BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ne bekliyorum?

Bakarsınız iklim değişir, Akdeniz olur.

 
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçları benim için şaşırtıcı olmadı. Tayyip Erdoğan'ın kazanacağından Selahattin Demirtaş'ın sıçrama yapağından emindim. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun da Türkiye'nin haşin siyasetine bir nezaket esintisi getiren hoş bir sada olarak kalacağından... 
 
Böylece bir seçimden daha zaferle çıkan Erdoğan, kuşkusuz bu başarı için tebrik edilmeyi hak ediyor. Dahası, onun bu önlenemeyen yükselişi, vakti zamanında onun "muhtar bile olamayacağını" ileri süren eski rejim kodamanlarına gerçekten iyi bir cevap teşkil ediyor. 
 
Ama siyasetin bir nefret yarışına, adeta silahsız bir iç savaşa döndüğü Türkiye'de, bu savaşı kazanan Erdoğan'ın bir de "barışı kazanmak" gibi bir mecburiyeti var. Yoksa, Allah korusun, Türkiye'de son 2 yıldır sürekli artan siyasi gerilim, daha büyük çatışmalara sebebiyet verebilir. Her yere dalga dalga yayılan huzursuzluk, ekonomiyi de vurur, toplumu da, devleti de.
 
Ne demek istiyorum peki "barışı kazanmak"la?
 
Kastım, Erdoğan'ın, son iki yıldır gerilimler yaşadığı toplumsal kesimlerle barışmasıdır: Laikler, Aleviler, Gezi eylemcileri, Beyaz Türkler, "monşerler" vs. Bu kesimler, Erdoğan'a hiç bir zaman kendi muhafakazar tabanı kadar ısınmayacaklardır elbette. Ama onun iktidarı altında yaşamayı dayanılmaz bulmakları ile "idare eder" saymaları arasında büyük fark vardır. Bu ikincisini de, Erdoğan, dilini değiştirerek, bazı jestler yaparak pekâlâ sağlayabilir. 
 
Erdoğan'ın seçim ardından yaptığı balkon konuşmasında bir "toplumsal uzlaşma süreci" vaad etmesi, bu açıdan sevindiriciydi. Dilerim yeni döneme damga vuran ruh bu olur. 
 
Erdoğan'ın geçen Aralık'tan bu yana hedefine oturttuğu "paralel devlet" konusunda da bir yaklaşım değişikliği şarttır. İddia edildiği gibi hukuksuz dinlemeler yapan, sahte deliller üreten, adaleti eğip-büken herkes elbette yargı önünde hesap vermeli, kamuoyu da bu "paralel" endişesinden kurtulmalıdır. Ancak bugün "paralellik" suçlaması, Fethullah Gülen cemaatinin tüm kurumlarını, mensuplarını, hatta sevenlerini hedef almakta, sivil alanda eğitim ve hayır işleri yapan yüzbinlerce suçsuz insanı tehdit etmektedir. Öğrenciler sırf bu cemaatin açtığı okullarda okudukları için geleceklerinden korkmaktadır. 
 
"Öz yurdunda garip, öz yurdunda parya" olmanın ne olduğunu iyi bilen Erdoğan, Türkiye'de yeni garipler, yeni paryalar üreten bir lider olarak geçmek ister mi tarihe? 
 
Yahut, Kürt sorununu çözmek için, PKK'yı "yok etmeyi" değil "meşru alana çekmeyi" seçen, bu siyasi aklı gösteren bir lider, bir dini cemaati de "meşru alana çekmek" yerine "yok etmeyi" seçer mi?
 
Erdoğan'ın yine balkon konuşmasında bu konuda olumlu bir mesaj verdiğini teslim etmek lazım. "Paralel yapı"yı yine kınarken, "tabandaki ihlaslı kardeşlerini" ayırdı, onlara dostça sözler söyledi. Bunun önümüzdeki dönemdeki bir yumuşamanın temeli olmasını diliyorum. 
 
Dilerim Erdoğan balkon konuşmasının bu kırgınlıkları tamir edici ruhunu korur. Etrafında oluşan kraldan fazla kralcı kadronun militanlığına itibar etmeksizin, bu yeni süreçte tüm bu meseleleri daha sakin ve ılımlı bir perspektifle değerlendirir. Türkiye'yi kendi kendini tahrip sarmalından çıkarıp yeniden huzur, istikrar, barış iklimine döndürür. 
 
Yani bakarsınız iklim değişir, Akdeniz olur. 
 
Ben böyle olacağını öngörüyor muyum peki? 
 
Açıkçası emin değilim. Ama emin olun ki çok temenni ediyorum. Balkon konuşmasıyla da umutlandım.