BIST 9.676
DOLAR 32,59
EURO 34,87
ALTIN 2.504,19
HABER /  MEDYA

Başbakan medyayı ciddiye almamalı

Ahmet Tezcan "Bence bu medyada olup da kirlenmemiş kimse yoktur. Buna ben de dahil." diyor ve ekliyor "Başbakan medyayı gereğinden fazla ciddiye alıyor"

Abone ol

Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'in sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan'ın eski basın danışmanı, gazeteci ve roman yazarı Ahmet Tezcan "Bence bu medyada olup da kirlenmemiş kimse yoktur. Buna ben de dahil." diyor.

İşte "Başbakan medyayı gereğinden fazla ciddiye alıyor" diyen Ahmet Tezcan'ın röportajdaki sorulara verdiği yanıtlardan bazıları:

MEDYADA KİRLENMEYEN YOK, BEN DE DAHİL

Nasıl bir kirlilik bu?
Her açıdan kirlilik. Manipülasyon yaparsınız bu bir kirliliktir. Gerçeği görmemek ayrı bir kirliliktir. Mesela yapılan bir yalan habere göz yummak. Ya da yalan haber yapmak bu çok ayrı bir kirliliktir.

31 YILDIR YILDIR İNSANLIĞIMI KAYBETMEMEYE ÇALIŞIYORUM

Siz de mi kirlisiniz şimdi yani?
Elbette... Bu meslek içinde olup kirlenmemiş kimse yoktur. Annemin bana sürekli söylediği bir söz var. “Keşke öğretmen olaydın oğlum, gazetecilerin işi gücü yalan, dolan” şimdi düşünüyorum da annem çok haklı. Eğer öğretmen olsaydım en azından 30 yılda birkaç insanın yetişmesinde katkım olurdu. Ama 31 yıl oldu ben bu 31 yılda insanlığımı kaybetmemeye çalışıyorum.
Durum o kadar vahim mi?
Hem de çok.
Biz de fikir işçisiyiz. Kamuoyunu bilgilendiriyoruz.
O nedenle bu kadar sertim işte.

TÜRKİYE’DE GAZETECİLİK BİTTİ

Mesleğe yıllarını vermiş bir duayen gazeteciden bunları duymak kötü.
Duayen lafını hiç sevmem. Olmayan şeyin duayeni olmaz. Bu ülkede gazetecilik mi var ki duayeni de olsun. Türkiye’de gazetecilik bitti.
Biz ne yapıyoruz şu an?
Kendimizi avutma ya da kandırmaca.

MEDYANIN EN ÇOK KOVULAN ADAMI OLDUM

Aslında "kovulma" kelimesinin çok sevmiyorum. Ama genelde sizin durumunuz öyle olmuş. Medyanın kovulan adamı mı oldunuz hep ve neden?
Neden kovulma kelimesini sevmiyorsun? Gayet normal, insanlık hali bir durum. Hakikati neden gizleyeyim medyanın en çok kovulan ve istifa eden adamı oldum.

MEDYADA ÇOK HAKSIZLIK GÖRDÜM

Neden hep kovulan adam oldunuz peki?
İstifalarım ya da kovulmalarımın çoğunun benimle alakası yok. Mesleğin etik problemlerinden kaynaklandı veya arkadaşlarım haksızlığa uğradığında karşı durduğum için. Ya da haksızlıklara dayanamayıp isyan ettiğim için.
Geçimsizlik var mı peki?
Olur mu hiç öyle şey.
İtaatsizsiniz o halde?
İtaat dediğin şey nedir ki? Doğru bir şey görürsem doğruya itaat ederim. Ancak yanlış bir şey görürsem ona asla itaat etmem. Bu zaten kendime ihanet olur. Yanlışa itaat kölelikten başka bir şey değildir...

MEDYADA ŞU ANKİ DURUM ŞU: PESPAYELİK

Mesleği bırakalım gidelim madem durum bu kadar vahim... Benim de içim karardı...
Bilmem, bırak diyemem ama direnmek en güzeli diyebilirim. O karakteri oluşturabilmek için direnmek en güzeli. Bir şey yok olmadan yenisi ortaya çıkmaz. Mesela toprağa gömersiniz tohumu, tohum yok olur ama içindeki öz çıkar. Bizim içimizdeki öz ne? İnsanlık. Yani gazetecilik yapmak için insanlıktan başka bir şey talep edilmiyor ki bizden.

GAZETECİLİK YAPMAK İÇİN İNSANLIKTAN BAŞKA BİR ŞEY TALEP EDİLMİYOR

Biz de insanız... Bakın iki gazeteci karşılıklı konuşuyoruz?
İnsan var, beşer var. Kimse kusura bakmasın ama herkes insan değil. Beşer kelimesi var. Beşerle ilgili de Türkçe ’de çok güzel bir kafiye var. “Beşer şaşar” şeklinde... Beşer demek insan görünümüne sahip yaratık demek. Ama henüz insan değil. İnsan kendi kendini inşa edebilen varlıktır. Tasavvufta buna böyle denir.

ŞİMDİKİ TV PROGRAMLARI HEP ABUR CUBUR

Bir dönem televizyon programı da yapmış bir gazeteci olarak şimdiki tartışma programlarını nasıl buluyorsunuz peki?
Biz şimdi seninle burada bu güzel kahvaltı yerine abur cubur yeseydik doyurucu olur muydu?
Olmazdı tabii ki...
Şimdi ki programlarda abur cuburdan başka bir şey değil.
Kitabınızı bana hediye edip imzalarken “yolun sonundan” diye bir ifade yazmışsınız, nedir bu yolun sonu?
Valla benim için bu meslekte tam 31 yıl oldu. Sen daha yolun başındasın. Ben sona doğru yaklaştım.

ARTIK SADECE ROMAN YAZACAĞIM

Öyle demeyin daha çok gençsiniz. Biz genç gazetecilere yol göstereceksiniz.
Kâfirun’dan sonra kararlıyım. İnşallah bundan sonra roman yazmak dışında hiç bir şey yapmayacağım.

MESLEK BENİ BIRAKTI

Mesleği mi bıraktınız yani?
Meslek beni bıraktı işin aslı (Gülüyor)

GAZETECİLİK KONUSUNDA ÜZERİME DÜŞENLERİ TAM YAPTIM

Desenize şairin dediği gibi “sevmek insanı bırakmaz, insan sevdiğini bırakır” sizin ki de öyle sanki?
Medya konusunda ve gazetecilik konusunda bugüne kadar söylenmesi gereken her şeyi söyledim. Yapılması gereken her şeyi yaptığım kanaatindeyim. İçim rahat... Konuyla ilgili olarak bir kitap çalışması yapmayı düşünüyorum. Medyadaki karakter problemleri üzerine olacak bu kitap. “6 yönden yeni medya” diye. Yeni medya deyince teknolojik yenilikleri insanlar yeni medya diye kabul ediyor. Yok böyle bir şey. Şimdi sen yeni bir elbise aldın, yeni Alev mi oluyorsun. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Yeni diye bir şey yok zaten yeryüzünde. Aristo’dan tut, Nihat Doğan’a kadar hiç kimse yeni bir şey söylememiştir. Sosyolojide de bu böyle. Medyada karakter oluşumunu canlandırabilirsek yeni medya düzenini de sağlamış oluruz.

KARAKTER SORUNUNU HALLEDERSEK YENİ MEDYA DÜZENİ SAĞLANIR

Gazetecilik kimliğiniz dışında Başbakan Erdoğan’ın da bir dönem danışmanlığını yaptınız. Biraz anlatır mısınız zor mudur Erdoğan’la çalışmak? Neler yaşar kendisine yakın bir danışman?
Zordur tabii. 7/24 çalışan bir insan. Mesai açısından zor. Zaten orada mesai diye bir kavram yok. Evinize gidemezsiniz. 2, 5 sene eve uğramadığım oldu. En küçük kızım 7 yaşındaydı. Yara döker gibi saçları döküldü. Baba yok, kayboldu çünkü. Çocuk kafayı yedi bensiz.

BAŞBAKAN DANIŞMANLIĞI BENİ ÇOK YORDU

Sizi yordu mu bu süreç peki. Söylediklerinize göre epey çekmişsiniz?
Yani yorulmasaydım bu süreçte zaten devam ederdim. (Gülüyor) yorulduk yani.

BAŞBAKAN ERDOĞAN’LA HİÇ SORUN YAŞAMADIM

Başbakan Erdoğan’la sorun yaşayıp mı ayrıldınız. Bunu birkaç yerde bu şekilde duymuştum?
Hayır, kesinlikle sorun yaşamadık. Ben ekonomik açıdan çökmüştüm. 4 çocuk okutuyordum ve kazancım yetmiyordu. Düşünsenize memur maaşı... Üstelik benim eşim de çalışıyordu ve buna rağmen yetmiyordu. Sağa sola hep borç... Zordu anlayacağın...

BAŞBAKAN’IN VÜCUDUNDAKİ ORGANLAR OLARAK ADLANDIRILIRDIK...

Başbakan danışmanları iyi kazanmaz mı?
Hayır. Başbakanlık’taki memur maaşları bütün devlet daireleri içerisinde en düşük maaştır. Bizim dönemimizde böyleydi. Şimdilerde sanırım bunu biraz düzelttiler.
Hem zor, hem yorucu, hem de ekonomik hiçbir getirisi yok. Böyle bir şey mi Başbakan danışmanlığı? Ben sevmedim bu işi!
Böyle ama yapmak istediğiniz şeyler olunca katlanıyorsunuz. Ancak bir noktadan sonra dayanılmaz hale gelmişti, ben çökmüştüm artık iyice. Çok yorulmuştum. Bir de Ankara’ya gittiğinizde Başbakan’ın danışmanı olarak gidiyorum, onunla çalışacağım diye düşünürsünüz ama kazın ayağı öyle değil. Siz bir tane Başbakan onlarca “başbakancık” ile çalışırsınız. Terzi bile orada kendi çapında bir başbakan gibi görür kendini.

1 BAŞBAKAN ONLARCA BAŞBAKANCIKLA ÇALIŞIRSINIZ

Kraldan çok kralcılar mı var demek istiyorsunuz?
Kraldan çok kralcı değil de “benci”… Güç odakları etrafında bu tür şeyler hep olur. Bunlar bir de size gaz vermeye çalışırlar. 73 milyonun ağzının içerisine baktığı bir insana yani Başbakan’a akıl veren adam olarak görülürsünüz. Kendinizi de öyle görmeye çalışırsınız. Önce kendinizi gaza getirirsiniz, bir de etraf gazı verir. Hiç görmediğiniz, tanımadığınız insanlar birden bire ahbabınız olur. Gazetelerde sürekli çıkar "Başbakan’ın A takımı" diye. Ağzı, burnu, kulağı olarak konuşlandırmaya başlarlar. Eğer siz bu organ üzerinden konuşlandırmayı benimseyecek olursanız, bir müddet sonra ben Başbakan’ın "ağzıyım" derseniz bir başkası da başka bir organ üzerinden konuşlandırır, ortaya çok nahoş bir durumlar ortaya çıkabilir. (Gülüyor)
Ama havası da başkadır Başbakan danışmanlığının. Gazetecilikten farklı epeyce...
Havasını yiyeyim ya ne havası. Hava işte. Hava dediğin nedir ki heba ve heves dışında boş bir şey yoktur.

GAZETECİLİK DÖNEMİMDE HİÇ OY KULLANMADIM

Başbakan danışmanlığı yapmadan önce hiç AK Parti’ye oy vermemişsiniz doğru mu?
Aynen öyle ama sadece AK Parti’ye değil hiçbir partiye oy vermedim. Gazetecilik yaptığım dönem içinde hiç oy kullanmadım. Yerel seçimler de dahil.
Bu çok doğru değil ama her TC vatandaşı oy hakkını kullanmalı.
Belki biraz abartılı gelecek ama başkalarına söylediğim şeyi kendim uygulamazsam sözümün tesiri olmaz diye düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan’ı seviyor musunuz?
Elbette seviyorum. Hem de çok.
Nasıl bir insan kendileri?
İyi bir insan. Sert görünür ama çok merhametlidir.
Çok katı ve asabi görünüyor zaman zaman.
Hayır değil. Bu memleketin evladı ya var mı ötesi... Tepkileri gayet normal, tıpkı bizlerin ki gibi.

BAŞBAKAN GÖRDÜĞÜM EN VEFALI İNSAN

En sevdiğiniz özelliği nedir Başbakan’ın?
En sevdiğim aynı zamanda en sevmediğim özelliği vefası. Başbakan çok vefalı bir adam. Dehşet vefalı hem de... Başına dert açabilecek kadar...
O kadar yani?
Benim bugüne kadar gördüğüm en vefalı insan. Bunu herkes bilir, söylerde.

SABAH’TAN KOVULDUM

Başbakan danışmanlığının yanı sıra Sabah Gazetesi’ne gidişiniz ve ayrılışınız da çok konuşuldu. Orada neler oldu?
Kovuldum. (Gülüyor)
Serhat Albayrak ile yıldızınızın hiç barışmadığı söyleniyor. Bu doğru mu?
Beni işe alan o yahu.
3 dakikalık bir kovulma süreci olmuş galiba. Serhat Bey ile o gün görüşme süreniz buymuş. Neden bu kadar kısa?
Kovulma sürecinde tabii ki 3 dakika görüşürsün. Saatlerce sürecek hali yok.
Neden kovuldunuz peki, hiç sorgulamadınız mı?
Hayır neden sorgulayayım nedenini biliyorum zaten. Uyuşulmadı. Doğru bildiğim şeyleri söyledim. Onlar da bunu kabul etmedi. Benimle çalışmak istemediler.

SABAH’TA HABERCİLİK SIKINTISI VE HAKSIZLIKLAR VARDI

Neydi orada sizin kabul edemediğiniz o yanlışlar ve kovulmaya kadar giden o etkenler?
Hem habercilik anlamında vardı sıkıntı. Hem de birtakım yapılan haksızlıklar. Mesela aynı serviste çalışan, aynı işi yapan 2 insan arasındaki farklılık. Mesela biri daha fazla çalışıyor az maaş alıyor, diğeri daha az çalışıp kaytarıyor ama daha fazla maaş alıyor. Mesela birine zam yapılırken diğerine köle muamelesi yapılması. Bunlar çok can sıkıcı şeyler. Her medya kuruluşunda oluyor ancak göz görüyor, gönül katlanmıyor. Ben de katlanamadım.

ERGUN BABAHAN’A “NEDEN BU KADAR YANDAŞSIN” DEDİĞİMDE
“GİDECEK YERİM YOK BAŞKA” DEMİŞTİ

Tuhaf olan sizden bu kadar çabuk vazgeçmeleri. Siz Başbakan kontenjanından torpilli değilmiydiniz?
Hayır değildim. Şimdi ben oraya gittiğimde önce Ankara’da kurumu ziyaret ettim. Bunu kimse inkar edemez. Girdiğim her odada ben şunu söyledim. “Herhangi bir medya kuruluşunda herhangi bir siyasi iktidara verebileceğin en önemli ve en sağlıklı destek karşısında olmaktır. Yanında olmak değil. Çünkü yanında olursan ağırlık gibi aşağıya çeker ikisini de. Eğer körü körüne yanına olursan, bir siyaseti körleştirir. İki medyayı yavşaklaştırır. Her odada bunu söyledim ben. Herkes şahittir buna. İlk sorun burada çıktı zaten. O dönemdeki yayın yönetmeni ben oraya gelmeden önce, Başbakan’ın yanında çalışırken “niye bu kadar iktidar yanlısı oluyorsun diye sorduğumda, ne yapayım gidecek başka yerim yok “ dedi.
Kimdi o kişi?
Ergun Babahan tabii ki.
Ergun Babahan öyle söylemiyor ama. Hatta siz kovulmuşsunuz o kovulmamış.
Onun söyledikleri onu bağlar beni değil.

ERGUN BABAHAN İLE KARAKTER SORUNU YAŞADIK

Neden Babahan ile anlaşamadınız?
Karakter sorunu.
Sizi yazı işleri toplantısından kovmuş birde. Bu çok vahim!
Beni kovamadı ki, Yönetim Kurulu Danışmanı’nı kovdu. Yani dolayısıyla kendini kovmuş oldu.

BABAHAN KOLTUĞUNA OTURACAĞIM SANDI

Bayağı cesaret ama O’nun ki de?
O cesaretten yapmadı bunu. Şov yaptı orada kendince. İnternet sitelerine dağıttı sonra haberi. Ona çalışan internet siteleri vardı çünkü. Dolayısıyla o başka bir şeyden korktu. Yanlış anladı bişeyleri. Benim onun koltuğuna oturacağımdan korktu. Ama şunu anlayamadı, benim kimsenin koltuğunda gözüm yok. Olmaz da. Çünkü ben hayatta hiçbir şeyi kendime ait hissetmedim. Şu yazdıklarım da dahil. Şu yazdığım kitabı yayınlamadan en az 30 kişiye gönderdim. Onlardan herhangi biri de çıkıp alsaydı kendi adıyla bassaydı içim cız etmezdi.
Sevmiyorsunuz sanırım Ergun Babahan’ı?
Niye sevmeyeyim. İnsan olan herkesi severim ben ama eylemlerini sevmek zorunda değilim.
Ya eylemlerini?
Hayır sevmiyordum. Yanlıştı çünkü. Bu arada o da beni sevmek zorunda değil. İnsanların eylemleri ile özünü karıştırmamak lazım. Bakın kendisi söylüyor. 28 Şubat’ta nasıl olduğunu şimdi nasıl olduğunu. Gerçi 2010 yılında attığı Başbuğ kriterleri manşeti de 28 Şubat’ı pek aratmıyordu. İnsanda değişmeyen tek şey var o da öz.
Şimdiki Ergun Babahan’ı nasıl buluyorsunuz?
Allah herkesin halini güzelleştirsin. Başka da bir şey demiyorum.

MEDYA PATRONU BANA SİLAH ÇEKTİ

Size silah çeken bir medya patronu vardı sanırım. O olay neydi Allah aşkına ve kimdi o isim?
(Gülüyor) Bunu çok konuştuk aslında. Best FM’in sahibi Emrah yapmıştı. Cavit Çağlar’ı eleştiriyordum canlı yayında, o zamanlar Çağlar bakandı. Emrah’ın da ağabeyinin kayınpederiydi.
Ne dediniz de silah çekecek kadar adamı çıldırttınız?
Şimdi bana eleştirme dediler, ben eleştirdim. O da doğal olarak çok hiddetlendi ama o zamanlar çok gençti ve toydu. Şimdi olsa asla yapmaz.

FATİH ALTAYLI ÖLÜMDEN KURTARDI BENİ

İyi kurtulmuşsunuz...
Fatih Altaylı sayesinde yırttım. (Gülüyor) Fatih, olmasaydı zordu işim.Aldı götürdü, sakinleştirdi. Sonra ertesi günü ikimizde kovulduk.
Fatih Bey’le aranız iyi o halde?
Tabii ki. İstanbul’a gelip gittikçe görüşüyorum. En son kitabımı götürmüştüm.
İnsanların hayatında iniş çıkışlar oluyor ya sizde biraz fazlası olmuş. Özellikle medya açısından söylüyorum bunu. Canlı yayında istifa eden bir isimsiniz bu büyük bir cesaret!
Şimdi orada etik bir takım şeyleri anlatıyorsun insanlara, kendi anlattığına kendin inanmazsan ve o etik kuralları uygulamazsanız anlattığınız şeyin değeri kalmaz. Kulağa girmez. Yaşanmamış söz kulağını bulmaz. Havada boş dolaşır, o da hava kirliliği yapar.
Hiç tutunamamışsınız ne siz ne de programınız. Yoksa sizde de problem var mıydı?
Belki bende de vardır.
Hiç sorguladınız mı kendinizi?
Sorgulamaz olur muyum.
Ne çıktı o sorgudan?
Yani her açıdan sorguluyorsun kendini. Sonuç olarak aynaya rahat bakabiliyorum. Utanmıyorum kendimden. Karakterim, kişiliğim hep yerinde duruyor. Mesleki açıdan hamdolsun ki hala vicdanım rahat. Yastığa başımı koyunca kendimle savaşmıyorum.

SİYASETÇİLER ORTAYA ATAR GAZETECİLER DE SALAK GİBİ GİYİNİR

Ben şunu anlamıyorum ve de çok üzülüyorum.Bu meslekte siz biz olmayı. Günümüz gazetecilerini yandaş –candaş- omurgalı-omurgasız- ayırdılar da ayırdılar. Niye böyle, bu ne büyük bir acıdır?
Eskiden de kartel medyası vardı. Dinci medya vardı. Ben bunları hiç sevmem. Kavram kargaşası resmen. Bunları siyasiler ortaya atar. Gazeteciler de salak gibi üzerine giyinirler bu kıyafetleri. Rıdvan Akar 32. Gün programı için sormuştu: Kartel medya, dinci medya siz bu tasniflere inanıyor musunuz diye. "İnanmıyorum" dedim. Bunlar yapay tasnifler. Anca bizim medyadan bahsedilebilir. Bu ülke sınırları içinde olan biten her şey ve herkes bizimdir bize aittir. Bir sivilce varsa bizim suratımızdaki sivilcedir. Bir kambur varsa bizim sırtımızdaki kamburdur. Güzel bir şey varsa bu da bize aittir. Dolayısıyla ben bu kavramlara karşıyım. Ama şöyle bir tasnif olabilir misyon medyası var kombinasyon medyası var. Ama misyon medyası da artık anlamından çok uzaklaştı.

BAZI ARKADAŞLAR MUHALİF OLMAYI MARİFET SANIYOR

Gazetecilik biraz da muhaliflik midir?
Gazetecinin yapması gereken şey kamu adına denetlemek ve yanlışı söylemektir. Birebir muhalif olmak diye bir şey yoktur. Bazı arkadaşlar muhalif olmayı marifet sanıyorlar. Marifet ille de muhalif olmak değildir. İlle de hakkaniyetli olmaktır.

MEDYA HEP ÜÇ MAYMUNU OYNADI

AK Parti iktidarı 10 yıllık süreçte medyayı çok etkiledi sanki. Penguenlerden yola çıkarak bunu soruyorum. Herşeyi çok duymayan, görmeyen bir medya düzeni mi oluştu ne?
Emin ol hükümetle hiç alakası yok. Medya her zaman oldu bitti böyleydi. Hiç istisnasız devam etti bu dediklerin. Hep 3 maymunu oynadı.

TÜRKİYE’DE İKTİDARLAR HEP MEDYA ÜZERİNDE EGEMENDİ

Başbakan Erdoğan’ın medya üzerinde büyük bir egemenliğinden söz etmek mümkün değil mi içinden geçtiğimiz şu süreçte?
Aslına bakarsan bütün iktidarların etkisi vardı medya üzerinde ama onlar kapalı kapılar arkasında yaptığı için göze batmıyordu. Başbakan açıkça meydanlarda söylüyor diğerlerinin gizli saklı söylediklerini. Daha dürüst.

BAŞBAKAN BENCE MEDYAYI CİDDİYE ALMAMALI

Başbakan o meydanlarda çok kızıyor gazetecilere. Bazen şaşırıyorum tepkilerine acaba haklı mı değil mi diye düşünüyorum. Sizce neden bu kadar sert?
Bence gereğinden çok ciddiye alıyor medyayı.

MEDYA YOK BU ÜLKEDE

4. Kuvvetten söz ediyoruz ve en büyük silahların başında geliyor medya. Her ne kadar doğru habercilik ve bağımsızlık ilkelerinden sapılsa da.
Bence çok ciddiye almamalı Erdoğan medyayı. Olmayan bir şeyi niye ciddiye alırsın ki anlamam.Türkiye’de medya yok ki!
Hepten yok sayamazsınız. Bu ülkede onlarca gazete ve televizyon var.
İyi de bu onlarca TV ve gazete bugüne kadar halk üzerinde ne kadar etkili oldu? Bak halktan bahsediyorum.Yok öyle bir etki.

HÜRRİYET ŞU AN AKP BİLE YAZAMAZ

Bugün bir gazete var ki “Tayyip” diye manşetler atabiliyor. Gel de ciddiye alma...
Bunu yıllar önce de yaptılar. Hiç yadırgamıyorum. Artık alıştık bu tarz hitabetlere. Hapse girdiğinde Hürriyet Gazetesi’nde “muhtar bile olamaz”diye manşet attı. Onlar da hep Tayyip diyordu. Yıllarca bu ülkede bunla yapıldı. Şimdi Hürriyet AKP bile yazamıyor.
Neden, korkuyorlar mı?
Bir insan neden korkar kendine güvenemediği için. Kendine güvenemeyen insan da karaktersiz insandır.

MEDYA 30 YIL İÇİNDE EN PESPAYE DÖNEMİNİ YAŞIYOR

Siz AK Parti’yi anladığım kadarıyla medya konusunda eleştirmiyorsunuz?
Tabii ki eleştiriyorum. Neden eleştirmeyeyim? Medyanın 30 yıl içerisindeki en pespaye dönemini yaşıyoruz. Bu bir eleştiri değil mi?
Basın özgürlüğü bitti mi?
Yoktu ki zaten. Şimdi iktidarla ilgili her şeyi yazacaksın ama patronun ekonomik ilişkileri konusunda hiçbir şey yazamayacaksın bu özgürlük mü? Bunu karikatürize edersek Serdar Turgut Hürriyet’teyken şöyle anlatmıştı. “Ben patronumun ekonomik ilişkileri konusunda yazı yazmama özgürlüğüne sahibim” yani anlayacağın önce editöryal bağımsızlığı kendi içlerinde psikolojik olarak yani şuur olarak gazetecilerin kazanması lazım ki özgürlükten ya da bir baskıdan söz edebilelim.

28 ŞUBAT BİZİM İÇİN ÇOK AĞIRDI

Siz hiç iktidar baskısı gördünüz mü?
Hem de alasını gördüm. 28 Şubat süreci işte. Neler çektiğimizi bir biz bir Allah bilir. Kovulduk ama keşke kovulmayla kalsaydı. Epey sıkıntılar çektik. Baskıdan tut hedef gösterilmeye kadar.
Sizce Türkiye’nin en iyi medya patronu kim, ya da var mı öyle biri?
Bir zamanlar yanında çalışmıştım Hakan Çizem vardı. Kanal E’nin eski sahibiydi. Sattı sonra ve adı CNBCE oldu o kanalın. Hakan Çizem ile biz 4. Kuvvet Medya programı için bir sözleşme yapmıştık. Sözleşmede şöyle bir hüküm vardı. Programa sözlü ya da yazılı müdahale tek taraflı fesih gerekçesidir. Hiçbir patron böyle bir sözleşmeye imza atmaz ama o attı. Bir defa oldu. Merdan Yanardağ şahittir. Program toplantısında “bu hafta ne yapacaksınız siz ne var elinizde” dedi. “Yapacağız işte bir şeyler” dedim. Ha tamam dedi sustu. Böyle iyi bir adamdı. Doğan ve Dinç Bilgin’in tüm baskılarına rağmen direndi ve o program 1 yıl boyunca devam etti.
Aydın Doğan’ı nasıl buluyorsunuz?
Nesini nasıl buluyorum?
Medya patronluğunu yani?
Berbat buluyorum.
Nasıl yani?
Olmayan şeyin patronu (Kahkaha atıyor) ben ne yapayım öyle patronu.
NTV’nin durumu da epeyce tartışma konusu.
Hiç umurumda değil. Ben roman yazıyorum. Medyadan umudu keseli çok oldu.

BEN GAZETECİLİK YAPTIM ÇOLUĞUM COCUĞUM ACI ÇEKTİ

Bayağı bitirmişsiniz içinizde de medyayı?
Aynen öyle. Kendime de kızıyorum onca yıl kafamda bu kadar yer açtığım için. Çoluğumun çocuğumun çektiği acılara acıyorum. Ben gazetecilik yaptım onlar acı çektiler.
Neden o kadar acı çektiler?
Hem maddi hem de manevi.
İçerideki tutuklu gazeteciler var. Şimdi onların ailesi acı çekiyor. Onlar için ne söylersiniz. Neyin bedelini ödüyorlar?
Bilemiyorum kendilerini sorgulasınlar.
Üzülmüyor musunuz?
İnsan olarak elbette üzülüyorum.
Bir gazetecinin terör örgütü üyeliği ya da darbeye teşebbüsten yargılanması akla yatkın mı?
Neden olmasın. İnsana dair hiçbir şey beni şaşırtmaz.
Silivri bir toplama kampı mı muhalefetin dediği gibi?
Ne alakası var Allah aşkına. Muhalefetin dediğine çok da kulak vermemeli.
Ergenekon Örgütü’nün varlığına inanıyor musunuz?
Elbette inanıyorum. Olmaz olur mu, o dosyanın zekatı bile fazla gelir ülkeye.
Dikkatimi uzun zamandır çekiyor şimdiye kadar röportaj yaptığım her isim medyadan şikâyetçi, medyaya artık inanmıyor. İşin en ilginç kısmı bunu söyleyenler gazeteci ve tepe noktalardaki koltuklarda oturuyorlar. Çok garip değil mi?
Yapma bu işi o zaman derler adama. Ben sana ne diyorum. Artık roman yazmalıyım. Medya bitik.