BIST 9.533
DOLAR 32,53
EURO 34,87
ALTIN 2.485,37

Demirtaş çok haklı!

Son günlerde, en doğru lafı HDP’li Selahattin Demirtaş sarf etti: “Operasyonlar Kürtlerin toprak bütünlüğüne yönelik.”

Son günlerde, en doğru lafı HDP’li Selahattin Demirtaş sarf etti: “Operasyonlar Kürtlerin toprak bütünlüğüne yönelik.”
 
Bu lafın dışında, kim ne söylüyorsa, topu taça atıyor ya da ofsayta düşüyor; kasten ya da kazaen, tam olarak bilemedim. 
 
Dostlarım, arkadaşlarım, öğrencilerim bana ne olup bittiğini soruyorlar: Ben otorite değilim ama fikirlerime itibar edenler var, hatır için iltifat edenler var, bir de tabi merak edenler…
 
Hiç evirip kıvırmadan, asist edip; lafı ortalayıp, forvete göndereceğim:

Bu operasyonlar, terör, ölümler, bu cinnet hali; muhtemel bir erken seçimde HDP’yi parlamento dışı bırakıp, AK Parti’yi yeniden iktidara getirmek amacına uygun şartlar tesis etmek için tezgahlanmaktadır?

HDP’lilerin, bazı sol grupların ve bazı CHP’lilerin fikri bu. Hatta HDP’liler en üst düzeyde, bunun “Saray”da tasarlanan bir senaryo olduğunu iddia ettiler. İtiraf edelim, ciddi bir taraftar da toplamaktalar. Pek çok insanın içine, en azından kuşku düşürdüler. 
 
Daha da vahimi şu: Bu iddiaya yönelik hiçbir ikna edici ve etkili argüman ileri sürülmedi. Sanki, suçluluk halet-i ruhiyesine kapılmışlar dedirtecek bir ölüm sessizliği var. Bu kadar mı acz ve zafiyet olur. Şunu bile anlarım: “Cumhurbaşkanlığı bir tedbir alıyorsa, bu devletin tasarrufudur. Devletin hikmetini sual etmeyin”. O zaman derdim ki; “AK Parti’nin rehberliğindeki devlet de eninde sonunda İttihat Terakki’leşti, eyvahlar olsun.”

Ama, vallahi öyle değil. Bu durumun, seçimden hemen sonra, ateşten bir gülle gibi üzerimize düşmesi tamamen tesadüf. Ne yazık ki, farkında olmadan, bunu itiraf eden yegane siyasetçi gene Demirtaş oldu. 
 
Benim anladığım şu:

Ateşten Gülle Sağanağı

Kuzey Irak’ta konuşlanan PKK ile, onun Suriye kolu PYD ve bilmemne’lerin tümü, seçimden bir yıl kadar öncesini kapsayan bir süreçte, bizim sınırımızda, Kürt kantonlarını bir araya getirmek suretiyle, Kobani merkezli bir Kürt devleti kurma projesini işletmeye başlattılar. Demirtaş bu yüzden, “Kobani bizim için, sizin Çanakkale’niz kadar önemlidir” demişti. Yani, “Kobani, Pan Kürtist ulusal bütünlüğün tesis edileceği cephedir” demek istiyordu. Zira bu girişim; Irak, İran, Suriye ve Türkiye topraklarını içine alan bir PAN-KÜRDİSTAN hedefini içeriyordu. 
 
Diğerleri saf dışı bırakıldığı için, buna itiraz edebilecek durumdaki iki ülke İran ve Türkiye’dir. Sonradan deklare edildiği gibi, nükleer enerji konusunda esneklik vaat edilerek İran teskin edildi. Türkiye için ise sanırım hesap şuydu: Üç Kürt kantonunun bir araya getirilmesine, Türkiye çok sert bir tepki verdiğinde, diplomatik ve hatta askeri yolla engellemeye çalıştığında, (Güney Kıbrıs örneğinde olduğu gibi) Kürt kantonlar için Avrupa Birliği üyelik sürecini başlatmak. Güvenlik Konseyi üyesi Türkiye, bırakın karşı çıkmayı, bu körpe Kürt devletini korumakla mes’ul olacaktı. Nitekim HDP, zaman zaman, Türkiye “Kobani’ye neden sahip çıkmıyor” gibi laflar etti. Hatta hatırlarsanız, sokak terörünün birincil gerekçesi de bu iddia idi. Ancak, AB için, hesapta olmayan bir Yunanistan pürüzü çıktı. Yunanistan’ın iflası, AB’nin kendi içine dönmesine neden oldu. Bu durum, malum niyeti inkıtaya uğrattı ama lağv etmedi.  
 
Neden böyle uluslararası bir senaryo işletiliyor olsun ki. 

Benim anladığım şu:

İsrail, çok uzun yıllardır tehdit altında. İran, Arap ve diğer bazı ülkelerin, İsrail varlığına tahammülleri yok. Net olarak görüldü ki, İsrail kendini tehdit altında hissettikçe, Ortadoğu’da huzuru tesis etmek mümkün değil. Son yıllardaki, AK Parti’nin İsrail karşıtı söylemi de bu tehditin tuzu biberi oldu. Mısır, İsrail için kısmen güvenli bir hat haline getirildi ama Müslüman kardeşler hala potansiyel tehlike. Kuzeyde oluşacak bir Kürt devleti, İsrail için ikinci ve çok daha güvenli bir hat oluşturacak. Zira kurulacak Kürt devletinin içinde kesinlikle İslamcı ve hatta dindar Kürtlere yer yok, hayat hakkı da yok. Bu İsrail için oldukça uzun soluklu bir güvenlik alanı ve ahalisi demek. Bu proje başarılı olmadığı takdirde, yani İsrail’i teskin edecek güvenlik alanları ve ahalileri inşa edilemediği takdirde, İsrail’in vahşeti, hırçınlıkları ve militarizmi ile baş etmek asla mümkün olmayacak ve İsrail’in bu tavrı da sürekli düşman üreteceği için, Ortadoğu en az bir asır kadar daha huzur yüzü görmeyecek. 
 
Bu projenin bir diğer getirisi de sanıyorum, İsrail’e, AB gibi, ABD’nin ikinci bir muteber partner bahşetmek. Bunun karşılığında da, ABD gibi, Yahudi menkul zenginliğinden AB’nin de nemalanmasını sağlanmış olacaktır; tam da, mali kriz içinde boğulurken.

SONUÇ NE! 

Lafı uzatmayalım: Bu kumpas, şu dabıl duvara bizi toslattı. Hiç inkar etmeyelim: 

1. Kendisini Kürt hissedenler, devlet hülyasından vazgeçmelidir. Kürt ırkı diye etnik bir damar arayışı sadece şehir efsanesidir. Olsa olsa bazı Kürt aşiretlerinden bahsedebiliriz ve Aşiretten devlet olmaz. Bunu, İbn Haldun’dan beri biz teorik olarak biliyoruz. Ama Irak, Suriye, Libya, Tunus, Fas, Yemen gibi bölgelerdeki, etnik olmayan ve birer proje olarak var edilen siyasi aşiretlerin kurduğu devletlerin, bizzat oranın insanları için neye mal olduğunu, bize, zaman, çok hazin bir biçimde gösterdi. Yeni bir siyasi Kürt aşiret devletinin, en fazla, kendisini Kürt hisseden insanlar için trajik tehlikeler arz ettiği gerçeği, yüksek sesle dillendirilmelidir. Çünkü bu proje, her şeyden önce kendisini Kürt hisseden insanların refah, huzur ve esenliğini hedef almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bile, “Türklerindir” diye kuruldu ama kurucularının içinde kaç tane “kara bıyıklı Türk” bulunduğunu hepimiz iyi biliyoruz. 

2. İsrail’i rahatsız edici dış politika izlemekten Türkiye acilen vaz geçmelidir. Hatta İsrail için de “abi” rolüne soyunup, taraflar arası hakem işlevi ifa etmelidir. Aksi takdirde; ne kendi içindeki “paralel yapı”lardan arınabilir ne İsrail’in Ortadoğu için huzursuzluk kaynağı olmasını engelleyebilir ne de Yahudi sermayesinin duyduğu husumetin yarattığı siyasi ve diplomatik barikatları aşabilir. 
Şimdilik lafım bu kadar.