BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 34,99
ALTIN 2.422,62
HABER /  GÜNCEL

Baykalın Fas korkusu

Baykal Türkiye'nin Fas'a döneceğinden endişeli

Abone ol DERYA SAZAK: Türkiye gelecek yıl iki önemli seçimle karşı karşıya. Mayısta Cumhurbaşkanlığı, ekimde genel seçimler yapılacak. CHP ne yapacak? Sezer Çankaya'dan ayrılmadan erken seçim olası mı? Topluma ne ölçüde umut veriyorsunuz?
DENİZ BAYKAL: CHP muhalefette çok önemli işlev yerine getirdi. 1 Mart Tezkeresi geçseydi Türkiye bugün ulusal bütünlüğü, egemenliği tehlike altına girmiş bir ülke konumunda olacaktı. Bunu engelledik.
Türkiye'de kurumlar arası çatışmanın, kadrolaşmanın ve yargının siyasallaşmasının çok tehlikeli biçimde geliştiği süreçlerde de CHP üzerine düşeni yaptı. Van Üniversitesi rektörü hapse atılarak önemli bir kalenin düşürülmesi amaçlandı. Yargı da buna alet edildi. Aydınlar mahkûm edilmek istendi.
Arkasından aynı mahkemede, Org. Büyükanıt'ı hedef alacak tertipler yapıldı. En sert tepkiyi biz gösterdik. 'Sivil darbe girişimidir' dedik. Yargıyı kullanarak üniversiteye, orduya el atmaya çalıştılar, başaramadılar.

'Cemaatleşme tırmanabilir'
Genelkurmay Başkanlığı'na kimlerin nasıl geleceği önceden belli değil mi? Niye bunu 'darbe' olarak nitelediniz?
TSK'nın gelenekleri, kuralları içinde işlemesi gereken bir süreç kesintiye uğrayacaktı. Siyasi müdahale, şantaj, tehdit, kampanya işleyecek ve Türkiye'de çözülme, çürüme, dejenere olma noktasına biraz daha hızla gelinecekti. Bu darbe bertaraf edildi.

Van olayı ve Şemdinli iddianamesinin Büyükanıt'a uzanmasında devlet içinde bir mekanizmanın çalıştığı kuşkusu uyanmıştı, 'merkezi' bir güç ortaya çıkarıldı mı?
Devlet yapılanması içinde bir cemaatleşmeye 'işime geliyor' diye destek verirseniz bir süre sonra kontrol edemezsiniz. İktidar sistemli bir kadrolaşmayı sürdürüyor. Bu adamına ekmek kapısı bulma anlayışı değil. İçişleri'nde, Emniyet'te iç yapılaşmaların cemaatleşmenin olmadığını söylemek mümkün mü? Meclis Komisyonu'ndaki Büyükanıt aleyhindeki ifadeler iddianameye nasıl girdi? Bunlar tehlikeli işler.

Seçim zamanı gelince ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı seçimi kritik bir dönüm noktası olacak. Devletteki cemaatleşme süreci Çankaya el değiştirdikten sonra tehlikeli şekilde tırmanabilir. Türkiye'ye Anayasa'daki laik demokratik hukuk penceresinden bakan bir cumhurbaşkanı yerine, başka hesapları olan, "Bekleyin on yıl sonra herkes aynı şekilde düşünecek. Sabredin" diyen bir anlayışın Köşk'e çıktığını düşünebiliyor musunuz? Bu sıkıntı doğurmaz mı? Laik cumhuriyet anlayışı bütün iktidarların temel kabulü olmuştur. Cumhuriyet o sayede 83. yılını geride bırakıyor. Öyle bir iktidar dönemi yaşanıyor ki, laik demokratik cumhuriyete inanıyormuş gibi yapan kadrolar işbaşında.

AKP'li bir cumhurbaşkanı bugünkü Meclis'ten seçilirse...
Orada her şey bitmiyor. Bu bir süreç.

Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa...
Bütün Türkiye seçimi bekleyecektir. 2007 seçimini cumhuriyet kazanmak zorunda.

AKP, bilerek bilmeyerek daha radikal İslamcı akımların önünü mü açıyor?
Evet. Le Monde geçenlerde Fas'taki dönüşümü yazdı. Fas en modern ülkesiydi Kuzey Afrika'nın. Bir öğretmenle konuşmuşlar, etrafımdaki kadınların örtünmeye başladığını ve bir süre sonra 'yalnız kaldığını' anlatıyor.

Fas'a benzeyebiliriz!
Halbuki ne bir darbe oldu ne yasalar değişti ama bir süreç işlemeye başladı. Türkiye'de bugün öyle mekanizmalar işliyor ki, 10 yıl sonra Fas'a benzemeyeceğimizin garantisi yok. Erdoğan "Acele etmeyin, bekleyin" diyor. Herkesin aynı şeyi istediği bir toplum mu arıyorsunuz? Bu dikkati kaybettiğiniz anda, "önce ılımlısı gelir, sonra kendisi gelir sonra aşırısı gelir. 'Dine dayalı siyaset yaparsanız süreç böyle işler. AKP'nin içinde de olan bu gidişten tedirgin olanlar var.

Eski AP'liler: Aman dayan

AKP'yi değiştirmek olası mı?
Türkiye bunu başaracak, çaresi yok. Seçimi 2007 sonunda yapmayı doğru bulmuyoruz. Çankaya'dan önce seçime gidilmeli. Erdoğan cumhurbaşkanı olmayı egosunu tatmin için istiyor olsa önemli değil. Bizi rahatsız etmez. Ancak eline geçireceği yetkileri Anayasa'nın özüne ters biçimde kullanmak amacıyla elde etmek istiyorsa sorundur. Erdoğan ve temsil ettiği anlayış siyaseti bunun için yapıyor.
Eski Adalet Partililerle karşılaştığımda şunu söylüyorlar: 'Aman dayan!'.. 'Umudumuz sensin.'

Sol, cumhuriyeti savunmalı

 Kurdaki dalgalanma Türkiye ekonomisinin hiç de sağlam olmadığını gösterdi. İşsizlik sorunu aşılamadı. Fındık üreticisi sokağa döküldü. Böyle iklimlerde neoliberal politikaların alternatifi 'sol' güçlenir...
AKP ülkenin temel sorunlarını çözememiştir. Borca dayalı, milyarlarca dolar cari açık veren, istihdam yaratamayan bir ekonomiyi ayakta tutmaya çalışıyor hükümet. Bu böyle gitmez.

Sol niye iktidar seçeneği olamıyor?
Türkiye'de solun tekeli bizde değil. CHP'yi yeterli bulmayanlar, projelerini, kadrolarını, liderlerini koyar ve yürürler. 'Koyamıyoruz. CHP tıkıyor!' diyorlar. Bu doğru değil. 1992'de yola çıktık. Yüzde 4.75'ten yüzde 20'lere gelirken "CHP'yi batırırsınız. Barajın altında kalırsınız" diye suçlandık.
Sonuç ortada. CHP, izlediği doğru politikalarla bugün Türkiye'de iktidar alternatifi partiye dönüşmeyi başarmıştır. Son durağımız bu değil elbette. Büyük yürüyüşümüz devam ediyor. CHP'yi daha ileriye götüreceğiz.

Milli mücadele partisiyiz
AKP karşısında, DYP ve MHP'nin güçleneceği aşırı milliyetçi bir yükseliş de gözlenirken CHP lideri olarak sizin soldan çok sağa mesaj vermeye çalışmanız eleştiriliyor.
Solda bir toparlamada size düşen bir misyon yok mu? AB açısından da Türkiye'de sosyal demokrasinin iktidarı gereklilik değil mi?
Bazı insanlar zannediyor ki Türkiye siyasetinde sosyolojik bir 'sol boşluk' vardır. Bir de Türkiye'de solda siyaset yapmış insanların kendisini 'boşlukta' hissetmesi sorunu vardır. Bu ikisi farklı problemdir.
Toplumsal olarak boşlukta kalmış bir sol yoktur. Türkiye'de başka bir şey yaşanıyor. Geçmişte solda politika yapan siyaset adamları savruldular. Bir dağılma oldu.

CHP nerede duruyor? CHP'nin 'sol parti' olmaktan çıktığı eleştirisi yapılıyor.
CHP, ulusal kurtuluş koşulları içinde şekillenmiş çağdaş bir sosyal demokrat partidir. Bir milli mücadele partisiyiz. 'Bağımsız Türkiye' kimliğimizdir. Aynı zamanda çağdaş sosyal demokratız. Bu ikisi birbiriyle çelişmez. CHP, Avrupa solunun dışında değil. Türkiye'deki solcuların bir kısmı meseleleri kafalarındaki kavramlarla irdeledikleri için biraz şaşırarak bakarlar.

CHP'nin kimlik sorunu yok
CHP'nin soldaki yerini tayin gibi bir problemi yok. Dünyada sol, ulusal kimlik ve mücadele ekseninden, bağımsızlıktan ayrı düşünülemez. Ufku Avrupa'daki üç tane sosyal demokrat partinin vizyonuyla sınırlı olanlar zannederler ki sol bu. Bu aydınlarımızın problemi. Türk halkında CHP'nin kimliğiyle ilgili bir sorun yok.

Sol partiler, devletçi güvenlik politikalarından çok düzen değişikliğinden yana değil midir? Bugünkü 'ulusalcı' çevreler, askerler geçmişte sola karşıydılar.
Cumhuriyet duyarlılığımız solculuğumuzla barışıktır. Cumhuriyet düşmanlığıyla solculuk yapılmaz. Solculuğu cumhuriyet düşmanlığına indirgemek Türkiye'nin çağdaş bir toplum mücadelesine terstir.
Demokrasi ile cumhuriyet arasında bir çelişki yoktur. Cumhuriyeti inkâr eden bir demokrasi Türkiye koşullarında ayakta kalamaz. Bakın Ortadoğu coğrafyasında hiçbir ülke demokrasiyi işletememiştir. Çünkü hiçbirisi Mustafa Kemal cumhuriyeti dönemini yaşamamıştır. O dönem olmasa çağdaş demokrasi kurulamazdı. Bir cumhuriyet bilinci yoksa demokrasi bunları kendiliğinden üretmez.

CHP'nin savunduğu ilkeler niye iktidara gelmeye yetmiyor. Statükocu, değişime kapalı diye mi algılanıyorsunuz?
Değişim neyle olur, bilimle, eğitimle, üretimle. Ve dayanışma. Siz 'cumhuriyeti tasfiye etmeyi' değişim diye düşünürseniz biz yokuz.

Öyle bir şey yok!
Var. Avrupa demokrasilerinde bunu önerenler var. Atatürk resimlerini indirmeyi solculuk ilericilik zannedenler var.
Türkiye'de marjinal bir çevre cumhuriyeti etkisizleştirerek, tasfiye ederek, demokratikleştirecek, solculaştıracak, Avrupalılaştıracak diye düşünüyor.
Türkiye çağdaş değerlere cumhuriyetle yürür. Cumhuriyeti kaldırdığınız zaman Türkiye Ortadoğu'ya döner. CHP bu bilinçtedir.

Genişlemeyi nasıl sağlayacaksınız?
Cumhuriyetçi, yurtsever olmak, dini inançlara saygılı olmak, teröre karşı mücadele vermek solculuğa ters değildir.
Solun problemi budur. CHP olarak bunu anladığımız ve yansıttığımız için büyüyoruz. Herkesin ana diline, özgürlüklerine, kimliğini, dilini öğrenme hakkına saygı gösterme sosyal demokrasinin gereğidir. Solda kadronun kendini boşlukta hissetmesi sorunu var. Geçmişte sola güç vermiş, sonradan başka partilere savrulmuş bu insanları da kazanmamız önemli bir problemdir. Buna ihtiyaç var. Solda en büyük parti olarak bunu sağlamak CHP'nin görevi.

İddialı bir oluşum gerekli
Sola güç, kalite, iddia katacak oluşumu sağlamamız lazım. Herkes şunu kavramalı: Hangi strateji, anlayış etrafında beraber olacağız. Herkes iç dünyasında bu muhakemeyi dürüstçe yapmalı.
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu tehlike karşısında solun birliği de yetmez. Toplumun çoğunluğuyla kucaklaşmalıyız.

Seçimde topluma ne vaat edeceksiniz?
Ekonomik zorluklar, işsizlik ve yoksulluk karşısında halkı ezdirmeyeceğiz. Ülkeyi soydurmayacağız. Devleti böldürmeyeceğiz.
Vatandaşın gündeminde bunlar var. Bu üç temel noktaya yanıt veren bir anlayışla çıkacağız halkın karşısına. Bu soldur!
Ahlak ve dürüstlük için oy isteyeceğiz. İster muhafazakâr ol, ister liberal, ister demokrat gel, 'Türkiye böyle gitmez' diyorsan gel CHP'ye oy ver. Cumhuriyeti demokrasi içinde ayakta tutabilmemiz lazım.
Belki de son şansımız! Cumhuriyet demokrasiyi doğurdu. Şimdi demokrasi cumhuriyeti ortadan kaldırmamalı. Hükümete rağmen bunu başarmak zorundayız. Cumhuriyeti koruma refleksiyle hareket eden herkesten oy isteyeceğiz. Bu, Deniz Baykal'a oy verip vermeme meselesini aşıyor.

Etnik kimliği reddetmiyoruz

'Cumhuriyeti koruma' refleksi sizi aşırı milliyetçi partilerle aynı çizgiye taşırsa, radikal milliyetçi partilere iktidar yolu açılmaz mı?
Merak etmeyin. Milliyetçilik 6 okumuzdan biri. Milliyetçiliği, ayrışmacı değil, entegre edici, insanları aşiret, kabile düzeyinden alıp ulusal düzeyde beraberliğe taşıma, kimlik problemini ulusal düzeye çekme anlayışı olarak görüyoruz. Milliyetçilik, mezhep ve ırk farklılığını aşmak demektir. Bu anlayış Ortadoğu'daki krizi aşmanın reçetesidir. Duyarlılığımız ırkçı milliyetçilikle karıştırılmasın. Etnik kimliği reddetmiyoruz.

Plajlara İslamcı baskın

Bilgi kutusu
SABETAY VAROL Paris

Coğrafi konumu açısından Batı Avrupa'ya en yakın İslam ülkesi olan Fas, uzun yıllar boyunca Batı'ya dönük bir ülkeydi. Kral 6. Muhammed, tahta çıkışının ardından liberal demokratik değerlerin yerleşmesi için çaba gösterirken, son yıllarda köktendinci hareket ülkede yükseldi.
2007'de yapılması planlanan milletvekili seçimlerine ilişkin kamuoyu yoklamaları, liderliğini Şeyh Yasin'in yaptığı Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, oyların yüzde 47'sini alarak seçimi kazanacağını ortaya koyuyor. İslamcı görüşteki bu partiyi yüzde 17 oyla sol eğilimli Halkçı Güçlerin Sosyalist Birliği izliyor.
Öte yandan Fas'ta şeriatçı uygulamaları tehdit yoluyla günlük hayata sokmaya çalışan eylemlerde de artış gözleniyor. Başları açık kız öğrencilerin ve kadın öğretim üyelerinin yüksek okullarda büyük zorluklarla karşılaştıkları kaydediliyor. Ülkedeki sosyal hayat üzerindeki İslamcı baskının artışına bir örnek de plajlara düzenlenen "baskınlar".
Avrupalı turistlerin büyük ilgi gösterdiği Fas plajlarında, Arap gençlerin deniz kenarında mayoyla güneşlemesi bir yana, çiftlerin bir arada bulunması bile, ülkenin muhafazakâr bölgelerinde çeşitli tehditlere konu olabiliyor.
2003'te Kazablanka'da düzenlenen terörist saldırıları takiben hükümetin aldığı sert önlemler sonucu azalan benzer tehditlerin yeniden güncel hale geldiği, "Nasihat" adı altında gençlerin dini yaşam tarzına uymaya mecbur bırakıldığı ifade ediliyor. El Kaide gibi radikal örgütlerde Mağrip asıllı gençlerin giderek daha fazla varlık gösterdiği de biliniyor.

Söyleşi: Derya Sazak
Kaynak: www.milliyet.com.tr