BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Büyüsü Bozulan Zihniyetin Sonu!

“Kur’an’dan ve dinden bize bir fayda gelmez” demeye getiriyor!

Okuyucularımızdan bazılarının, köşe yazılarına yazıkları yorumlardan yola çıkarak seküler okuyucu olduğunu gözlemliyorum.

Hızlıca seküler kavramı üzerinden bir araştırma yaptığımızda karşımıza çıkan sonuç; dinin çeşitli şekillerde daha marjinal ve daha az önemli hale geldiğini belirtmek amacıyla kullanılmaktadır. 

Günümüzde bazı kişiler ise hadlerini aşarak dinin özgürleşmesi olarak görüyor!

Sosyolog Larry Shiner 1966’da sekülerleşmeyle ilgili klasik bir yorum yapmaktadır;

“Din zayıflamıştır çünkü daha önceden kabul edilen dinsel semboller, dogmalar ve kuramlar saygınlıklarını ve önemlerini kaybetmiştir. Bu yüzden sekülerleşme zuhur etmiştir.”

Hemen arkasından ise sekülerleşmenin vücut bulmasının elzem olduğuna dair kendince sebepler sıralıyor:

“Dini bütün yaşamaya çalışan toplumlarda dünyanın kutsallığı azaltılmıştır! İnsan hayatı, doğa ve toplum, kutsal güçlerin eylemlerinin sonucu olarak değil aklın öncüllerine bağlı bir şekilde açıklanması gerekir.”

Birçok filozofun bu bağlamda yaptığı tespit Hristiyan ve Yahudi dünyası için geçerli olabilir.

Aydınlanma ile birlikte kiliseye getirilen eleştiriler ve kilisenin gücünün sarsılması bu noktada gayet isabetli…

Max Weber, maneviyatın ve Allah ile münasebetin güçlü bir şekilde yaşandığı toplumlar için Dünyanın büyüsünü bozuyorlar!” diyor.

Mantık yolu ile sadece dünyevi bir hayat tarzının standartlaştırılması ve dinamiklerimizin tamamını dünya için tüketmemizin adı sekülerizm.

Bu şekilde bir hayat görüşünü benimseyene de seküler toplum ya da seküler birey diyoruz.

Bu açıklamayı yaptıktan sonra dönelim konumuza.

Okuyucularımızdan bazıları din ve mana eksenli bir görüşe dine mugayir bir dille yorum yapabiliyorlar maalesef!

Tabii ki kimsenin inanışına, hayatı yorumlamasına ve görüşüne karışacak kadar had aşımı yapmıyorum.

Lakin söylemek istediğim şeyin özüne gelince; daha önceki yazılarımda da belirtmiştim:

“Din (İslam) asla tecdid edilemez zira din (İslam) geldiği günkü gibi taptazedir.”

Hristiyanlaşmış veya Yahudileşmiş bir İslam anlayışı için getirilen eleştirilere katılıyorum.

Hatta bu eleştirileri en çok getiren kişilerden biriyim ve fakat tecdid edilmesi gereken bir durum var ise o da biz yaşayanların dini yaşantısıdır.

Bir okuyucum “İslam” ve “mana” eksenli bir makalenin altına yazdığı yorumda; yaşadığımız elim darbe girişiminin aktörleri FETÖ ve avenelerinin de dinsel söylemlerle hareket ettiğini ve Kuranı çok iyi bildiklerini” söyleyerek, “Kuranı çok iyi bilen ve anlamaya çalışanların ülkemize yaptıkları ortada” diyor!

Yani bunu demekle aslında; “Kur’an’dan ve dinden bize bir fayda gelmez” demeye getiriyor!

Bir önceki yazımda şunu ifade etmiştim; okunan ayet okuyanı inşa etmiyorsa neden okunuyor!

Yukarıda ise ne dedik; “din geldiği günkü gibi taptazedir. Tecdid edilemez. Tecdid gerekiyorsa dini yaşamaya çalışan bizlerin edilmesi gerekir.”

Yani FETÖ’nün yaptıklarında ne dinin ne de Kur’an’ın bir dahli yoktur.

FETÖ, bazı görüşlerinde Yahudileşmiş, yaşayışın da Hristiyanlaşmış, kendi mabetlerini oluşturmuş, lider kültüne koşulsuz biat etmiş bir anlayışın ürünüdür.

Bunları ve benzeri yapıları bu zaviyeden değerlendirmek gerekir!

Bugüne kadar hiçbir zaman yazılarımın altındaki yorumlara yanıt ya da karşılık vermek gibi bir halet-i ruhiye içerisine girmedim.

Çünkü her bir okuyucunun yorumuna değer verilmesi gerektiğini şiar edindim.

Bugün de yine yanıt verme ya da karşılık verme niyeti ile bu yazıyı kaleme almadım. Vahim bir yanlış anlayışın düzeltilmesidir meramım.