BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

AK Parti ve Cemaat demokrat olsaydı ne olurdu?

Bir tarafta “gerçek Müslümanlık her sorunu çözer” inancı var, diğer tarafta gerçek Müslümanın kim olduğu belli değil.

Dindarlar büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Duygusal bir çöküşteler.

Teori ile pratiğin bu denli çelişiyor olmasından şaşkına dönmüş vaziyetteler.

“Ne diyorduk? Ne istiyorduk? Ne amaçlıyorduk? Peki bunlar niçin gerçekleşmedi?”  türü sorular, dindarların zihnini meşgul ediyor.

Hayal kırıklığı, beraberinde büyük bir tıkanıklık getiriyor.

“Sorunun asıl sebebi ne?”, “Nerede hata yaptık?” sorularına cevap arıyorlar, bulamıyorlar.

Bir tarafta modern dünyanın gerekleri, gerçekleri var; diğer tarafta da inanca dayalı hedefler.

Bir tarafta “gerçek Müslümanlık her sorunu çözer” inancı var, diğer tarafta gerçek Müslümanın kim olduğu belli değil.

***

Ne yazık ki bu sorunlara sağlıklı çözümler üretecek, entelektüel birikim de yok, entelektüel cesaret de.

Hayrettin Karaman hoca “Yolsuzluk yapmanın hırsızlık olmadığını” ispat etmeye çalışıyor.

Bu çaba, dindarlar açısından büyük bir geri adım, gerileme değil mi?

Diyanet İşleri Başkanı “Bir lokma, bir hırka” diyerek çıktığı yolda, bir milyon liralık makam aracına vardı.

Takke, cübbe, lüks Mercedes. Bu bariz uyumsuzluk can sıkıyor.

Ali Bulaç yazılarında sık sık “Neden böyle olduk? Nerede hata yaptık?  gibi sorular sorup silkinme çağrısında bulunuyor.

Fakat silkinince ne olacağını, çözümü nerede bulacağımızı bize söylemiyor, ya da söyleyemiyor. 

Cemaat AK Parti’nin din anlayışından mustarip AK Parti de Cemaatin.

Kendi içlerinde bir bütünlük sağlayamayan dindarlar, toplumu da dindarlığa davet ediyor, hatta zorluyorlar.

Bu da bize çatışma ve kavgadan başka bir şey getirmiyor.

***

Demokrasi veya demokratlık, tüm bu tıkanıklıklara bir çözüm olabilir mi?

“Demokrasi” dediğimizde, kimi dindarlar bunu “dava”dan ya da inançtan vazgeçme olarak algılıyorlar.

Modern dünyaya boyun eğme olarak görüyorlar.

Peki gerçekte öyle mi? Dindarlar demokrat olduklarında inançlarını terk mi etmiş olacaklar?

Veyahut demokratik standardı yükselmiş bir ülkede dindarlar kaybeden taraf mı olur?

Demokratlık bir ideoloji veya inanç değil bir tutumdur.

Dindarlar da, sosyalistler de, sağcılar da, solcular da… demokrat veya radikal olabilirler yani.

Uzlaşma, diyalog, katılım, şeffaflık, hoşgörü gibi ilkelerden mi yanayız; yoksa çatışma, susturma, dışlama, içe kapalılık, reddediş ve giderek kindarlıktan yana mı?

“Demokrasi”, “demokratik terbiye” derken neyi kast ettiğimi örneklerle açıklayayım…

***

AK Parti ve Cemaat demokrat olsalardı ne olurdu?

AK Parti ve Cemaat başından beri demokrat olsalardı…

Meseleleri bağırıp çağırarak, meydan okuyarak değil, diyalog ve uzlaşmayla çözeceklerdi.

Tarihî şahsiyetleri suçlamak veya aşırı yüceltmek yerine; kendi sorumluluklarına odaklanacaklardı.

Din sömürüsü yapmayacak, inancı üstünlük aracı veyahut ayırıcı bir nitelik olarak sunmayacaklardı.

Zorla dindarlaştırmaya çalışmayacak, dindarlık görüntüsünü her şeyin üzerinde tutmayacaklardı. Dindar görünümü bir çıkar aracına dönüştürmeyeceklerdi.

Bürokrasideki atamalarda eş, dost akraba, arkadaş değil liyakate öncelik vereceklerdi.  Adam kayırmaya son verip, maden kazası gibi felaketlerin önüne geçebileceklerdi.

Kendilerini bir savaşın ve tehlikenin içinde görmeyecek, Türkiye’yi bütün olarak algılayacaklardı. Böylece toplumun bir bölümünü düşman saymayacaklardı.

Toplumun herhangi bir kesiminin sorunlarını çözerken lütufta bulunuyor gibi görünmeyeceklerdi

Dindarların, Alevilerin, Kürtlerin sorunlarını aynı mantıkla, aynı duyguyla çözecek, bu sorunlar üzerine yıllar boyu saçma sapan konuşmalar yapmayacaklardı. 

Dindar nesil yetiştirmek için dayatmalarda bulunmak yerine, eğitimde kaliteyi artırıcı çözümler bulacaklardı.

Taraftarları koruyan, kollayan değil ülkenin bütünü için bağımsız bir hukuk sistemi kuracaklardı.

İntikam peşinde koşmayacak, yeni kan davalarına zemin hazırlamayacaklardı.

Bizim davamız, bizim yolumuz gibi mutlaka başarılması gereken misyonlar yüklenmeyecek, fikir ayrılıklarını demokratik bir yarışın parçası olarak göreceklerdi.

Bir inanca, bir ideolojiye, bir kimliğe devlet koruması sağlamayacak, her inancın rahat ve özgürce yaşamasına zemin hazırlayacaklardı.

Meselelere bir dava mantığıyla bakmayacak telefon dinlemeye, sınav sorularını çalmaya, yolsuzluk yapmaya, “öteki”ne haksızlık etmeye ihtiyaç duymayacaklardı.

Silahla, baskıyla, dayatmayla, hileyle, kumpasla takiyeyle mesafe alma ahlaksızlığı yaygınlık kazanmayacaktı.

Protestoları, şiddetle, gerekirse cinayet işleyerek, eleştirenleri de işten kovdurtarak susturmak gibi yollara başvurmayacaklardı.

İsrafın yalnızca dini bir sakınca değil, aynı zamanda bir liderin yetkinliğini kuşkulu kılan bir aşırılık olduğunu bileceklerdi.

Cemaat dinlerarası diyalog kurarken, kendi ülkesinde içe kapalı kalmanın çelişkisini görebilecekti.

“Liderimiz, hocamız ne derse o olur”  anlayışı iş görmeyecek, farklı düşünen bireyler çıkacaktı. Partide tek adam, cemaatte tek adam şeklindeki verimsizlik, renksizlik aşılacaktı.

Cemaat; okullarıyla, medyasıyla, organizasyon yeteneğiyle Türkiye’ye moral, güç ve enerji veren bir yapı olarak işleyecekti.

Türkiye’de meseleler tartışılırken “Bu konuda ne düşünüyor?” diye dönüp cemaate bakılacaktı. Onların önerileri toplum için bir zenginlik olacaktı.

Bütün dünyada gösterdikleri başarılar, ülkenin bir başarısı görülecek, bundan gurur duyulacaktı.

Cemaat bunca fedakarlığıyla Türkiye’nin hayırlı evlatları, Türkiye’nin efendi çocukları olarak görülecekti.

Korkulan, uzaklaşılan, her kötülüğün odağı olarak görülmeyecekti.

Hükümet de ekonomik, politik, psikolojik… istikrarın teminatçısı olarak değer kazanacaktı.

***

Bugün dindarların yaşadığı dram, demokrat olamamalarından kaynaklanıyor.

Çok basit: “Ben demokratım” diyeceksin.

“Biz – onlar” demeyeceksin.

“Dava” demeyeceksin. Kendi şahsiyetini inşa edeceksin.

***

Çok sert bir savaş sürüyor. Görüyoruz ki kendi elemanlarıyla bile küfürlü konuşuyor, birbirlerine hakaret ediyorlar.  “Dava için” birbirlerine iftira atıyorlar.

Bir din kardeşliği filan yok.

Bu, ölçülü bir düşünce biçimi geliştirememiş olmalarından kaynaklanıyor.

Dünyeviliğin karşısına, çok sert bir dindarlık koyuyorlar.

Böylesi bir dindarlığın aslında fazlasıyla dünyevi olduğunu da idrak edemiyorlar.

***

Demokrasi bize bu dünyada işleri yumuşak, sakin yürütmeyi telkin eder.

İslam ahlakı ile demokrasi terbiyesinin birbirini desteklediğini, ikisi arasında bir uyum olduğunu fark edebilselerdi…

Yazık ki fark edemediler.

Demokratik bir terbiyeye ulaşamadıkları için, dinin itibarını da yerle bir ettiler.

Kendi içlerinde demokratik terbiye ve uzlaşma kültürü geliştiremedikleri için “öteki” ile diyalog kurmayı da bir türlü başaramıyorlar.

Demokratik bir strateji, imaj, üslup ve dilin Türkiye’de yaygınlaşması, kökleşmesi için dindarların siyasi anlamda demokratlaşması gerekiyor.

Demokrasinin nimetlerinden faydalanıyorlar ama demokrat olmaya yanaşmıyorlar.

Cemaat ve AK Parti demokrat olsaydı liberal aydınların demokratlığı bile gölgede kalabilirdi.

Onların demokratlığını bile yeterli bulmayabilirdik. 

Ama olamadılar.

Ağlayarak, sızlayarak, bunalıma girerek, bağırıp çağırarak, yanlışta ısrar ederek inancımızı demokrasinin alternatifi gibi görerek bir yere varamayız.

Özellikle gençlerin, bu gerçeği görmesini gönülden diliyorum.

Demokrasimiz ne durumdaysa, biz de o durumdayız işte.

Twitter.com/acikcenk

Not: Yazılarıma yorum ve eleştirilerinizi dan da bana iletebilirsiniz.