BIST 9.694
DOLAR 32,52
EURO 34,83
ALTIN 2.427,99

3.Milli Kültür Şurası Müzik Komisyonunda dağ fare mi doğurdu?!...(2)

Komisyonlar, kendini gösterme yeri olmamalı...

GÜNCEL/REFERANDUM: Referandum yaklaştıkça sosyal medya kullanımı arttı. Ama, koskoca insanların, danışmanların, milletvekillerinin, köşe yazarlarının, A.A.’ nın  v.b. aceleleri varmış gibi, tweet atıp, tepki alınca silmeleri komik kaçıyor. Aceleleri mi var?!. Çabuk yazıp öne geçmeye mi çalışılıyor?!.. Yazdılarsa neden geri adım atıp siliyorlar.?!..İnanmadıkları cümleleri birileri mi yaz diye zorluyor?!..Ağır yazılar devam ediyor… İşte Cumhurbaşkanı’nın eski metin yazarı, Yeni Şafak Yazarı ve AK Parti MV, Aydın Ünal’ın köşesinde yazdıkları; "17/25 Aralık'tan sonra, manevra kabiliyeti yüksek, besili ve cüsseli o 'dostlar' bizi ezip en öne geçtiler. Sorun değil. Bu işler böyledir. Bizim önlerde hiç gözümüz olmadı zaten. Öne geçtiler ve herkesten çok bağırmaya, kükremeye başladılar…Çok ciddi bir kalitesizlik, ortamı kasıp kavurmaya başladı…..Kifayetsizlikle yoğrulmuş ihtiras, siyaseti, bürokrasiyi, medyayı sinsi bir virüs gibi zehirliyor…..Moğol istilacıları gibi acımasızca, ne var ne yok yakıp yıkıyorlar; çekirge sürüsü gibi rantın üzerine üşüşüyorlar; züccaciye dükkanına giren fil gibi kırıyorlar, döküyorlar, eziyorlar, incitiyorlar.”  

Ayrıca, referandumdan sonra süresi dolacak OHAL ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Aylar, önce yazdık: Evet/Hayır çıksa da -yaz aylarında- en geç Kasım’da genel seçim olacak ve OHAL seçim tarihinin sonuna kadar uzatılacak...

İbni Haldun demiş ki; Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?..

Şura yazılarımıza devam edelim…

3.Milli Kültür Şurası  “Müzik komisyonu” konuşmacıları şu isimlerden oluşturulmuştu; Okan Murat  Öztürk (Ank.), Mutlu Torun (İst.), Erol Parlak (İst.), Hasan Saltık (İst.), Fırat Kızıltuğ (İst.), Burak Tüzün (Ank.),Doğan Dikmen(İst.), Yeşim G.Oymak (İst.), Gönül Paçacı (İst.) ve (S.Barkçın-Katılamadı),Y.Çetinkaya(İst.) “Türkiye Müzik Temsilcileri”  tablosu değildi!...

Önce  bazı konuşmalardan özetler verelim;

O.M.Öztürk: “Müzik türleri kategorize edilmeli, çözümler ona göre yapılmalı, vergi indirimleri ile destek sağlanmalı,tiyatrolar gibi müzik topluluklarına destek verilmeli. Türkiye’de müzik alanındaki çeşitlilik, özellikle de hafıza ve aidiyet gibi tarihsel ve kültürel bağlara sahip “buralı” musikiler bakımından bugün gelinen noktada olduğu kadar yok sayılmak zorunda mıdır? Klasik Osmanlı/Türk Musıkisi, Anadolu Halk Musıkisi ve Türk Sanat Musıkisi gibi bu topraklara özgü medeniyetin ürettiği musikıler, Türkiye’de, kendi geleneksel adap ve üsluplarına uygun temsil olanak ve araçlarına yeterince sahip durumda mıdır? Başta TRT olmak üzere, kitlesel iletişimde öncelikli ve etkili bir role sahip olan televizyonlarda, özellikle de Türk Sanat Musıkisi adına yapılan “eğlence” programlarında, dozu yükseltilmiş “Oryantalist” imajların, yapımcı ve yayıncılarca bu kadar ısrarlı şekilde kullanılması ve tercih edilmesi bir tesadüf müdür?…Oysa; sanatçı bağımsız ve  üretken olmalı, hukuki bir alt yapı oluşturulmalı, müzik siyaset üstü düşünülmelidir…. Bugüne kadarki muhtelif uygulamalara bakıldığında, tercihlerin çoğunlukla “nicelik” yönünde yapıldığı ve “nitelik”in sürekli olarak kayba uğratıldığı görülüyor. Açıktır ki nitelik, niceliğin boyunduruğuna vurulmaması gereken, faziletli ve adaletli bir insani gelişmenin aslı ve esasıdır. Bu yüzden Devlet, bu yöndeki adaletsiz gelişmelere kayıtsız kalmadığı gibi, müdahaleci olmamak adına, etkisiz de kalmamalıdır…Ütopya programında Devlet, kendine bağlı korolar, orkestralar ve topluluklar kuran bir otorite olarak değil; bunların tümü ve daha fazlasının, ülke ekonomisine etkili şekilde katılan bütün kurum, kuruluş, kişi, aile veya hayırseverler tarafından himaye edilmesini; tüm müzikler için adil ve demokratik bir sanat zemininin var edilmesini; hakkaniyete dayalı bir kültürel kalkınma gerçekleştirilmesini sağlayan, temel bir yasa koyucu olarak yer alır. …. Temel eğitimden başlayarak Devlet, vatandaşlarının nitelikli musiki eğitimi almalarının yolunu açmalıdır. Bu süreçte sadece Avrupa-kökenli müzikleri temel alan ve bunlara öykünen eğitim modelinden vazgeçilmeli; halk musıkisini eğitimin temeline yerleştiren üretken anlayış etkin kılınmalıdır. Bu çerçevede “buralılık/yerlilik”ten hareketle, ilkokuldan üniversiteye dek kapsamlı ve köklü bir musıki eğitimi reformuna ihtiyaç olduğu görülmelidir.  Devlet, sanata tahakküm değil, hizmet etmeli; “hakim” değil, “hakem” olmalıdır. Piyasa dışındaki tüm nitelikli musiki sanatkarlarının geniş bir himaye sistemi içinde sanatlarına zeval gelmeden var olmaları önündeki antidemokratik, dayatmacı, dışlayıcı veya dönüştürücü uygulamaların önüne geçilmelidir. Sanatçı, musikiden anlamayan prodüktörlerin izan ve vicdanlarına terk edilmemelidir. Bakan, müsteşar ve genel müdüre bağımlı müzik politikası olamaz. Batıdan kopya almaya gerek yoktur. “Medeniyet” iddiasına sahip Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü bir devlet, kendi medeniyetinin ürettiği musikilerin hayatiyetlerini temin için gereken tedbirleri alacak kudrette olduğu gibi, gerektiğinde dünyaya liderlik edip, medeniyet, tarih, hafıza ve aidiyet gibi meselelere nasıl sahip çıkılabileceği hususunda “model” de oluşturabilmelidir….Türk musıkisinin köklü medeniyet özelliklerinin araştırılıp ortaya çıkarılmasında ve milletlerarası saygınlıkta araştırma ve yayınlar yapmak yoluyla alana katkı sağlanmasında temel bir işleve sahip kılınmalıdır. Türk musıkisinin tarih, bestecilik, nazariyat, müzikoloji ve organoloji gibi temel konularının irtibatlı olduğu geniş bir medeniyet coğrafyasıyla olan tarihsel ve kültürel bağlantıları göz önüne alındığında, böyle bir kurumun bugüne dek yapılandırılmamış olmasının büyük bir eksiklik oluşturduğu görülmelidir.”

O.M.Öztürk; usta sanatçılığı kadar, entelektüel bilgisi, konuşması ve tesbitleri ile öne geçti. Bir çok toplantıya katıldığı ve yönettiği için başkan olması gerekirdi , o zaman daha yararlı bir toplantı olurdu

 M.Torun: “Müziğin oluşması için, besteci ve icracı olması gerekir. Günlük hayatta, ciddi müziği ne kadar dinliyebiliyoruz. Bazı TMDK mezunları bile popüler müziğin etkisindeler. Sadece konservatuar mezunu vermek yeterli değil, bilinci vermek gereklidir. TRT Müzik bile eğlence için müzik yapıyor. Oysa;kaliteli müzik yapmak, ticari olmayan eserleri yayınlamak görev olmalı. Kaliteli müzik yapan şirketlere devlet desteği verilmeli, sanatın vergiye tabi olması da aşılmalıdır. Özellikle belli yayın üretenlere destek olunmalı, müzik alanında belgeseller yapılabilir. Har şey ticari düşünülmemelidir. Devlet yarışmalar yapabilir, gençleri yönlendirebilir, besteleri artırabilir. Jürilerde popüler isimlerden ziyade; tecrübeli ustalardan  oluşturulmalıdır. Jüri üyelerin plaket yerine maddi destek vermek düşünülmeli, yarışmalarda derece alan eserlerin icrasına imkan verilmelidir. Beste ve icra, ne kadar kaliteli olursa olsun, aracı dinleyiciye ulaştırmazsa, o eser yok hükmündedir.”

M.Torun; sakin, bilgili, tevazu içindeydi ve önermelerde bulundu. Her zamanki gibi  -Paçacı’nın zorlamasına rağmen- fazla topa girmedi, söz kendine gelince konuştu.

F.Kızıltuğ: “Bir insana  10 birim bilgi aktarırsınız , 5-6’sı kalıcı ise eğitim başarılı olur. Eğitim üç kenarlı üçgene benzer.Osmanlılarda 10. bin kayıtlı müzisyen varmış. Çekirdek aile müzisyen olmalı ki, devam etsin. Bu toplumun ortak şarkısı yok. Türk müziği, Türkçe’nin  ikizidir. Seyircide terbiye edilmeli, her şarkıya; alkış, tempo, ıslık olmamalı. Zamanımızda; besteler, sanatçılar tarafından oynanmaktadır. Üniversiteden sonra sanatçı olunmaz, 20 sene ister.”

F.Kızıltuğ; neden,nasıl çağrılmış anlaşılamadı? Oysa güncel araştırmalar yapan bir çok isim vardı…

D.Dikmen: “Korolar ve TRT müzik programları başıboş durumdadır. Makamları kendileri için kullananları gördükçe aşağıya doğru iniyoruz. Eğitim çok önemli, o bakımdan müfredatlar günün şartlarına göre Türk müziğine de yer verilerek revize edilmelidir.”

D.Dikmen; sağlam bir solist sanatçı olarak birikimleri ile eğitim yerine; TRT,sanatçılar, özlük hakları v.b. konularda daha yararlı olabilirdi.

E.Parlak: “Müzisyen,iç profilin sesidir. Sağlıklı birey olmak; iyi bir eğitimden geçmekle mümkündür. Okulda müzisyen olabilecek gençler  dikkatle seçilmeli, usta – çırak usulü ile geliştirilmelidir. Akademik eğitimde; müziğin bileşkenlerinin harmanlandığı, disipline edildiği, yaşamsal çerçevenin  olmadığı bir alandır. Öğretmen-öğrenci ilişkisi, usta-çırak ilkişkisinin çok altındadır. O nedenle bu iki uygulamayı birleştiren bir uygulama olmalıdır. Öğretmen; “usta, inandırıcı, güven duyulan, sağlam karakterli”  olmalıdır. Müzik, notanın bittiği yerde başlar.”

Parlak; İyi çalışmış, hazırlık yapmış, sakin, konuyu güzel özetledi. Şura güzellemesi beğenildi.

Tüzün: “Müzik sanatı, hak ettiği ilgiyi görmüyor. Çünkü, 2 müzik sistemi birbirinden yararlanamıyor. Her sanatçı, diğer müziklerle ilgilenmeli ve öğrenmelidir. Bizi ayıran düşünce yapısıdır. Bu şekilde milli gelişmeyecektir.Oysa, birlik, beraberlik, dayanışma, kendi iç dinamiklerini zenginleştirecektir. Hala, piyano eşlikçisi yetiştirilememektedir. Piyanist, yetiştiriliyor ki, ama başarı ortadadır. Hocalarımızı etkinliklere gönderemiyoruz, çünkü 40 saat okulda olma şartı var. Yılda 2-3 etkinliğe izin veriliyor, sonra da “kendini göster, çalgını geliştir” diyoruz. Doç. sınavları çok acı…Çalgı icracısına/sanatçısına zorla bildiri yazdırmak istiyoruz…Müzik konusunda ileri gitmiş ülkelerin tecrübelerinden yararlanmalıyız…MEB; Kültür Bakanlığı ile birlikte/paralel çalışmalıdır. Profesyonel müzik eğitimini ikiye ayırmalıyız ve uzmanlaşmalıyız. Her ilde Müzik ve Sahne Sanatları Liseleri kurulmalı, gelenekselle-çoksesli bir arada olmalıdır..”

B.Tüzün; iyi çalışmış, güler yüzlü, sakin önermelerde bulundu, açık ve net göndermeler yaptı.

G.Paçacı: “Beni bu topraklarda üretilen her şey ilgilendiriyor. Müzik referansı alacağımız bir kurum yok.Müzik müzesi yok, kurulmalı, çalgı yapım ve tamir atölyesi, satış bölümü  olmalı. (Oysa dinleyenler arasında İstanbul Müzik Müzesi Müdürü oturuyordu. Müdür bey, mecburen söz aldı ve kendisini eleştirdi. Paçacı, “ama siz müdür değilsiniz” dedi, Müdür Bey; “nasıl olur, resmen atanmış müdürüm,  aylardır malzeme topluyor, koşturuyorum” dedi. Bu defa Paçacı; biliyorum, zaten 10 aydır birlikte çalışıyorum, v.b. dedi. ) Müzikoloji Bölümü mezunları iş bulamıyor. Bu gençler, araştırmacı olarak alınabilir…Arşivlemeden örnekler göstererek; çok çalıştığını, adeta kuyu kazdığını, kurullarda görev aldığını v.b. söyledi.”

G.Paçacı; Neredeyse müzik müzesini de kendisinin kurduğunu hissettirdi..Helal olsun!.... Oysa, bu konular yeni bir şey değildi, yıllardır şahsım, Ayhan  Sarı v.b.dahil, sürekli dile getirilmekteydi. Gerçekten de her şeyin içinden -nasıl oluyorsa- bu hanım çıkıyordu!.. 2010 Kültür Başkenti’nde büyük projesi ile vardı!…Ne kadar çok çalıştığını duyunca gözlerimiz yaşardı? Arkasına bakıp bizlere; “merhaba demeyen”, “müzik müzesi müdürünü görmeyen” bir zihniyette  olduğu -yine- gözden kaçmadı!…

H.Saltık: “Benim için arşivcilik çok önemli, kendi gücümüzle önemli işler yapıyoruz. Ancak bunlar, ekmek-peynir gibi satılmıyor. Şuraların sonucunun takip edildiğini  CRR’de son bir yıldır 50 kişiyi aşan konser yapılamadı, sorduğumuzda terör v.b. diyorlar, ama Zorlu, Tramp neden doluyor, demek ki başka bir iş var…Partizanlık had safhada…Mesela, meslek birlikleri temsilcileri neden yok? Biz, şahıs olarak çağrıldık…Bakan emir veriyor, bürokrasiyi aşamıyoruz. Hala müzik müzesinin yeni oluşturulmaya çalışılması ve kayıt arşivi olmaması düşündürücü. Biz elimizdeki her malzemeyi böyle bir kuruluşla paylaşmaya hazırız. Müzik kitaplarında  KDV %18, stopaj %17 düşünülemez ve müzik kültürü geliştirilemez, KDV %1’e düşürülmelidir.”

H.Saltık; hazır bir metin yoktu, ama ciddi, tutarlı, eleştirel dil kullandı, güleryüzlü ve alandaki yaşadıklarını anlatırken yine heyecanlıydı..Önemli bilgiler verdi, anekdotları güzeldi.

Konu ile ilgili olarak; ben, YTÜ Sanat ve Tasarım Fak.Dekanı T.Sağer, Kars Kafkas Ün.Devlet Kons. Müdürü A. Çelik, İstanbul Müzik Müzesi Müdürü  H. Arçay, Devlet Korosundan 2 sanatçı/uzman vardı.

T.Sağer; konuşmalarınızdan günceli bilmediğiniz anlaşılıyor, müfredat sizin işiniz değil MEB’nın işi, zaten 6 aydır çalışıldı ve bitti” dedi. A.Çelik;  o kadar farklı konulara giriyorsunuz ki, nasıl bir sonuç çıkaracaksınız merak ediyorum” dedi.   

Süre az olduğu halde, meydan  -oturum başkanı S.Barkçın’ın rahatsızlığı ile Bakan Yard. H.Yayman tarafından tevdi edilen -  Y.Çetinkaya’ya kaldı ve, o; istemediği halde bu görevi kabul ettiğini, oysa konuşmasını yapıp gitmeyi düşündüğünü, sonra da; kendisinin müzik konusunda derdinin olduğunu ve cengaverce savaştığını, İBB dahil kendini kimsenin sevmediğini, birilerinin hep kendi aleyhinde çalıştığını belirtti, bir çok hatıralar  anlatarak, komisyonu “hatıralara” çevirdi ve kişiselleştirdi, o kadar sözü uzattı ki bir konuşmacı, “hepimizin anlatacak hatıraları vardır, ama lütfen konuya dönelim, zaten süre sıkıntımız var, boşuna harcamayalım” dedi. 5-6 kere, Peygamberimizin sözü diye   “işi ehline verelim” dedi, oysa bu söz Nisa suresi 58. Ayet’te geçiyordu, ama o, sözü alınca, ne kadar önemli işler yaptığını söylemeye,  TRT, Kültür Bak. İBB,CRR başta olmak üzere, bir çok kurumu ve kişiyi suçlamaya devam etti. Sonra, uzun bir “müzik ve kimlik” konulu metni okudu. Dolayısı ile; amaçsız, doyurucu olmayan  bir toplantının yapılmasına sebep oldu. Kısaca,Bakanlık; “işi ehline vermemişti!...

İşte Y.Ç.nin son yazısı ve yine suçlamalar: “Türkiye, maalesef kendi sesini ve ses hâfızasını kaybetmiş durumda. Müzik komisyonunun aldığı kararların uygulanması durumunda, kaybettiğimiz sesimizi ve ses hâfızamızı yeniden kazanabileceğimizi düşünüyorum. Bu şûrâ neticesinde, müzik alanında belki de reform niteliğinde bir büyük proje ve yaklaşım ortaya çıktı. Elbette bu proje ve yaklaşımın hemen uygulanması mümkün değil. Önce bakanlığımızın samimiyetle yaklaşması ve daha büyük adımlar atması gerekiyor. Bu adımlar dikkatli atılır ve öneriler uygulanırsa, ülkemizin olağanüstü müzik zenginliğini değerlendirip dünyaya yol gösteren, dünyayı akord eden bir Türkiye ortaya çıkabilir. Peki Türkiye bunu yapabilir mi ? Eğer ülkenin kültür-sanatını kurtarmaya ve birtakım önemli koltukları da işgal ederek kültürün kaymağını yemeye hevesli, kendilerini bu konuda vazifeli ve sorumlu hisseden kifayetsiz muhterislerden müteşekkil “kültür-sanat locası” tasviye edilirse pekâlâ yapabilir.”

“…Müzik Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya konuşmasında “çoksesli ve teksesli gibi sığ kavramları gündeme getirmeyeceğiz” ifadesinin şaşkınlığını henüz atamamışken “Wagner’i günahım kadar sevmem” diyerek Wagner’in müzikle ilgi bir sözünden örnek vermesi epey dikkat çekti. Çetinkaya, raporda, özel tiyatrolara verilen desteğin benzerinin müzik topluluklarına da verilmesi gerektiğini vurguladı….”

İlginçtir; İstanbul AKM’nin durumu komisyonlarda dile getirilmedi!....

Mesela, yıllardır söz verildiği halde, müzik  oturumunda dile getirilmeyen, sonuç raporunda yer almayan, -çünkü komisyon üyelerinin bu rahatsızlıktan haberi yoktu- TİP Kadro Karşılığı sözleşmeli çalışan sanatçıların /sanatçı akademisyenlerin;

Özlük hakları,

Gösterge rakamlarının 6400’e çıkarılması,

İkramiyelerin maaşa katılması,

Sanatçı teşviklerinin,  üniversitelerde neden  6 ay sonra ödendiği? v.b. sorunları hiç dile getirilmedi.

Oysa,çözümü, Bakanlar Kurulu’nda alınacak bir kararla TİP Sözleşmesine 1-2 madde eklemeye  bakıyordu….

Bunca af getirilirken, tutuklular yarı açık cezaevine gönderilirken, taşeronlara kadro verilirken, babaanneye/hamileye/çocuğu olan kadına v.b. iyileştirmeler yapılırken, müzik komisyonunda ele alınmaması, sonuç maddesine girmemesi  olmadı…

Milli kültür,Milli sanat,milli bale,milli adım v.b. deyin, ama altı boş kalsın…

İçeride 4 uzman dinleyici vardık, ama;

Devlet koroları/toplulukları  temsilcileri, sanatçıları  yoktu…

Devlet Konservatuarları temsilcileri, sanatçıları yoktu…

Müzik STK temsilcileri yoktu…

GSF/Sanat ve Tasarım Fak. temsilcileri yoktu…

Ege’den bir kurum temsilcisi yoktu….                                     

TRT Müzik’te program yapmak için, çalmadık kapı bırakmayan sanatçılar yoktu….

Bakanlığın ve Cumhurbaşkanlığı’nın ödül verdiği sanatçılar  dahi  yoktu…

Kısaca,

Bazı konuşmacıların;

Güncel çalışmalardan haberi yoktu…

Yeni bir teklif sunmadılar…

Kendi yaptıklarını, ne kadar cengaver olduklarını  anlattılar…(Üyelere 5’er kişi bildirin 50 kişi olsun, denmiş, ama  bazıları kendine en yakın bir kişiyi bildirmiş veya  isim bildirmemiş)

Sadece kendi görüşlerinin doğru olduğunu zannedip, oyle gelmişlerdi…

Şuraya katılanlar, kendi kurumunda dahi,  bir paylaşımda bulunmamışlardı…

Demek ki, genel olarak, sadece; “ kültürümüz zengin” demekle iş bitmiyor; “öğrenmek”, “ilkeli olmak” ve  “paylaşmak” ta, çağdaş düşünceye sahip insan olmanın gereği…

Son söz: Mesleği ne olursa olsun, her kişi için; “Eğitim için kültürlü, kültür için eğitimli insan olmak” prensip olmalı.

 Not. Müzik komisyonu raporunun -arkadaşların çektiği- telefon kaydı geldi, ama hala yazılı metnine ulaşamadık, gelirse yayınlayacağız. Belirtmek isteriz ki, Bakanlık web sayfasında; tüm sonuçları başlıklar altında yayınlaması bekleniyor. 

Gelecek yazı: 3.Milli Kültür Şurası kapanış oturumunda neler oldu neler?!.(3)  

Yazımızı, Cenap Şahabettin’in, ünlü Elhan-ı Şita (Kar musıkileri) ile bitirelim

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş; 
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar 
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...

“Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş;

Eşini kaybeden bir kuş gibi kar

Geçen ilkbahar günlerini arar...”

 
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı, 
Ey kebûterlerin neşîdeleri, 
O bahârın bu işte ferdâsı: 
Kapladı bir derin sükûta yeri karlar 
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar! 


“Ey kaplerin çılgın şarkısı,

Ey güvercinlerin şiirleri,

O baharın işte bu, yarını;

Kapladı bir derin sessizliğe yeri karlar

Ki suskunca her an ağlar!”


Ey uçarken düşüp ölen kelebek, 
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek gibi kar 
Seni solgun hadîkalarda arar; 
Sen açarken çiçekler üstünde 
Ufacık bir çiçekli yelpâze, 
Nâ'şın üstünde şimdi ey mürde 
Başladı parça parça pervâze  karlar 
Ki semâdan düşer düşer ağlar!

“Ey uçarken düşüp ölen kelebek,

Melek kanadının bir beyaz püskülü gibi kar.

Seni solgun bahçelerde arar;

Sen açarken çiçekler üstünde,

Ufacık bir çiçekli yelpaze,

Naaşın üstünde şimdi ey ölü

Başladı parça parça uçmaya karlar

Ki, gökyüzünden düşer düşer ağlar!”



Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar; 
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar gibi kar 
Sizi dallarda, lânelerde arar; 
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân, 
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar; 
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! - 
Son kalan mâi tüyleri kovalar karlar 
Ki havâda uçar uçar ağlar! 

“Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;

Küçücük, beyaz başlı baykuşlar gibi kar

Sizi dallarda, yuvalarda arar;

Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar

Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar,

Yuvalarda feryatsız yetim

Son kalan mavi tüyleri kovarlar karlar

Ki, havada uçar uçar ağlar’”



Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir 
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter... 
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir- 
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler! 

“Ey kışın gökyüzü, elinde yığın yığındır

Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslak bulut…

Dök ey sema, tabiatın ruhu uykudadır.

Kara toprağın üstüne temiz çiçekler!”

Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! - 
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd... 

“Her çalı şimdi –ne yaprak ne bir çiçek!

"...Bir gölgeler yığını ve siyah renkli ve ümitsiz

Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek. 
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd! 

Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar, 
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar. 

Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar 
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar. 

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan, 
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân, 

“Ey kış göğünün eli, durma, durma çek.

Her çalılığın üstüne bir beyaz örtü!

Göklerden emeller gibi dökülüyor kar,

Her tarafta hayalim gibi koşturuyor kar.

Sessiz bir rüzgârın temiz kanadında uyuklar

Gibi durur bir ara, sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola titreyip kaçarak,

Kâh tüyler gibi uçuyor kâh dökülüyor,



Karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun, 
Karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun... 

Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök, 
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök: 

Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi; 
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi! ...

“Karlar, sessizlik çalgılarının bütün şarkıları,

Karlar, ruhlar âleminin bahçelerinin bütün çiçekleri…

Dök kara toprak üstüne ey semanın eli dök,

Ey semanın eli, cömertlik eli, kışın eli dök:

Bahar çiçekleri yerine beyaz karı;

Kuş şarkıları yerine ümit sessizliğini!..”