BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 35,02
ALTIN 2.428,21

AK Parti’de yenilikçi-gelenekçi tartışması

Erdoğan gelenekçiydi fakat yenilikçi politikalar uygulayarak gelenekçi hedeflere varacağını düşünüyordu.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine AK Parti’nin başına kimin geçeceği tartışılıyor.

Abdullah Gül’ün “Partime geri döneceğim” açıklaması bu tartışmaları da alevlendirdi.

Bana göre bu, 1999’da Fazilet Partisi içinde başlayan yenilikçi- gelenekçi tartışmasının yeni versiyonu.

Tek fark o dönem tarafların hepsi Milli Görüş hareketinden geliyordu.bugünküne benzer devşirme "gelenekçiler" yoktu.

 ***

Önce, gençler için, yenilikçi- gelenekçi tartışmalarını biraz anlatayım:

Dindar siyasetçiler arasında her zaman bir yenilikçi-gelenekçi ayrımı olmuştur.

Bu tartışmanın en belirgini, 2000’lerin başında, Fazilet Partisi’nde yaşandı.

Ve o tartışmadan AK Parti doğdu.

***

Yenilikçilerin daha steril bir din anlayışı vardır. Sembollere değil, düşünceye önem verirler. Herkesle, her kesimle konuşmayı tartışmayı önemserler. Daha özgürlükçü, daha demokrat, daha barışçı bir politika benimserler.

Yüzleri batıya dönüktür.

Gelenekçilerin ise daha yüzeysel bir din anlayışı vardır. Düşünceden çok, katı dini kurallara, görüntüye, sembollere önem verirler.

Tartışmaktan, konuşarak anlaşmaktan çok, ikna etmeyi amaçlarlar. Demokrasi onlar için bir araçtır. Asıl hedef daha dindar bir toplum yaratmaktır.

Değişmez öncelik, kendi mahalleleridir.

Yüzleri daha çok Ortadoğu’ya dönüktür.

***

Bazı insanlar esasen gelenekçidir. Fakat yenilikçiliği bir politika olarak benimserler.

Biz bunlara “İtikatta gelenekçi, amelde yenilikçi” deriz.

Kimileri ise esasen yenilikçidir. Fakat mahalle baskısı, siyasi ikbal gibi nedenlerle gelenekçi görünürler.

Biz bunlara “İtikatta yenilikçi, amelde gelenekçi” deriz.

***

Şimdi geleyim asıl konuya.

Mevzunun anlaşılması için, izninizle, hikayeyi biraz geriden başlatacağım.

28 Şubat darbesi ile Refah Partisi kapatılınca, Milli Görüşçüler Fazilet Partisi’ni kurdular.

Fakat bu parti içerisinde iki farklı damar oluştu: Yenilikçiler ve gelenekçiler.

Yenilikçilerin başını Abdullah Gül çekiyordu. 28 Şubat sürecindeki hatalardan ders çıkarmak istiyorlardı. Daha özgürlükçü ve herkes için demokrasi talepleri vardı.

Gelenekçi Erbakan önderliğindeki harekete, yenilikçi düşünceye sahip Gül bayrak açtı.

Bunun için Ankara’da bir ofis tuttu ve FP kongresinde aday olmak üzere çalışmalara başladı.

“İtikatta gelenekçi fakat amelde yenilikçi” olan Tayyip Erdoğan ilkin net bir tavır takınmadı.

Öyle ki Gül’ün Ankara’da kiraladığı ofise bile gitmedi. “Ayrılıkçı, bölücü” damgası yemekten çekindi.

Gelenekçi “ak saçlılar” tarafından aforoz edilme riski vardı.

Abdullah Gül, Erbakan’a rağmen aday oldu ve küçük bir farkla kaybetti.

Bir süre sonra Fazilet Partisi kapatıldı. FP Kapatılınca Tayyip Erdoğan da bağımsız kaldı.

Bu yeni durum, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ı Erbakan’a karşı beraber hareket etmeye yöneltti.

Artık Erbakan’ın etkin olduğu bir partide, yenilikçi politika yapmanın imkansızlığı görülmüştü.

Bu nedenle çözümü farklı parti kurmakta gördüler. Ve AK Parti’yi kurdular.

Gelenekçilere göre, yenilikçilerin arkasında ABD ve İsrail vardı.

Hatta bu teoriyi destekleyen kitaplar bile yayınlandı.

Erbakan’a ilk bayrak açan Gül, zamanla, yenilikçi hareketin liderliğini, esasında gelenekçi olan Erdoğan’a bıraktı.

Erdoğan gelenekçiydi fakat yenilikçi politikalar uygulayarak gelenekçi hedeflere varacağını düşünüyordu.

Öyle de oldu.

2002’de özgürlükçü, demokrat, eşitlikçi, dindar ve AB’ci olarak kurdukları AK Parti 2009’a kadar bu çizgide devam etti.

2007’de Gül ‘ün Köşk’e çıkması üzerine, Erdoğan partinin rotasını gelenekçiliğe kırdı.

AK Parti’nin özgürlükçü, demokrat, eşitlikçi ve AB’ci özellikleri gitmiş geriye yalnız dindarlığı kalmıştı.

Hem de çatışmacı, mücadeleci bir dindarlık.

Erdoğan 2009’dan bu güne kadar uyguladığı katı gelenekçi politika sonunda partideki herkesi kendine benzetti.

“İtikatta gelenekçi” olanlar, Erdoğan’ın yeni politikalarını memnuniyetle benimsediler.

“Özde yenilikçi” olanlar ise, siyasi ikbal için, Erdoğan’ın dayattığı gelenekçi çizgiyi benimsemiş göründüler. 

***

Erdoğan’ın değiştiremediği bir tek kişi kalmıştı: Abdullah Gül.

Abdullah Gül, Gezi olaylarında “Mesaj alınmıştır” gibi, Gezicileri anladığını gösteren yaklaşımlar ortaya koyunca, ikili arasındaki farklılık da su yüzüne çıkmaya başladı.

***

Şimdi, ortada, kendi yarattığı Türkiye’nin gerisinde kalan bir AK Parti var.

Yenilikçi olarak siyasete adım atan AK Parti, gelenekçi çizgiye geri döndü.

Gül “Partime döneceğim” dediğinde, onu engellemek için alelacele kongre kararı aldılar.

Diğer taraftan sosyal medyada ve bazı gazete köşelerinde Gül’ün artık bu partiye uymayacağı dillendiriliyor.

Öyle ki bu sefer de Abdullah Gül’ün bir İngiliz projesi olduğunu ve “Güçlenen Türkiye’nin önünü kesmeye” çalıştığını yaymaya başladılar.

Erbakan’ın yenilikçiler için söylediği “Düşmanlarımız bizi bölmek için arkadaşlarımızı ayarttı” suçlamasının bir benzerini şimdi Erdoğanistler Gül için yapıyor!

O gün Erdoğan’a ABD- İsrail projesi diyenler bugün Gül’e İngiliz projesi yaftası vuruyorlar.

***

Erdoğan AK Parti’nin Gül eliyle yeniden yenilikçi çizgiye kaymasını istemiyor.

Ortadoğu’ya döndüğü yüzünü yeniden AB’ye döndürmek istemiyor.

Bütün kavga bu.

***

Halbuki, “Yenilikçilik” Türkiye için en büyük umuttu.

Hem kimliğimizi koruyacak, hem de çağın ruhuna uygun bir atılım yapacaktık.

Yaygınlaştırdığımız demokrasi ile rahat nefes almaya başlamıştık. “Müslüman demokrat” kimliğini benimsememek için bir sebep yoktu.

21. yüzyıl Türkiyesi, dindar çocuklara emanet edilmişti.

Bize düşen de, bu emaneti herkesin mutlu olacağı bir şekilde taşımaktı.

Ezildiğimiz günler sona ermişti.

Mühür bizdeydi.

Biz, uğradığımız haksızlıkları dava konusu etmeyip, yepyeni bir sayfa açmıştık.

Düşünceye, kültüre, sanata değer veriyorduk.

Sıkı entelektüellerimiz, yazarlarımız vardı.

Nihayet, projelerimizi uygulayabileceğimiz, tüm kavgalara son verip, tüm gönülleri kazanabileceğimiz makama gelmiştik…

Yenilikçilik, işte tüm bunların adıydı.

Fakat, hükümet nedense, dirayetli ve efendice bir politika yerine…

Ajitatif ve saldırgan bir politikayı seçti.

Özgüvenli bir tutum sergilemek yerine, en bayat klişeleri kullanmayı tercih etti…

***

Peki Gül bundan sonra ne yapacak?

Fazilet Partisi kongresinde Erbakan’a bayrak açan Gül bu sefer Erdoğan’a bayrak açacak mı?

Kişisel kanaatim, Gül öncelikle AK Parti içerisindeki yenilikçi politikaya dönmek isteyenlerin seslerini yükseltmesini bekleyecek.

Etrafında toplanan kalabalığın sayısı ve ağırlığına göre de kendi tavrını belirleyecek.

AK Parti içerisinde asıl tartışma kimin genel başkan olacağı değil, Erdoğan’ın ortaya koyduğu tarzın ve politikanın devam ettirilip ettirtilmeyeceğidir.

***

Abdullah Gül’e çok büyük sorumluluk düşüyor.

Çünkü, o eski umudu canlandırma imkanı, şimdilik bir tek onun elinde.

Gül, sağlam durursa, umduğundan çok daha fazla destek alacaktır.

AK Parti içinden destek bulması bence de en iyisi olur.

Fakat sanırım, Gül, bu defa hiç ummadığı çevrelerden, dışarıdan teşvik bulabilir.

Tek mesele şu: Şu günlerdeki Erdoğan fetişizmi, eskilerin Erbakan’a olan sadakatinden katbekat fazla.

Erdoğanistler Erbakancılardan daha fanatik ve acımasız.

Tekrar ediyorum: Gül’ün, yenilikçi siyasete olan inancı, Türkiye’nin en büyük umudu.

Bu umudun gücü de, Gül’ün dayanıklılığına eşit.

Aslında, AK Parti’nin de uzun ömürlü olması, garip bir biçimde, engellemeye çalıştıkları Gül’e bağlı.

Parti’de bunu anlayacak insanlar kaldı mı?

Umarım kalmıştır. twitter.com/acikcenk