BIST 9.645
DOLAR 32,57
EURO 34,88
ALTIN 2.431,82

2019’a doğru, siyasette iletişimsizlik artıyor!..(4)

Ağzı olan konuşuyor, ama nereye gideceğini bilmiyor.

Siyaset kurumlarının  ve siyasetçilerin iletişimleri konusundaki  yazımızı bitiriyoruz.

32/ AK Parti MV A.Ünal, güzel bir yazı yazarak; “liyakatın önemini ve “bilgi genişliği olan değil, bilgi derinliği çok kişilere” ihtiyacımız olduğunu belirtmiş.

“…Her şeyi bilen çok adamımız var. Her konuda konuşabilen, her meselede söz söyleyebilen, futboldan uluslararası ilişkilere kadar her alanda ahkam kesebilen malumatfuruş çok “uzmanımız” var. “Ne iş olsa yaparım abi” tadında çok allameye sahibiz. Ama tek bir şeyi, bir konuyu, bir alanı bilen, hem de derinlemesine, bütün efradıyla, bütün ağyarıyla bilen çok az adamımız var….Çok ama çok uzmana ihtiyacımız var. Her konuyu bilen değil, bir konuyu bilen, hem de iyi bilen çok adama ihtiyacımız var. Ülkeler, bölgeler kadar, güncel iç sorunlarımıza da vakıf uzmanlara ihtiyacımız var. Bilgiyi, tecrübeyi, uzmanlığı politikaya tahvil edecek bir vizyona ve koordinasyona da ihtiyacımız var…”

Evet, Mayıs’ta yaptığımız sempozyumda, konuşmacı N.Arıkan söylemişti: “Bilgi genişliği az, bilgi derinliği fazla  öğretmenler  istiyoruz” diye.

Bu tür yazılar, elbette iletişimde kazandırıyor!...Ama, sözde kalmamak şartıyla!...

33/CHP MV S.Tanrıkulu, terörle mücadelede önemli görevler yapan  İHA’larla ilgili konuşmuş, sonra da “karalama kampanyası yapılıyor” demiş. Bir iletişim hatası daha. Yaptığımız araştırmaya göre; Yerli İHA’ların kumanda sistemi, kayıt sistemleri, tamamen TSK’nın kontrolünde. İHA’lar bizzat İHA’ların uçuş eğitimini almış olan ve TSK bünyesinde bulunan yer istasyonundaki pilotlarının kontrolünde uçuyor. Operatörler tarafından izlenen görüntüler  ve elde edilen veriler aynı anda bir çok komuta katına yüksek kalitede canlı olarak aktarılıyor. Üzerinde saatler süren analiz ve inceleme yapılıyor ve TSK’nın ilgili komutanlığınca verilen emir doğrultusunda operasyon gerçekleştiriliyor. İHA üreticisi BAYKAR Makina Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar, "4.5 ton kalkış ağırlığına sahip, Bayraktar'ın 5-6 kat büyüğü, daha hızlısı, daha çok yükseğe çıkabilen modeli üzerinde çalışıyoruz." diye konuştu. 

 Bu söylemden kesinlikle S.Tanrıkulu ve CHP kaybeder.

34/ “…Böyle cami yapmanın, “cami gönüllüsü” olmanın faydaları saymakla bitmez. Müminler ibadet edilecek mekânı kendi güçlerini birleştirerek, üç beş kuruşlarını bir araya getirerek ve başka semtlerde hatta şehirlerdeki cemaatten yardım alarak yaparlar. Bu cemaat olmanın, millet olmanın, ümmet olmanın hazzını taddırır. Bunun verdiği hazzı, dinî heyecanı hiçbir şey sağlayamaz. Kocatepe Camii böyle yapılmıştı, halk ona sahip çıktı. Şimdi bu camii devlet imkânlarıyla yapılıyor. Halkın bir hissesi yok, bu yüzden heyecanı da yok. Peki bu camide namaz kılmak caiz mi? Bilmem ki “ulu sarıklı hocalarımız” ne der? Beytülmalden, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan paradan cami yapma konusunda? Onlar şu sırada kavuk sallamak ve susmakla meşguller. Gerçek ilim adamları olsa idiler, bunu sorgularlardı: Bu cami helâl para ile mi yapılıyor? Bu çok önemli; kaynak mühim. Bazen da şöyle oluyor: Devlet’ten çıkarı olan (mesela büyük ihaleler alan) bazı firmalar kaz gelecek yerden ördek esirgemiyorlar, cami inşaatlarına destek oluyorlar. Acaba menfaat karşılığı bu yardımların kabulü caiz mi?  Cami yapmakta tek ölçü, rıza-yı ilahiyi kazanmaktır. Müminlerin gönül rahatlığı ile, şüpheye düşmeden ibadet edeceği binalar yapmaktır. Siyaset için, ticaret için, gösteriş için, şöhret için... yapılan camiler, gönlümüzü bulandıran “inanç merkezleri”, ne halka hizmettir, ne de Hakk’a.” 

Yazar M.Doğan, yeni bir tartışma yaratmış gözüküyor. Ben karar veremedim. DİB ve İlahiyat Fak. ne der bu işe, izleyeceğiz... Yazıyı görmezden gelirlerse olmaz, halk arasında konuşulan bir konuyu açıklamak en doğrusu.  İletişim kaynakları açık tutulmalı. Bundan İslam dini kazanacaktır…

35/ MHP, tam bir kapalı kutu…Bahçeli’nin twetleri olmasa haber olmayacak…Yine, D.Bahçeli ile ilgili spekülsayonlar -Başk.Yard.olacak- çıkmaya başladı. MHP Başk.Yard.C.Adan bir açıklama yapmış: “Bazı basın-yayın kuruluşları; 2019’da yaşanacak başkanlık seçimleri için bir takım çözüm formülleri arandığını kaleme almıştır. İddiaya göre bu formüllerin başında da Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Başkan Yardımcısı olarak gösterilmesi gelmektedir. Kahvehane dedikodularıyla beslenmiş, siyasi dolaplarla süslenmiş bu haber bir kötü niyetin yansıması, bir operasyonun enstrümanıdır. Bu haber, kirli bir paçavranın dağılan parçalarına yazılmış olsa bile onu dahi kirletebilecek kadar çürümüş bir zihnin ürünüdür.”

Siyasetçiye yakışmayacak, sürekli eleştirdiğimiz kötü bir dil/söylem örneği…Sonra, böyle bir görev söylemi neden hakaret diye sayılıyor ki? Siyaset bir yarış değil mi? İktidara gelmeyecekse neden MHP var?  MHP, 2019’da AK Parti ile ortak liste yapacakmış görüntüsü veriyor…Bunu ve iletişimsizliği yaratan MHP, sürekli birilerini suçluyor. Oysa, MHP’nin kızgın tabanı, D.Bahçeli’nin Başk.Yard. olacağına inanmış durumda, o nedenle yeni kurulacak partiyi bekliyorlar.

D.Bahçeli; MHP'den ayrılmış veya ayrıltılmış unsurlar üzerinden kendilerine bir siyasi destek sağlayabilecek oluşumlarla, beklenmedik balon şişirmeleriyle meşgul oluyorlar. Bu bayram balonu gibi patlarsa ne olur? Sadece birileri için gürültü yaratır. Siyasette tükenmişler, siyasette bir tıkanıklıktan bahsederek kendilerine aşı yapmaya çalışıyor. Şu an 101 tane siyasi parti var. Siyasi partileri bölerek yeni bir siyaset üretme, Türkiye açısından belli isimleri parlatıp sonra çöplüğe atmak demektir.” yerine “hayırlı olsun, biz kendimize güveniyoruz” dese daha doğru olacak.  MHP, iletişimi doğru kullanmalı!...Bu şekilde MHP kesin kaybediyor..

36/ Türkiye Gazetesi köşe yazarı N.Elibol son yazısında “bırakın Fetö’yü, 28 Şubat ne oldu?” diyor; “12 Eylül’ün; 28 Şubat’ın, e-muhtıranın; kapatma davası ve 367 kumpasının hesabı sorulmalı. Üzeri kapatılmamalı. Milletin vicdanı incitilmemeli. Eğer sorumlular-sebep olanlar-destek verenler hak ettikleri cezaları almazlar ise bir iki yıl sonra aynı teşebbüste bulunacak yeni darbeciler-destekçiler ve iş birlikçiler çıkacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. “Darbeler ve darbecilerle hesaplaşıyoruz“ diyen siyasetçileri, hukuk adamlarını göreve davet ediyoruz. “Unutmayacağız, unutturmayacağız“ sözleri slogan olarak kalmamalı.” diye bitirmiş.

TV NET’te Gündem Özel’de (07.09.2017) Yenişafak köşe yazarı F.Aksoy (Moderatör), konuşmacılar; N.Albayrak, C.Toraman, E. Çelik, K. Gümüş;   “darbe teşebbüsü yapan FETÖ’nün, hala canlı ve etkin olduğunu, haberleşme yaparak aynı dili kullandıklarını, asıl sorumluların yurt dışına kaçtığını v.b.” söylediler…Hoppala!... Bu durum  -gerçekse- kime kazandırır/kaybettirir?

37/ Beyaz TV’de T.Akıncı moderatörlüğünde (07.09.2017) N.Veren; "Ben bu 14 kişilik çekirdek kadroyu 2014 yılında terörle mücadeleye verdim. Yani 8 saatlik bir ifadeyle, bütün detaylarıyla önlem alınması için bu isimleri ve bunun fazlası olan ilgili birimlere (Genel Kurmay’a) 200’e yakın isim verdim. Ne Genel Kurmay ne savcılık gerekeni yapmadı. Yani ‘askerde %45, emniyette %75, mülkiyede %55 etkinler’ dedim, ‘bunların durdurulması lazım, bu örgütün beyni çarkları bunlar. Bunlar durdurulmazsa bu sistem durdurulamaz’ diye açık beyan verdim, bu isimlerin hepsi yurt dışına kaçtı’, ilgilenilmediği anlaşılan  bu kasetin nerede olduğunu” soruyor,  “ortaya çıkarılmasını” istiyordu.

N.Veren, ertesi gün (08.09.2017) C.Küçük moderatörlüğünde TGRT Haber-Medya Kritik’te C.Küçük’le tekrarladı, isimler verdi; “Üst görevdeki darbecilere yol verildi, kaçmalarına göz yumuldu, 2006 yılında benim verdiğim 100’ lerce isimle ilgilenilmedi. Verdiğim bazı isimler Başbakan yard, Müsteşar Yard. kadar yükseldiler. Kaçak Ö.Aytaç. 40 kişi ile İngiltere’ye staja gönderildi, bu kişiler şimdi nerde? Manas Üniv. bunların üssü durumunda. En kritik yapılanma Kırıkkale Üniversitesinde, dosyalar YÖK’te bekliyor. Dışarda 300 üniversitesi var ve yatay geçişli anlaşmaları var, iptali lazım. Bizimkiler yabancı dilde kıvranırkan Azerbeycan’da 4.000 dolar veren Prof. yapıldı. FETÖ, şu anda YÖK’ü yönetiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı olan Prof. Yavuz Atar, FETÖ’cüdür,Y. Atar 15 Temmuz’dan sonra Kırgızistan’daki Manas Üniversitesi’ne gönderildi, YÖK’te tasfiye şart.” dedi.

Eeee, MEB Müsteşarı Y.Tekin Mütevelli Heyet Başkanı değil mi?. Bu nasıl iş?  Her geçen gün başarısız darbe girişimi netleşeceğine, kafalar karışıyor… Peki, bir seneyi geçen mücadeleye ne oldu? Boşa mı kürek çekiliyor? soruları tabanda yankılanıyor…Kahvelere inip konuşulanları dinliyor musunuz?...Peki, bu durum  kime kazandırır/kaybettirir?

(Bu arada C.Küçük yine dayanamadı, konu ve konukla ilgisi olmadığı halde “benim en büyük düşmanım” dediği A.Doğan’ın, eski Başbakan M.Yılmazı yolcu ettiği (1997) görüntüleri getirdi. A.Doğan’ın artık bittiğini, maymun haline geldiğini, M.Yılmaz’ın tarihimizin en kötü Başbakanı olduğunu v.b. söyledi. A.Doğan’ın üzerinde pantalon ve tişört olmasına rağmen, pijama diye ısrar etti. Bunu A.Doğan’ın nerden nereye geldiğini göstermek için, ibret olsun diye bir kez daha  yayınladığını söyledi. Yanlış bir iletişimdi, çünkü; konu A.Doğan  değildi, konuk ve söyleyecekleri  daha önemliydi.)

38/ “Ankara'da Bilkent Entegre Sağlık Kampüsünün bulunduğu bölgede (Şehir Hastanesi) trafiği rahatlatacak projenin uygulanması ile ilgili olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğü arasında anlaşma, devreye Ankara Valiliği’nin girmesiyle sağlandı. ODTÜ Teknokent Kavşağı ile 1071 Malazgirt Bulvarı arasında bağlantıyı sağlayacak tünelin kampüs alanının üst yüzey bölgesine zarar verilmeksizin yer altından yapılmasına karar verildi. Tünelin giriş ve çıkışındaki kavşak bağlantı alanlarında gerektiğinde aç-kapa imalatları yapılması ve tahribatın minimum seviyede tutulması öngörülmüştür." İletişim kanallarının açık bırakılması ile; ODTÜ/Büyükşehir/Valilik/doğa ve en önemlisi ülkemiz kazanmıştır. Görevler geçici, makamlar ve yapılanlar kalıcıdır. Demek ki; zıtlaşmayınca, istenince doğru yol bulunuyormuş. Bu, iletişimin gücüdür…

Dört  seri yazımdan iletişimde çıkan sonuç:

Bilime/sanata/teknolojiye/iletişime/paylaşıma/etikliğe/liyakata/danışmaya ve insana değer vermiyoruz…Enerjilerimizi boşa harcıyor, ülke geneline yayamıyoruz…Kendimizi siyasetçi sanıyor, ya da bir göreve gelmek için siyasetçi gibi davranıyoruz…Makama gelince şımarıyor, çalışana/insanlara yukardan bakmaya başlıyor, ulaşılamaz oluyoruz…YAZIK!...

Yaz gelecek sebze-meyve ucuzlayacak dendi, maalesef olmadı, Side pazarında dahi domates 3.TL, şeftali 4 tl, fasulye 6.tl, soğan 1.75 tl, patates 1.60 tl den aşağı alınmadı. Pazar esnafına, fiyatlar çok yüksek “neden ucuzlamadı?” diye sorduğunuzda, “yağmur, sel, sıcaklar v.b. söylendi ve “ağabeycim sen kışı düşün, bakalım fasulyeyi kaçtan yiyeceksiniz?”  dediler. Okul servislerine  %12, taksilere %15 zam yapıldı. Dünyada petrol fiyatları düşerken, bizde benzin-motorine yine zam geldi.

KHK ile karayollarına çıkacak özel araçlara da kış lastiği takma zorunluluğu getirildi. Taban isyanlarda, çünkü kış masrafın artması demek.. Al,sana bir masraf daha…İstanbul,İzmir v.b. yerlerde oturanlara ne gerek var?...Birileri mi zengin edilecek? (Örneğin ben; kar yağar yağmaz arabamı otoparktan çıkarmayan birisiyim, taksilerle gider gelirim, kışın karayollarına çıkmam mümkün değil. Toplu taşımaları çok kullanarak kendimce devlete destek veriyorum.)

15.000’e yakın Y.Doç. yayınlanacak yönetmeliği, sanatçı akademisyenler sorunlarının çözümünü bekliyor. Halk ucuz et, sebze, meyve almak istiyor.

Siyasiler halkın sorunlarını dile getirip, çözüm arayacaklarına/sunacaklarına;  güncel polemiklerle, yanlış   iletişim içinde yüzüp duruyorlar…

Dünde böyleydi, maalesef bugünde böyle!...

Enerjiler boşa harcanıyor vesselam…

SONSÖZ: Sn.Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız,Milletvekillerimiz, Köşe Yazarlarımız;, lütfen mümkün olduğu kadar siyasete ara veriniz; konserlere, maçlara, sinemalara gidiniz..*. Ama, sivil olarak, korumalarla protokol olarak değil, gizlice  halkın arasına oturunuz. (Her yıl düzenlemiş olduğum İstanbul Türk Müziği Festivali’ne gelmek isteyen Belediye Başkanları bazen, beni arayıp; “hocam sakın bizi anons etme, sahneye çağırma, biz halkın arasında olmak istiyoruz” diyorlar. Bu tarz çok hoşuma gidiyor.) Sanatın ve sporun, o birleştirici-rahatlatıcı gücünden yararlanınız. Seyircilerdeki tansiyonu ölçünüz. Habertürk TV (08.09.2017) Akılda Kalan’da V.Ateş’in konuğu büyük ve çok yönlü sanatçı Ali Poyrazoğlu’ydu. Söyledikleri o kadar doğruydu ki, mutlaka izlenmesi gerek. “İnsanın  ‘kendisi ile yüzleşmesi’ çok önemli. Ben, kendi  kendimle yüzleştim . Elbette hatalarım oldu, ama hatalarımın üniversitesinden başarı ile çıkmasını bildim” sözü geceye damgasını vurdu. Sanat insanı şekillendiren, dinlendiren, ürettiren, sosyalleştiren v.b. en büyük güçtür. Bundan zaman zaman yararlanmak gerek. 

* .…Yıl 2000 olmalı; film o yıl gösterime girmiş çünkü. Bizde gerçekleri sunan siyasi filmlere pek fazla ilgi duyulmadığından, her salonda kendisine yer bulamamış ‘13 Gün’ filmi için, Osmanbey’deki Gazi Sineması’na yolumuzu düşürmüşüz.

Bir  meslektaş  ve  eşiyle birlikte.

Hadi adlarını da yazayım: Cengiz Çandar ve eşi Tuba Çandar’la…

Lobide seansı beklerken içeriden filmi izlemiş kalabalık bir grup çıkıyor. A o da ne, en baştaki Tayyip Erdoğan değil mi? Yanındaki kalabalık grup da siyasette hep yanında bulunmuş kadrosu: Gruptan Ömer Çelik’i… Hüseyin Besli’yi… Yalçın Akdoğan’ı hatırlıyorum.

Siz “15”  deyin ben “20” diyeyim, işte öyle bir kalabalık grup, birlikte film izlemeye aynı sinemaya gelmişler…

Tayyip Bey bizleri görünce, “Önemli bir film, iyi ki gelmişiz” diyor…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ‘Tayyip Bey’ diye söz edişim sizleri şaşırtmasın; o sırada kendisi davalı ve henüz AK Parti de kurulmamış; hepimiz, herkes, kendisinden bahsederken ‘Tayyip Bey’ diyor o zamanlar……” 

Gelecek yazı: Cenaze marşı, müfredat  ve  hukuk fakültelerindeki durum