BIST 9.722
DOLAR 32,58
EURO 34,99
ALTIN 2.420,94

Çelik Çomak Aydınları

Mevcut istikrara yönelik yapmış oldukları öfke ve nefret dolu bu tepkilerin, Tel Aviv'in Müslümanlara yaptıklarından Türkiye'de var olan düşmanca tarafgirliğin İsrail’in tavrından bir farklı olmadığını da gördük.

Ülkemiz karışık günler yaşıyor. Bu karışık günlere çomak sokmak amacıyla (ki bunun başka bir amacı olamaz) akademisyenler de bu konvoya katılmış durumda.

Erdoğan’ın onları muhatap alarak yaptığı konuşmayı da bir tehdit unsuru olarak algıladıklarını hiç çekinmeden dile getiriyorlar.

Evet, birileri tehdit ediliyor ise bunu çekinmeden söylemelidir. Lakin kişi “Bu sözleri ne yaptım da hak ettim?” sorusunu kendine sormalıdır muhakkak.

Akademisyenler bir açıklama yaptılar ve ülke gündemine oturmayı başardılar. Akabinde bu ülkenin başındaki adamdan da bir cevap aldılar. Hemen akabinde de çıkıp bir açıklama daha yaptılar. 

Ülkemizde var olan hainlerin mevcut istikrara yönelik yapmış oldukları öfke ve nefret dolu bu tepkilerin aynısının, Tel Aviv'deki Yahudilerin Müslümanlara yaptıklarından bir farkı olmadığını, Türkiye'de var olan düşmanca tarafgirliğin İsrail’in tavrından farkı olmadığını da gördük.

Bu beni şaşırtmadı.

İyi biliyoruz ki piyonların ve haçlıların derdi, etnik duygular ya da ezilmişlik sorunu değil.

Sözümona bu duyguları masum insanlara aşılıyorlar ve masumların ikna olmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Sıkıntıların zuhur etmesine sebebiyet verip, kardeşi kardeşe kırdırarak boğulmamızı seyretmek istiyorlar.

Irkçılık dürtüleri ile parçalara bölünmemizi isteyenler her zaman devredeler. Bu sefer de sözümona aydın olarak sahne aldılar.

Biz bu topraklar üzerinde bütün etnik ve inanç hakikatlerimizle asla bu yönlendirmeye aldanmayacağız.

Bu karşılığı siyasi istikrarın devam etmesi, ekonomik gücün kimliğe bürünmesi, etnik duygularımızla barış ve huzurun devam etmesi adına “Vatan Bölünmez” sancısı ile devam edeceğiz.

İçlerinden birinin kurduğu; “Bu ülkede bir devlet varsa” cümlesinin altında yatan ise bana göre bir suçlama ve tehdittir.

Şimdi, bu akademisyen bayana söylemek lazım, bu ülke zaten bir devlettir. Yönetimler devlet olarak değil hükümet olarak nitelendirilir.

Demem o ki; bilinçaltında yatan şey aslında bu devletin varlığına bile inancı ve itimadı olmayan akılların dillerinden çıkan aslında kalplerinde yatan şeydir…

Yine sözde aydınlardan biri; “Barış talep etmenin suç sayıldığı korkunç günlerden geçiyoruz. Bunu aşmanın başka bir yolu yok, ses çıkarmak zorundayız. Çok üzücü tabii böyle bir tepkiyle karşılık verilmesi…”

Kendilerine Cumhurbaşkanı’nın tepki vermesi üzmüş zat-ı muhteremi.

Evet, haklı da! Cumhurbaşkanı da kimmiş ki bir akademisyene haddini bildirsin?!

Aydın geçinen bir başkasının sözü; “Yapmak istedikleri şey insanları korkutmak ve daha az korkanları daha çok korkanlara ıslah ettirmek. Bunu, Cumhurbaşkanı'nın da özenmiş olduğu Hitler Almanya'sında görmüştük, Yahudileri Yahudilere öldürtmüşlerdi, sonra kalan Yahudileri Almanlara öldürtmüşlerdi...”

Öyle bir cümle kurmuş ki; İnsanın aklı havsalası duruyor bu söz karşısında.

O kadar doğru bir cümle ki!

Evet, Kürdü Kürde kırdırttılar yıllarca. Sonra da Kürt ve Türk kardeşliğini ortadan kaldırarak Türk’ü Kürt’e- Kürt’ü de Türk’e vurdurma yolunu seçtiler.

İşte tam da bu oyunu bozmak içindi Erdoğan ve etrafındakilerin mücadelesi.

Barış isteyen akademisyenlerimiz zannımca başka bir ülkede yaşıyorlar.

Aslında sözümona bu aydınların görüşlerini devam ettirebilmeleri için PYD, PKK ve DAEŞ fakültelerinde eğitimlerine ivme kazandırmaları gerekir.

Eh ne diyelim akademisyenlerimizin bilgisi insanı şaşırtacak derecede dudak uçuklatıyor.

Gazeteci yazar Süleyman Özışık’ın Kederden Zafere adlı kitabında dediği gibi; “Herkese istediğini verin. Savaş isteyene savaş, barış isteyene barış” cümlesine sonuna kadar katılıyorum.

Aydın olmak birkaç diplomayı duvara asmakla olacak iş değildir. Bu sözümona aydınların sanırım artık çelik çomak oynamaları gerekiyor…