BIST 9.080
DOLAR 32,38
EURO 35,19
ALTIN 2.325,14

Askerdeki 35'inci madde ukdesi

Ben, askerin 35nici madde ile ilgili yaklaşımlarını gerçekten merak ederim. Malum TSK İç Hizmetler Kanunu hem askere siyaseti yasaklıyor, hem de 35'inci maddede askere Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi veriyor. Gene malum, asker bu maddeye dayanarak ihtilal yapıyor, iktidarları deviriyor. Yani, kendisine karşı sorumlu olduğu makamları alaşağı ediyor. Siyaset yapmıyor, rejimi korumak için ihtilal yapıyor. Burada tabii ki, ironik bir durum var. Bir bıyık altından gülme...

Böyle bir statünün, asker – siyasetçi ilgisini derinden etkileyeceği ve siyasetçide sürekli kimya bozucu bir fonksiyon icra etmesi kaçınılmaz. İki kere askeri müdahayele maruz kalıp, üçüncüsünde askerle elele tutuşan Süleyman Demirel, sık sık 27 Mayıs'ta yaşanan faciayı, siyasetçinin ana korku odağı olarak anar. 12 Martta şapkasını alıp gitmesini korkaklık olarak nitelemeye yönelenlere de “Başbakan'ın asılması karşısında sessiz kalan halk iradesi”ni gerekçe gösterir.

Bugüne kadar 35'inci madde ile ilgili asker yaklaşımları genelde biraz “Bu böyle, yerseniz” gibi oldu. “Vakti geldiğinde biz müdahale ederiz, var mı diyeceğiniz” gibi konuşuldu. Doğrusu yoktu diyeceğimiz. Askeri müdahaleler olagidiyordu.

Peki acaba Em, Org. Hilmi Özkök bu konuda ne düşünüyordu? Bu soruyu sorabilirdik, çünkü Özkök Paşa biraz farklı duruyordu. En azından “kendisi ile tartışılabilir” bir sima imajı veriyordu. En azından, sizde oluşacak tatmin olamama durumunu önemseyecek bir duruşu vardı. “Yahu cevap verdim ama ikna edemedim” diyebilmesi mümkündü.

Fikret Bila, Milliyet'te birkaç gündür kendisi ile mülakat yapıyor, dünkü yazımda ben de onun Bila'nın mülakatına yansıyan bazı düşüncelerini değerlendirdim. Mülakatın bugünkü bölümünde sayın Özkök'ün 35'inci madde ile ilgili görüşleri yer alıyor. Doğrusu Fikret Bila, sorulması gereken her şeyi sormuş. Cevapların önemli bir kısmını, biraz uzunca da olsa sizinle paylaşmak istedim.

Kanaatimi hemen söyleyeyim:

Tatmin olmadım.

Sayın Özkök'ün de kendi içinde tatmin olmayan cevaplar verdiğinin bilincinde olduğunu düşünüyorum. Okuyacaksınız; bazılarının altını çizdim. Kabaca özet ne?

-Askere siyaset yasak. Biz Başbakan'a bağlıyız. 60 yaşındaki insanların genç bir Milli Savunma Bakanına bağlı olmasındansa Başbakan'a bağlı olması daha şıktır. Ama biz “rejimin bekçileri” olarak dozu aşarlarsa siyasetçileri devirme hakkımız bulunduğuna inanıyoruz!!! Bizim devirme hakkımızın var olduğunu bilmeleri siyasetçiler için de iyidir!!! Bu onlar için fren olur!!! Onun için 35'inci madde iyidir!!! Bu arada 28 Şubat da o zaman olması gerekendi!!!

Nasıl?

Özetlerken abarttığımı sanmıyorum. Lütfen siz de okuyun. Ben kendi sözlerini sayın Özkök'ün bir kere daha okumasını tavsiye ederim. Orada, aydın tutarlılığını ve demokratik hassasiyeti “TSK'nin siyasete müdahale hakkı”na kurban verdiğini görecek ve üzülecektir.

İşte geniş geniş Fikret Bila mülakatında yer alan sözleri:

-Anayasa'mız var, kanunlarımız var. Ceza Kanunu, İç Hizmet Kanunu var. Yönetmeliklerimiz var. Genelkurmay Başkanı'nın görev ve vazifeleri vardır. TSK ile hükümetin münasebetinin nasıl olacağı bu kanunlarda bellidir. Biz de TSK mensupları olarak bu kanunlara uyacağız diye yemin ettiğimize göre bunlara uyacağız. Efendim, bu doğru mudur, eğri midir? O ayrı konu. Değişinceye kadar kanun budur, buna yeminliyiz, böyle uygulanacaktır. Bütün çevreye baktığımızda, bütün modern ülkelerde bu böyledir. Yani, siyasi otorite, siyasi sorumluluk, TSK ona bağlıdır.

Biz de bir özellik var. Milletimizin takdiridir. Başbakana bağlıdır. Bu çok güzel bir şeydir. Bunu sanki kötü bir şeymiş gibi görenler var.

Yabancılar, Türkiye'de de Genelkurmay Başkanı'nın Milli Savunma Bakanı'na bağlanmasını çok arzu ediyorlar. Milli Savunma Bakanları, genellikle onlarda da (Batı'da) gencecik adamlardır. Bizde Genelkurmay Başkanı, 60'lı yaşların üzerindedir.

Bu nedenle de başbakana bağlı olması çok iyi bir şeydir. Herkesi de çok mutlu eder.

-TSK'yı tam bir kabadayı gibi "astığı astık, kestiği kestik" bir kurum gibi görmek isteyenler var. Bu doğru bir yaklaşım değil. Böyle bir arzuyu belirten kişiler var. Ama bunlar çok az.

-Bir tartışma konusu da İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi. Bu madde askeri müdahalelere gerekçe gösteriliyor diye eleştiriler var. Siz bu maddeye nasıl bakıyorsunuz?

-Ben, astlarıma şunu söylerim: Biz ne siyasete, ne siyasetçiye düşmanız; biz rejimin bekçileriyiz. Bu, benim formüle edilmiş vizyonumdur. Çünkü, siyasetçi olmadan hiçbir şey olmaz. Ona düşman olmak ancak bizim ferdi düşüncemiz olabilir, kurumsal düşüncemiz olamaz. Çünkü siyasete karışmak, siyasi beyanat vermek kanunen suç; ama rejimi korumak da kanunen mecbur olduğumuz bir şey.

-Dolayısıyla, Genelkurmay Başkanı'nın söylediği çok doğru. Ben de aynı şeyi söylüyorum: Rejimin bekçileriyiz. Rejime bir şey olduğu zaman onu korumak ve kollamak kanunen bizim görevimiz. Ama siyasete karışmak yanlış. TSK, her türlü siyasi cereyanın üstünde ve dışındadır. Açıkça "Askerde siyasi beyanda bulunanlar, yorum yapanlar şu kadar aydan şu kadar yıla hapsedilir" diyor kanunlar.

-Ama rejimi koruyacağım derken, demokrasi askıya alınıyor her defasında. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

-O, oluşacak şartlara bağlı. Karşı tarafın cüretine ve gücüne bağlı. O zamanki koşullarla değerlendirilir. Her şeyi darbe işareti diye görmek doğru değildir. Haklar verilir insanlara, o haklar her zaman kullanılmaz.

Yani, bir hakkın verilmiş olması, o hakkın illa sonuna kadar her seferinde kullanılacağı anlamına gelmez. Elastikiyet şarttır ve bu karşı tarafın cüretine ve olayın vahametine göre değişir.

Bir de her şeyin değeri, alternatifiyle belli olur diye bir laf vardır. Bu kanun olmasa, o zaman yapmayacak mısın, yani bir şey yapacaksan? O kanun, bize silah mı veriyor, barut mu veriyor, top mu veriyor? 60'ta biz başbakana mı bağlıydık? İhtilal olmadı mı? Oldu. Bazıları ona bağlıyor.

Bunların, çok iyi düşünerek taşınarak, araştırılarak ileri sürülmüş fikirler olduğunu ben sanmıyorum.

-O madde güzel bir maddedir. O madde, siyasetin aynı zamanda frenidir. Çünkü, siyasi partiler bazen çok aşırılığa gidebilirler ama o madde frenler. O, siyaset için de iyidir.

Bana bir yabancı da sordu, hayretle sordu. "Bu kadar yetkiniz var, niye böyle çok çok itidalli davranıyorsunuz?" diye. Ona benzer bu. Öyle bir şey var diye, şöyle oldu, böyle oldu diye müdahale olmaz. Ama, diyelim ki, bir de yığılım var, konu bir yere varıyor... O zaman çaresi illa ihtilal de demiyorum ben. Başka çaresi var. Nedir çaresi? En büyük çaresi, Genelkurmay Başkanı'nın görüşlerini kamuoyuyla paylaşmasıdır.

Kamuoyunun bize büyük bir güveni var. Biz bir konuyu kamuoyuna anlayabilecekleri şekilde anlatabildiğimiz zaman siyasiler kaybedecekleri için çekinirler.

O da bir yöntem...

O, illa onla olmaz. Onla paylaşırsınız, ondan sonra başka bir yöntemle. Haklılık şart...

-28 Şubat müdahalesinde izlenen yöntemi nasıl buldunuz?

28 Şubat için ben ilk toplantıda söyledim: Sebep-sonuç ilişkisidir. Sebep ortadan kalkmazsa, sonuç da ortadan kalkmaz. Ama doğru mu olmuş, eğri mi olmuş, o ayrı...

Bazen seviyesi de önemlidir. İlacı, az verirseniz de olmuyor, çok verirseniz de olmuyor, orta doz çok önemli. Ama, o zaman için olması gereken bir olaydı.”