BIST 9.479
DOLAR 32,60
EURO 34,81
ALTIN 2.507,68
HABER /  MEDYA

Ali Bulaç'tan 43 yıl sonra müthiş itiraf

Zaman yazarı Türköne, polisin islamcı gençlere ajanlık teklif ettiğini yazdı, Ali Bulaç 'o hikayedeki benim' diye itirafta bulundu.

Abone ol

Mümtazer Türköne'nin dünkü olay yazısının ardından Zaman yazarı Ali Bulaç, bugün  "Okuyucularımızın merakını gidereyim. Sözünü ettiği şahıs benim" diye yazdı.

1973 yılında Emniyetten kendisine gelen "Nurcuların içindeki ajanımız ol" teklifini ve neden reddettiğini Bulaç, "Neden devletin İslamcısı olmadım?" başlıklı bugünkü köşesinde bakın nasıl anlattı:

GAYRETTEPE'DE ÜÇ POLİS'İN ÇAPRAZ SORGUSU

"1972 veya 73'te bir gün okul müdürümüz Nuri Ünlü, beni makamına çağırdı ve “Gayrettepe'ye gidip bir polisle görüşmemi” söyledi. Ertesi gün oraya gittim, ismini verdiği polisi buldum. Beni hışımla alt kata indirdi, loş bir masaya oturttu. Üç polis beni sorgulamaya başladı. Biri hayli sert, aksi ve suçlayıcıydı. Benim ne tehlikeli ve zararlı biri olduğumu söyleyip içeri atılmamı istiyordu. Diğeri “Yok canım, Ali iyidir, yanlış düşünüyorsun” diyordu. Üçüncüsü sorguyu gözlüyor, ara sıra kısa cümlelerle sorular soruyordu. Sorgu yaklaşık iki saat sürdü. Sonunda bana, “Tamam, dediğini kabul edelim ama bize yardımcı ol.” dediler. “Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sorunca, “Yüksek İslam'daki Nurcular hakkında bize ara sıra bilgi ver” diye cevap verdiler. Kabul etmedim.

İlk olarak Türköne yazmıştı

Zaman gazetesindeki köşesinde İslamcılık siyaseten bitti mi, yoksa zaten hiç mi böyle bir ideoloji yoktu tartışmasını yürüten isimlerin başında gelen Mümtazer Türköne, kendisine anlatılan ilginç bir olayı köşesinden okurlarına aktarmıştı.

Mümtaz'er Türköne “kendisini hâlâ İslâmcı olarak tanımlayan, yaşça benden büyük bir dostundan dinlediği” bir olayı anlatmıştı köşesinde:

“70'lerin başına ait bir hikâye. Üniversitede okurken polisler sebepsiz yere Siyasî Şube'ye alıyor; iyi polis-kötü polis muhabbeti ile korkutucu bir sorgudan geçiriliyor. En nihayetinde üçüncü bir kişi “bize çalışacaksın” diye meseleyi bağlıyor. İslâmcı dostum, “Ben reddettim, ama çevremde aynı tezgâha düşüp teklifi kabul eden çok sayıda tanıdığım olduğunu anladım.”

“Bak baban sana para gönderemiyor, sana burs buluruz, harçlık veririz. İnat etme” diye ısrar ettiler. Ben “Allah'ım! Bu adamlar beni Müslümanlara karşı kullanmak istiyor, bana güç ver” diye içimden dua ettim. Cesaretimi toplayarak, “Beni bu işten muaf tutun, bunu yapamam” dedim. İyi polis “Valla sen bilirsin, görüyorsun, seni içeri attırmaya can atıyor” deyip kötü polisi işaret etti. Yine direttim. Beni saldılar. Sonradan öğrendim ki, gözlerine kestirdikleri birkaç kişiyi çağırmışlar. Ve o arkadaşlar iyi yerlere geldiler.

POLİSTİR DEDİLER İNANMADIM! MİT'İN HAS ADAMI ÇIKTI

Bir arkadaşım konusunda 1977'de uyarıldım “Bu polistir” diye. İnanmadım, arkadaşıma konduramadım. Meğer polisin önde gideniymiş. Tepelere tırpandı. Çocuk yaşta birini getirip bana teslim ettiler. “Bu çok yetenekli biri, ilgilen yetiştir, iyi bir entelektüel olur” dediler. Meğer ki askerlerin en has adamıymış, tepelere çıktı. Hayli maruf bir zat artık MİT'le birlikte çalıştığını açıkça telaffuz ediyor. İslami harekette etkili bir başkasına “Senin ne işin var bunlarla?” diye sorduğumda “İstihbarattan korkmamak lazım. Kendine güvenirsen yararlanırsın, onlar da senden yararlanır” dedi. Kısaca devlet zaten içimizdeymiş, sırası gelince bizim mahalleyi devreye sokmuş.

Mümtaz'er Türköne'nin bir tezine ihtirazi kayıtla katılıyorum: Tam zaaf içinde iken devlet İslamcılarla kuvvet buldu, ayağa kalktı. Bu doğru. Ama bunların yaptıkları İslam'a aykırı. Ben bunlara “eski İslamcı” diyorum. İslamcılığın sorunları çok büyük. Üzerinde kafa yormaya devam edeceğiz."