BIST 9.080
DOLAR 32,34
EURO 35,10
ALTIN 2.310,52

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü..

Türkiye, 'basını özgür olmayan' ülkeler arasında.. Dünya sıralamasındaki yeri: 199 ülke arasından 156… Avrupa sıralamasındaki yeri ise: 42 ülke arasından 42… Sonuncu yani.

Düşünce özgürlüğü, insanın serbestçe düşünmesi, bu düşünceler sonucu fikirler geliştirebilmesi, bu düşünce ve fikirleri sebebiyle yargılanmaması esasına dayanıyor.

Düşünce özgürlüğünün diğer bir yüzünde, bu düşünceleri beyan etme, yayma yani ifade edebilme serbestisi var.

Bu özgürlükler, birey bazında kişinin öğrenme ve evrilme sürecini desteklediği gibi aynı zamanda toplumsal bazda da demokrasiyi canlı tutan olgular..

Basın özgürlüğü de bu özgürlüklerle beslenen, vatandaşın doğru haber alma hakkını vermekle mükellef basının, bu işi yaparken hiçbir etki altında kalmaması, korkmadan gerçekleri haber yapabilmesi, dile getirebilmesi anlamına geliyor en basit anlatımla.

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü ama biz ülke olarak bugünü kutlama yetkisine haiz miyiz, tartışılır..

Zira ülke olarak bizim basın özgürlüğüne bakış açımız oldukça dar. Bizim için kötü bir eleştiri bile namus meselesi. (sadece eleştiriden bahsediyorum, hakaretten değil, dikkatinizi çekerim) Kötü bir eleştiriyle lekeleniveren (!) onurlarımız, gururlarımız var. Çok ciddiye alıyoruz her şeyi, herkesi.

Avrupalıların bakış açısı ise daha farklı.

Fransa eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy 2008’de Laval kentini ziyareti sırasında, aktivist Herve Eon bir pankart açtı. Pankartın üzerinde ‘defol git, gerizekalı!’ yazıyordu.

Herve Eon hakkında dava açıldı ve prensip olarak bir uyarı mahiyeti taşıması amacıyla 30 Euro ceza verildi. (Eon’un aylık geliri 450 Euro idi, mahkeme bunu göz önünde bulundurdu, kendisini zora sokacak bir ceza vermedi) Fakat aktivist Eon yılmadı, bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.

Sonuç mu?

AİHM, eylemciye verilen cezanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti ve Eon’u haklı buldu..

Bu davanın sonrasında Fransa, eski cumhurbaşkanları Charles de Gaulle’den kalma yasalarını revize etti ve Cumhurbaşkanı’na yapılan bu tarz ‘hakaretler’ düşünce özgürlüğü kapsamına alınarak serbest hale geldi.. Daha da açığı, Fransızlar, siyasetçilerin daha hoşgörülü olması gerektiğine ve hakarete uğramanın siyasetçi olmanın getirdiği doğal bir sonuç olduğuna kanaat getirdi.. Yani bir yerde ‘eleştirilmek, yuhalanmak ve hakarete uğramak politikacı olmanın fıtratında var’ dedi..

Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü bu şekilde koruma altına alınırken, elbette basın da özgür oldu ve gelişmenin en temel ihtiyaçlarından olan eleştiri, hakaret değil bir hediye olarak kabul edildi.

Hakareti elbette onaylamıyoruz ama bizde siyasetçileri eleştirmek dahi suç sayılıyor. Devlet büyükleri hakkında hakaret içermeyen bir eleştiri veya düşüncemizi dahi paylaşamıyor, korkuyoruz. Acayip sinmiş vaziyetteyiz. Vatandaş olarak kimse bir devlet büyüğünü sevmek zorunda değil. Bunu özgürce söylediğinde bu vatandaşın başına bir şey gelmemesi gerekir.

Ama durum öyle değil..

Bir lise öğrencisi bile dava edildi ve tutuklandı bu ülkede, devlet büyüğüne laf söyledi diye.

Düşüncesini özgürce beyan etmesi engellenen bireylerden oluşan bir toplumuz.. Basın da özgür değil. Yazdıklarından dolayı hala tutuklu olan gazeteciler bunun en büyük kanıtı. Dolayısıyla doğru düzgün haber alma hakkımız da elimizden alınıyor aslında.

Basın özgür olmazsa, gerçekleri veya farklı görüşleri yazamazsa, sadece birilerinin istediği şekilde yazarsa, toplum sağlıklı bilgi alamaz, kendimizi kandırır dururuz, bazı şeyler halının altına süpürüldüğü için gün gelir halı o süpürülen şeyleri örtemez, ve işler daha da içinden çıkılmaz hale gelir.

Özetle;

- Her birey aynı şekilde düşünmek, aynı şeylere inanmak, aynı şeylerden hoşlanmak ve aynı şekilde yaşamak zorunda değildir.

- Her birey başkasına zararı olmadığı sürece istediği şeyi düşünebilir, istediği şeye inanabilir, istediği şeyden hoşlanabilir ve istediği şekilde yaşayabilir.

- Her birey, özgürce haber almak hakkına sahiptir.

- Gelişmiş zihniyetler ve evrilmiş toplumlardan söz edebilmek için farklı görüşlere, farklı hayatlara saygı şarttır.

- Bireylerin-basının özgürlüğü ve bu özgürlük kavramına devlet tarafından takınılan tavrın orantısallığı, o toplumun demokratik gelişiminde başrol unsurdur. Yani, devlet bireyin-basının düşünce ve ifade özgürlüğüne izin vermiyorsa, o toplumda demokrasiden de söz edilemez.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE AVRUPA’DA SONUNCUYUZ..

Birkaç gün önce Freedom House (Washington’da bulunan düşünce kuruluşu) 2016 Basın Özgürlüğü Raporu’nu açıkladı. Türkiye, ‘basını özgür olmayan’ ülkeler arasında..

Dünya sıralamasındaki yeri: 199 ülke arasından 156…

Avrupa sıralamasındaki yeri ise: 42 ülke arasından 42… Sonuncu yani. Geçen yıl da aynı listedeydi.. Raporda, Türkiye’deki yayın yasakları, gazetecilerin tutuklanması ve şiddet görmeleri gibi kritik konular da eleştirildi.

(Basın hangi ülkelerde özgür hangilerinde değil detaylı görmek isterseniz şu linke gidin.. https://freedomhouse.org/report/freedom-press/freedom-press-2016)

Bu durumda 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü bizi ilgilendiren bir şey değil pek.. Basını özgür olmayan bir ülkenin Basın Özgürlüğü Günü’nü kutlaması zaten komik kaçar..

Bu günü bir gün kutlayabilmek dileğiyle diyelim..