Bu utanç yüzünüze yapışmasın!
Basın üzerinden sansürün kalkması hakketen bayram ilan edilecek bir gün. Fakat ne kadar manidar değil mi?
Bundan yıllar yıllar önce gazeteler
basıma gitmeden devlet memurlarına gidiyordu. Bu memurlara
"sansür memurları" deniyordu.
24 Temmuz 1908’ de 2. Meşrutiyet ilan edildiğinde gazeteciler çok
sevindiler. Osmanlı Matbuat Cemiyeti sansürün karşısına
çıkabilecekti artık. Ve nitekim öyle de oldu.
Sansürlü geçen yılların ardından artık
gazeteler sansür memurlarının değil gazetecilerin kontrolünden
sonra yayına
verildi.
Sene 1946 oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kuruldu ve o dönem
matbuatın öneminin farkında olan bir kısım tarafından tartışmalar
başladı.
Tartışmaların; "Herkesin bir günü var gazetecilerimizin de
bir günü olsun.
Yıllar sonra çalışma şartları iyileşemese de,
sosyal güvenlik hakları yerli yerinde olmasa da, sigortası
yapılmadan 1-2 yıl stajyer ayağına çalıştırılsalar da,
çalıştıkları gazetelerin kimi köşe yazarları ve üst düzey
yöneticileri onların 1 ayda kazandıkları maaşları 1 akşam yemeğine
verse de sevinsin garibanlar.
Bayram gününde çalışsalar da bayramımız var desinler, aman
eksik kalmasınlar. Belki bi iki twit atar günlerini kutlarlar"
ekseninde gezdiği
tahminimdir.
Tabi twit atabilmek için önce internetin icat
edilmesi gerektiğini ardından internet haberciliği diye
bir gazetecilik türünün yaygınlık kazanacağını tahmin etmek onlar
için güçtü.
Hatta internet gazeteciliği yapan, neredeyse 7-24 haberin içinde
olan bu arkadaşların sene 2013'te bile hala gazeteci
sayılmadıklarını rüyalarında görseler inanmazlardı
bence.
Basında yapılan değişiklikler adına atılan en büyük
adımın; internet çağında gazetecileri bu çağa uygun
haklara eriştirmek yerine, "basın kartlarının" şekli ve
şemalindeki değişim olduğunu bilseler kahrolabilirlerdi
zannımca.
Nitekim 1990'lı yıllarda 2000'li yıllar; uçan arabaların,
gezegenler arası seyahatlerin, ışınlanmaların vs. olduğu,
gelişmişlikte nirvanaya varılmış bir ortam olarak tasavvur
ediliyorsa 1946'dan 2013 kim bilir nasıl hayal
edilirdi? Varın orasını siz düşünün.
İnsan, hak mevzusuna girince çıkamıyor azizim, lafı çok
dolandırdım.
1946'ya geri dönecek olursak;
"Gazetecilerin Bayramı o gün mü olsun bugün mü
olsun?" derken Fatih Rıfkı Atay Akşam Gazetesi’nde 24
Temmuz’u işaret eder.
"Madem sansür gibi bir illetten kurtulduk Meşrutiyet'le,
bundan güzel bayram mı olur beyler?" diye düşünmüş olacak
ki bu düşünce herkesin hoşuna gider ve kabul edilir.
İşte o gün bugündür 24 Temmuz "Gazeteciler ve Basın
Bayramımız" var.
Basın üzerinden sansürün kalkması hakketen bayram ilan
edilecek bir gün.
Fakat manidar da bir durum. Sansürün gerek devlet eliyle doğrudan
gerekse dolaylı uygulanması hiç bir zaman bitmedi. Hatta ve hatta
çoğu zaman devlete bile gerek kalmadı. İktidarla "çıkar"
ilişkisinde olan patronlar devletten önce davranıp, otosansür
işlettiler, işletiyorlar.
Ama buna rağmen bugün bayram!
Hatta ayrıca bir de günümüz var.
Gazetecilik mesleği gibi işsiz kalmaya çok meyilli bir mesleğin
gününe neden "çalışan" ibaresi koyma gereği duydular hiç
anlamamakla birlikte "10 Ocak Çalışan gazeteciler
günü" çalışsın çalışmasın gazetecilerin günü!
Bayramları ve özel günleri düşününce insanın bu nasıl
bayram bu nasıl gün diyesi geliyor. Anneler günü, babalar
günü, sevgililer günü, öğretmenler günü vs.
İyi kötü bi hediye, bi bişey alır insan dimi?
Hadi "bunlar sevgiye dayalı günler de ondan deyin" de ben
de size "Sevgi neydi? Sevgi emekti" deyim:))
Tamam, "bayram çocukları gibi bayramlıklarımızı giyelim her
24 Temmuz'da gazeteci büyüklerimizin ellerini öpmeye
gidelim ya da tatil olsun hatta hükümet bu tatil
gününü haftasonuna da bağlasın tatilimiz uzasın"
demiyorum.
Sadece ama sadece; "internet ve bilmem ne... eğitimleri,
seminerleri havada uçuşurken, sosyal medya ve internetin gücü her
geçen gün biraz daha idrak edilirken ve siyasilerimiz de
artık buna duyarsız kalamazken, internet haberciliğinin
bile artık sosyal medyayla evrilip bambaşka bir gazetecilik türü
ortaya çıkmaya başlarken..."
Yeter daaa! Artık yeter.
Çıkarın şu "İnternet Yasası"nı da bari şöyle bir
zamanda bu utanç yüzünüze yapışmasın!