BIST 9.530
DOLAR 32,50
EURO 34,82
ALTIN 2.476,77

Abdullah Öcalan, Mit’in elemanı mı?

Müzakere sürecinde Öcalan – BDP görüşmesinin ikinci raundunun başlaması an meselesi.

Kesin bir gerçek var ki, artık tüm taraflar birbiriyle görüşme gerçekleştiriyor.

Mit Kandil’le, Kandil Erbil’le,

Erbil Türkiye yetkilileriyle,

Hatta İmralı – Kandil görüşmesi bile ihtimaller dâhilinde…

Yani çözüm arayışları adına yoğun bir temas trafiği söz konusu.

***

Dün Radikal Gazetesi’nde Ezgi Başaran, “Başbakan ve BDP’nin samimiyetinden bize ne?” adlı yazısında, “Onun bunun çekişmesini bir kenara bırakıp, sonuca odaklanalım. Çünkü huzur ve barışa ulaşmak, bunların hepsinden daha önemli” tezine sahip bir yazı kaleme aldı.

Temel tezine benim de katıldığım bu yazıyı okuduktan sonra, nedense aklıma şöyle bir soru geldi;

- “MİT görevlileri, KCK yapılanmasının en yetkili organlarında görev alacak kadar yükseldi ve teşkilatı yönlendirdi” iddiaları dedikodudan ziyade bir itirafa dönüştüyse,

- Konusu “Adına Ergenekon denilen örgütün, devlet organlarına müdahele etmesi ve ülke dinamiklerini etkileyecek faaliyetlerde bulunması” olan bir davanın mahkemesi, hala sürüyorsa,

- 28 Şubat soruşturması kapsamında, “Askerin, var olan hükümeti yıkmaya yönelik kurmaca irtica faaliyetleri ve aktörleri yarattığı” iddiası varsa,

- “Hizbullah ve derin devlet” iş birliği üzerine yazılmış kitaplar, kuşkular, haberler, belgeler yıllardır devlet yetkilileri ve gazeteciler tarafından dile getiriliyorsa,

- Susurluk olayıyla birlikte, bürokrasinin en yetkili isimlerinin illegal kişi ve örgütlenmelerle olan bağı alenen ortaya çıktıysa,

- Balyoz davasında “TSK personellerinin yasal olmayan yollarla hükümeti devirmeye yönelik darbe girişimi” mahkeme kararıyla kesinleşmişse,

- Hrant Dink cinayetinin ardında “devletin ilgili organlarının göz yumması, işbirliği yada teşvik ve yardımı olduğu şüpheleri” had safhadaysa,

- Başbakan Erdoğan son günlerde birkaç kez açıkça “Artık derin güçler büyük oranda temizlendi. Öcalan’la başkaları araya girmeden ve onu etkilemeden görüşebiliyoruz” imasındaki cümleler kuruyorsa,

- Mehmet Ali Şahin,  “Geçmişte MİT, Öcalan’la görüşmek istedi ama asker izin vermedi” beyanatında bulunuyorsa,

- 1993’de ateşkesin arifesin de gerçekleşen 33 erin öldürüldüğü saldırı, Uludere gibi  sis perdesi barındıran yüzlerce olay tam olarak aydınlatılmadıysa,

- Bölge halkının ve askeri hizmetlerini doğuda yapanların anlattıkları türlü şehir efsanelerinde derin devlet – PKK ilişkisine atıf yapılıyorsa,

- Uğur Mumcu, Abdi İpekçi cinayetlerinin sorumlularının ve nedenlerinin tamamen ortaya çıkarılamamasında “derin devlet ve PKK ilişkisine dair ipuçlarına ulaşmışlardı” iddiası güncelliğini koruyorsa,

- Avni Özgürel, 1960’larda MİT’e ait Ankara’daki Fikir Ajansı adlı yerde, Abdullah Öcalan’nın çay servis etme gibi işlerde çalıştığını bizzat gördüğünü açıklıyorsa,

 

Yani Türkiye’de tüm bu olaylar yaşanmışsa ve kirli ilişkilere dair bu denli kuşkular var ise;

Zaten bu denli kire pasa  bulanmış bir haldeysek,

Neden o zaman “PKK – Devlet bağlantısı, Abdullah Öcalan – MİT ilişkisi” arşivler açılarak, gizli belgeler, tanıklar ortaya çıkarılarak sorgulanmıyor?

Neden hiç bir savcı şüpelenip de bir adım atmıyor?

***

Evet, kabul edilmeli ki,

Artık Abdullah Öcalan ve PKK olsa yada olmasa devlet Kürt sorunu gerçeğini görmüş durumda.

Yani onlar olmasa da bu sorunu çözmesi gerektiğinin farkında...

Bu nedenle bu yönde atılması gereken adımlar mutlaka atılmalı.

Ama diğer yanda da, ülkeyi kendi halkıyla 30 yıllık bir savaş batağına sürükleyen gizli ilişkilerin varlığı söz konusuysa;

Bunların meydana çıkması da gerekmiyor mu?

Bu kadar şüphenin arasında,

Aynılarının bir daha yaşanmaması ve yeni temiz bir sayfanın açılması adına,

Bir yüzleşmeye daha ihtiyacımız yok mu?