BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 34,93
ALTIN 2.426,78

Beni dinlediğinize değsin isterdim

Toplumda bu derece rahatsızlık hatta infial uyandıran bir konuda özeleştiriye girişmek belki size biraz tuhaf gelecek, ama bunu yazmak istiyorum.

Telefon dinlemeleri denince hepimizi aklına “Başkalarının Hayatı” filmi gelir. Gizli dinlemeden bahseden bir başyapıttır.

Son dönemlerde Türkiye’de yaşanan olayların “Başkalarının Hayatı” filminde anlatılanlardan geri kalır tarafı yok.

En son, 7 bin kişinin gizlice dinlendiği yansıdı medyaya.

Dinlenenler arasında ben de varım.

Başkalarının hayatına, mahremine girilmesine şiddetle karşıyım. Özel hayatımıza; çocuklarımızla, eşimizle, arkadaşlarımızla olan konuşmalarımıza birilerinin gizlice kulak vermesi edepsizliktir.

Vahşiliktir, ahlaksızlıktır, sefilliktir. En önemlisi de pespaye ruhlu insanlara özgü bir davranıştır.

Dinleyenleri şiddetle kınıyorum…

***

Fakat ben meselenin başka bir yönüyle ilgiliyim.

Adımı listede gördüğüm andan itibaren neler hissettim, sizinle paylaşmak istiyorum.

Kendimi küçük bir de özeleştiriye tabi tuttum.

Beni dinledikleri için Gülen Cemaati’ne veyahut diğer odaklara teşekkür edecek değilim.

Toplumda bu derece rahatsızlık hatta infial uyandıran bir konuda özeleştiriye girişmek belki size biraz tuhaf gelecek, ama bunu yazmak istiyorum.

2011’den beri dinleniyormuşum. O günden beri yaptığım telefon konuşmalarını zihnimde şöyle bir taradım.

Yolsuzluğa bulaşmamıştım, ihaleye fesat karıştırmamıştım, haksız bir kazanç elde etme çabam yoktu. Üstelik dinleyenlerin beklediği gibi bir örgüte de mensup değildim.

Ama özel konuşmalarımı hatırlayınca, durumumun pek de parlak olmadığını anladım.

Uzun uzun düşündüm: Acaba kamuoyuna lanse ettiğim kadar dürüst biri miydim? İnsanların yüzüne ne konuşuyorsam arkalarından da aynısını mı konuşuyordum? Kendime dışarıdan baktığımda çenesi düşük, dedikoducu biri miydim? Her yazımda başkalarına tavsiye ettiğim nezaket, incelik, benim özel konuşmalarımda ne kadar vardı? Mahrem konuşmalarımda kendime olan güveni bir tarafa mı bırakıyordum?

Bu soruların hiçbirine beni rahatlatacak bir cevap veremedim.

Her gün eleştirdiğimiz siyasilerin toplum huzurunda ortaya sergiledikleri üslup sorunları, galiba bizim de özel sohbetlerimizde de az çok bulunuyor.

Özel konuşmalarımızda özensiz davranıyoruz. Yeterince nazik olamıyoruz. Başkaları hakkında konuşmanın ayıp olduğu kuralını görmezden geliyoruz.

Her eleştiride, dönüp kendimize de bakmamız gerek.

Ben bu olay vesilesiyle kendime baktım ve derin bir ürperti hissettim.

Beni dinleyenleri mest etmek isterdim. “Adam o kadar güzel konuşuyor ki bir kere başladım artık bırakamıyorum” diyeceği türden konuşmalarımın olmasını canı gönülden arzu ederdim.

Dinleyenlerin, beni dinledikleri için suçluluk duygusuna kapılmalarını arzulardım.

Özel sohbetlerimde de dinlenmeye değer, sözü dinlenir biri olmayı isterdim.

Fakat başaramamışım. Bunu, adımı o listede gördükten sonra fark ettim.

Telefon sohbetlerim ne dinleyenlerin işine yaradı, ne de benim işime.

Onların beklediği örgüte mensup değildim. Gelgelelim, kendime yakışan bir düzey de tutturamamıştım.

Bu özeleştiriyi böyle edepsizce yapılan bir işin sonunda yapıyor olmam da ayrıca utanç verici bir durum!

Bir dostuma “Ortaya çıkan tapelerde bir başka ortak arkadaşımıza seni sert sözlerle eleştirdiğimi görsen ne hissedersin?” diye sordum.

“Sanırım yaptın bunu, şimdi ön almaya çalışıyorsun”  diyerek işi espriye vurdu.

Fakat ses tonumu duymadığı için “İnan, senin iyiliğini düşünerek konuşuyordum” desem bile inanır mı?

Neyse, olan olmuş. Bundan sonrası için, bu bana ders olsun. Twitter.com/acikcenk