BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,95
ALTIN 2.437,22

Anne babanızla aranız nasıl?

Hiç unutmuyorum.

Henüz Lise 1.sınıfta iken ara karneler alınmıştı ve benim karnemde matematiğim 4 gelmişti (o yıllarda puanlar 10 üzerinden hesaplanırdı). Bu karne ile babamın karşısına nasıl çıkacağımı kara kara düşünüyordum.

Ve beklenen o an geldi. Babam karnemi gördüğünde çok kızmıştı.

Çünkü her birinizin babası gibi o da çok büyük fedakarlıkta bulunmuştu. Bunun karşılığının böyle bir karne olmaması gerektiğini düşünüyordu. Ve bunu istemek en doğal hakkıydı. O üzerine düşeni elinden geldiğince yapmıştı ama ben yapmamıştım.

Belki bazılarınız, “bir tane kırık not… Bunda ne var ki” diye düşünebilir. Ama bu düşünce başarısızlığı, yenilgiyi kabullenen insanların düşüncesidir. Neticede babam benim daha iyisini yapabileceğimi biliyordu ve benden sadece onu istiyordu.

Çünkü kendisi inşaat ustasıydı. Çok zor şartlarda çalışıp bizlere daha iyi bir gelecek hazırlamaya uğraşıyordu.

Sonuçta, babam beni karşısına aldı ve bana bu durumun sebebini sordu.

Aslında kendisi sebebini benden daha iyi biliyordu.

Yanlış arkadaşlar.

Sınıfta, en son sırada oturuyordum ve iki yanımda da oturan arkadaşlar; benim en samimi arkadaşlarımdı ve üniversite gibi bir idealleri yoktu.

Babam bana hala kulaklarımda çınlayan o ünlü nutkunu attı:

“Seni o arkadaşların bu hale getirdi.  Onlara uydun ve derslerini astın. Böyle giderse sonucun şimdiden belli.

 İlk yapacağın şey; seni kötü etkileyen arkadaşlarından hemen ayrılmak. Çünkü sen bu değilsin, sen bundan daha iyisin.”  demişti.

Ve karneme imzasını attıktan sonra birkaç imza da bana attı.

Bugün düşünüyorum da; babam bana o en kritik zamanda, o anlamlı konuşmayı yapmasaydı ve elbette ben de babamın bana söylediklerini yerine getirmeseydim hayatım tamamen farklı olurdu.

Çünkü okullar açılınca ilk iş, sınıf öğretmenimle konuşup yerimi değiştirmek olmuştu. O arkadaşlarıma da; “Evet, sizleri çok seviyorum ama benim üniversite idealim var ve siz üniversiteyi düşünmüyorsunuz onun için sizlerden ayrılmak zorundayım” gibi sözlerle ayrılarak ne kadar doğru bir karar verdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.

Sonuç ne mi oldu?

Babam çok haklı çıktı.

Eski  arkadaşlarım her dönem 8-10 dersten kalarak okuldan atıldılar. Liseyi bile bitiremediler. Bu onların seçimi idi. Tabi sonuçta çok pişman oldular elbet. Ama iş işten geçmişti. Aynı sonuca ben de onlarla sürükleniyordum. .  

Yer değiştirerek aynı sırayı paylaştığım yeni arkadaşlarım ve ben ilk girişte istediğimiz bölümleri kazandık.

Hayatımda verdiğim ve iyi ki yapmışım dediğim en akıllıca bir karardı bu. Belki o zaman babama biraz kızmıştım ama şimdi ona çok minnettarım.

Değerli dostlarım şunu hiçbir zaman unutmayın:

Dünyada sizi, annenizden ve babanızdan daha çok hiç kimse sevemez.

Hiçbir kimse onlar kadar katıksız ve iyi niyetle sizin bugününüzü ve yarınınızı düşünemez.   

Bununla birlikte çalıştığım çok sayıda genç arkadaşımdan biliyorum; ne yazık ki çoğunlukla arkadaşlarımıza verdiğimiz değer kadar anne ve babamıza değer vermiyoruz.

Arkadaşlarımızın bize söylediklerini “doğru mu yanlış mı” diye bile düşünmeden hemen yapıyoruz; ama anne ve babamızın öğütlerine pek kulak asmıyoruz. Hatta çok nasihat veriyorlar diye onlara kızıyoruz.

Çoğu öğrenci arkadaşımdan duyuyorum: “Annem babam bana "ders çalış" dedikçe benim inadına çalışmayasım” geliyor.

Oysa, şöyle sakin bir kafayla düşünsenize: belki söyleme tarzları sizleri kızdırabilir, üzebilir ama şu an için ve gelecek için sizin faydanıza mı zararınıza mı?

Söylediklerini, istediklerini yaparsanız ne kaybedersiniz?

Evet belki devamlı çalış, çalış, çalış diyen bir anne baba bazen çekilmez hale gelebilir ama, bundan başka da çare var mı?

Siz çalışmadan başaran kimse gördünüz mü?

İnsanlar en çok kime değer vermez biliyor musunuz?

En yakınlarına…

Çok basit meselelerden dolayı insanlar en çok, en yakını olanların kalbini kırıp, üzer.

Oysa, uzak olan insanlara karşı her zaman naziğizdir, kibarızdır, anlayışlıyızdır, sabırlıyız ve hoşgörülüyüzdür.

Bu güzel, bununla birlikte aynı sabrı, anlayışı, hoşgörüyü ve nezaketi, annemizden, babamızdan esirgeriz…

Oysa, sizin hayatınız boyunca kahrınızı onlar çekti ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı.  Onlar bunu hak ediyor mu sizce?

 Onur, geçtiğimiz yıl birlikte çalıştığımız 8. sınıfa giden bir arkadaşımızdı.

Bir gün, anne ve babası onu bana getirdiler. Çünkü Onur; futbol fanatiği ve bilgisayar oyunları tutkunuydu ve derslere pek ilgisi yoktu.

Her zamanki gibi ilk yaptığımız şey bir çalışma programı oluşturmak olmuştu.

Onur"un babası bir cerrrahtı ve 10 saate varan yorucu ve stresli ameliyatlar yapıyordu.

Onur"a akşamları 45"er dakikadan iki saat ders çalışmasını önermiştim.

Bu Onur"un hiç işine gelmemişti ve programın fazla olduğunu ve istemediğini söyledi. Çünkü, bilgisayarın başından ve maç seyretmekten fedakarlık yapması gerekiyordu.

Sonuçta Onur"a şunları söyledim:

“Aslında çalışman gerekeren süre sadece bir maç süresi. İki 45"er dakika

Ayrıca baban 10 saat senin için çalışırken, “Ben 10 dak daha az çalışayım” diyebilir mi? O 10 saatin pazarlığını yapmazken sen 10 dakikanın pazarlığını yapıyorsun.

Ders çalışmayı istemiyor olabilirsin ama annen de her hafta çamaşırları ve her gün bulaşıkları yıkarken çok severek yapmıyordur. Ama sonuçta sevip sevmediğini düşünmeden sorumluğu olduğu için yapıyor.

Bu nedenle ders çalışmayı sevsen de sevmesen de senin sorumluluğun olduğu için yapmalısın.  Hiç bir futbolcu da yorucu antrenmanları sevmez. Ama attığı golü sever. Şampiyon olmayı kim sevmez ki? Sevmek zorunda değilsin ama yapmak zorundasın. Onlar kendi üzerine düşeni yapıyorsa sen de kendi üzerine düşeni yapmak zorundasın. Çünkü bu onlardan daha fazla senin iyiliğin için.”

Aslında bu, hepimizin annesi babası için geçerli değil mi?

Sözlerim Onurun zihninde bazı kapıların aralanmasını sağladı.

“Evet, haklısınız”dedi.

O da doğru bir karar verdi.  Ve iyi ki de öyle yaptı. Çünkü şu anda Atatürk Anadolu lisesi öğrencisi.

Elbette hiçbir şey böyle şipşak olmuyor ama doğru kararlar eninde sonunda doğru sonuca ulaştırıyor.

Sizce de doğru kararalar almanın zamanı gelmedi mi?