BIST 9.645
DOLAR 32,60
EURO 34,79
ALTIN 2.411,12

Başörtüsü dindarlara yakışıyor mu?

Ortaöğretimde okuyan başörtülü bir kızım olsaydı; kaba, çatışmacı, tahammülsüz, baskıcı ve hırsız damgası yemiş bir babanın el üstünde tuttuğu, torpil geçtiği, koruyup kolladığı biri olmaktansa bu karardan sonra kızımın başını açmasını, okula öyle gitmesi

Hükümet hafta başı aldığı bir kararla ortaöğretimde başörtüsünü serbest bıraktı.

Özgürlüklerden yana olan herkesi memnun etmesi gereken bir adım.

Fakat bu kararı sevinçle karşılamam gerekirken, derin bir endişe ve huzursuzluk duydum.

Ben ki ömrümün yarısını bu tür değerlerin serbestisi için mücadele vererek geçirdim.

Tam da istediğim her şey oluyor, uğruna mücadele verdiğimiz değerler özgürleşiyor, yasaklar son buluyor ama ben hâlâ rahatsızım.

Peki nedir benim derdim?

Kız çocuklarımızın liselerde başlarını örtmesinden mi rahatsız oluyorum? Yoksa Türkiye biraz daha dindar bir görüntüye bürünecek diye mi hüzünleniyorum?

Benim gibi hemen hemen her yazısında “özgürlük ve demokrasi” vurgusu yapan biri, bir yasağın ortadan kaldırılmasından niye huzursuzluk duyar?

Elbette Türkiye’de herkesin, istediği yaşam tarzını seçme hakkı var. Ona göre yaşama, çocuğunu ona göre yetiştirme hakkı var.

Farklı yaşam tarzlarına set çeken yasakların kalkması elbette hepimizi mutlu etmeli.

Fakat etmiyor. Niçin?

Çünkü bu bir özgürlük adımı değil.

Toplumun bir kesimine, özgürlük bağışlayarak, tutsak etme durumu.

Toplumun bütün kesimlerinin yasaklarla sorunu varken, sadece dindarlara öncelik vermek, onları el üstünde tutmak, onları diğerlerinden ayırmak toplum nezdinde dindarları ötekileştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

***

Şöyle düşünün: 3-5 çocuğu olan baskıcı bir baba var. Evde sürekli terör estiriyor. Kaba, nobran, tahammülsüz, konuşmayı ve tartışmayı, dertten anlamayı bilmez bir yapısı var.

Tek bildiği şey korku ve baskıyla çocukları üzerinde hakimiyet kurmak.

İşte bu baba sadece bir çocuğunun isteğini karşılıyor. Onun bir dediğini iki etmiyor.

Diğerlerinden esirgediği şefkat ve yakınlığı ona gösteriyor. Onu mutlu etmeyi neredeyse tek vazife olarak görüyor.

İşte, kayırılan, torpil geçilen, korunup kollanan çocuk olmak beni fazlasıyla rahatsız ediyor.

Çünkü bu baba yaptıkları ile o çocuğu diğer kardeşleri gözünde nefret objesine dönüştürüyor.

Babanın bu tutumu, kardeşler arasındaki bağı onarılmaz bir şekilde tahrip ediyor.

Diğer kardeşlerin, o çocuğa nefretle bakacak olmasından fena halde huzursuz oluyorum.

Babanın düşüncesiz tavrı nedeniyle o çocuğun evde yalnızlaştırıldığını, ötekileştirildiğini düşünüyorum.

Diğer çocuklarına takındığı yasakçı, umursamaz tavır, onlara karşı kullandığı çatışmacı ve kaba üslup kardeşler arasındaki bağa büyük darbe indiriyor.

***

Her alanda özgürlükleri kısıtla. Baskı ve korkuyla ülkeyi yönet. Alevilerin taleplerini görmezden gel. Kürtlerin isteklerine net bir cevap verme, ama mesele dindarlar olunca her yasağı büyük bir kolaylıkla kaldır.

Kim o torpil geçilen çocuğun yerinde olmak isterse olsun, ama dindarlar; kayırılan, korunan, el üstünde tutulan olmak için bu mücadeleleri vermedi.

Eşitlik için, özgürlük için, gerçek bir ferahlık için, toplumun bütününe yayılan bir huzur için ülkemizdeki yasaklarla mücadele ediyorduk.

Şimdi bal tutan parmağımızı yalayıp mutlu mu olacağız?

Ülkenin birliği, bütünlüğü ve huzuru için yola çıkan dindarların sadece kendi mutluluklarına ve kazanımlarına fit olmalarını anlamıyorum.

***

Bu kararın beni rahatsız eden bir başka yönü daha var:

Dindarlara öz evlat muamelesi çeken o babanın kimliği ve kişiliği.

Türkiye tarihinde dindarlığın imajına en ağır darbeyi vurmuş bir iktidar, dindarların avukatlığını yaparak itibar toplama derdinde.

“Dindar adam çalmaz” algısını yerle bir etmiş bir iktidar, başörtüsü gibi değerlere gösterdiği yakınlık ile itibar onarma peşinde.  

Başörtüsünün o temiz ve sade imajına en koyu lekeyi sürmüş bir iktidar, başörtüsüne kıymet verdiğini gösterme çabasında.

Dindarlık eşittir kabalık, tahammülsüzlük, nobranlık, despotluk algısının oluşmasına, yerleşmesine sebep olan iktidar, dindarların hamisi olma peşinde.

“Bakara-makara” yapana yüreğini açanlar, 700 bin TL’lik saat takanı el üstünde tutanlar, “O parayı kabul etme oğlum nasıl olsa o işadamı kucağımıza düşecek” diyerek rüşveti meşrulaştıranlar, dindarların koruyucusu oluyor öyle mi?

Gerçek dindarlıktan zerre kadar nasip almamışlar ama küçük sembolik gösterilerle dindarlık taslıyorlar.

Ve bu durumdan da hiçbir gerçek dindar rahatsız olmuyor. Onların tek derdi elde ettikleri kazanımlar.

Eğitim sistemini felç et. Toplumu ayrıştır. Çatışmacılığı siyasi bir üslup olarak benimse. Yolsuzluklara bulaş. Her alanda özgürlükleri kısıtla ama başörtüsüne serbestlik vererek özgürlükçülük ve dindarlık oyna.

Akıl alır gibi değil.

Bu ülkenin namuslu ve gerçek dindarlarına şöyle demek yakışırdı:

“Özgülüğü biz sadece kendimiz için değil, komşularımız, arkadaşlarımız… bütün ülke için istiyoruz. Bizi toplumun diğer bireylerinin gözünde nefret objesi yapacak tutum ve davranışlardan kaçının.

Özgürlüğü ve demokrasiyi bütün bir ülke için sağlayana kadar bu hakkı kullanmayacağız…”

Çünkü ancak böyle diyebilirsek iç barışı, gerçek kaynaşmayı, toplumsal bütünlüğü sağlayabiliriz.

Ortaöğretimde okuyan başörtülü bir kızım olsaydı; kaba, çatışmacı, tahammülsüz, baskıcı bir babanın el üstünde tuttuğu, torpil geçtiği, koruyup kolladığı biri olmaktansa bu karardan sonra kızımın başını açmasını, okula öyle gitmesini öğütlerdim.

Çünkü İslam başımızı örtmeden önce haysiyetli, adaletli ve hakbilir olmayı öğretti bize.

 

Twitter.com/acikcenk