BIST 9.692
DOLAR 32,59
EURO 34,87
ALTIN 2.496,52

Ahlakın Rozeti!

Ahlakını kaybeden toplumlar bir medeniyet kuramaz.

Önemli bir platformda çok değerli bir büyüğümüzün hasbihaline katılma fırsatım oldu.

Söylediklerinden notlar almaya çalıştım.

Her bir söylediğini önce kendi nefsime yönelik algılayarak pür dikkat içerisinde dinledim.

Nefsime ağır geldiğini hissettiğimden meselenin ne kadar doğru ve yerinde tespitler olduğunu müşahede ettim.

Bu doğru tespitlerin yazılması gerektiğine kanaat getirdim.

Müstefit olunabilmesi adına yazmayı görev addettim kendime.

Hasbihal: Önemli kavramlardan bireylerin ve toplumların uzak kalması üzerineydi.

Tabi bu kavramların anlam ve uygulamalarını ıskalamadan ihatasının şart olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Tutmuş olduğum notlardan ve aklımda kalanlardan serpiştirme yaparak sizlere aktarmak istiyorum;

Erdem ve ahlak ilkelerine hakkıyla sahip olmak benimsenirse hem siyasi hem içtimai hayatta kişi kendini denetler ve oto kritik yapmasına olanak sağlamış olur.

Bizim geleneğimiz ahlaki temeller üzerinden geliyor.

Müslüman bir topluluğun mensuplarıyız ve böyle bir toplum içinde görev yapıyoruz. Bunu daima hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.

Kur’an-ı Kerim’de Peygambere atfen buyruluyor ki; “Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem-68/4-)

Efendimiz de buyuruyor ki; “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”

Bütün bunlar temelimizin güzel ahlak olduğunu gösteriyor.

Zayıfladığımız ve en çok ihtiyacımız olan şey toplumda ahlaki umdeleri yaşatabilmek-yaşayabilmek önce kendimizde sonra çevremizde gerçekleştirebilmektir.

Tarihe bir bakın, tarihi bir okuyun.

Bütün toplumların çöküşünün arka planında ahlaksızlıklar vardır.

Ahlakını kaybeden toplumlar yaşayamaz.

Ahlakını kaybeden toplumlar bir medeniyet kuramaz.

Çünkü medeniyet ahlaka dayalıdır.

Dinin en son yorumcusu ve en mükemmeli İslam olduğu için İslam ahlakı en mükemmel ahlaktır.

Yukarıda ki ayetten ve hadisten çıkarmamız gereken sonuç; imanın, İslam’ın, ehliyet ve liyakatin, ilmin ve irfanın, merhametin ve adaletin, sadakatin ve emanetin kısacası bütün üstün vasıfların ve faziletin temelinin erdeme ve güzel ahlaka dayandığı gerçeğidir.

Bu ehemmiyetli meselenin an itibariyle bizi ilgilendiren yanı; mensubu olduğumuz cemaat, siyasi kuruluş, görev edindiğimiz alanlardaki hareketin her aşamasındaki tutum ve davranışlarımızda erdem ve ahlakı şiar edinmemizdir.

İnsanımıza ve toplumumuza saygı, nezaket, gelenek ve ahlak kavramlarını kutsal din duygularını zedeleyecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hep tavsiye edilmiştir.

Kamu kurum ve kuruluşlarında, siyasi hareketlerde, muvazzaf olarak görevlendirmelerde liyakat ölçüsünden şaşmadığımıza, buna azami derecede adalet ve hakkaniyetle dikkat etmemiz gerektiğinin bilincinde olmamız gerekir.

Siyasi kimliğine ve taşıdığı rozete istinaden kişilerin iş alma, ihalelere girme ve siyasi gücünü kullanmanın erdem ve ahlaka mugayir işler olduğunun bilincinde olmak gerekir.

Herhangi bir mecrada bir görev için insan seçerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmemiz ve dikkat etmemiz gerekiyor.

Liyakatten daha çok sadakate önem göstererek yapılmış olan görevlendirme usul yanlışlığından dolayı müeyyidesinin görevlendirmeyi yapana gün gelip yazılacağının ispatıdır.

Görevlendirme ve usul yöntemlerinin neler olacağını, oto kontrol sistemini nasıl geliştireceğimizi, eleştirilerimizde usule uygun dili kullanacağımızı, neler olması gerektiğini genel erdem ve ahlaka göre belirlememiz gerekiyor.

Hatasız ve kusursuz hiçbir insan olmayacağı aşikâr bunu elbette kabul ediyoruz. Nihayetinde hepimiz insanız.

Sadece ve sadece temel ahlak kurallarını ve erdem kurallarına aykırı davranılmaması gerektiğinin bilincinde olalım yeter.

Aksi takdirde ahlaka mugayir hareket ve sadece sadakate istinaden görevlendirme beraberinde çok büyük zararlar getirecektir.

Başta söylediğim gibi; bu notlar önce kendi nefsime yönelikti.

Yazılanlardan okuyanlarda müstefit olup ders çıkarabilirlerse ne ala.