BIST 9.717
DOLAR 32,47
EURO 34,93
ALTIN 2.434,92

Bunlar 28 Şubat'tan da beter öyle mi?

Erbakan hukümetinin askeri darbeyle devrilmesini alkışlayan, generallerin önünde alınları adeta yerlere değen bir camianın o günleri hasretle yadetmesi elbette çok normal...

Zaman gazetesi dün manşetten yayınladığı haberinde, bugün yaşananlarla 28 Şubat döneminde yaşananları kıyaslamış ve sözü, "Bugün bize yaşatılanları 28 Şubat döneminde yaşamadık" demeye getirmiş.

Erbakan hukümetinin askeri darbeyle devrilmesini alkışlayan, generallerin önünde alınları adeta yerlere değen bir camianın o günleri hasretle yadetmesi elbette çok normal...

Darbeyle gelen hukümete destek verme karşılığında dershanelerin kapanmasını engelleyen camianın, halkın oylarıyla gelen bir hukümeti darbecilerden kötü  görmesinden daha doğal ne olabilir ki...

Gelin gazetenin iki dönemi kıyasladığı haberine hep beraber göz atalım ve hangisi doğru, hangisi yanlış hep beraber tartışalım. Yazı biraz uzun olabilir. Çünkü alt alta sıralanan maddeler çok fazla. Sizi fazla bunaltmadan ifade etmeye çalışacağım yine de...

Birinci karşılaştırma:

"28 Şubat: Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın hazırladığı iddianamede mütedeyyin insanlar için ‘Habis ur, kan emici vampirler’ benzetmesi yapıldı. Başbakan Mesut Yılmaz, imam hatipliler için ‘yarasa’ ifadesini kullandı. İrtica, gerici, imam, örümcek kafa, sıkma baş gibi yaftalamalar kullanıldı. İrticai kadroların devlete sızdığı gerekçe gösterilip hukuksuz eylemlere imza atıldı.

Bugün? İtibarsızlaştırma taktikleri bugün de cemaat, merkeze konulmak suretiyle yapılıyor. Camiaya yönelik ‘çete, örgüt, paralel devlet, virüs, in, gizli örgüt, haşhaşi’ benzetmeleri dile getiriliyor. ‘Yargıtay imamı’ ‘Emniyet imamı’ gibi haberlerle delile dayanmayan, yargıda takipsizlikle sonuçlanmış iddialara yer veriliyor."

İyi hoş da, adama sormazlar mı...

Hürriyet ve Milliyet gazetelerine Erbakan aleyhine konuşup "Beceremediniz, çekilin" diyerek darbeci generallerle aynı dili kullanan bizzat Fethullan Gülen Hocaefendi değil miydi?

O hükümete siyasi rüşvet karşılığı, dershaneleri kurtarma karşılığı ses etmeyen siz değil miydiniz? Bugün karaladığınız o dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ı manşetten, "Hayırlı olsun" diyerek karşılayan sizin gazeteniz değil miydi?

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, "Elimden gelse bizzat şefaat ederim" dediği Ecevit bu hükümetin içinde yer almadı mı?

Daha da önemlisi, o dönemde inançlı kesime zulmedilirken siz neredeydiniz? Başörtülü öğrenciler sınıflardan çıkarılırken, üniversite önlerinde coplanıp yerlerde sürüklenirken, siz ne yaptınız?

Bu hükümet döneminde size "‘çete, örgüt, paralel devlet, virüs, in, gizli örgüt, haşhaşi" dendiğini söylüyorsunuz. Bu sözler devletin içine sızmış, devleti çökertmeye çalışan hainlere söyleniyor. Siz niye üzerinizi alınıyorsunuz anlamadım?

Hadi diyelim ki size söyleniyor? Peki ya siz?.. 

Başbakan'a "Yezid, diktatör, maymun, hırsız, Boşbakan" diyen, AK Parti ve seçmenleri için, "Ebu cehil bunlardan daha müslamandı?" diyen, "Peygamberin kıblesi şaştı" diyen, "Hocaefendi münafıkların ülkesine gelmez" diyen, "ABD ve İsrail sizden daha adaletli" diyen çalışanlarınızı unuttunuz mu yoksa? "Allah evlerine ateşler salsın" bedduaları eden ve o beddulara amin diyen kimdi?

İkinci karşılaştırma:

"28 Şubat: Muhafazakâr işadamlarını ekonomik olarak çökertmek için her türlü boykot uygulandı. Bazı şirketler ‘yeşil sermaye’ adıyla kumpasa alındı, zarar etmeleri için müfettiş gönderme, sermaye baskısı oluşturuldu. Kombassan, Yimpaş, Petlas gibi şirketler, mağduriyetin simgesi haline geldi. Kredi verilmeyip batırılmak istenen şirketler oldu.

Bugün: Hizmet Hareketi’ne yakın işadamları, mütedeyyin çevreler hedefe konuldu. Bunun en somut örneği Bank Asya oldu. Bu taktik tutmayınca büyük şirket sahiplerine bankadan mevduatlarını çekmeleri için baskı yapıldı. Hocaefendi’nin telefon görüşmeleri dinlenip internet ve medyada yaygınlaştırılarak, ortada bir suç varmış algısı oluşturulmaya çalışıldı. İpek Şirketler Grubu, hedefe konuldu. İki maden ocağına kapatma kararı mahkemeden döndü. Boydak Grubu’na denetim baskısı uygulandı."

Tamam!

Bu iddianın kelimesi kelimesine doğru olduğunu varsayalım. Bank Asya'yı tehlikeden kurtarmak için BDDK'nın içine sızan adamlarınızdan büyük destek aldığınızdan hiç bahsetmemişsiniz ama? Şirketleri mali denetime tabi tutulan işadamlarına "Önlemini al, Maliye geliyor" diyerek önceden haber uçurduğunuzdan, bunun karşılığında sponsorluk kaptığınızdan da hiç bahsetmemişsiniz?

Hadi bunu es geçelim!

Peki tarafınıza yakın olan bir savcının bir kara operasyonla Halkbank'ı batırma girişimine, banka datalarının alınıp uluslararası oyun kuruculara peşkeş çekildiğine dair iddialara neden değinmediniz?

Artık açık açık arkasında olduğunu söylediğiniz bu operasyonlar sonucu devletin kasasından 120 milyar doların üzerinde para çıktığını, doların fırladığını, borsanın çakıldığını, Merkez Bankası rezervlerinin sayenizde mum gibi eridiğini de anlatmamışsınız?

Arkasında kapı gibi durduğunuz ve cansiperane bir şekilde savunduğunuz Savcı Muammer Akkaş'ın dosyaya ilişkin 25 çuval belgeyi incelemeden, hatta torbalardaki mühürleri daha açmadan yakalama kararı çıkarttığı öğrenildi. Kanal İstanbul, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 3. Havaalanı, nükleer santral gibi ihaleleri yürüten bu adamların mal varlıklarına el konularak yurtdışındaki itibarları yok edildi. Bu işadamlarından bahsetmek işinize mi gelmedi yoksa?

Üçüncü karşılaştırma?

"28 Şubat:TSK bünyesinde yasa dışı olarak kurulan ‘Batı Çalışma Grubu’nu deşifre ettiği için görevden alınıp yargılanan eski Emniyet İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, 28 Şubat sürecinde MGK’nın devletin yetkisi dışında bir dinleme ekibi kurarak, illegal bir şekilde teknik takip yaptırdığını söyledi. Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve İstihbarat Şube Müdürü Osman Ak, emniyette özel bir dinleme odası kurarak ‘cemaatçi’ avına çıktı. Soruşturmanın hedefi Hizmet hareketini terör örgütü çerçevesine koymaktı. Hocaefendi’nin konuşmaları kesilip birleştirilerek montaj kasetler ortaya atıldı.

Bugün: Hocaefendi’nin bazı işadamlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri sanki yasadışı bir vaka gibi servis edildi. Yasadışı dinleme ile Hocaefendi çete lideri olarak gösterilmek istendi. Sosyal medyada, söylenmeyen sözler montajlanarak yayılmaya çalışıldı."

Vallahi siz kendiniz çalıp kendiniz oynayabilirsiniz ama toplum, Gülen Hocaefendi'nin "İcabında mahkemenin altını üstüne getireceksiniz, avucunuza alacaksınız. Avukat da kiralayacaksınız, hakim de kiralayacaksınız!" dediği konuşmanın montaj olmadığını çok iyi biliyor.

Hocaefendi'nin, "Falan ihaleyi Koç Grubu'na verin, gönüllerine girersiniz. O olmazsa bize yakın, bizim dediklerimizi yapacak ekibe verin" kaseti de pek masum konuşma gibi görünmüyor.

Diğer konularda haklısınız ama!

Başbakan'ın makamında ve yatak odasında bile dinleme cihazları bulunuyor. Yasal olmayan yöntemlerle Başbakan bile dinleniyor. AK Parti'ye katılan tertemiz siyasetçilere ve sizin aleyhinize yazan gazetecilere yapmadıkları şeyler çamur şeklinde atılıyor, bu  kasetler üzerinden iftiralar atılıyor.

Daha geçen yıllarda bazı siyasetçiler belaltı kasetlerle istifaya zorlandı. Pek çok insanın ocağı bu kasetler sayesinde söndürüldü. En az sizin kadar, sokaktaki insanlar da bu kasetçilerin kim olduğunu çok merak ediyor! Bulursanız haber verin hep beraber üzerine gidelim!

Dördüncü karşılaştırma:

28 Şubat: Genelkurmay Başkanlığı, yüksek yargı organlarına brifingler düzenledi. Gelmeyenlere psikolojik baskı yapıldı. DGM Savcısı Hüseyin Altın, 28 Şubat 1997’deki tarihî MGK’nın ardından 1997’de HSYK tarafından görevinden ihraç edildi. Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, 1996 güz kararnamesiyle atandığı görevden Ocak 1999’da istifa ederek ayrıldı.

Bugün: Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını yürüten savcılar üzerinde baskı kuruluyor. Savcıların yanına yeni savcılar atanmak suretiyle soruşturma akamete uğratılmak istendi. 25 Aralık’taki ikinci operasyon, adlî kolluğun görevini yapmaması üzerine gerçekleştirilemedi. Daha sonra ilgili savcı görevden el çektirilerek dosya başka savcılara verildi. 17 Aralık operasyonunu yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz, hakkında çıkan haberlerden dolayı görevden alındı. Ayrıca, bu süreçte Adalet Bakanları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’yla görüşüp yürümekte olan bir soruşturmaya gölge düşürdü. Başbakan, ‘militan, dürüst değil, vb.’ ifadelerle savcıları hedef haline getirdi. HSYK ise Adalet Bakanlığı’na bağlanmaya çalışılıyor.


Pardon ama ben bu satırlarda hizmet hareketi ile ilgili tek cümle bulamadım! Hükümete yönelik operasyonlarda yer alan savcılara yönelik tasarrufu, hizmet hareketine yapılmış baskı olarak algılıyorsanız, "Bunlar bizim yargıdaki elemanlarımız" itirafından mı bulunmuş oluyorsunuz?

"Operasyon başka savcılara havale edildi" diyerek, "Bizim savcılardan alındı, başka savcılara verildi" demek mi istiyorsunuz? Yolsuzluk yaptığını iddia ettiği Ali Ağaoğlu'nun parasıyla tatile giden savcıyla, 7 işadamını hukuksuz yöntemlerle adeta dağa kaldırır gibi hapse tıkmak isteyen diğer savcıyı mı savunuyorsunuz yoksa?

Son olarak beşinci karşılaştırma:

28 Şubat: Tankların Sincan sokaklarında yürütülmesi, telefon tehditleri, faili meçhule kapı aralayacak hedef göstermeleri yaşandı. İçişleri Bakanı’na, Başbakan’a hakaret eden ve ölüm tehditleri savuran komutanlar kayda girdi. İrtica korkusuyla halkın yaşantısına müdahale edildi. Bazıları ölümle tehdit edildi.

Bugün: Başbakan’ın müşavirleri, AK Parti milletvekili, ilçe başkanları aracılığıyla faili meçhul cinayetler ve suikastlar hatırlatılarak korku psikolojisi yayılıyor. Başbakanlık Müşaviri Hamdi Kılıç, attığı ‘tweet’te “Devlet geleneğimizin kendini korumak için tarih boyunca geliştirdiği reflekslerin bir kısmı epeyce ürpertici, benden hatırlatması!” ifadelerini kullandı ve suikast imasında bulundu.


Yahu siz izanınızı nerede kaybettiniz arkadaşlar? Gazetelerinizdeki yazarları, televizyonlarınızdaki yorumcuları görmeyecek kadar körleştiniz mi?

Baltazar'ın hikayesini hatırlatıp, "Sayılı günleriniz sona erdi, Terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz. Kelleniz kesilecek ve ülkeniz bölünecek" diyerek ölümle tehdit eden kim?

"Türkiye, Japonya ile nükleer anlaşma yaparak nükleer bomba yapmaya çalışıyor" diyerek Erdoğan'a, "Sana Saddam'ın akıbetini yaşatacağız" diye imalı tehditler savuran kim?

Yüzde 50'nin oyunu almış AK Parti için, "Meşruiyetini kaybetti. Hemen kapatılmalı" diyerek mahkemeleri göreve çağıran kim?

"AK Parti öldü. Cenazesini kaldıralım hep beraber" diyerek seçmen tercihini değiştirmeye yönelik hamle yapan, korku salan yazar kim?

Devletin bakanına, "Cemaat cemaatliğini bilsin" dediği için, "Senin alacağın olsun" diye mesaj atan kim?

Cemile Bayraktar isimli yazara, "Senin de kasetin var ama belaltı olduğu için yayınlayamıyor hizmet hareketi" diyerek iftira atan kim?

Özlem Özcan isimli Sosyal Medya PR Uzmanı hanımefendiye, "AK Parti dönemi bitti. Gel bizim 100 kişilik ekibimizin başına geç ve AK Parti aleyhine kara propaganda yap yoksa bu piyasada sana ekmek yok" diye baskı yapan kim?

Suriye'ye giden TIR'ı İHH'ya ait yalanıyla yayınlayan kim? İHH'ya yapılan operasyonu, "El Kaide"ye operasyon" diye vererek ABD'ye ve İsrail'e karalayan, hükümeti ve İHH'yı terör örgütüne destek verenler sınıfına sokmaya çalışanlar kim?

Yazar yazılarını patronlara çıkarak sansürleyen kim? Beğenmediği yazarı daha kitabı çıkmadan içeri attıran kim?

Var mı verecek bir cevabınız?