BIST 9.645
DOLAR 32,59
EURO 34,82
ALTIN 2.412,08

Devlet, Hakkârilileri de sevmeye başlamış

Buranın Jeolojik yapısından dolayı bu kayalık olan yerlerden sürekli yola yukardan taş düşüyordu, yol bazen kapanıyor bazen de kazalara neden oluyordu.

Devlet dediğimiz yönetim organizasyon örgütlenmesi esasında birey ve toplum üstü, süper organik bir yapı değildir. Ama özellikle devlet idarecileri onu hep bu yönde, yani bir kutsiyet içinde ve metafizik bir varlık olarak göstermeyi tercih ederler.

Kutsal devlet fikri, aynı zamanda kişinin kendisini ona sevdirmesi anlamına da gelmektedir.

Çoğu zaman gündelik hayatta bireyler, şu ya da bu şekilde negatif meşruiyet içeren bir durumla karşılaştıklarında hemen kendilerini garantiye almak için bilinen o meşhur klişeye, “ben devletimi severim”e sığınırlar.

Devletin bireyi sevip sevmediğini test edebilmenin bilinen bir yolu var mı bilemiyorum ama ben 1987 yılında Şanlıurfa İmam Hatip Lisesinden mezun olup Üniversite sınavına girmek için otobüs ile İstanbul’a gittiğimde yolda devletin bizi en azından her vatandaşı gibi yeteri kadar sevmediğini gördüm.

Muhakkak devletin gerek bölgede gerekse de mütedeyyin diğer insanlara karşı uyguladığı daha pervasız uygulamaların varlığından da söz edilebilir. Ama benim için açık bir ayrımcılığın olduğunun somutlaştığı bir yolculuk idi.

Bizim köy ile Birecik arasındaki yol ilçe merkezine yaklaştığında bir tarafı Fırat, diğer yanı da son derece dik kayalık olan bir güzergahtan geçerdi. Bu yolun adı “Kucak” idi.

Buranın Jeolojik yapısından dolayı bu kayalık olan yerlerden sürekli yola yukardan taş düşüyordu, yol bazen kapanıyor bazen de kazalara neden oluyordu. Yola düşen taşları engellemekle ilgili de herhangi bir imkanın var olduğu da sanıyorum hiç düşünülmemişti.

Zaten gidebileceğin bir yol bulman bile bir nimet idi.

Ben İstanbul’a giderken tam da bizim köy ile ilçe arasındaki yola (Kucak’a) benzeyen, bir tarafı dik kayalık olan bir bölgede, yola taş düşme riskinin olabileceği bir yerde koca bir dağın üstünün tel bir file ile örtüldüğünü gördüm. Tabi ilk aklıma gelen orada yaşayanlarla bizim diyarlarda yaşayanlar arasında bir mukayese yapmak ve bu hassasiyetin niçin buraya gösterildiğini kendi kendime sorgulamak oldu. Cevabını tabi ki bulmuştum.

Geçen hafta sonu, partimizin (AK Parti'nin) seçim çalışmaları kapsamında sandık müşahitlerinin eğitimi ile ilgili düzenlenen bir toplantıya katılmak üzere Hakkari’ye gittim. Sanıyorum bu beşinci gidişim. Ama ilk kez Hakkari’nin girişindeki yolun kenarında bulunan dağın da tıpkı bundan seneler önce İstanbul yolunda gördüğüm gibi tamamı tel bir file ile kapatılmış, üstü örtülmüştü. Vatandaşının hayatını önemseyen bir devlet gibi davranmıştı. Yanımdaki kadim dostuma da bu durumu anlattım. O da dedi ki “devlet artık Kürtleri de sevmeye başladı”. Eğer sahiden öyleyse artık politik bir “hayır-hasenat” işi olan barışı tesis etmeye epey yaklaşmışız demektir.