BIST 9.565
DOLAR 32,50
EURO 34,76
ALTIN 2.482,03

C.Küçük ‘mutsuz’, B.Arınç-MHP ise ‘çok kızgın’

Siyasette; sakinlik ve güzel Türkçe kullanımı sona ermiş gözüküyor…

GÜNCEL/CUMHURBAŞKANI’NIN İSMİNİ KULLANMAK: Cumhurbaşkanımız AK Parti grup toplantısında konuştu; ‘Beyefendi böyle istiyor sözü adeta bürokratik oligarşinin yeni bir şifresi haline dönüşmüştür. Beyefendi böyle istiyor, Cumhurbaşkanımız, Külliye böyle istiyor. Ömrümde görmediğim insanların tavsiyesine kadar, her konuda kullanıldığı anlaşılıyor. Eğer ben birisine bir şey söyleyeceksen, tavır koyacaksam, kimseyi aracı kılmaya ihtiyacım yok. Adımı kullananlar sahtekardır, dolandırıcıdır’ dedi. (28.11.2017) Bahse gireriz ki; Belediye Başkanları gibi, kimse üstüne alınmayacak bu sözleri...Sadece, kamuoyuna mesaj verilmiş olunacak... Günümüzde Gürcü olmak, atanmada birinci etken diyorlar ve atananları sayıyorlar…Köşe yazarları, sanki bunu ilk defa duymuşlar gibi, konuya balıklama daldılar. Oysa  bu, bilinen/bildikleri  bir gerçekti, ama seslendiremiyorlar, tepki almaktan çekiniyorlardı!...Hangi kuruma gidilse, Cumhurbaşkanımızın Rize’li bir akrabası/hemşerisi yetkili/müdür konumunda ve burunlarından kıl aldırmayanlar var… Danışmanlar, KHK ile atanan  rektörler dahi bunu  yapıyor…Geç oldu, ama!...

Bu arada Cumhurbaşkanımız,  kendini yormaya devam ediyor; Belediye Başkanları değişimi, yatırımlar- hizmetler, açılışlar, AK Parti kongreleri, Ortadoğu, günlük konuşmalar,uçak-helikopter ile yolculuklar,  Belediyelerdeki atamalar v.b. bünyeyi yoran işler… Habere göre; Ankara B. B. Başkanı M. Tuna, Cumhurbaşkanına belediyedeki görev   değişikliklerini içeren 250 kişilik liste  sunmuş. Yani, bir başkan kendi iradesiyle çalışma arkadaşlarını seçemeyecek mi? Bu kadar yüke gerek var mı? Bu yol doğru mu? Ne demek 250 kişi?..  Cumhurbaşkanımız kendi mi istiyor, yoksa başkanlar işgüzarlık mı yapıyorlar, bilmiyoruz!... Dinlenmek, her insanın hakkı, ama; Cumhurbaşkanımız bunu göz ardı etmeye devam ediyor.

GÜNCEL/TEOG: MEB, nihayet doğruyu buldu... Sonunda: sorular 8. sınıftan, tek oturum: süre 135’ ve 90 soru, açık uçlu soru yok, 6 dersten (Türkçe, matematik, fen, yabancı dil, din kültürü  ve ahlak bilgisi, inkilap tarihi) soru çıkacak, ücret alınmayacak. Darısı YÖK’ün hazırladığı, kaldırılacağı bildirilen, yönetmeliği hazırlandı açıklanacak denen   Y.Doç.lerin başına…

Köşe yazarları…

Bu dil ile sanat/kültürde ilerlemek çok zor. Bu yazımız güzel Türkçe kullanımı ile ilgili olacak.

 Köşe yazarı Cem Küçük, (Türkiye/27.11.2017) kendi çevresinden, mahallesinden -sürekli-  dertli. Onları; davalarına karşı korkak/pısırık/ezik  olmalarından v.b. dolayı eleştiriyor ve bunun ur gibi bünyeleri sardığını belirterek, kendisi   gibi korkmamalarını salık veriyor;

“…Muhafazakâr, milliyetçi, dindar kesimin bir kısmındaki korkaklığı yazmaktan bıktım usandım. Karşı tarafa yaranma çabaları, beni sevsinler hastalığı bir ur gibi sarmış bünyeleri. Mevki makam elde edenlerin kendi çıktığı tabana sırt dönmesi hayatın olağan akışı gibi oldu. Hele hele iş medyaya gelince karşı tarafa yalakalık zirve yapıyor. Her sınavda, her kritik anda ihanet edenler hâlâ zerre utanma duygusu olmadan ahlak satmaya devam ediyorlar. Bizim içimizde hayat boyu bir baltaya sap olamamış, başarılarıyla değil ilişkiler ağıyla bir araya gelenler de bunların ekmeklerine yağ sürüyor. Kendi mahallelerinden biri hata yapınca onu yok etmek için var güçleriyle saldırıyorlar… Aşağılık kompleksi yiyip bitirmiş, esir almış sizi. Devran değişirse karşı taraf bakalım size acıyacak mı? "Beni sevsinler" diye her türlü tavizi verdikleriniz bakalım sizi sevecek mi? "Karşı tarafla iyi geçineyim, iktidar değişirse bana dokunmasınlar" anlayışıyla ne kadar yol alacaksınız?..”

C.Küçük, aynı sözleri TGRT Haber’de de (hafta içi her sabah, F.Uğur ile birlikte/Medya Kritik) söylüyor. AK Parti’lilere, yönetimlere, danışmanlara sesleniyor;  ‘uyanın’, ‘günaydın’ diyor…Bugünkü yazısı da öyle'..(01.12.2017)

Ama, kimse üzerine alınmıyor!..

Ya korkuyorlar, ya da görmezden geliyorlar!...

Köşe yazarları, karşı karşıya gelince söylenmeyecek sözleri/cümleleri kullanıyorlar. Birbirlerine lakap takıyorlar, alay ediyorlar, küçümsüyorlar…Sonra da, mahkemeler şikayetlerle doluyor…

C.Küçük, sıksık A.Hakan için “Yozgat kuzusu” diyor. Ama bu, A.Hakanın  en çok okunan  yazar olmasını engellemiyor. Kur’an-ı Kerim’de mealen buyurulur ki; ‘Ey müminler, bir kısmınız, diğer kısmınızı alaya almasın! Belki de alay edilenler, kendilerinden daha iyidir. Birbirinizi ayıplamayın, kötü lakaplarla çağırmayın! İmandan sonra fâsıklık ne kötüdür!’

Peygamberimiz, ‘birbirinizin ayıplarını örtün’, ‘güzel konuşun/söz söyleyin’  demiş, ama gidiş tam tersine!....

Devam edildiğine göre; kullanılan dilin prim yaptığı zannediliyor…(Biz aynı kanıda değiliz)

Köşe yazarlarına ve F.Uğur-C.Küçük’e  bir davetimiz var: 16 Aralık’ta, CRR’de, (20.00’de),  “Üç şehir kültürü” projesi var, davet ediyorum, biraz siyasetten uzaklaşsınlar, çünkü; bu ülkede müzik ve sanat’ta var!....

B.Arınç-MHP…

B.Arınç, bir açıklama yaptı, MHP ayağa kalktı. Oysa, bir kişinin görüşlerini açıklaması gayet normal ve ilk söylemde küfürlerde/argoda  yoktu. MHP çok aşırı tepki ve kötü bir dille cevap verdi, iş içinden çıkılamaz hale geldi.

İşte kullanılan argo dilden örnekler;  “İbrikçi, ibrikçi başı, zırva, bir söylediği diğerini tutmayan, yalancı, pinokyo, dili basit, kelime haznesi sınırlı, acemi bir hikaye yazarı, Türk milletine engel çıkarmamalı, gölge etmemeli ve aklını çelme çapsızlığından ve çürümüşlüğünden uzak durmalı, güneşe bakmaya cesareti olmayan ama güneş iddiasında bulunanlar, birbirlerinin tavuğuna kış demeyen güruh, dertlerini külahıma anlatsınlar,bu çukur şahsiyetler… ”

“O zaman, D.Bahçeli’nin şu sözleri (Gençlik Kurultayı) havada kalıyor;

"Bu kutlu yuva; Türk-İslam ülküsünün temellerinin atılıp kökleştiği, ülkücünün milli, manevi değer ve anlam kaynaklarını keşfedip kafasında ve kalbinde sistemleştirdiği, zaman ve mekâna sığmayacak kadar derinliği, genişliği bulunan bir fikir sağlamlığının adıdır. Ülkü Ocakları; sevgiyle yoğrulmuş, saygıyla yönelmiş, ahlakla yoğunlaşmış ve edeple yoluna odaklanmış ülkü neferlerinin göz nuru, milli ve manevi hazinesidir.”

Ve şu sözleri de, güncel MHP söylemleriyle taban tabana zıt görünüyor;

“Dininize, dilinize, ailenize ve kutsi emanetlerinize sıkıca sarılınız.Tarihinizi, coğrafyanızı ve kim olduğunuzu asla gözden kaçırmayınız, asla hafızanızdan çıkarmayınız.Teenniyle hareket ediniz,  tedbirli ve itidalli olunuz, tahriklerden uzak durunuz, kavgayla aranıza sınır çekiniz; sabırlı, imanlı, ahlaklı, çalışkan, kültürlü Türk gençliği olmaya muhakkak ki devam ediniz. Türkiye’nin birlik ve beraberlik içinde olabilmesi, bin yıllık kardeşlik hukukunun teminat altında bulunabilmesi sizin soğukkanlılığınıza ve olgun tavrınıza doğrudan bağlıdır. Sorumluluğunuzun ne kadar yüksek olduğunu görünüz. Hiçbir çekişme, çatışma ve ihtilafın içine düşmeyiniz. Sizleri tuzağa çekmek maksadıyla, değişik şekillerde olaylara sokmaya çalışan provokatörlere aldırmayınız ve doğruluktan çıkmayınız. Elinizden bilgisayarı, zihninizden kitapları, kalbinizden vatan ve millet sevgisini, gözlerinizden neşeyi, dilinizden güzellikleri, yüreğinizden iyilikleri, dokunuşunuzdan şefkati, münasebetlerinizden cömertliği, sözlerinizden nezaketi hiç eksik etmeyiniz.”

Bizler, köşe yazarlarının dili güzel olmalı derken, her gün konuşan siyasiler fark attı ve bu ara gençlere kötü örnek oldular.

Yazık, siyaset kirlenmemeli!...

NOT: F.Uğur, yazısında (28.11.2017/Türkiye) B.Arınç’ı jübileye davet etmiş, son bölüm şöyle; “……Bilmiyorum hangi “bilmediğimiz sebeple” ama şimdi de AK Parti ile MHP’nin arasına kama sokabilecek her türlü açıklamayı kendinize görev edindiniz. Yapmayın bunu. Bu ülkede devletin bekası için, millî birliğimiz için ilk defa biri iktidar, diğeri muhalefetten iki partinin bir birlikteliği oluştu. Bunu dinamitlemeyin. Yapacağınız tek şey var, yukarıda da söyledim. JÜBİLE. Bir törenle siyaseti bırakın. İnanın sizi öven ve göklere çıkaran yazılar yazarım bunu yaparsanız.”

 

ŞANLIURFA’NIN MÜZİĞİ VE UNESCO...

AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger, "müzik şehri" olarak bilinen Şanlıurfa'nın bu özelliğinin UNESCO tarafından da tescillenmesi için yapılan ön başvurunun kabul edilmesine ilişkin, "Şanlıurfa, UNESCO dünya mirası adaylığını gerçekten hak ediyor." dedi. Berger, çeşitli temaslarda bulunmak üzere 24 Avrupa Birliği ülkesinin Büyükelçisiyle geldiği Şanlıurfa'da, AA muhabirine açıklamalarda bulundu; ‘Geceden büyük keyif aldık. Etkinlik sırasında şehrin müzik kültürüne ilişkin de detaylı bilgi aldık.  Harika ve heyecan verici bir müzik.  Sıra gecesinde seslendirilen Şanlıurfa türkülerinin kulağa oldukça hoş geliyor, kentin bu özelliği dikkat çekici. İcra edilen müzik, dinleyicisini adeta büyülüyor. Harika ve heyecan verici bir müzik var. Müzik eşliğinde muhteşem yemekler yedik. Ama daha etkileyici olan dinlediğimiz müzik ve yapılan danstı, duyduğumuz davul sesiydi. Şanlıurfa, UNESCO dünya mirası adaylığını gerçekten hak ediyor. Umarım bunu başarırsınız." Türkiye'de "müzik şehri" olarak bilinen ve önemli sanatçılar yetiştiren Şanlıurfa'nın bu özelliğinin UNESCO tarafından da tescillenmesi için yapılan ön başvuru kabul edildi. Kentte geçmişte müzikle ilgilenen kişilerin toplandığı, "Müziğin kalbinin attığı yer" olarak kabul edilen ve "Yasin'in Kahvesi" olarak bilinen kahvehane binası, restorasyon çalışmasının ardından 5 yıldır İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi olarak hizmet veriyor. Müzede sıra geceleri, bu kültürü yaşatan müzisyenlerin mumya heykelleriyle yansıtılıyor. Kentteki "Müslüm Gürses Müzesi"nde ise; geçmişten kalan çok sayıda radyo, plak ve enstrümanlar, ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. (A.A)

Unesco’nun olumlu kararını heyecanla bekliyoruz…Şanlıurfa kültürü ve müziği bunu fazlasıyla hak ediyor.

GÜNÜN ŞARKISI, Leman Sam’dan…
 Pencerenin  perdesini havalandıran rüzgar
Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar
Gir içeri usul usul
Beni bu dertten kurtar

Yabancısın buralara nerelerden geliyorsun
Otur dinlen baş ucuma belliki çok yorulmuşsun
Bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat
Bana esmeyi anlat esip geçmeyi anlat


Anlat ki çözülsün dilim 
Ben rüzgarım demeliyim
Rüzgarlığı anlat bana 
Senin gibi esmeliyim

NoT: Müzik Tarihçisi,  yazar Metin Meriç; "Türk Müziğinin Pop Kültürüne Etkileri" konusundaki söyleşi için,04.12.2017, saat 12.30'da, İTÜ TMDK'da (Maçka)Bekliyoruz...