BIST 9.554
DOLAR 32,50
EURO 34,82
ALTIN 2.487,27
HABER /  GÜNCEL

Çalışanlar neden hep mutsuz oluyor?

Türkiye'nin önde gelen yönetim danışmanı, bir nevi 'şirket doktoru' Yılmaz Argüden; sorularımızı yanıtladı...

Abone ol

Yılmaz Argüden, Türkiye’nin en önemli yönetim danışmanlığı şirketi ARGE’nin kurucusu. Bir nevi ‘şirket doktoru’ da denebilir. Yaşam kalitesini geliştirmenin en önemli yolunun yönetim kalitesini geliştirmekten geçtiğine inanıyor. Bu sebeple ki 10 yıl kadar önce, KALDER başkanlığı döneminde Ulusal Kalite Hareketi’ni başlatmıştı. Bugüne kadar 600 kadar şirkete danışmanlık veren; 50 şirketin yönetim kurulu üyeliğini yapan Yılmaz Argüden; Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin gelişmesinde de büyük rol oynadı. Dünya Ekonomik Forumu tarafından ‘Geleceğin 100 Global Lideri’ arasında seçilmişti. ARGE, BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayan ilk Türk şirketi. Argüden'in sade hatta çoğu eskimeye yüz tutmuş eşyaların buılunduğu mütevazı ofisi dikkatimizi çekti. 'Özel bir tercih mi' diye sorunca ilginç bir yanıt verdi. Argüden’le kalite; başarı ve mutluluk üzerine konuştuk. Sorduk; ‘Çalışanlar genel olarak neden mutsuz’ diye.  İşte Argüden’in yanıtları….

KALİTE KAYNAKLARI EN ETKİN ŞEKİLDE KULLANMAK DEMEK

Kalite algısı insan hayatının neresinde başlar? Sizin hayatınız da nasıl oluştu bu fikir?

Benim şöyle bir inancım var. Kaynaklar kıt, insanların talepleri ise hiçbir zaman bitmiyor. Rahmi  Bey de Bill Gates de hala para istiyor örneğin. Hiçbir zaman hiç kimseye hiç bir şey yetmez, para yetmez. İnsan her zaman daha fazlasını istiyor. İlerlemenin temeli de bu zaten. Dolayısıyla yaşam kalitesini iyileştirmek istiyorsak elimizdekini daha iyi kullanmamız lazım. Kalite de bu demek zaten. Elimizdeki kaynakları en etkin şekilde kullanmak demek. Dolayısıyla kaliteyi insanlar böyle algılar; standartlara uymak. Derine inerseniz aslında kalite beklentileri aşmaktır.

Zaman içinde kalite standartları nasıl değişti peki?

20 sene önce kaliteli denen şeye bugün kaliteli demek mümkün değil. Her karşılanan beklenti bu beklentiyi yükseltir. Kalite ve mükemmellik kavramı buradan geliyor. Mükemmellik her zaman hedeflenmesi gereken bir noktadır. Kalite bir sonuç değil süreçtir.

Sizin hayatınızda kısıtlı imkanlar mı vardı, kendinizi bu yönde geliştirdiniz? Tarsus Amerikan’da okudunuz.

Nasıl oldu bilmiyorum. Gelişme dürtüsü hep vardı bende. Ben sınavdan 98 aldığımda kabul edemezdim.

600 ŞİRKETE DANIŞMANLIK YAPTI, 50’SİNDE YÖNETİMDE YER ALDI

Peki şirketlere dönelim; bugüne kadar kaç şirkete danışmanlık verdiniz?

Toplamda 50’den fazla kurumda yönetim kurulunda yer aldım. ARGE’de de 600 kadar şirkete danışmanlık yaptım.

Hangi işlerde danışmanlık veriyorsunuz?

Yaptığımız işler strateji yani doğru işin yapılması; ; işin doğru yapılması. Doğru işi yapacaksın, işi doğru yapacaksın bunu da sürdürülebilir kılacaksın.

Peki danışmanlık verdiğiniz şirketler başardı diyebilir miyiz?

Yani başardılar ki geri geliyorlar.

Bir şirketin başarılı olmasının kriteri nedir?

Bir kere şirketin yaptığı aktivitelerle gerçek bir ihtiyacı karşılıyor olması gerekir. İkincisi de bu ihtiyacı karşılayanlardan daha iyi olması lazım. Birçok kurum bunu yapıyor, yenilikçiliği bile kurumsallaştıran şirketler var.

Nasıl yapıyorlarlar bunu?

Yenilikçiliği teşvik eden mekanizmaları var. Özgünleştiren hususun yenilikçilik olduğunu gördükleri için sürdürülebilir kılmaya çalışıyorlar. Ona göre insan seçiyorlar. Ona göre başarısızlığa tahammül ediyorlar. Tahammülü bile şirket kültürü haline getiriyorlar. Tahammül bile bu sürecin parçası.

İKİNCİ JENERASYONLARDA SARSILIYOR ŞİRKETLER

Aile şirketleri çok yaygın ülkemizde. Bu kurumsallaşma sürecine engel mi? Kurumsallaşma sürecinde geç mi yol aldı Türkiye?

Sadece Türkiye’de değil dünyada da böyle. Sanayileşmesi 40-50 yılda olduğu için. Biz 2. jenereasyonları yeni götürüyoruz. Kurumsallaşmada yapılacak çok iş var tabii ki. Dünyada da var. Yüzde 90’ı öyle. Neden? Sistemleri iyi kurmuyorlar. Kurucunun liderliği döneminde iyi gidiyorlar; ikinci jenerasyon geldi mi sarsılıyorlar.

Dışarıdan desteğe ne kadar açıklar?

Stratejlerinin gözden geçirilmesi için geliyorlar; ‘verimliliğimiz nasıl artırırız’ diye soruyorlar.

ÖZEL ŞİRKETLERDE ÇALIŞANLAR NEDEN HEP MUTSUZ?

Siz bir dönem Özelleştirme’nin de başındaydınız. Özel şirketlerde genel olarak bakıldığında çalışanlar arasında mutsuzluk salgını var. İşte mutsuz olma algısı neden oluyor?  Çalışanlar neden mutsuz oluyor?

Çalışanlar yaptıkları şeyin katma değerli olduğunu hissedemiyorlar çünkü. Aslında bunu hissettirmemek bir sorun. Çalışan kişi, bir üstünün verdiği talimatları yerine getirerek iş yapıyorsa düşünce katamıyor demektir. İnsan işine gönlünü ve beynini  katamıyorsa mutlu olamaz. Herkes kendi fikrini koyacak diye bir şey de yok tabii; yoksa şirket ayrı yerlere gider.

Peki nasıl olacak? Çalışanları mutlu kılmanın yolu nedir?

Biz hangi kuruma gidersek gidelim önce bütün çalışanlar için misyonu ve vizyonu belirleriz, varsa da netleştiririz. İnsanlar hedef konusunda her gün güdülmeyi sevmezler. Ama hedef belliyse ve bir hedef doğrultusunda ve o hedefe gitmek için çalışırsa kendine duyduğu güven artar. Bütün güçler aynı yöne yönlenebilir. Ya bunu her gün emirle yapmaya çalışırsın ya da çok iyi tanımlarsın. Misyon vizyon kutup yıldızı gibidir. Bireyleri mutlu olan toplumun kalite algısı da yüksek olur.

Yabancı şirketler Türkiye’de iş yapmaya başladığı zaman ‘’Aaa tam Türk işi’’ oldu deniyor. Dışarıdayken özenilen şirketler buraya geldi mi Türkleşiyor mu?

Aslında bazısı son derece başarılı oluyor. Bazısı olamıyor.

Türk ve yabancı şirketler arasında yönetim modelleri ve uygulamalar açısından ne gibi farklar var?

Yabancı şirkette sınırlamalar oluyor, başka bireyler yönettiği zaman.

Ulusal kalite hareketinin önderliğini yaptınız. Ulusal kalite son 10 yılda nereye geldi?

Bir ülkenin yaşam kalitesini geliştirmek istiyorsanız önce üretim kalitesini geliştireceksiniz. Bizim bir dernek olarak yaptırım gücümüz yok; sadece teşvik gücümüz var. KOBİ’ler için, sivil toplum için büyük şirketler için ödüller verdik. Türkiye’de ödül alıyorlar; Avrupa’ya da gidip ödül alıyorlar. Kalite ödülü alan yöneticiler önemli işlerin başına getirildiler. Ben 5 sene kadar yaptım. Bu işler bayrak yarışı olduğu için çekildim.

Ulusal kalite hareketinin zayıfladığı; KALDER’in etkinliğini yitirdiği yönünde eleştiriler de var. Dernek şimdi AK Parti iktidarı döneminde taraflı davranarak iş yaptığı yönünde eleştiriliyor. Siz ne diyorsunuz?

KALDER’in taraflı uygulama yaptığını sanmam. KALDER’in kültürü buna müsait değildir. Ayrıca etkinliğini yitirmesi de söz konusu olamaz. Tamam ilk başladığı gibi değil. Ama daha yapılacak çok iş var.

Sosyal sorumluk konularında da danışmanlık veriyorsunuz. Siz ARGE’de aynı zamanda personelinize haftanın 1 günü sosyal sorumluluk projelerinde çalıştırma izni veren bir firmasınız değil mi?

Çalışanlarımızı haftada 1 gün gönüllü iş yapmaya teşvik ediyoruz, zorlamıyoruz.  3 şirketten biri seçildik; Avrupa’dan CEO’Lar gelip bizi ziyaret ettiler.

Bu uygulamayı yapan başka şirketler var mı bugün?

Özel sektör gönüllüler derneğini kurduk. 60’dan fazla üyesi var. Yönetim kurulu başkan yardımcılığını yürütüyorum.

Şirketlere not verseniz desek?

Yok böyle bir şey yapamayız.

Bir dönem Mesut Yılmaz’ın ekonomi başdanışmanlığını yapmıştınız. Bugünkü hükümetin sizden destek aldığı oluyor mu?

Son aşamada yok. Ülke stratejileri Raporu'nu hazırladığım dönem danışmanlık vermiştim.

OKUL BAĞIŞI DERLER BİNA DİKERLER İÇİ NE OLACAK DÜŞÜNMEZLER

Dikkatimi çekti çok sade ve minimal dekorasyonu olan bir ofisiniz var; eşyaya ve binalara milyarlar yatıran şirketlerin aksine. Bu tercihlerinizin, sadeliğinizin de başta sözünü ettiğiniz kaynak kullanımıyla ilgisi var mı? Şirket başarılarında etken mi bu tercihler?

Bilmem kim profesörlüğü diye bir şey yoktur bizde. Baktığınızda sosyal sorumluluk projeleri için kolları sıvayan şirketler habire bina dikerler; okul yaptırmak için. Oysa o binanın içi nasıl dolacak, eğitim ne olacak; öğretmenleri ne olacak hiç düşünmezler. Paraları binaya harcarlar yani. İşte bunun gibi.