ile
müzakereler dahi yürüten, bu tantanalı terör örgütüyle ortak bir
eylem planı ortaya koyup, Abdullah Öcalan’ın dili üzerinden
kamuoyuyla paylaşan ve sürece sahip çıkan Reis-i cumhur, KCK/PKK
tarafından ihanetle karşılaştı.
Ülke dışına çıkıp yasal düzenleme eşliğinde isteyen vatandaş olarak
ülkesine dönüp, rehabilite sonucu hayata kazandırılacaklardı, ama
KCK/PKK tarafı bunu yapmak yerine bu barışçıl süreci emelleri
uğruna kullanarak, bölgeyi de şehirleri de bombalarla, mayınlarla,
hendek ve barikatlarla yaşanmaz hale getirdi, buna karşı mecbur
kalan devlet, operasyonlar başlatmak zorunda kaldı, bu arada mal
kaybımız oldu, can kaybımız oldu, yüz binlerce vatandaşlarımız öz
vatanlarında muhacir oldular.
Utanmadan “Katil devlet”, “Katil
Erdoğan” diyenler oldu ancak ben bu gün bir daha devletin
başı Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla barış istediğine kanaat
getirdim.
Başbakan, “Dağa gitmek durumunda kalanlara sesleniyorum, anne
babalarına kulak versinler, terör örgütlerinin safından
sıyrılsınlar, onların ölümü dahi bizi rahatsız ediyor, yakıp
yıkmakla insana hizmet edilmez, hizmet etmekle halka değer verilir
biz Hak için hakla hizmet etmeye gelmişiz.
Bir binayı yıkıp yerine daha iyisini dikebilirsiniz, ama bir beden
yıkılırsa artık geri gelmez, gelemez öyleyse ‘insanı yaşat ki
devlet yaşasın’ düsturundan yola çıkarak hayata kalite katalım
bizim de derdimiz budur” dedi.
Cumhurbaşkanı, “karşımızda Kürtlerin değerleriyle savaşan ve Kürt
vatandaşlarımıza sıkıntı veren bir örgüt var ortada, Kurşunlu
camiine sıkılan kurşun sinemize saplanmıştır, Diyarbakır’ın tarihi
eserleri yıkılınca Türkiye üzülmüştür.
Bu örgüte silah bırakmayı şart koşmuştuk, şimdi artık bunu kabul
etmemiz mümkün görünmüyor, silahların gömülmesi lazım, hem
silahlarını gömüp, üzerine de beton dökecekler, hem de
koordinatları bildirecekler, yoksa bu operasyonlar devam
edecek.
Eğer vatandaşlarımız teröre karşı dik durursa barış ve huzurun
gelmesi daha da kolaylaşacak, zaman kazanacağız.
Bu örgütün Kürt vatandaşlarımızla bir ilgisi yok, elimizde belgeler
var, bunlarda Allah’a kulluk yok kula kulluk var, ayrıca bu dağa
çıkarılan kızların hakkını kim ödeyecek? Bunların Zerdüşt dini diye
uydurma bir inanç türetmişler, amaçları Kürtleri inancından
koparmaktır, bunu bizzat biliyoruz. “Sabr eden zafere
ulaşır”, “müminler ancak kardeştir”,
benim dindar Kürt kardeşlerimin artık bunlara prim vermemelerini
bekliyorum.
Haberleri olsun akıl hocalarının da düşünceleri iflas etmiştir. Bu
kadar sıkıntıları beraberinde yaşayan örgüte ve onun uzantısı olan
siyasi partiye vatandaşlarımızın ilgisizliği takdire şayandır.
Malazgirt’ten başlayan Kürt-Türk birlikteliği çıkar birlikteliği
değil, kader birliğidir. Bu kardeşliğin biz tesis edilmesine
çalışacağız.
Van’ı nasıl inşa ettiysek, bu yıkılan yerleşim birimlerimizi de
ihya ve inşa edeceğiz, vatandaşlarımız endişe etmesin.” dedi.
Kanaatim o ki, HDP büyükşehir yasasıyla halka bir hizmet
veremeyince öz yönetimle bu eksikliğini perdelemeye çalıştı, PKK’yi
de ülkemizin düşmanları emellerine kurban ettiler.
Bu hendek savaşının kararını verenler yedi kere idamı hak etmişler
desem inanın. Çoğunluğu çocuk yaşta ve Kürt olan bu gençleri ölüme
göndermenin hiçbir gerekçesi olamaz.
HDP’ye ve DBP’ye gelince artık bu anlamsız hayallerinizden
vazgeçmeniz lazım, bu halkı daha fazla aldatmayın bence. Bundan
sonraki seçimlerde onurlu Kürt halkı oyunu yaksa da size vereceğine
inanmıyorum.
Barış ve huzurun gelmesi dileğiyle, ah şu fesatlar olmasaydı!