BIST 9.794
DOLAR 32,50
EURO 34,94
ALTIN 2.427,76

Çok inanmıştım :)

başarının tek gerekliliğinin kendinle yarışmak olduğuna inanmıştım, kazanmanın, birinin karşısında olmaması gerektiğine, ortada bir kaybeden varsa kazanmanın hiçbir anlamı olmadığına inanmıştım, kazanmak için sabretmek gerektiğine, sabrettiğinde her şeyin

Gittiğim yolun doğru olduğuna inanmıştım, yolda karşıma çıkanların doğru insanlar olduğuna inanmıştım, yolda karşıma çıkan ve o an "yanlış" olduğunu düşündüğüm insanların bile aslında doğru insanlar olduklarına inanmıştım, dünyanın en iyi anne babasına sahip olduğuna inanmıştım, yeryüzündeki en mükemmel kardeşlerin benim kardeşlerim olduğuna inanmıştım, sevgililerimin beni çok sevdiğine inanmıştım, terk ettiğimde terk etmemin doğru olduğuna, terk edildiğimde de terk edilmemin doğru olduğun inanmıştım, arkadaşlarımın karşıma çıkabilecek en iyi dostlar olduğuna, ama bazen, bazılarının daha iyi dost olduğuna inanmıştım, o en sevdiğim şarkının dünyanın en güzel şarkısı olduğuna inanmıştım, insanın isterse çok güzel dans edebileceğine inanmıştım, başarının tek gerekliliğinin kendinle yarışmak olduğuna inanmıştım, kazanmanın, birinin karşısında olmaması gerektiğine, ortada bir kaybeden varsa kazanmanın hiçbir anlamı olmadığına inanmıştım, kazanmak için sabretmek gerektiğine, sabrettiğinde her şeyin senin istediğin gibi olacağına inanmıştım, seversem daha çok sevileceğime inanmıştım, sevmezsem de hiç sevilmeyeceğime... Samimiysem karşımdakinin bunu anlayabileceğine inanmıştım, samimi değilsem de hemen anlayabileceğine inanmıştım, ve karşımdakinin sözleri samimi değilse hemen anlayabileceğime... Gözlerin yalan söylemeyeceğine inanmıştım, ellerin, kolların, ayakların da gözü yanıltmayacağına inanmıştım, hislerin insanın dünyasını oluşturduğuna, düşünceyle var olduğumuza inanmıştım, iyi düşünürsen iyi olur, kırk kere söylersen gerçek olur sözünün doğruluğuna inanmıştım, insanların samimi olduklarına, kimsenin çıkar için yalan söylemeyeceğine inanmıştım. Vaatler verenlerin vaatlerine inanmıştım, vaatlerin gerçeğe dönüşmesinin tek gerçeğinin insanın kendisi olduğuna inanmıştım, herkesi ama herkesi sevmenin gücüne inanmıştım, vaatlerini yerine getirmeyen insanların da iyi insanlar olduklarına inanmıştım, gözünün içine baka baka yalan söyleyenlerin de aslında vicdan azabı çektiklerine inanmıştım, vicdanın en rahat yastık olabildiğine yürekten inanmıştım, insanın yaptığı hatadan sonra pişman olabileceğine inanmıştım, ama pişmanlığın fayda vermeyeceğine de inanmıştım, pişmanlığın hayata küsmemek olduğuna inanmıştım, bu yüzden geriye hiç bakmamak gerektiğine, dikiz aynasının gerekli olduğuna ama onunla bir ömrün geçmeyeceğine inanmıştım. İnsanın hayatta hep ileri bakması gerektiğine, başını dik tutması gerektiğine, omurgasını koruması gerektiğine inanmıştım. Şu hayatta kimseye muhtaç olmadan yaşamanın en değerli şey olduğuna inanmıştım, kendi paranı kazanmanın tadına herkesin varması gerektiğine inanmıştım. Harekete geçmenin, ilk adımı atabilmenin sonunda gelecek mutlulukların gerçekliğine inanmıştım, sevdiği işi yapmanın insanın dünyasını güzelleştireceğine inanmıştım, iş arkadaşlarının güler yüzünün senin yüzüne yansıyacağına inanmıştım. Sabah sevdiğin kişiyle uyanmanın dünyanın en huzurlu duygularından biri olduğuna inanmıştım, sevdiğin adamdan gelen günaydın mesajının bir günün tamamını güzelleştirebileceğine inanmıştım. Daha da önemlisi insanın kendisini aynada güleryüzle görebilmesinin gücüne inanmıştım, bir mutluluğu bir başka bedene, bir objeye bağlamamak gerektiğine inanmıştım, insanı mutlu edecek tek şeyin kendisi olduğuna inanmıştım. Paranın her şey olmadığına ama gerekli olduğuna, parayı bile, sevmezsen eğer, onun da seni sevmeyeceğine inanmıştım. Yaşadığın mekanı sevmen gerektiğine inanmıştım, evini, eşyalarını bir dost bellemen gerektiğine inanmıştım, şükretmenin gücüne inanmıştım. Sahip olduğun için şükrettiğin her şeyin hayatında katlanarak çoğaldığına inanmıştım. Suyun mucizesine inanmıştım, insanların su içtikten sonra neden şükür dediklerini öğrendiğimde, şükretmenin insan vücudunda yapabileceği mucizelere inanmıştım, duanın en güçlü antidepresan olduğuna inanmıştım, başkaları için dua etmenin insanı nirvanaya çıkarabileceğine inanmıştım, şekilcilikten ve reklamdan uzak ibadetin insanı kutsal kapılarından geçireceğine inanmıştım. Alnını secdeye koyduğunda inanarak, huzurun bütün hayatını ele geçireceğine inanmıştım, Asıl tokken açın halinden anlamanın güzel olacağına inanmıştım, yalan söyleyenin, gerekmedikçe, yalanını yüzüne vurmanın insanı küçülteceğine inanmıştım, yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren insanların yüzündeki nurun eksildiğine inanmıştım. Başkalarının yaptığı kötülükleri düşünmek yerine yapılan iyiliklere odaklanmanın mutluluk getireceğine inanmıştım, sürekli acı içinde olduğunu düşünmenin acıları çoğaltacağına inanmıştım, verdiği mücadeleyi acınacak bir durum gibi görenlerin mücadele etmesi için verilen gücü görmemesine hayretler edip, mücadele edebildiği için şükretmesi gerektiğine inanmıştım. Bir insanın eşine sadık olması gerektiğine, eğer olamıyorsa aldatmak yerine onu terk etmesi gerektiğine inanmıştım, Allah ile aldatmanın aldatmaların en büyüğü olduğuna inanmıştım, kul hakkı yiyenlerin yediği lokmaların hesabını veremeyeceğine inanmıştım, dünyadan adaleti kaldırmayı düşleyenlere en büyük tokadı ilahi adaletin atacağına inanmıştım. Aynı fikirde olmasan bile bir insanı çok sevebileceğine inanmıştım, aynı fikirden olmadığı insanın ölümüne sevinebilecek kadar kötü insanlar olmadığına inanmıştım, ölen insanın arkasından kötü şeyler söyleyebilecek kadar kötü insanlar olmadığına, oy kaybetme korkusuyla bir siyasinin yalana sarılamayacağına inanmıştım. Ceset üzerinden siyaset yapılamayacağına, ölen insanları etnik kimliklerine, mezheplerine göre ayıran bir insan bulunamayacağına inanmıştım. Komşuyu komşuya düşürmeye çalışan, aynı mahallede yıllarca yaşayan insanları birbirine düşman edecek siyasilerin asla yeryüzüne gelmeyeceğine inanmıştım. Çıkar uğruna arkadaşını, dostunu satan insanlar olmayacağına inanmıştım. Ve, yazdıklarımın okur tarafından en doğru biçimde anlaşıldığına inanmıştım, anlayamadıklarında onlara tekrar anlatmanın aradaki saygı bağlarını güçlendireceğine inanmıştım, eğer hala anlamadılarsa anlatamadım demek ki demenin, beni daha açık olmaya ittiğinin güzelliğine inanmıştım. Samimiyetin, güler yüzün, mutlu bakmanın, içten gülümseyebilmenin, yapılan şakalara gülüp geçmenin büyüsüne ve bir bebek kahkahasının mutlulukların en güzeli olduğuna inanmıştım...

Hala da inanıyorum... Sanırım bu yüzden hep mutluyum :)

Tavsiye diyorum...