BIST 9.717
DOLAR 32,49
EURO 34,98
ALTIN 2.434,97

AK Parti-Cemaat kavgası kime yarar?

Son günlerde kulağımıza en üst perdeden çalınan kavga gösteriyor ki, her iki tarafta da böyle bir dost yokmuş!

"Sözden korkmayacak yürekli ve zeki insanlaradır sözümüz. Çünkü ancak onlar, söz ne kadar acıysa, diyenin o kadar dost olduğunu bilir..."

Kanuni Sultan Süleyman ile İbrahim arasındaki kadim dostluk, Pargalı'nın dillere destan bu sözüyle başlamıştı. Kanuni ise, "Sen bu acı sözlerinle hep yanımda olasın. Her yanlış kararımda acı konuşasın ki, dostluğunla doğru yolu göreyim" demişti.

Son günlerde kulağımıza en üst perdeden çalınan kavga gösteriyor ki, her iki tarafta da böyle bir dost yokmuş!

Şayet Erdoğan'ın yanında böylesi acı söyleyen bir dost olsaydı, hükümet dersanelerle ilgili aldığı karara, baldırından çekip çıkardığı şişkin bir kene muamelesi yapmazdı.

Uzaklardan gelen kederli sesin sahibinin etrafında bir dost olsaydı, "Biz ne darbeler atlattık. Sabredin!" nasihati dinlenir, hükümete adabına uygun bir zarafetle tepki gösterilirdi.

Yanınızda alnı yerlere değen ne kadar çok kişi olursa, kararlarınızdaki doğruluk payında da o derece sapma olur.

Oluyor da...

Gizlemeye, saklamaya gerek yok artık.

Belli ki her iki taraf birbirinin üzerine ağır adımlarla yürüyor.. Attıkları her adımda bir tehdit var. "Demek ki kulağımıza çalınan bu tartışma dün sabah başlamadı, yakın zamanda da bitecek gibi görünmüyor." dedirtiyor halleri.

Olan, kavgayı çaresizce, acz içinde ve bezgin bakışlarla izleyen, her iki tarafa da gönül vermişlere oluyor.

Peki kavganın haklı ve haksız olan tarafı kimler?

Önce hükümet kanadından başlayalım.

Yukarıda da söyledim.

Çoğu doğru olsa da, Başbakan Erdoğan hükümet olarak aldıkları kararları, "İçi doldurulmamış tek cümle ile" açıkladıktan hemen sonra, itiraz edilmesine fırsat tanımadan, arkasını dönüp gidiyor.

İşte ne geliyorsa başımıza, bu tek cümlelik açıklamalardan ötürü geliyor. Birileri bu sözleri, toplumu terörize etmek amacıyla çok, hem de çok iyi kullanıyor..

"Alkol yasaklanıyor", "Kürtaj yasaklanıyor", "Sezaryen yasaklanıyor", "T.C. yasaklanıyor" vesveseleriyle toplumu galeyana getirenlerin 1 Haziran'da Türkiye'yi ne hale getirdiğini hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.

Ama geride bıraktığımız bunca zaman gösteriyor ki, "Yasaklanıyor" denilen hiçbir şey yasaklılar listesinde değil.

Birileri kabul etmese de, "Erdoğan diktatördür" diyenler olsa da, Erdoğan halka dayatmalarla gelen bir lider profili çizmiyor. Kulağına gelen itirazlardan ve iletilen rahatsızlıklardan dolayı kararları sürekli gözden geçirerek orta yolu bulan bir lider tipi var.

İçi doldurulmamış sözlerden biri de "Dersaneler" meselesi. Toplumun büyük çoğunluğu Milli Eğitim Bakanı'nın son açıklamasına kadar dersanelerin kapatılacağını düşünüyordu. Oysa ki yapılması planlanan şey, dersanelerin özel okullara dönüştürülmesinden öteye geçmiyor. Bunun hazırlığının yapılması için de "iki yıllık bir süre" öngörülüyor.

Peki cemaat kanadı bu konuda ne düşünüyor?

Dün STV'nin başındaki bir yetkilinin İnternethaber'deki açıklamasını okudum. "Çözüm, bize 5 yıl süre verilmesi. Bir masanın etrafında oturulup sağlıklı karar alabiliriz, henüz geç değil" diyordu.

Fethullah Gülen Hocaefendi ise, bugüne kadar yaptığı hemen hemen tüm açıklamalarda, "Bu işin sonunu ve çıkacak nihai kararı bekleyin. Kapanma kararı çıksa bile unutmayın. Biz hep darbe yedik ama her darbeyle daha da büyüdük, yayıldık. Sabredin, Namaz kılın ve bol bol dua edin" diyor.

Ancak üzülerek görüyoruz ki, çevresindeki bazı kişiler bu önemli mesaja, mesajlara rağmen, "Bizim artık kılıca ihtiyacımız var, duaya değil" diyerek taarruz yolunu seçiyor.

Şunu üzülerek söylemeliyim.

Açıkça görülüyor ki, cemaatin içinde kendisine tahsis edilen makama yakışmayan bazı isimler var. Gezi olaylarını dış medyaya yorumlarken, "Bir halk diktatöre direniyor" diyen Kahire temsilcisini gördü bu ülkenin insanı. Halkın malına kasteden, devletin araçlarını yakan, polisiyle çatışan şehir eşkiyalarına destek veren yazarlar gördü. Darbe şakşakçılarıyla paralel şekilde yayınlar yapan gazete ve televizyonlar gördü.

Şimdi ise, "Hazreti Muhammed'in Kıblesi şaştı oğlum. Gezi olayları haklıydı!" diyerek yeni bir ayaklanma için fitili ateşleyen yazarlar var. "Bülent Arınç istifa etti ve tüm görevlerinden çekildi" diyerek twit atma yoluyla yalan yanlış yazan televizyoncular var.

Sonbaharda gördüğü bir "gül"e aldanıp baharın geldiğini sananlar var. Eline fırsat geçse, cemaati bir kaşık suda boğacak isimlere ve partilere göz kırpanlar var. "Dün falan iktidara baş kaldıran, bugün-yarın bana da baş kaldırır" hissiyle kendisini yok edeceğini düşenemeyen düşüncesizler var.... Dünyanın bütün ülkelerinde, "kendi iktidarıyla çatışan radikal cemaat" damgası yiyeceğini ve bunun hizmet hareketine tamiri imkansız zararlar vereceği hesap edemeyen basit düşünceliler var.

Bu sakat kafaların, cemaat gibi yüce bir topluluğun içinde kendisine yer bulduğunu gören gönül dostu insanlar, hayalkırıklıklarını tarif edecek söz bulmakta zorlanıyor.

AK Parti içinde, "Cemaati küstürmeyelim" diyenler olduğu kadar, cemaat içinde de, "Bu iktidar bu sözleri hiç haketmiyor" diyerek fikri ayrılık gösteren kişiler var. "Erdoğan, tüm dinlerle, tüm inanç kesimleriyle kurduğumuz diyalog kadar diyaoğu haketmiyor mu?" diyenlerin sayısı hiç de azımsanmayacak ölçüye ulaştı.

Evet Erdoğan'ın dili dil değil ama, Fethullah Gülen Hocaefendi dışında konuşanlara bakılırsa, cemaatin bazı mensuplarının dili de pek hoş değil.

Kanuni'ye "Sözden korkmayacak yürekli ve zeki insanlaradır sözümüz. Çünkü ancak onlar, söz ne kadar acıysa, diyenin o kadar dost olduğunu bilir..." diyen Pargalı'nın dostluğundaki samimiyetle sormak istiyorum şimdi.

Alemlerin Rabbi olan Allah, Nisâ Suresi'nin 59'uncu ayetinde, "Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat ediniz. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah'a ve Rasûlüne arz ediniz; eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız..." diye buyuruyor.

Temelini inanç üzerine kuran bir cemaatin, yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen bu emre uyması daha doğru olmaz mı?

Arabulucuların konuştuğu, arabozucuların susturulduğu bir yöntem cemaate daha çok yakışmaz mıydı?