BIST 9.059
DOLAR 32,33
EURO 35,06
ALTIN 2.300,51
HABER /  MEDYA

Abdülkadir Selvi'den AK Parti'ye PKK uyarısı

Iğdır ve Dağlıca saldırılarıyla son günlerin en yüksek kaybını yaşatan ve 2 günde 31 askeri şehit eden PKK'ya karşı, Abdülkadir Selvi'den AK Parti'ye kritik bir uyarı geldi.

Abone ol

İNTERNETHABER.COM- Ardı arkası kesilmeyen şehit haberleri Türkiye'yi yasa boğdu, dünya basınının da gündemine oturan Iğdır, Hakkari-Dağlıca, Tunceli ve Mardin'de gerçekleşen PKK saldırılarında 2 günde 31 asker şehit oldu. 

AK Parti'ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü 'AK Parti kendi hikayesini öldürmemeli' başlıklı yazısında, ülke olarak bir çıkış stratejisine ihtiyacımız olduğunu, daha çok terör girdabına sürüklenmeden siyasi iradenin ülkeyi bu durumdan çıkaracak bir çıkış planını devreye sokması gerektiğine vurgu yaparak, çözüm süreci için 'sivil çözüm getirdiği'ni belirttiği AK Parti'nin 'kendi hikayesini kendi elleriyle öldürmemesi' gerektiği yönde kritik bir uyarıda bulundu.

"TÜRKİYE'DE SİVİL ÇÖZÜMLER AK PARTİ'NİN HİKAYESİYDİ"

"Biz bu filmi gördük." diyerek, 90'lı yıllarda yaşanan terörizmi işaret eden Selvi, "
Elbette ki terörle mücadele edilecek. Hatta sivil çözümler devreye girdiği taktirde dahi, terörle etkin mücadele sürecek. Ama temel politika bu olmamalı. Bu anlayış eski Türkiye'nin, sivil çözümler ise AK Parti'nin hikayesiydi." dedi.

SELVİ'DEN HDP'YE ELEŞTİRİ

Selvi, HDP'ye de "6.5 milyon oy almışsın. Üçü büyükşehir olmak üzere 103 belediyeyi elinde tutuyorsun. 80 milletvekili ile Meclis'te üçüncü parti olmuşsun. Silaha sarılmanın anlamı ne?" diyerek seslendi.

İşte o yazıdan çarpıcı satırlar:

PKK, saldırıya geçmeden önce bölgedeki GSM hatlarına ait, ”Baz istasyonları”nı imha ediyor. Böylece haberleşme imkanını ortadan kaldırıyor.

Sonra “Pusu” devreye giriyor.

“Seri pusu” deniliyor bu sisteme.

PKK bunu 3 yıl önce Çukurca'da kullanmıştı. Birbirine bağlı el yapımı mayınları (EYP) belirli aralıklarla patlatmış, 3 askerimiz şehit olmuştu.

Dağlıca'da ise üç aşamalı tuzak kurdukları ortaya çıktı.

Birinci tuzak: Patlayıcı ihbarı yapıp, bölgeye intikal eden Mayın El Yapımı Patlayıcı Timi (METİ) mayınları imha ederken ateş açtılar.

İkinci tuzak: METİ timinin yardımına koşan Yarbay İlker Çelikcan'ın içinde bulunduğu zırhlı araçların geçişi sırasında el yapımı mayınlar patlatıldı.

Üçüncü Tuzak: İlker Yarbay'ın şehit düştüğü haberinin alınması üzerine Kamışlı'dan yola çıkan üçüncü birliğin geçişi sırasında “Uyuyan mayın”lar yeniden patlatıldı.

Daha önce de göstermelik bir yangın çıkarıp, itfaiyeye ihbarda bulunan teröristler, itfaiyenin güvenliğini sağlayan polislere ateş açıp, şehit etmişlerdi.

Diyarbakır'da trafik kazası ihbarına giden ekibi tarayıp, polislerimizi şehit ettikleri gibi.

Pusu ne kadar kahpe bir saldırı yöntemiyse, mayın da bir o kadar insanlık suçu.
Ama bunu kime anlatacaksın ki?

Kız çocuğunun yanında babasını şehit eden PKK'ya mı?

Ekmek almaya giderken katledilen Diyarbakırlı çocuk Fırat'ın katillerine mi?

“İç savaş provası yapılıyor” diyen Figen Yüksekdağ'a mı?

“Direnişine de savaşa da hazırız” diyen bir kafa yapısına mı?

Kime, kime?

"SİLAHA SARILMANIN ANLAMI NE?"

6.5 milyon oy almışsın. Üçü büyükşehir olmak üzere 103 belediyeyi elinde tutuyorsun.

80 milletvekili ile Meclis'te üçüncü parti olmuşsun.

Silaha sarılmanın anlamı ne?

Vura vura mı Türkiyelileşeceksiniz?

Terör bir girdap gibi bizi içine çekmeye başladı.

Yeni bir sürece girildi.

Dördüncü aşama diyebiliriz buna.

1-15 Ağustos 1984 Şemdinli-Eruh baskını ile başlayıp, 1993 Tansu Çiller'in Başbakanlığına kadar giden dönem.

Turgut Özal'la başlayıp, Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel ile devam eden, devletin kimi zaman şahin kimi zaman uzlaşmacı, davrandığı, “Kürt realitesi”nin tanındığı dönem. Bölgenin uzun süre Sıkıyönetimle idare edildiği PKK'ya karşı düzenli askeri birliklerle mücadele verildiği ilk yıllar. PKK baskın yapar, askerimiz karşılık verirdi.

2-90'lı yıllara damgasını vuran, ”Düşük yoğunluklu savaş” olarak tabir edilen ve Öcalan'ın yakalandığı 1999 yılına kadar giden dönem. “Çelik yürekli başbakan” Tansu Çiller'in, Doğan Güreş'in, Mehmet Ağar'ın, OHAL düzeninin hakim olduğu dönemler. Faili meçhullerin, köy boşaltmaların yaşandığı OHAL hukukunun hakim olduğu dönem. PKK ile mücadele Özel Kuvvetlerin devreye sokulduğu, özel birliklerin üs bölgelerine çıkıp, PKK'ya arazide darbe vurduğu dönem.

3-2007 yılında Türkiye'nin Anayasa referandumuna gittiği Pazar günü Dağlıca saldırısı ile başlayıp, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ dönemlerinde gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarla süren, “Milli Birlik ve Kardeşlik projesi” ile örgütün “tek yanlı ateşkes” ilan etmesiyle sonuçlanan ardından 2011 yılında Oslo görüşmelerinin sızdırılması ve Silvan saldırısı ile yeniden çatışma dönemine girilen inişli, çıkışlı üçüncü dönem.

4- Başbakan Erdoğan'ın, ”Gerekirse baldıran zehri içmeye hazırım” sözü ile “Çözüm süreci”nin startının verilmesiyle başlayıp, PKK'nın geri çekilmesiyle hızlanan ancak Gezi olaylarından sonra PKK'nın geri çekilmeyi durdurması ile hızını kaybeden, İmralı görüşmeleri, Akil İnsanlar heyetinin temasları, çözüm sürecine yönelik yasal alt yapısının oluşturulması ile devam eden Cemil Bayık'ın “Şehir savaşlarına hazır olun” talimatı ile tersine dönen, 22 Temmuz günü PKK'nın Ceylanpınar'da 2 polisimi şehit etmesiyle birlikte yeniden çatışma sürecine girildiği dönem.

Bu döneme Kobani'de şehir savaşlarına giren PKK'nın, ”Kırsal merkezli şehir savaşları” taktiğinin uygulamaya konulduğu yeni dönem de denilebilir.

Fikret Bila'nın kaleme aldığı “Komutanlar Cephesi” kitabında Kara Kuvvetleri eski Komutanı Org. Aytaç Yalman'ın anlattığı gibi, ”Bizler o dönemde Kürt yoktur diye eğitilmiştik. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyorduk” devirler çok geride kaldı.

PKK İLE MÜCADELEDE GEÇMİŞ YILLARDA NELER YAŞANDI?

Ancak 30 yıldır PKK ile mücadele eden bir ülke olarak Erdal Sarızeybek'in, ”Şemdinli'de sınırı aşmak” kitabında paylaştığı telsiz konuşmalarındaki durumun bir benzerini bugün yaşamamalıyız.
“-Kartal-1, konuşan Kartal -3 tüm mevzilerde çatışma var. Teröristler çok kalabalık ve bölüğe girmek üzereler. Acele takviye gönderin

-Anlaşıldı. Soğukkanlı olun. Takviye hemen gelecek”

PKK ile mücadelede “Özel Kuvvetleri” kuran Genelkurmay Başkanı olan Doğan Güreş Paşa anlatmıştı.
“PKK ile mücadelede onlarla aynı yöntemleri kullanan gerilla eğitimi almış özel birliklere ihtiyaç vardı. İngiltere'nin İRA ile mücadele için kurduğu SAS komandolarını incelemek istiyordum. Genelkurmay Başkanı NATO'dan arkadaşımdı. Aradım. Kabul etti. İngiltere'ye gittim. Genelkurmay Genel Sekreteri Hurşit Tolon'u da yanıma aldım. Oradan bizi bir helikoptere bindirdiler. Bilmediğimiz bir yere götürdüler. Orada SAS timlerinin eğitimini izledik. Hurşit Paşa'ya bunları not aldırdım. Ben özel bir birlik kurmak istiyorum bana yardımcı olur musun dedim. İngilizler bize yardımcı oldu”

Doğan paşa bunları bir sohbetimiz sırasında anlatmıştı. Fikret Bila'nın kitabında ise SAS Komandoları yetinmediğini ABD'nin ünlü “Delta Force”u incelemek üzere bu ülkeye gittiğini anlatıyor.

"TÜRKİYE PKK İLE 30 YIL DEĞİL 30 AY MÜCADELE ETTİ"

“Yarasa Operasyonu”nu yöneten ve bunun kitabını yazan Özel Kuvvetlerin başarılı komutanlardan Mithat Işık'ın gibi, ”Türkiye PKK ile 30 yıl değil, 30 ay mücadele etti. Bir süreklilik olmadı” demeyeceğim.

Ancak her şeyi sil baştan yaşamanın anlamı yok.

Bir çıkış stratejisine ihtiyacımız var. Daha çok terör girdabına sürüklenmeden siyasi iradenin ülkeyi bu durumdan çıkaracak bir çıkış planını devreye sokması gerekiyor.

Biz bu filmi gördük.

Elbette ki terörle mücadele edilecek. Hatta sivil çözümler devreye girdiği taktirde dahi, terörle etkin mücadele sürecek. Ama temel politika bu olmamalı.

Bu anlayış eski Türkiye'nin, sivil çözümler ise AK Parti'nin hikayesiydi.

AK Parti kendi hikayesini kendi elleriyle öldürmemeli.