BIST 9.645
DOLAR 32,54
EURO 34,90
ALTIN 2.427,27

Nikâhı, zina yapmamak için kıyıyorlar

O “erkek millet” ki; yatağında para vermeden her zaman hazır ve nazır olsun diye nikâhladığı kadına hayatının tek bir gününde çiçek vermeyi akıl etmez…

“Yahu her konuda bir şey söylüyorsun ama şu anayasa değişikliğiyle ilgili hiçbir şey yazmıyorsun” diyenlere verdiğim cevabı aktarıyorum: “Türk medyası ve akademisyenleri neye karşı olduklarını bilmedikleri gibi önemsemezler de… Onlar için kime karşı olduklarını bilmek yeterlidir…”
 
 
 
 
 
İŞTE TÜRK ERKEKLERİ!.

 
Prof. Duygun Yarsuvat, Ruhat Mengi'nin programında, “Türk erkeklerinde cinsel açlık var” dedi.
İşte o anda orada olmak ve şunları söylemek istedim…
Ne istemesi...
Yandım, tutuştum...

                                   ***
 
Unutmayın ki Türk demokrasisi, cinsel açlık yaşayan erkek ve “zina olmasın” düşüncesiyle nikâh kıydığı kadın çoğunluğun oylarına dayanıyor…
Ve haliyle o demokrasi bugünkü bulunduğu noktadan yukarı doğru tırmanamıyor…
Aklı belden aşağıda olan bir erkek milletin demokrasisi işte bu kadar oluyor…

                                   ***

O
“erkek millet” ki; yatağında para vermeden her zaman hazır ve nazır olsun diye nikâhladığı kadına hayatının tek bir gününde çiçek vermeyi akıl etmez…
Bir kere bile
“seni seviyorum” demez…
Hafif bir makyaj yaptığında
“ulan orospu musun sen?” diye yumruğu indirir…
Ayda 150 lira sigaraya verir de ayda 15 liraya kıyıp karısına
“bununla kendine çorap al” diyemez…
Elin fahişesine yüzlerce Doları bayılır da, süslendiğinde, (evde) biraz da dekolte giydiğinde o orospudan daha güzel görünecek karısına ayda 100 lira makyaj parasını çok görür…
Sorarsanız
“en büyük erkek bizim erkek”tir…
Tıpkı, katiliyle, çetesiyle gurur duyduğu gibi işte o barbar erkekliği ile de gurur duyar…
Unutmayın…
Siirt’te küçük kız çocuğuna 15 kişi aynı anda tecavüz eden erkek de yine bizim erkeğimizdir.


ATATÜRK’TEN UTANIRLAR MI?
 
Son yirmi yılda çok sayıda siyasi parti genel başkanını çok yakından tanıdım.
Kimisi ile ortak çalışmalarımız bile oldu.
Bazısı ile, mesleğimin dışında sözde
“dost” idik de…
Ama…
Rahmetli
Muhsin (Yazıcıoğlu) hariç samimi dost olanını görmedim.
Onların gülüşleri bile ısmarlamaydı ve dudaklara kondurulmuş bir vitrin süsü gibiydi.
Bu girişten sonra bir de hatırlatma yapayım.
Az sonra anlatacağım anekdot, birilerine mesaj gönderme kastı taşımıyor.
Amacım, kendilerini
“lider” zanneden kimilerine gerçek bir liderlik öyküsü anlatmak…
 
                                   ***
 
Ahmet Rasim’i gençler belki tanımazlar ama “Bu akşam gün batarken gel, sakın geç kalma erken gel” diye başlayıp, ” tahammül kalmadı artık, sakın geç kalma erken gel” diye biten kısacık ama unutulmaz eseri bir radyoda veya evdeki büyüklerinden mutlaka dinlemişlerdir.
Ahmet Rasim, işte o eserin sözlerinin sahibi olan usta bir yazardır (Uşşak eserin bestecisi tatyos Efendi'dir).
Şimdi öykümüze geçebilirim.
 
                                   ***
 
Ahmet Rasim, bir gün Ankara, Anafartalar caddesinde yürürken, Atatürk’ün yakın arkadaşlarından biri olan İsmail Müştak (Mayakon)'a rastlar.
İsmail Müştak samimi bir ilgi ile Ahmet Rasim’e yaklaşıp ellerini uzatır:
"Aman efendim aman, kimleri görüyorum… Hoş gelmişsiniz? Ankara’mızı şereflendirmişsiniz. Hangi rüzgâr attı sizi buraya böyle?.. Bir emriniz varsa lütfen emredin efendim?.”
Ahmet Rasim dudaklarında zeki bir gülümsemeyle şöyle der:
"Fırıncılar ekmekleri artık dört köşe değil yuvarlak yapıyorlar da ondan mirim…”
İsmail Müştak, Ahmet Rasim’in bu söylediklerinden bir mana çıkaramaz. Merakla üstadın gözlerinin içine bakar. Ahmet Rasim Bey devam eder:
“Bir
ekmek alayım, dedim fırından, elimden düşüp yuvarlanmaya başladı. Bu tekerleğin arkasından ben de Ankara'ya kadar koştum. Şaşkın şaşkın onu arıyorum şimdi."

                                   ***

İsmail Müştak o gün yaşadığı bu olayı aynı gece Çankaya'da Atatürk'e anlatır…
Atatürk birden öfkelenir ve azarlayan bir ses tonuyla sorar:
"Siz ne dediniz?"
İsmail Müştak sessiz kalır…
Atatürk sesini yumuşatır:
“Yahu çocuk… Ahmet Rasim Bey elli sene Türk kültürüne hizmet etmiş değerli bir zattır ve belli ki fakir düşmüştür. Onuru, sana ekmeğe bile muhtaç hale geldiğini söylemesine müsaade etmemiş ama bunu sen anlamalıydın.”
Sonra da Ankara emniyetinin üstat Ahmet Rasim’i mutlaka arayıp bulunmasını ve Köşk’e getirmesini emreder.
Ankara’daki oteller aranır ve üstat bulunur.
Atatürk’ün gönderdiği bir araba ile köşke getirilir.
Atatürk, Ahmet Rasim Bey'i ayakta karşılar, masada yanına buyur eder.
Bir süre sonra üstada dönüp sorar:
“Boş bulunan İstanbul Milletvekilliğini lütfen kabul eder misiniz?.."
Ayağa kalkan Ahmet Rasim, Atatürk'ün elini öper ve şöyle der:
"Şimdi anladım, ekmek gerçekten aslanın ağzında imiş…"

                                   ***
 
Bu anekdotu okuduktan sonra, “demek ki milletvekilliği Atatürk’ün iki dudağı arasındaymış” diyenleriniz olabilir.
Peki bugün farklı olan ne?..
Bugün de milletvekillikleri genel başkanların iki dudağı arasında değil mi?
Ama unutmayın…
Atatürk bir Kurtuluş Savaşının lideriydi…
Bugünküler ise pabucumun genel başkanları…
Kimileriniz ise Atatürk’ün kültür insanlarına ne kadar değer verdiğine dikkat etmiş, bugünkü genel başkanlarla kıyaslamışsınızdır…
Haklısınız çünkü günümüz lidercikleri ancak, kendi düşüncelerine
“haklısınız efendim” diye baş sallayan cinsten kültür(!) insanlarını severler…

 
GÜNÜN LAF SALATASI

Ruhat Mengi, kendi programında şöyle dedi:
“Başkanlık sistemi kabul edilirse parlamentoda Erdoğan’ın arkasında büyük bir çoğunluk olacak”.
Diğerleri de demediler ki:
“Hanımefendi etmeyin, eylemeyin.
Genel seçimler 2011’de, cumhurbaşkanlığı seçimi ise 2012’de. 2011 seçimlerini AKP’nin kazanacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?. Hem halkın Erdoğan’ı başkan seçeceğinin garantisi mi var? Sizin az önce söylediğiniz şeye halk arasında ‘lâf salatası’ denir…”
Oh be!..
Onların söyleyemediğini şimdi ben söyledim ve rahatladım…


 
NE OSMANLIYMIŞ BE!..

Fatih Altaylı, Osmanlı’nın ordular geçip gitsinler diye Anadolu’ya 600 tane köprü yaptığını söyledi…
“Vay bee!” dedim yüksek sesle. “Ne Osmanlı be!.. Savaşları Balkanlar’da yapıyordu ama köprüleri ise hep Anadolu’da yapmış, ordular gelip geçsin diye…”
Karım yetişti:
“Belki de Balkanlarda savaşan orduları da, İstanbul’un fethinde kullandıkları kızaklı gemilerle taşımışlardır…”
Olur mu olur?..

Osmanlı bu, neden olmasın…



TÜRK ERKEĞİ VE KARISI
 
"Yeni evli misiniz?" diye sordu yaşlıca bir beyefendi...
"Öyle mi görünüyoruz?" dedi orta yaşlı adam dudaklarında şımarık bir gülümsemeyle...
"Evet.."
"Teşekkür ederiz, yirmi iki yıldır evliyiz…"
Yaşlıca olan adam şaşırdı:
"Şey yani, bizim ‘
Türk erkekleri bir kadına arabanın kapısını tutuyorsa ya araba yenidir, ya da kadın yenidir’ derler de yani ondan şeytmiştim.." dedi. Biraz nefes aldı ve devam etti: "Arabanız yeniye hiç benzemiyor da"...


 
HİÇ ARAMA

Adamın biri gazeteye ilan vermiş:
''Eş arıyorum''.
Ertesi gün yüzlerce mektup gelmiş adama ve ağız birliği etmiş gibi hepsi aynı şeyi söylüyormuş:
“Hiç arama, benimkini vereyim.”