BIST 9.681
DOLAR 32,54
EURO 34,90
ALTIN 2.426,50
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Davutoğlu'nun danışmanından bomba açıklamalar!

AK Parti İstanbul milletvekili ve Başbakan Davutoğlu'nun danışmanı Halide İncekara internethaber.com'a konuştu.

Abone ol

NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA 

Üç Araştırma Komisyonu yöneten, Erdoğan döneminde kendisinin danışmanlığını yapan, hala Genel Başkan Danışmanı olan İncekara, internethaber'in sorularını bütün samimiyetiyle yanıtladı.

Gündemdeki konularını internethaber.com'dan Nesrin Yılmaz'a değerlendiren İncekara'nın açıklamaları şöyle:

unnamed.20150327080426.jpg 

-Gündemin en sıcak konusu, önce Bülent Arınç ve Erdoğan arasında başlayan ve sonrasında Melih Gökçek'le Arınç arasında devam eden tartışma, çok sert sözler söylendi, nasıl değerlendiriyorsunuz?

BİR YOL KAZASI

Bülent Bey ile Tayyip arasında yaşananları bir tartışma olarak değil, bir yol kazası olarak görüyorum, bendeki izlenimi bu. Çünkü bunlar siyasetin kimyasında oluyor, bir süre sonra tolere ediliyor. Aslında ben siyaseti kişiler üzerinden konuşmayacak kadar zeki bi kadınım, çünkü geçen, tolere edilebilen, zaman içinde bir hata varsa düzeltilen şeyler, onun için bu tür konular hakkın da kritik yapmayı sağlıklı bulmuyorum. Zaten dün taraflar açıklama yaptı, konuşmayacağız dediler ve konu kapandı, doğru ve güzel olan da buydu.

-Konu kapandı dendi ama, Bülent Arınç'ın ve Melih Gökçek'in sözleri öyle pek kapanacak cinsten değildi sanki.. Çok sert sözler ve ciddi suçlamalar var. Başbakan Yardımcısı Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı'nı Ankara'yı parsel parsel satmakla suçladı, bu sözlerin üstü örtülebilir mi?

İMANLI KİŞİLİKLERİ BU KONUYU ÇÖZMEYE YETECEKTİR

İki taraf da yılların siyasi tecrübesine ve birikimine sahip kişiler. Benim siyasi tecrübem diyor ki; ikisinin de bunu nasıl noktalayacağı ile ilgili bir tahmin yürütülemez. Bülent Bey toplumun sevdiği saydığı yılların siyasetçisi, Melih Bey aynı şekilde. Sanırım imanlı kişilikleri bu konuyu olumlu biçimde çözmeye yetecektir. Bu kavgadan kimseye ekmek çıkmaz.

-Bülent Arınç, dahası için 8 Haziran'ı işaret etti, devamını görür müyüz?

Zannetmiyorum.

Bu konu sizin için kapandı mı?

Evet kapandı.

Peki, halk için kapanmış olabilir mi?

HALK HUZURSUZ OLDU

Halk tabii çok huzursuz ve mutsuz oldu. Artık toplum hiçbir çekişme diline, hiçbir çatışma diline tahammül edemiyor. Burada haklılık, haksızlık, hangi taraf olduğu önemli değil, bu tür diyaloğu halk sevmiyor. Halk sevdiği insanların birbiriyle çatışmasından mutsuz oluyor.

-Bu durum AK Parti'nin çok alışık olduğu bir şey değil, seçim öncesi taban bundan nasıl etkilenir sizce?

AK PARTİ'NİN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ GÜÇLÜ

Bu durum tabanı etkilemez çünkü AK Parti'nin kendine has bir tarzı var, bağışıklık sistemi kuvvetli. AK Parti ne arbedeler atlattı, kimler geldi kimler geçti, dev dev adamlar diyeceğiniz, "o giderse şimdi neler olur" diyeceğiniz insanlar geçti. Ya da aramızda zaman zaman buna benzeyen, hoş olmayan şeyler oldu ama bağışıklık sistemi ve sevmediği şeyi tolere etme gücü çok kuvvetli. Taban ufka bakar, artık eski Türkiye'nin siyaset dili, siyaset öfkesi halkın umurunda değil. Burada bizim "ay ne oluyor, kıyamet mi kopuyor" dediğimiz yerde halka gidip soruyorsun çoğu farkında değil, halkın umurunda da değil. Ama bu durum oylarımıza yansımaz.

-Siz de AK Parti'de 3 dönem kuralına takılan vekillerden birisiniz, çok uzun bir süre Erdoğan'la çalıştınız, Ağustos ayından beri de Davutoğlu'yla çalışıyorsunuz, arada fark var mı, hangisiyle çalışmak daha zor?

BİRBİRLERİNE BENZERLER

Tayyip Bey, benim gibi, halkın içinden, ünlü ve zengin bir aileye sahip olmadan, anadan atadan miras almadan hayata değer katan kadınları Meclis'e taşıyan liderdir. Ben 99'dan beri Tayyip Bey'le siyaset yapıyorum, her günümüz, her anımız bir okul gibi, keşke yanına çok küçük yaşlarda çırak olarak girseydim. Ama yine de erken yakaladığımı düşünüyorum, tarih yazılan bir dönemde onunla aynı kulvarda yürümek harikulade bir duygu. Şimdi, hocamız, Sayın Başbakanımız da zaten bizim bu yolculuğumuz sırasında birlikte yaşadığımız, çalıştığımız biri, birbirimizin tarzını, tavrını bilen insanlarız. Yani, hoca gökten inmedi, başka bir yerden gelmedi, o zaten bu siyasetin kurucu liderinin en yakın çalışma arkadaşıydı. Bize her zaman öncülük etti, danışmanlık döneminde Tayyip Bey'e en yakın isimlerden birisiydi. Onun için tarz ve tavır olarak doğaldır ki birbirlerine benzerler.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan Başkanlık sistemini çok istiyor, bu sistem Türkiye için uygun bir sistem mi, Türk tipi Başkanlık sistemi deniyor, mümkün mü, yoksa parlamanter sisteme devam mı, Başkanlık sistemi sizin için ne ifade ediyor?

SİYASETİN NOTERİ MİLLETTİR

AK Parti'nin siyasi tavrı Tayyip Bey'in tavrı ve tarzı şöyle; seçime gitmeden önce millete vizyonu ve misyonu ile ilgili bir hedef veriyor, diyor ki; "ben buraya doğru gideceğim, ey millet, sen benim bu vaadime, verdiğim ümide var mısın yok musun" . Kılıçdaroğlu ise noter çağırıyor, bir siyasi liderin noter çağırıp da sözünü tasdik ettirmesi dünya tarihine iyi bir komedi ve fıkra olarak geçecek. Siyasetin noteri millettir, sandıktır, Tayyip Bey bunu yapıyor, kandırmıyor. "Ben halkın içinde bir cumhurbaşkanı olacağım" dedi yaptı mı, yaptı. Şimdi de sistemin patenaj yaptığını söylüyor, bunda da haklı. Siyasi kudretin, parlamentonun çok güçlü olması yetmiyor. Güçlü bir bürokrat yapısı, iletişim halkalarının daha güçlü olması, kurumsal yapılardaki farklılık gerekli. Bütün bunlar Türkiye'nin ihtiyacı ve bunu çözmek için de yeni bir sistem gerekiyor. Yeni bir sistem deiğimiz de bizim icat ettiğimiz bir sistem falan değil. Bir konuyu konuşurken dünyanın gelişmiş ülkelerinden örnek veriyoruz. "Amerika'da, Avrupa'da şöyle" diye başladığımız cümlelerdeki ülkelerin hepsi Başkanlık sistemiyle yönetiliyor. O zaman, "bak orada nasıl oluyor" dediğimizde modelini de taklit etmek zorundayız. Hele ki bir AB süreci yaşıyorsanız, kurumsal yapılanmalarınızı, iletişim halkalarınızı da bu sisteme uygun olarak geliştirmeniz gerekir.

HER KONUNUN TEK AKTÖRÜ SAYIN CUMHURBAŞKANIDIR

Türk tipi Başkanlık sistemi derken, moda mod eşlemeyebilirsiniz. Sosyal, kültürel yapınız, yılların alışkanlıkları, geçiş süreci, belki size yine milletin iradesi ve onayıyla hayata geçirilebilir, onun için ben ümitvar buluyorum. Keşke "niye başkanlık sistemi" diyen akademisyenler, gazeteciler çıksalar da başkanlık sisteminin hangi modelleri bizim hem devlet geleneğimize uygun, hem toplumsal ihtiyaçlarımızı nasıl karşılar diye bu zeka seviyesine uygun tartışmalar yapsalar. Ama genelde konuşmalar ve tartışmalar kim ne dedi üzerinden gittiği için bir türlü gereken cevabı bulamıyoruz. Her konunun tek aktörü Sayın Cumhurbaşkanı'dır, başlatan da, noktasını koyan da Cumhurbaşkanıdır. Çünkü onun zekasına, diyaloğuna malesef karşı cümle koyacak kimse yok.

-Sizce Erdoğan'ın Başkanlık hayali seçim sonrasında gerçek olacak mı?

TAYYİP BEY HAYALPEREST DEĞİL

Bu hayal değil bir vaad, istek ve millete yakıştırdığı. Çünkü Tayyip Bey hayalperest biri değil. Ben tanıdığım günden beri kurgularını yapar, milletle ilgili yüzyıl tasarımları kafasında hep vardır, onları zamanı geldiğinde halka sunar, kürsü kürsü, şehir şehir anlatır, millet buna onay veriyorsa devam eder, vermiyorsa da zaten yapacak bir şey yok. Ben Başkanlık sisteminin halk tarafından da kabul gördüğünü düşünüyorum.

-Biraz önce milli irade dediniz, sandık önemli dediniz. Geçtiğimiz günlerde üniversitelerde rektörlük seçimleri oldu, kazanan adaylar değil ikinci ya da üçüncü sıradakiler atanda, bu da sandık iradesi değil mi?

REKTÖRLERİN HİÇBİRİNİ BAŞARILI BULMUYORUM

Şimdiye kadar rektörlük seçimlerinde birinci çıkanlar atanırdı da şimdi ikinci çıkanlar atanıyor gibi bir soru olursa o zaman anlamlı olur. Zaten bu bir gelenek, Sayın Cumhurbaşkanı üniversitelere rektör atamalarında belirli oyu alan kişilerden biri atayacak deniyor. Yasaların verdiği bir hak, görev, bir sorumluluk mu, bu üçünün içinden hangisini seçerse zaten demokratik davranmış oluyor mu, oluyor, daha önce böyle davranıldı mı, davranıldı.

Rektörlük idari bir kariyerdir. Ben iyi akademisyenlerin rektör olmak gibi bir kaygılarının olmadığını, çünkü idari işlemlerin kendi akademik çalışmalarını engellediğini düşündükleri için talip olmadıklarını biliyorum. Öteki taraftan da bakıyorsun, başka yerlerde de apartmanda yöneticilik yapmayan insanların bir üniversiteyi yönetmeye talip olduklarını ya da bir kurumu yönetmeye talip olduklarını görüyorsun bana bunlar çok komik geliyor.

-Bu şekilde atamayı doğru buluyor musunuz?

Ben seçiyor olsaydım nasıl bir şey yapardım bilmiyorum. Ben rektörlerin hiçbirini başarılı bulmuyorum. Rektörler hangi başarı kıstasına göre seçiliyor, siz bugüne kadar hangi üniversiteden yüzümüzü güldüren sonuçlar duydunuz. İşte iki tane maden faciası yaşadık, kaç üniversitenin teknoparkında araştırma duydunuz. Ben her şehre gittiğimde önce üniversitelerle görüştüm, o şehir için ne yaptılar diye. Gördüklerim hiç ümit verici değildi, suça itilen çocukların en yoğun yaşadıkları bölgelerde üniversite rektörlerine ne yaptıklarını sordum, kimlerle çalıştıklarını, hangi Ar-ge çalışmasını yaptıklarını sordum, onları sadece seçimden seçime görüyoruz. Üniversite bir şehrin çehresini değiştirmeye yeterlidir.

-Çözüm süreci yol kazalarına rağmen yoluna devam ederken, izlem kurulu krizi çıktı, süreci başlatan Erdoğan geçtiğimiz gün herkesi şaşırtarak "Kürt sorunu yoktur" dedi, süreç yeniden bir yol kazası mı yaşıyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?

SÜREÇ FEVKALADE GİDİYOR

Çözüm süreci fevkalade gidiyor. Bu eski Türkiye, yeni Türkiye, eski siyasetçi kimliği, yeni siyasetçi kimliği, hep buralarda çelişeceğiz. Tayyip Bey insanlara vaad ediyo, insanlar da Tayyip Bey'e güveniyor ve arkasından gidiyor. Çözüm sürecinin bu kadar sürede ufak tefek sapmalarla birlikte ilerlemesi Tayyip Bey'in kararlı, ısrarlı ve vazgeçmeyen tutumu nedeniyledir. Tayyip Bey bu konuda "Kaybetmeyi göze alıyorum, yeter ki millet kazansın" dedi. Önceki gün Yalçın Akdoğan bir açıklama yaparak, "Cumhurbaşkanı'nı bilgilendirme sürecinde bir eksiklik olabilir" dedi, sanıyorum orada bir iletişim kopukluğu oldu ama şu anda yoluna girdi.

Ben çözüm sürecinin sadece Türkiye'nin ümidi değil, bütün bölgedeki istikrarın, barışın, huzurun, zenginliğin ümidi olduğunu düşünüyorum. Burada herkes akıllı olmalıdır, bütün partiler de akıllı olmalıdır. Hiç kimsenin şahsi ihtirasları uğruna bu milletin geleceğini tehlikeye atma lüksü yoktur. Bunu özellikle muhalefete söylüyorum. Seçimlerde hep kaybeden MHP, kongrelerde hep kazanan Bahçeli tipi muhalefet istemiyoruz.

-HDP barajı geçer mi sizce?

Gayret ediyorlar, büyük bir gayretleri olduğunu, CHP'den, daha doğrusu Kılıçdaroğlu'ndan kaçanların HDP çatısı altına bir akışı olduğunu görüyorum. 7 Haziran'da sandık bize son durumu gösterecek.

-Ak Parti tabanından da HDP'ye bir kayma olduğunu söylüyor anketler, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

DEMİRTAŞ'IN DİLİ KAVGALI

Kavgayı sevenler HDP'ye gidebilir. CHP'nin de kavgacıları o tarafa doğru gidecek, çünkü Demirtaş'ın dili de kavgalı, uzlaşmacı biri değil. Demirtaş'ı bir gün bir başka kimlikte görüyoruz, bir bakıyoruz ki, barış kardeşlik, sazlar, türküler, çok sevecen bir lider, ertesi gün bakıyorsunuz ki, sokakları, kana, nefrete davet eden bir lider. Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecindeki güvenini kaybetti. O günkü, sevecen, halka ümit veren, herkesi kucaklayan duruşu, bir baktık ki sokakları kan gölüne çeviren bir Demirtaş çıktı karşımıza.

unnamed-(1).20150327080516.jpg 

-Selahattin Demirtaş son zamanlarda her kesim tarafından oldukça başarılı bulunuyor, siz ne düşünüyorsunuz?

İKİ YÜZLÜ BİR DEMİRTAŞ GÖRÜYORUM

Ben karşımda iki yüzlü bir Demirtaş görüyorum. Bir bakıyorsunuz sevecen bir Demirtaş, bir bakıyorsunuz sokakları kana davet eden bir Demirtaş. Süreç bize Demirtaş'ın kim olduğunu gösterecek.

-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun emeklilere iki maaş ikramiye vermesini komik bulduğunuzu söylediniz ama ana muhalefet partisi liderinin bu çıkışı, noter onaylı belgeyle halka seçim vaadinde bulunması, aynı zamanda bir cesaret örneği değil mi, yapamazsam bırakır giderim diyor?

HA HA HA!

Ha ha ha! Neyin cesareti bu. Zaten istifa etsin, kaç seçim kaybetti, o koltukta hala niye oturuyor. Herkes bangır bangır "seni istemezük" diye bağırıyor, partisinin tabanı başka bir partiye doğru kaçıyor, zaten istifa etsin. Bu istifa etmesini emeklinin iki ikramiyesine bağladıysa vah bu memleketin haline. Bu memleket bu güne kadar, fakir kılan, yoksul kılan, IMF'ye kul kılan bir Türkiye'den kendi kaynaklarıyla yaşayan, döviz rezervlerini artıran, yatırımlarını artıran, yatırımlarını artırarak istihdamını artıran, istihdamı arttıkça gelir dağılımının daha eşit bir seviyeye gelmesini ümit eden bir siyaset yapmaya çalışıyoruz. Çünkü geçmişte bu millet bunun bedelini çok ağır ödedi. Kılıçdaroğlu'nun bu yaptığı koltuğunu kaybetme kaygısı. Hatta ve hatta ısrarla söylüyorum; baraj altında kalma korkusu olan bir adamın neye sarılacağını bilmemesidir. Noter sandıktır, seçime gidersin, millet sana güvenir, oy verir ya da vermez, bu durum komedidir ya, komedi!

KİM DAHA FAZLA PARA VERMEK İSTEMEZ Kİ?

Kim, insanına daha fazla para, daha fazla emekli maaşı vermek istemez ki! Ama devlet kimin parasını kime verecek, devletin her konuda o kadar hovardalık yapma gibi bir lüksü yok! Devletin kasası, milletin kesesi. Devletin kasasından neyi artırmak, neyi daha fazla kesmek istiyorsanız, elinizi milletin kesesine uzatmak zorundasınız. Peki milletin kesesine uzatılınca millet buna razı olacak mı?

TEMEL FIKRASI

Bunu bir fıkrayla anlatmak isterim; Temel lokantanın önünden geçerken lokantada "ne yersen ye torunun ödesin" yazılı bir tabela görüyor, içeri girip bedava diye her şeyden yiyerek karnını doyuruyor, çıkarken önüne bir hesap getiriyorlar. Temel şaşırıp soruyor; "hani benim hesabımı torunum ödeyecekti?" Lokanta sahibi Temel'e, "bu senin dedenin hesabı" diyor. Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumlarının üzerinde, yılların biriktirdiği, geçmişteki erken emeklilik, sorumsuzl borçlanmalarla öyle bir yük vardı ki, eğer biz AK Parti olarak ülkeyi 30 yıl önce yönetmeye başlasaydık, bunların çoğunu konuşuyor olmayacaktık.

-Siz de AK Parti'de 3 dönem kuralına takılan vekillerden birisiniz, içinizde kalan, şunu da yapsaydım dediğiniz bir görev var mı?

ANKARA BENDEN KURTULAMAZ

Anayasa değişikliğini ben parlamentodayken yapmayı ve bu çalışmanın içinde olmayı isterdim. Bu parlamentonun içindeyken devlet başkanlığı sistemine geçmeyi arzu ederdim, o çalışmanın aktörlerinden birisi olmak istedim ama parlamentoda olmamam içinde olmayacağım anlamına gelmez. İnşallah, farklı alanlarda o çalışmaların içinde bulunmayı arzu ederim. Bana, bir kadın olarak 99'dan beri yüreklice, korkmadan bir siyaset yapma veredi Tayyip Bey. Bizim oralarda bir söz vardır; "gerine gerine oturduğun donun iyisi, gerine gerine gezindiğin erin iyisi." Ben, 12 senedir çok yürekli bir siyaset yaptımsa, gördüklerimi, duyduklarımı, inandıklarımı çok yüreklice söyledimse, hatta zaman zaman hükümet içinde yanlışa muhalefet ettimse bu cesareti bana veren Tayyip Erdoğan'dır. Bir kere bile, "ne yapıyorsun, ne konuşuyorsun, sen kimsin, sana mı kaldı" ifadelerini duymadım, inşallah bundan sonra da öyle devam eder, zaten Başbakan danışmanlarından biriyim, bundan sonraki görevim AK Parti içinde devam edecek, Ankara benden kurtulamaz! (Gülüyor)