BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,94
ALTIN 2.437,24
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Arınç'tan son dakika Gülen ve Kırmızı Kitap açıklaması!

Başbakan Yardımcısı Arınç, çözüm süreci, MGK, Fethullah Gülen ve kırmızı kitap hakkında açıklamalar yaptı.

Abone ol

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, aktif siyaseti bırakmasına bir ay kala Gülen cemaati ve Fethullah Gülen hakkında açıklama çarpıcı açıklamalarda bulundu. 

Arınç Kırmızı Kitap'ta yer alan "legal görünümlü illegal görünümlü yapılanmalar" ifadesi hakkında "Fetullah Gülen’le ilgili olarak şu örgütün faaliyetleri veya buna karşı alınacak tedbirler şeklinde münhasıran bir tabir getirilmedi" dedi. Arınç, paralel yapı ile mücadelenin 'kırmızı kitap' olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi'ne girmesine ilişkin soruya da yanıt verdi.

KIRMIZI KİTAP

Kırmızı Kitap'ta "legal görünümlü illegal görünümlü yapılanmalar" ifadesinin kullanıldığını belirten Arınç, "Fetullah Gülen’le ilgili olarak şu örgütün faaliyetleri veya buna karşı alınacak tedbirler şeklinde münhasıran bir tabir getirilmedi" dedi.

ÇÖZÜM SÜRECİ

Çözüm sürecinin masada olduğunu ve halen devam ettiğini söyleyen Arınç, "Nevruz'da verilen sözler yerine getirilseydi, süreç çok iyi bir noktaya gelebilirdi. Bugünlerde de tahminen olmaz. Kandil'den yapılan açıklamalarda bunun mümkün olmadığı söyleniyor" ifadesini kullandı.

NTV'de Oğuz Haksever'in sorularını yanıtlayan Arınç, HDP'nin parlamentoya girememesinin çözüm sürecini etkilemeyeceğini ifade ederek, "Çözüm sürecini başlatan zaten biziz. Bu süreci bugün HDP ile götürüyoruz. Olmazsa başka aktörlerle de, dışarıda olsun içeride olsun, bu süreci götürebiliriz" diye konuştu.

"SİYASETİ BIRAKMAYI DÜŞÜNDÜM"

Arınç, 27 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan ve kamuoyunda e-muhtıra olarak bilinen bildiriden sonra siyaseti bırakmayı düşündüğünü de söyledi.

"Meclis Başkanı olarak Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçmeyi çok isterdim ama buna imkan vermediler" diyen Arınç, "27 Nisan bildirisine hükümetin verdiği o soylu, o cesur, o erdemli cevap benim için çok sevindirici olmuştu" dedi.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'a yöneltilen sorular ve alınan yanıtlar şöyle:

MGK'DA PARALEL YAPI

Son MGK’da yine paralel yapı diye tanımlanan oluşumla ilgili bazı bilgiler vardı açıklamada. Kırmızı kitaba yani devletin güvenlik belgesine bu tür oluşumların girip girmeyeceğiydi merak edilen. O ne aşamada efendim?

MGK anayasamızda yer alan bir kuruluş. Oradaki görüşmeler ve kararlar tamamen gizli, sonradan yayınlanan bildiri hangi konuların görüşüldüğüne yönelik bir bilgi. Sadece alınmış olan MGK kararının herhangi birisi açıklanması veya bir merciden talep edilmesi halinde MGK’nın kendi içinde toplanıp buna da bir karar vermesi lazım. Benim bulunduğum süre içinde 28 Şubat veya başka bir şeyle ilgili kararı biz ilgili mahkemesine gönderdik. Şimdi bu kapsamda sayın cumhurbaşkanımızın belli yerlerde yaptığı konuşmalarda bazı açıklamaları var. Paralel devlet yapılanmasına ilişkin bir tehdit ve tehlikenin artık milli güvenlik siyaset belgesine girdiğine dair. Bu doğrudur. MGK Genel sekreterlik Kanunu’nun galiba ikinci maddesinde de MGK Milli Güvenlik Siyaseti Belgesini hazırlar ve onaylanmak ve tatbik edilmek üzere bakanlar kuruluna sevk eder diyor. Bakanlar kurulunun da alacağı karar kesindir. Şu anda alınan karar bakanlar kuruluna gönderilmiştir daha bakanlar kurulunda görüşülüp gereği yapılacaktır. Ancak burada Türkiye Cumhuriyetinin milli menfaatleri, milli hedefleri, savunma politikaları, komşularıyla ilişkileri, geleceğe yönelik perspektifleri ayrıntılarıyla yazılıdır. 0 ve 5’li yıllarda genellikle değişeme uğruyor.

"LEGAL GÖRÜNÜMLÜ İLLEGAL YAPILAR"

Legal görünümlü illegal yapılanmalar adıyla sadece bu cemaatten örgüte dönmüş paralel devlet yapılanması dediğimiz olguyla ilgili değil şu anda mevcudiyeti düşünülebilecek veya gelecekte de başka cemaatler olabilir, başka sosyolojik bikrimler, başka yapılanmalar olabilir, farklı düşüncelere sahip gruplaşmaların adeta devlete ikinci bir alternatif gibi yapılanması olabilir bir genel tarif içine sokuldu. Yoksa Fetullah Gülen’le ilgili olarak şu örgütün faaliyetleri veya buna karşı alınacak tedbirler şeklinde münhasıran bir tabir getirilmedi. Sadece böyle bir tehdit söz konusu değil bunun benzerleri bugün vardır bundan sonrada olabilecektir şeklinde bazı tabirler yapıldı. Bunlara karşı yapılacak mücadelenin hukuk çerçevesi içinde veya hukuk devleti ilkelerine uygun olarak yapılabileceği de büyük harflerle yazıldı. Yasal zeminde faaliyetleri yürüten herkes cemaat de olsa özgürdür. Ama bu varoluşlarını devleti ele geçirmek hükümete paralel bir yapı kurmak ve devletin bütün kurumlarını kendi emir ve talimatları doğrultusunda yönetebilmek için bir oluşum meydana gelmişse onun korkması lazım.

"KENDİ HEDEFİ İÇİN BİR PROJE YAPMIŞ"

Yine de bu tür bir karar böylesine bir ifade karşısında istihbarat teşkilatının, emniyetin veya diğer devlet organlarının bazı refleksleri olur diye bir takım değerlendirmeler var.

Bu tür yapılanmalar gücünü mutlaka medyadan alabilir, ticari kuruluşlardan alabilir, yurtiçi yurtdışı bağlantılardan alabilir, kendilerine eleman temin etmek üzere okul dershane benzeri yapılanmalardan olabilir. Çünkü adanmışlık ruhu içinde bir yapılanmada siz görev aldığınızı ve size talimat veren kişinin de bürokratik yapılanma içindeki amiriniz veya daha üstünüzdeki kişiler değil de kendi yapılanmanızın içindeki yargı ile ilgili olmayan kişilerse bunların bir tehlike olduğunu üşünmeniz lazım. Benim şuna imza atma yetkim yok ama öyle bir numara yapayım ki buna imza atayım ve buradan bir sonuç çıksın. Buna birisi talimat veriyor. O kişi kim? Sen şunu şöyle yapacaksın, şu dosyaya şöyle karar vereceksin diyor. Bunu söyleyen herhangi bir yerdeki birisi. O kendi planlamasını yapmış. Kendi ideali kendi hedefi için bir proje yapmış. 

"İLERİDE ÇOK DAHA BÜYÜK BİR TEHLİKE"

Bu projede o hakimi, o savcıyı, o emniyet mensubunu, o valiyi, o kaymakamı, o polisi kullanabiliyorsa bu bir illegal yapılanmadır. Bugün bunlar Gülen cemaati üzerinden gidiyor derseniz emin olun o cemaate benzer başka topluluklarda vardır. Ama onlar bu güne kadar siyasete, devlete, hükümete talip olmadılar. Bundan sonra onlarında iştahları kabarır böyle bir şey yapmaya kalkarlarsa bu böyle olabilir. Hiç dini veya hizmet eksenli bir toplulukta olmayabilir. Her şeyi planlamışlardır ve devleti ele geçirmek için ne yapmak gerekir onu başka bir bazda da harekete geçirmek isteyenler olabilir. Maddi güçleri olmalıdır diyelim ki bankaları, medyası güçlü olmalıdır, bürokraside gülü olmalıdır oralara kilit noktalara insanlar yetiştirmelidir. Bunları düşünenler bu kapsam içinde değerlendirilecek. Biz bu olayı habersiz yaşasaydık belki ileride çok daha büyük tehlike haline gelecekti.

"OY VERİN DEYİNCE BANA DEMEZLER Mİ..."

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, özellikle Manisa’daki bazı sivil toplum örgütlerine ‘paralel yapı’ iddiasıyla yapılan baskın ve aramalara tepki göstererek, “Ben şimdi Manisa’ya oy verin diyeceğim, dedim de zaten. Bana demezler mi, ‘Biz seni tanıyoruz, seviyoruz. Ama sen de bizim sevdiğimiz adamları basıyorsun. Örgütçü gibi emniyet müdürü şöyle yapıyor, böyle yapıyor’. O zaman ben ne diyeceğim" dedi.

Arınç’ın “Paralel yapıyla mücadelesinin neresindesiniz” sorusuna verdiği yanıt şöyle:

Hükümetlere devlete karşı mücadele eden bir grup bir cemaat bir oluşum bir paralel devlet yapılanması varsa, bununla her hükümet mücadele eder. Varlık sebebi buna bağlıdır. Bu sadece Ak Parti meselesi değildir. Geçmişte bu insanlara güven duymam, bazı hizmetlere katılmış olmam, benim bu düşüncemi değiştirmez. Her cemaatin bir dini topluluk olarak hayırdan başka bir şey düşünmeyen insanların bir araya geldiği bir topluluk olarak, devlete talip olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Bu devleti ben yöneteceğim dedikleri anda bunu her hükümetin karşı çıkması lazım. bugün yapılan mücadele bundan sonraki iktidarların da mücadelesidir. Ama onlar AK Parti’nin hedef alındığı bir işte onlarla iş birliği yapmayı da arzu edebilirler. Bir mücadele yürüyor. Bu mücadelenin hukuka ve vicdana uygun olması lazım. Bu ara kurunun yanında yaş da yanabiliyor. Bunları bizzat görmek de mümkün.

"DAHA KİRLİ VE ZOR İLİŞKİLER"

Fakat böylesine eşeledikçe derinleştikçe altından daha kirli ve zor ilişkilerin çıktığını gördüğümüz meselede bunlara sabretmemiz lazım. Bugüne kadar ne yaptıklarını delillerle getirmemiz gerekir. Ama sırf mücadele ediyorum diye masum insanlara da zarar verecek noktaya gelmemeliyiz.

Bu güzel hizmetler devam etmiş diyerek sempati duymuş olabilir. Suçlu kabul ederseniz eski yanlışa düşersiniz.
Kürt kardeşlerimizle PKK’lı kardeşlerimizi bir araya getirmemeniz lazım. Bu topraklarda bin yıldır kardeş olarak yaşadığımız Kürt kardeşlerimizi bağrımıza basmalıyız. Terörizmle meşgul elindeki silahlı insanlara da hasım olmalıyız.

Aynı mücadeleyi de burada yapmamız lazım. Okullarına gitmiş olabilir, vaazları kitapları hoşlarına gitmiş olabilir. O, bu insanların aynı zamanda bu kötülükleri bildiği anlamına gelmez. Onları ayırmamız lazım. Derler ki, bir gemide 10 kişi olsa 9’u cani olsa, birisi masum olsa, o masum için gemiyi batıramazsınız.

DERNEK BASKINLARI HAKKINDA: YANLIŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM

Manisa’da son günlerde bir şeyler oluyor. STK örgütlerine baskın yapılıyor. İş adamları örgütü var… Aktif Öğretmen Derneği’ydi galiba, eğitimciler derneği var… Giriyorlar dosyalarına bakacaklar ama polisler geliyor güpegündüz. Acaba bunlar ne arıyorlar? Bunlar masum STK’lar. Bunların bir terör evi gibi basılıp deşifre edilmesi, o insanlar için çok hayati önemde. Bugün de ayrıca 5 tane derneğe baskın yapılmış. Bunlar kurban derisi topladı mı, bağış öbür tarafa mı gitti? Bunların yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunlar bir hükümete karşı komplo yapılmış olabilir.

Ben şimdi Manisa’ya oy verin diyeceğim, dedim de zaten. Bana demezler mi, “Biz seni tanıyoruz, seviyoruz. Ama sen de bizim sevdiğimiz adamları basıyorsun. Örgütçü gibi emniyet müdürü şöyle yapıyor böyle yapıyor dese ben ne diyeceğim? Ayıptır günahtır. Haklarında yeterli delil bulunmadıkça, makul şüphe bunların ötesine geçmek lazım.

Bunların hepsi mimar, öğretmen, esnaf… Manisa’nın eşrafı hakkında; ‘Makul şüphe var basayım’, ‘derileri nereye vermişler’… Bütün bunlar bu mücadeleyi de yolundan saptıracak şeylerdir. Emniyet müdürünü çağırıp soramadım; ama akıllı bir mücadele, hukuk içinde bir mücadele, yargı kararına bağlanmadıkça herkesi masum sayan bir mücadele yapmamız lazım.

"ADALET REFORMU GELİŞTİRMELİ"

Eğer farkına varmasaydık dediniz, ne olurdu?

Hükümetler yıkılırdı, siyaset çökerdi, TBMM güçsüzleşirdi, yargı elden çıkmış olsaydı zaten şuanda da yüzde 20’ler seviyesinde yargıya güven. İnsanların adalete olan duygusu çok zayıfladı. Hukuk kendi kendine restore etmeli. Bir çok insan kötü örneklere bakarak gittikçe ümitsizleşiyor. Yargının kendi içinde bir ahlak reformunu adalet reformunu geliştirmesi lazım. Adalet ortadan kalkardı, siyaset itibar kaybederdi. Bir bakan, bir milletvekili bir başbakan hakkında tutuklama kararının çıkması, bir yüksek bürokrat diyelim MİT müsteşarına savcı gel bakalım senin ifadeni alacağım diyor. O zamanki yaşanan şartlarda biz anlamını çok iyi biliyoruz gel seni içeri atacağım demektir bu. Kanun var diyorsun gelsin ifadeni alayım diyor. Hiç yetkisi olmadığı halde tahliye kararına imza atan hakim bir bakan hakkında bir başbakan hakkında tutuklama kararı çıkarsa al bunu infaz et diye birisine verse altında hakimin imzası mührü var ben bunu uygulamak zorundayım diyecekler. Halbuki diyemezler. Bir bakanın yargılanması için meclis soruşturmasından geçmesi lazım. Bir bürokratında soruşturma izni verilip ondan sonra yargılanması lazım.

"TAYYİP BEY BİZİ TOPLADI..."

28 Şubat’ta bunu gördük biz. Sayın Tayip Erdoğan hakkında AK Parti’yi kurduğumuz günlerde biliyorum Rize’de 10 sene evvel yaptığı konuşmanın bandını bulmuşlar Ankara Cumhuriyet savcısı seni ifadeye çağırıyor dediler. Tayyip bey bizi topladı böyle bir şey var beni çağırıyorlar ne dersiniz dedi. Biz yıllarca avukatlık yapmış insanlarız ve başımıza da geldiği için efendim zaman aşımı var, aflar var siz burada bir suçta işlememişsiniz merak etmeyin. Nuh Mete Yüksek ifade alacak Ankara Cumhuriyet Adliyesi’ne geldik. Biz dışarı bekliyoruz 10 dakika sonra çıkacak diye. 2 saat sonra bir haber geldi mahkemeye sevk ediliyor tutuklama talebiyle. 146/1’den mahkemeye sevk etti tutuklama talebiyle. Bereket akıllı ve vicdanlı bir hakime denk geldik adam güldü geçti serbest bırakılmasına diye karar verdi. Bunları yaşayan insan böyle hakimlerin savcıların olduğunu bildiğimizden bir de böyle bir darbenin arkasında hükümet ne hale gelebilecekti düşünmek lazım. Çok şükür bir badire yaşamadan Türkiye bazı şeylerin farkına vardı .